YAŞADIĞIM EDİRNE
YAŞADIĞIM EDİRNE
*
Güzel Edirne'mizin tarihi ve kültürel değerleri-
ni tanıtmaya, gençlerin dikkatlerini bu yöne
yöneltmeye yönelik bu çalışma , Edirne’nin
düşman işgali’nden kurtuluşunun 100. yılı o-
nuruna yapılmıştır..
BEN KİMİM?
1950 yılının yılbaşı gecesi , gaz lambası ile ay-
dınlanmaya çalışan ,toplama taşlardan yapıl-
ma baba ocağımın,oturma odasının duvarı
içindeki ocakta
yanmaya çalışan meşe odun-
larının cızırtıları arasında, Keşan’da,,Eski Mek-
tep Sokak 8 numaralı evde doğdum.
O zamanlar
rüzgarı ve tozu-toprağı bol olan
bu ilçede Zafer İlkokulu ile Atatürk Ortaokulu’
nu bitirdim..
Leyleği havada uçarken görmüş olmalıyım ki
pazarcıları taşıyan
kamyonun üstünden ine-
rek ver elini
Edirne Erkek Öğretmen 0kulu,
oradan da, aç koynunu Bursa Eğitim Enstitüsü
Fizik-Kimya-Biyoloji Bölümü, dedim..
Derece ile
bitirdiğim bu son iki okuldan son-
ra Malatya Akçadağ Öğretmen Okulu-Mardin/
Savur Lisesi, Edirne Kız Öğretmen Okulu ve İki
Yıllık Eğitim Enstitüsü, Trakya Üniversitesi
Eğitim Yüksek 0kulu , I.Murat Lisesi ve Keşan
Atatürk 0rtaokulu'nda toplam ,yirmi beş yıl
görev yaptım..
Bu çalışmanın
bana az geldiğini görünce ,
15 yıl kadar da, özel eğitim kurumlarından
Ali Ceylan Dershanesi, Final Dershanesi ,Fen
Bilimleri Dershanesi ve Başarı Dershanele-
ri’nde çalıştım..
Bu işleri yaparken , 1991 yılında ,Mili Eğitim
Bakanlığı'nın Çevre Bakanlığı ile ortaklaşa dü-
zenlediği “Çevre Konularını Ders Programları’
na Aktarma” konulu yarışmada, yazdığım
kitapla il
birincisi oldum..
Milli Eğitim Bakanı sayın Avni Akyol, Devlet
Bakanı sayın
M.Vehbi Dinçerler,Edirne Milli
Eğitim Müdürlüğü,Keşan Milli Eğitim müdür-
lüğü, Keşan Belediye Başkanı sayın Mehmet
Gemici ve Keşan Rotary Kulübü’nden kültü-
rel çalışmalara yaptığım katkı nedeniyle te-
şekkür belgeleri ve plaketler aldım...
“marifet
iltifata tabidir” anlayışıyla hareket
eden bütün bu kurum ve kişilere sonsuz te-
şekkür ederim..
İki ay önce,
Internet ortamında ikinci kita-
bım olan
“YAŞADIĞIM EDİRNE” çalışmasını
yayımladım...
Bu son çalışma,
Yaşadığım Edirne’nin kısaltıl-
mışı olup, daha başka çalışmalarım ise ya-
yımlanmak için sıra beklemekteler..
İkisi de mühendis olan iki kız babası olarak
“elveda” gününü
beklemekteyim..
Saygı ile arz ederim..
SELİMİYE CAMİ
EDİRNE BELEDİYE BİNASI
Kültür Müdürlüğü Binası önünden Üç Şerefeli Cm
Belediye Binası önünden ESKİ CAMİ
Edirne’ye OJ
geldiniz!
Mustafa Kemal Atatürk'ün Edirne'ye kaç kez geldiğini göste-
ren bu fotoğraf, 1930 lu yıllarda Mustafa Kemal Atatürk'ün
konuk olarak kaldığı ve bahçesinde, Edirne'nin eski beledi
ye başkanlarından DİLAVER BEY'İN HEYKELİ'NİN bulunduğu
sanat dokulu,tarih kokulu belediye binasının , Selimiye ve
Eski Cami'ye bakan tarafındaki dış duvarında asılıdır..,
Bu duvar panosunda bunun gibi daha pek çok fotoğraf bu-
lunur..
Atatürk'ün Edirne'ye gelişlerinde bu fotoğraflar
da gösterilen ya da gösterilmeyen yaşanmışlıkları
öğrenmek içinsayın Ayhan Tunca’nın “ Ve Edirne’
den Gazi Mustafa Kemal Atatürk Geçti”adlı kita-
bını okumanızı öneririm..
ÖNSÖZ
*
Ne şairim ne de edebiyatçı !..Bu vatanın toprağında yetiş-
tirilen ürünlerle beslenmiş, bu memleketin toprağından
fışkıran su ile susuzluğunu gidermiş, bu topraklarda yaşa-
yan tüm insanları kardeş bilmiş, Türkiye Cumhuriyeti’
nin millet çocuklarına sağladığı olanaklardan yararlana-
rak , sınavla girdiğim devlet okullarında altı yıl okumuş
ve bunun karşılığında, devletimin beni görevlendirdiği
yerlerde zorunlu hizmetini tamamlamış, dershane öğ-
retmenliği ile birlikte toplam kırk öğretmenlik yapmış
“vatan sevgisi ona hizmetle ölçülür “anlayışını destur
edinmiş vatansever- yurtsever çalışkan bir öğretmenim...
Her meslek sahibi gibi ben de mesleğimi ve vatanımı
çok sevdim….“
Musırrım, sâbitim tâ can verince halka hizmette
Fedakârın kalır ezkârı dâim kalb-i millete
Denir bir gün gelir de sâye-i feyz-i hamiyyette
Kemâl'in seng-i kabri kalmadıysa namı kalmıştır...”
şiirindeki anlayışla yaptığım bu çalışma, bu sevgi-
nin bir ürünüdür..
1965-1968 yıllarında Kaleiçi Semti’nde faaliyet gösteren
Edirne Erkek Öğretmen 0kulu’nda üç yıl öğrencilik, Edir-
ne Kız Öğretmen Lisesi ve İki Yıllık Eğitim Enstitüsü’nde
iki yıl öğretmenlik ve müdür yardımcılığı , 1982 yılında
eğitim-öğretim faaliyetine başlayan Trakya Üniversitesi’
ne bağlı Eğitim Yüksek 0kulu’nda yaklaşık iki yıl öğretim
görevliği ve 1984- 1985 eğitim-öğretim yılında, okudu-
ğum okulda faaliyete başlayan I.Murat Lisesi’nde bir yıl
Fen Bilimleri öğretmenliği yapmış bir eğitimci olarak ,
gönül gözüme takılan gözlemlerimin ve anılarımın bir
kısmını ,çektiğim fotoğraflarla süsleyerek, şiir diliyle
anlatmaya çalıştım..Bu çalışmamın adına da YAŞADI-
ĞIM EDİRNE dedim…..........Yararlı olmasını dilerim…
EMPERYALİZME KARŞI VERDİĞİMİZ KURTULUŞ MÜCADE-
LEMİZİN ÖNDERİ VE CUMHURİYETİMİZİN KURUCUSU
MUSTAFA KEMAL ATATÜRK VE ASIRLIK IHLAMUR AĞACI
………………………………...............….......................Foto:AKE
*
Kanatların yıpranmış zaman içinde
Yaralı kuş gibisin mekân içinde
Bu yüzden şaşkındır Edirneli de
Ayağa kalk, iyileş ey Selimiye
Eski Cami karşıdan bakarken size
Elliden fazla cami el sallar bize
500 yıllık yorgunluk vurur dizene
Gelip geçen Müslüman uyar sözüne
Duruşun öyle güzel, öyle mahsun ki
Sinan’ı mı özlersin ey Selimiye?
Belediye önünden ESKİ CAMİ
ALİPAŞA ÇARŞISI ÖNÜNDEN ÜÇ ŞEREFELİ CAMİ/..Foto:AKE
*
Üç tane şerefenle tanınmaktasın
Burmalı Minare’nle anılmaktasın
İşlemeli kapınla nam salmaktasın
Eğer seni görmezsek darılmaktasın
Her iki medresenle şaşırtmaktasın
Fatih Sultan Mehmet Müzenle çağırmaktasın
Beş asır sonra bile hep ayaktasın
Gece-gündüz Edirne’yi tanıtmaktasın
Selimiye, Eski Cami bir de sen,
Nâmınla ,EDİRNEM sayılmaktasın..
Okuyacağınız bütün yazı ve şiirler, yaşadığım ve
doğrim olan KEŞAN’DA yazılmıştır..
Bakalım Edirne’ye verdiğim sözü tutabilmiş , 0’nu dört
mevsim yaşayabilmiş miyim ?
Belediye Başkanı sayın RECEP GÜRKAN’IN
reklam panosu ve Saraçlar Caddesi
*
Dünyanın en büyük ciğer tavası/……. Karaağaç Yolu
*
EKMEKÇİZADE AHMET PAŞA KÖPRÜSÜ (TUNCA NEHRİ)
ve SÜLEYMAN PAŞA CAMİ…………………………………………….Foto:AKE
*
MERİÇ KÖPRÜSÜ- LOZAN CADDESİ-……………..Foto:AKE
YEŞİLCE CAMİİ’NE İKİ YÜZ METRE UZAKLIKTAKİ BULGAR KİLİSESİ Foto:AKE
*
BULGAR KİLİSESİ BAHÇESİ’NDEKİ ÇANLAR…….Foto:AKE
*
*
ŞİİR VE MAKALELERİM
*
1- HOŞÇAKAL EDİRNEM
Eski Cami ve SELİMİYE CAMİ…………………………...Foto:AKE
Mezitbey Hamamı önünden SELİMİYE/ Foto:AKE-
2007
*
Sende gençliğimden yıllar bıraktım
Tunca'da...Söğütlük'te….nice anılar
Bendeki ayrılığın hüznünü taşır
Meriç kenarındaki tahta masalar
Bir kaç damla yaş bıraktım Meriç suyuna
Dostlarımla oturdum sabaha kadar
Seni yudum yudum içtim Edirne'm
Unutmak mümkün mü mahşere kadar
Her mevsim çimlenen tohumlar gibi
Gönlümün bahçesine ektim ben seni!
Senden ayrıyım diye üzülme sakın
Dört mevsim yaşarım yine ben seni
15.05.2006
*
2-BİR CENNETTİR EDİRNE
ESKİ (ULU) CAMİ…………………………………..Foto:AKE
*
Edirne girişinden
Tunca Nehri’ne kadar
İpte tesbih misali
Dizi dizi camiler
Edirne Gerdanı’nda
Taştan inciler gibi
Tunca-Meriç Boyunda
Yan yana dizilirler
Gurbetteki yarini
Bekleyen yâr misali
Leyla-mecnun aşkıyla
Her gün bizi beklerler
Bedrettin , Ayşekadın,
Defterdar , Sitti Hatun
Saruca , Selçuk Hatun,
Şahmelek, Gazimihal
Kesme taştan yapılma
Güzel duvarlarıyla
Gök kubbeyi andıran
Kubbe kurşunlarıyla
Kabirleri bekleyen
Yazılı taşlarıyla
Pulsuz mektuplar gibi
Bize bir şey söylerler
Bir Şinasi, bir Mesut
Belki uğrarlar diye
Çini’den tüylerini
Göz önüne sererler
Örneğin ;Selimiye
El sallarken karşıdan
Eski Cami, Kirazlı
Gülümser etrafından
Atik Ali , Sarı Cami
Baruthane ve diğer
Ve diğer tüm camiler
Göz kırparlar uzaktan
Eski Cami’yle birlik
Şanlı Üç Şerefeli
Mehter başı tavrıyla
Haykırır bulutlardan
Daha bir sürü cami
Kolyede inci gibi
Sessiz, sakin ve vakur
Bir köşede beklerler
Süceattin Cami’yle
Evliya Kasım Cami
Kırık minarelerle
Gazilere benzerler
Muradiye Cami’i
Tepeden göz kırparken
Bir Yıldırım, Mezit Bey
Ömre ömür eklerler
Tunca’da abdest alan
Meriç’te namaz kılan
Serhadde şaha kalkıp
Kılıç-kalkan sallayan
Evlâda hasret baba
Vuslata hasret ana
Sılaya hasret evlât
Edasıyla “gel!” derler
Yıldırım Mescit ile
Alaca Mescit Cami
Hıdırlık Tabyası’nda
Yolumuzu gözle
Edirne’de inciler
Bu kadar değil , elbet!
Örneğin;Ali Paşa
Meşhur Sokullu Hamam
Arkada Yangın Kule
Ve yanında dev TAŞ HAN
Kaftanlı şehremini
Edasına bürünüp
Gelip geçen herkese
Selâm verirler her an
YANGIN KULESİ
*
Yangın Kulesi müthiş
Yangın Kulesi büyük
Sanki, kale içinde
Unutulmuş bir höyük
Aşina simaları
Arayan derviş gibi
Gözleri fıldır fıldır
Ama birazcık göcük
Edirne Kalesi’ne
Dayayıp ta sırtını
Deniz feneri gibi
Her an çevreyi tarar
Bir eski alışkanlık
Ve upuzun boynuyla
Bir yangın eri gibi
Çevrede yangın arar
Görevini yapmanın
Bilinen huzuruyla
Beylerbeyi misali
Uzaktan gönül yakar
Üç Şerefeli Cami ‘yse
Ona cilveler yapar
Dev gövde, dört minare
Ve eşsiz kapısıyla
Yağmur-çamur demeden
Sürekli ona bakar
Bahçesinde çay içen
İnsanlarla birlikte
Bu bölge, benim gibi
Eski Edirne kokar..
ÜÇ ŞEREFELİ CAMİ ÇAY BAHÇESİ……………………… …..…..Foto:AKE
*
Saraçlar Caddesi’nde
Gezer durur insanlar
Tamburacı Cami’inden
Habersiz dolaşırlar
Ve yan yolda yaşayan
Lâri Cami’yi bilmez
Asırlık ıhlamur’un
Altında oturanlar
Ali Paşa Çarşısı
Uzanır boydan boya
Güvercinler gezinir
Bankların arasında
Kimi onlara bakıp
Çayını yudumlarken
İnsanlar yönelirler
Çokça , 0rtakapı’ya
Az daha giderseniz
Zindan altı yoluna
Güzel kokular gelir
Geçmişten burnunuza
0 İnci sineması
Ve Çınar lokantası
Stada doğru bakan
Zindanaltı Yurt Binası
ELT telgrafıyla
Gelmiş bir haber gibi
Anılardan bir demet
Hazırlar sofranıza
25 Kasım Stadı’nın
Karşısındaki yolda
Sedlere doğru giden
Yolun tam sol yanında
Darül Hadis Cami’nin
İçindeki şadırvan
Gözleri yaşla dolu
Gamlı bir yolcu gibi
Gözünü ayıramaz
Cami’nin Kapısı’ndan
Sevdiğini bekleyen
Kerem -Aslı misali
Bu yolda sizi bekler
Bıkmadan usanmadan
Bu yolun sağ yanında
Dev gibi bir SİNAGOG
Gelip geçen her kese
Selâm verir kenardan
Bir arşın uzaktaki
Meşhur Tunca Köprüsü
Tunca’nın saçın örer
Kemerlerin altından
Köprü’nün yaptıranı
Ekmekçizade Ahmet Paşa,
Rüzgârına katarak
Süleyman Paşayı da
Beylerbeyi Evliya Kasım
ile birlikte
Bizlere hava atar
Söğütler arasından
Öyle güzel olur ki /Burda, doğa örtüsü
Mest eder görenleri / Tunca’nın görüntüsü
İşte size oradan / Bir cennet görüntüsü
Tunca'nın eteğinde /Süleyman Paşa Cami ..
Daha da ileride /Başka cennet köşesi
Emirgan'la kolkola /Şanlı Meriç Köprüsü
Yürü setlere doğru /Yürü yürü korkmadan
Gördün mü bizi bekler /Burda bir çok kahraman!
MERİÇ KÖPRÜSÜ…………………………………......Foto:AKE
ŞAHMELEK CAMİ VE GAZİMİHAL HAMAMI / Foto:AKE
*
Yol sonunda Şahmelek,
Gazimihal ve Hamam
Der gibi gönüllere
Kimseye duyurmadan
"Burası serhat şehri
0smanlı’nın başkenti
“Gezilmeli kardeşim
Görülmeli dört bir yan”
Daha ileri gidip
Külliye’yi görmeli
Cami ve hastaneye
Selâm vermeli insan
Atalar demiş bize:
“Bu yurt bizimdir elbet
Öyleyse sahip çıkın,
yaşatın ilelebet “
Gezecek yerlerimiz
Bu kadar değil, bilin
Kapalı Çarşı’da ve
Saraçlarda dinlenin
“Balık Pazar” yanında
Tamburacı Cami’yle
Karşıda Lâri Cami
Sitti Hatun’u görün
İşte bu sokaklarda
Tavşankanı çay içip
Edirne’nin nostaljik....
Geçmişinde gezinin
Böyle yaşar bir şehir
Elbette sonsuza dek
Edirne şehir değil
Edirne sanki cennet
Daha bir çok hatıra
Yaşar 0’nun koynunda
Kimi Tunca Boyu’nda
Köprü-ü hümayunda
Kimi de sağda solda
Sokakların koynunda
Örneğin; Bir Saruca
Muradiye, Kirazlı
Süleyman Paşa ile
Kuşçu Doğan pek yaşlı
Çakır ve Arif Ağa
Yolları taşlı taşlı
Bir köşede bekleyen
Yaşlı insanlar gibi
Ziyaretçi beklerler
Çok zaman gözü yaşlı
Kimi kentten uzakta
Örneğin Karaağaç’ta
Üç tane cami vardır
Yaşarlar arkadaşça..
Sonra yeni camiler ;
Hoca Ahmet Yesevi
Fatih, Yavuz, Mevlâna
Hacı İlbey Camii
Her biri lâle gibi
Süslerler Edirne’yi
Kimi tek minareli
Kimisi Selâhattin
Taşıyla toprağıyla
Edirne sanki Mardin
Zamana karşı koyan
Eşsiz eserleriyle
Edirne şehir değil
Müze kenttir kardeşim!
İster kervansaray gez,ister Kapalı Çarşı
Bedesten ve Arasta ; bunlar tarihi çarşı
Bir zaman tünelinin girer gibi içine
Sırayla, dokunuver her birinin tenine
Uçuver farklı farklı zaman dilimlerine
Gördün mü, bir kuğuya benziyor SELİMİYE
TOPHANE BAYIRI’NDAN SELİMİYE………… Foto:AKE
*
“Teşbihte hata olmaz”
Edirne bir tesbihtir
Selimiye, tesbihte
Taştan bir imamedir
Ya da 0 , dört kanatlı
Huma kuşuna benzer
Bulutlardan düşmüş te
Yeniden uçmak ister
İtirafın şu olur ,
Burda kendi kendine
Seni neden görmedim
Çok önce Selimiye ?
Kıyık Yolu’ndan Selimiye................................Foto:AKE
*
Arda, Tunca ve Meriç
Yaradan’dan hediye
Doğa ve tarihi’yle
Bir cennettir Edirne
Hele üniversite
Yepyeni bir külliye
Başta tıp fakültesi
Daha bir çok fakülte
İşte size yepyeni
Çağdaş-modern haliyle
Han-hamam, cami-köprü
Ve bütün değerlerle
Bir cennettir Edirne!
*
3-EDİRNEM!
Edirnem câmizarım!
SARICA PAŞA CAMİ……………………….
ESKİ CAMİ……………………………………………Foto:AKE
*
ÜÇ ŞEREFELİ CAMİ:…………………………………….Foto:AKE
*
Edirnem köprüzârım
Tunca Köprüsü ve SELİMİYE…………………Foto:AKE
*
Edirnem , saraylarım
*
Edirnem; Mezar Taşları Müzesi
*
Kent Müzesi , Şükrü Paşa Müzesi
Hıdır Baba Balkan Savaşları Müzesi
Fatih Sultan Mehmet Müzesi
II.Bayazıt Külliyesi
KIrkpınar Pehlivanları Müzesi
Beylerbeyi Camii , Hasan Sezai
Alaca Ahmet Cami , Kuşçudoğan Cami
ve diğerleri....
Edirnem;
Meriç ve Tunca üzerinde uçuşan
ve kondukları yeri
beyaz bir lâle bahçesine benzeten martılarım
Edirnem;
Sarayiçi'ndeki saray kalıntılarım
Ve her Kırkpınar'da
....................... .bizleri kapıda karşılayan ;
Adalı Halil, Kel Aliço,...Kurtderili
.............................ve diğer pehlivanlarım
Davul-zurna eşliğinde türküler söyleyen
............................................... .kuşlarım,
Edirnem;
Sultan bakışlım! /Üzüm salkımı nakışlım!
Lâlezarım! /Camizârım! /Köprüzârım!
Tıp Fakültem , okullarım !
Yedi kat gök yüzünü hatırlatan kubbelerim
Saraçlar Caddesi’nde
uçuşan güvercinleri gözleyen minarelerim;
Edirnem;
Söğütlükte,
12 kemerli Meriç Köprüsü’ne
..................baka baka içtiğim köpüklü ayranım
Karaağaçtaki Lozan Anıtı’m/ Tren Garı'm
Sultan bakışlım /Üzüm salkımı nakışlım
Lâlezarım! /Camizârım! /Köprüzârım!
Tıp Fakültem , okullarım !
ÜÇ ŞEREFELİ CAMİ………………………………………Foto:AKE
*
SELİMİYE ÇAY BAHÇESİ ve ESKİ CAMİ (ULU CAMİ)
Yıl:2010...................................Foto:AKE
*
Yedi kat gök yüzünü hatırlatan kubbeleriyle
II.Bayezıt Külliyesi
Rüstempaşa Kervansarayı
Ekmekçizâde Hanı
Deveci Hanı -Taş Han /Ve diğer hanlarım
Saraçlar Caddesi’nde
uçuşan güvercinleri gözleyen minarelerim;
Selimiye , Eski Cami
Üş Şerefeli, Burmalı, Baklavalı
Lâri Cami, Tamburacılar Cami
..............................................ve diğerleri
Tamburacılar Cami (Balık Pazarı Sokak’ta)
*
Edirne’yi kuş bakışı seyreden Muradiye Cami'im
Buçuk Tepe Mezarlığı’ndaki mezar taşları
93 Harbi /Balkan Savaşı...
Göçler…
I.Dünya Savaşı / İşgal yılları
İstiklâl Harbi
ve Mustafa Kemâl!
İnsana yaşamayı sevdiren
Taşı-toprağı geçmişimi haykıran şehir,
……………………………......................cennetim!
Tunca-Meriç Kıyıları
Ali Paşa Çarşısı, Arasta ve Bedesten
Çocukluğum ve gençliğim kokan
Ahşap evlerle süslü sokaklarım
Fil Yokuşu Sokak…………………………………….Foto:AKE
*
Tava ciğerim, Devaimiskim,
Badem ezmem ....Aynalı süpürgem,
......................................meyve sabunlarım
Meriç ve Tunca Suyu'nda yetişen sebzelerim
Gelip geçeni sulayan sebilerim
SELİMİYE CAMİ
VAKIFLAR GENEL MÜD.BİNASI VE ESKİ CAMİ
*
Ve bilumum hediyelik eşyalarım,
Halay çeken,
türküler söyleyen güzel insanlarım ; canlarım
ve bize bu güzel bu şanlı cumhuriyeti armağan eden
kahramanlarım;
Atatürk’üm; Mustafa Kemal’im!..Tek Adamım!
…………..........*…………*………………………..16.04.2019
*
4-EDİRNE BİR CÂMİZAR
*
Edirne bir câmizar
Camiler taştan lâle
Lâlelerin içinde
Selimiye bir tane
*
SELİMİYE CAMİİ VE ÇOCUKLAR………………Foto:AKE
5-EDİRNE BİR KÖPRÜZÂR!
*
Edirne Nehirleri
0’nun şah damarları
Edirnem onlar ile
Sular TÜM TABİATI
Nehirler , bedendeki
Damarlara benzerler
Köprüler’se parmakta
Birer yüzük gibiler
Mimarlar, nehirlere
Nikâhladı onları
Köprüler ondan sonra
0ldu Edirne malı
Burda kuşlar sazende
Kuşlarsa hanendedir
Bu yüzden tüm köprüler
Hizmete âmededir..
Cırcırlar gece-gündüz
Saz çalar tüm doğa’ya
Kuşlarsa türkü yakar
Usanmadan onlara
Yalnızgöz, Fatih, Kanuni
Bayezıt , Gazimihal
Ekmekçizade Ahmet Paşa
Meriç Köprüsü….daha
Tesbih tanesi gibi
Ard arda dizilirler
Meriç – Tunca üstünde
Sanki halay çekerler
Parmaklara takılmış
Nikâh yüzüğü gibi
İşte bu köprülerle
Bağlanan sevgililer
Kemerlerin içinden
Akan gri suların
Bir ana şefkatiyle
Saçlarını örerler
Bazan Deli Dumrul’a
Benzer onların hali
Taşınca Tunca-Meriç
Geçit vermezler hani
Her biri her şeyiyle
Elbet taştandır amma
Ruh katmıştır onlara
Çekiç sallayan usta
Bu yüzden köprüleri
Sakın yabana atma
Edirne Köprüleri
Hayat verir insana..
*
*
6-EDİRNE’DE SONBAHAR
……….*………
Edirne’de bahara benzer hazanlar
Yapraklar dalda durmaz, her an kımıldar
Yere düşen yapraklarla üstünü örter
Meriç’te Tunca’da bütün kıyılar
Ağaçların yaprağı rüzgâra vurur
Serçeler dallarda meşke tutuşur
Tüm dertler burada erir yok olur
Bahara benzer burda sonbahar
Görürsün Edirne’de söğüt dalları
Buradan geçen suya buse kondurur
Kemerlerin altından geçen suların
Saçlarını bıkmadan hep örer durur
Beş vakit çağrı yapar tüm minareler
Uzaktan görünür bütün kubbeler
Darüşşifa müzesi, diğer müzeler
Bahara benzer burda sonbahar
Görürsün burdaki söğüt dalları
Suları hafifçe okşayıp durur
Kemerlerin içinden geçen suların
Saçına efsunlu darbeler vurur
Böylece yeşerir kırlar bayırlar
Sular akar , sular çağlar , sular ışıldar
Kuşlar çığlık atar çılgıncasına
Bahara benzer burda sonbahar
*
7-BURASI EDİRNE!
EMİRGAN ÇAY BAHÇESİ VE MERİÇ NEHRİ.........Foto:AKE
*
Burası
Fatih Sultan Mehmet’in doğduğu kent!
Burası,
Edirne'yi fetheden I.Sultan Murat Han’ın ,
Kavak Meydanı’nda inşa ettirdiği
ve sonra oğlu Yıldırım Bayezıt’ın
ve sonra
II.Murat Han ile Mehmet Çelebi’nin genişlettiği
Saray-ı Atik adlı ilk Edirne Sarayı’nın bulunduğu
ve
II.Murat Han, Fatih , Kanuni, II.Selim
I.Ahmet, IV.Mehmet, II.Ahmet' ,
II.Mustafa, III.Ahmet ve II.Süleyman'ın ;
Tunca Kıyısı’nda
Cedid-i Amire adlı ikinci sarayı yaptırdıkları
…………………..............sultanlar şehri Edirne!
0smanlı’ya doksan yıllık başkentlik yapan
Ve adımını attığın yerde
lâle gibi minareler yükselen şehir;
……………………... ……………....camizârım Edirne!
Fatih’in büyük oğlu 2.Bayezıt’ın
Tunca Kıyısı’nda külliye kurdurduğu,
şifahanesi’nde hasta tedavi ettirdiği,
eczanesinde bitkisel ilaçlar yaptırdığı
II.BAYEZIT KÜLLİYESİ VE II.BAYEZIT CAMİ……
Şahin bakışlı sultanların,
Meriç ve Tunca’nın taşkın sularına
köprülerden gem vurdukları
Tunca Kıyısı’ndaki Cedide Amire Sarayı’na
Ve II. Bayezıt Camii’ne
ve Evliya Kasım Camii’ne
sandallarla gelip namaz kıldıkları
Köprülerin üzerinden
güneşin batışını izledikleri şehir; Edirne!
Burası,
Selimiye, Muradiye, Yıldırım Bayezıt
Kaptanı derya Saruca Paşa, Eski Cami
Üç Şerefeli Cami…….ve diğerleri..
Burası
II.Bayezıt Külliyesi, Sarayiçi , Babademirtaş
Beylerbeyi Sinanettin Paşa
Çakırağa, Hıdır Ağa, Kıyak Baba
KIYIK MERKEZ CAMİ…………………………….
*
ve zaman zaman gün yüzüne çıkıp vicdanları
sızlatan madalyonun arka yüzü!..... Foto:AKE
*
Beylerbeyi Şahabettin Paşa
Yeniçeri Ayaklanması
(Buçuk Tepe 0layı)
Şükrü Paşa Müzesi
Balkan Savaşları Müzesi ve tabyaları
Kuşçu Doğan Paşa /Beylerbeyi Süleyman Paşa
II.Murat Han /Kanuni Sultan Süleyman
Süleyman Çelebi, Mehmet Çelebi
Selçuk Hatun, Sitti Hatun , lâri Cami
Gazi Mihal, Köse Mihal
Şah Melek , Ayşe Kadın
Şeyh Şücaettin ,Evliya Kasım Paşa
Süleyman Paşa ,Kadı Bedrettin
Defterdar Mustafa Paşa
Mimarbaşı Hayrettin MİMAR SİNAN
Şeyh Çelebi ,Mithat Paşa ,Şükrü Paşa
ve adları unutulan pek çok kahraman
ve bir çok baba ve bir çok evliya
ve bir çok tekke, han-hamam,
kervanasaray, medrese
ve şadırvan görmüş olan
…………… ………kahramanlar kenti Edirne
Burası
Mustafa Kemal Atatürk’ün
…….……………..….dört kez ziyaret ettiği
Rus ,Bulgar ve Yunan işgalini yaşamış
Açlıkla kahvaltı açmış
Yoklukla karın doyurmuş
Süpürge tohumlarını çorbaya katmış
Güvercin , at, it..eti yiyerek
ayakta kalkmaya çalışmış
Işıksız yatmış, güneşle kalkmış
Zemheri kışlarını /Sel felaketlerini
Büyük depremleri, yangınları
Büyük göçleri yaşamış acılar kenti;
kutsal şehir
kültür kenti ,
tarih kokulu kent,
……..............pehlivanlar diyarı EDİRNE!
Burası;
Alipaşa Çarşısı /Saraçlar Caddesi
Bedesten, Arasta /Çilingirler Çarşısı
Rüstempaşa Kervansarayı
Deveci Hanı-Ekmekçi Hanı
Meriç Köprüsü-Söğütlük
Karaağaç-Lozan Anıtı..
Edirne Etnografya Müzesi,
Hıdırlık Tabyaları -Balkan Savaşları Müzesi
Şükrü Paşa Anıtı ve Balkan Savaşları Müzesi;
Selimiye İslam Eserleri Müzesi
Kent Müzesi , Mezar Taşları Müzesi
2.Bayezıt Külliyesi Sağlık Müzesi
Kırkpınar Pehlivanları Müzesi
Bin yıllık tarih ansiklopedisi; Edirne!
Selâm sana memleketim!
Selâm sana camizâr'ım /lâlezar'ım
“Ciğerdelen’im!"
Tosyavizade Dr.Rıfat 0sman
Abdurrahman Hicrî Efendi
Ahmet Badî Efendi
Dr.Ratıp Kazancıgil
Prof.Dr..M.Tayyip Gökbilgin
0sman Nuri Peremeci
Ayhan Tunca, Tayyip Yılmaz
“Suyu Arayan Adam”
“Kırık Kanatlar”
“ Edirne Kırmızısı”
“Suskun Güvercin”im!
……………………………..…..Edirnem!
02.haziran.2018
*
8- SELİMİYE VE SİNAN
……..…*……………
Edirne'nin en hakim, yüksekçe mevkiine
“Kavak Meydanı ” denen eski saray yerine
Bir hüma kuşu gibi kondurup seni Sinan
Başın kubbeden yapmış, gövdeni
...........................................................kesme taştan
Hüdhüd'ü elçi tutan Hazret Süleyman gibi
Senin kanatlarında uçmak istiyor insan
0lmaz denen şey olmuş ruh katmış harca, Sinan
Minareler, hep iki görünür ana yoldan
Kanat çırpmaya hazır bir masal kuşu gibi
Yaklaşınca dört olur kanatların her zaman
Bulutlar arasında uçan Ebabil misin ?
Küllerinden dirilen Zümrüd-ü Anka mısın ?
Sebe Melikesi’yle aynı diyardan mısın ?
Yoksa cennetten düşmüş kutsal
........................................muamma mısın?
Neden iki değil de dört tanedir kanadın?
Söyle ey Selimiye insan yapısı mısın?
Aldanır elbette ki seni yalnız taş sanan
0 mermer sütunların avludaki şadırvan
Dört tane minarenle gövden hep
.................................................kesme taştan
Ama Sinan yapınca, taş ta canlanmış cânan!
Sırça bir saray gibi görünürsün karşıdan
0 çini işlemeler, vitraylı camlar.. falan
Seni cennet köşküne benzetmiş koca Sinan
Ama yeterli değil sana bakmak uzaktan
Senle arş-ı âlâ’ya çıkmak istiyor insan
Selim, tuğra basmasa bir sütunun dibine
Müminler her secdede yükselmese
..........................................................göklere!
Ve şadırvan vermese suyu güvercinlere
Bırakıp bu dünyanın dertlerini bizlere
Çırpıp kanatlarını sanki göğe uçacan!
Hangi masalda geçer senin adın, de hele
Her gün pervane olur güvercinler çevrende
Dört ince kanat gibi incecik dört minare
Her birinde ters lâle motifli üç şerefe
Ne efsunkâr yapısın, bu ne güzellik böyle !
Uçmak mı istiyorsun? Niyetin nedir söyle!
Öyleyse aç kanadın, aç güzel Selimiye !
Bizlere cennet kuşu oluver biteviye!
Yedi göğün üstünde dolaşan hüma gibi
Çırpıver o incecik dört tane kanadını
Al bizi mihrabına, uçur arş’ı âlâ’ya
Cennetin kapısına bırak ey Selimiye!
..........................*........................
25.Mart.2016-Keşan
9- ŞAHANE SELİMİYE
*
0smanlı’ya doksan yıl payitaht olan kentte
Saray Hamamı denen taş hamamın dibinde
Kesme taşla örülü duvarların içinde
Devasa bir gövdenin çiçekli bahçesinde
Dört ince lâle gibi dört incecik minare
Edirne'nin en hakim yüksekçe mevkiinden
-Sarıbayır adıyla anılan tepesinden-
Uçmaya hazırlanan bir cennet kuşu gibi
Dört ince kanadıyla bakarken gözümüze
Bir kara sevda olup, nakşolur gönlümüze
İster külliye’den bak, ister Meriç üstünden
Bu camide gördüğün her zaman dört minare
Sihirli el mi değer , yoksa kendi mi sihir
Edirne’ye girerken olurlar iki tane
Bulutlara uzanan beyaz lâleler gibi
Nereden bakarsan bak, her taraftan şahane
El sallar bu dört lâle diğer minarelere
Örneğin;Eski Cami, Burmalı ,Muradiye
Kirazlı, Lâri Cami ve Hasan Sezai'ye
Ve bu camizârdaki bütün minarelere
Hanlara-hamamlara, tarihi köprülere
Çimenlerin üstünde peşrev çeken erlere
Tunca'dan ve Meriç'ten su içen söğütlere
Söğütlerle konuşan bütün şen bülbüllere
Bunların değerini bilen tüm gönüllere
Dev sütunlar üstünde yükselen revaklarla
Revaklara taç olan kubbelerle birlikte
Bu caminin plânı şahanemi şahane;
Her bir minaresinde üçer tane şerefe
Şerefeler üstüne işlenmiş bir çok lâle
Bir lâle fidesinden sarkan lâleler gibi
Şerefeler üstünden göz kırparlar bizlere
Üç ayrı yol bulunur bir tek minaresinde
Mimar Sinan’ın mührü mahfilde ters bir lâle
Selim II' nin ise bir sütünün dibinde
Çinisi, motifleri,.....eşsiz akustiğiyle
Bu camiye diyorlar “ Şahane Selimiye!"
Cami avlusundaki mermer şadırvanıyla
Hazreti Süleyman'ın sarayından şahane!
*
*
10-BÜYÜLEYEN SELİMİYE
…………....…….*…………………..
Tophane Bayırı’ndan başka güzelsin
Sarıca Camii’nden bir başka güzel
Belediye önüne sözüm yok amma
Eski Cami önünden bambaşka güzel
Her taraftan bir başka görünüyorsun
Hiç tasan yok gibi hep gülüyorsun
Koca Sinan, harcına sihir mi kattı?
Selimiye, göreni büyülüyorsun
Edirne’ye girerken, açmış çift lâle
Sezai Dergâhı’ndan tam dört minare
Güvercinler, üstünde birer pervane
Zümrütten yapılmış gibi şahane
Ne güzel duruyorsun, sihirli misin?
Gözlerin masmavi ,yüzünde hep nur
Bakışında göremem asla bir gurur
Martılar sinende huzuru bulur
Endamına hayranım ey Selimiye!
Dört kanatlı kuş gibisin Tunca Boyu’ndan
Kanatlanmak ister gibi ol mekânından
Meriç Köprüsü’nden, Kıyık Yolu’ndan
Edirne’nin o eski sokaklarından
Ne güzel görünürsün can Selimiye
TOPHANE BAYIRI’NDAN SELİMİYE CAMİ……
*
Muradiye önünden Ebâbil Kuşu
Kaftanının içinden Zümrüd-ü Anka
Kısaca her yerden hep başka başka
Sinan’ın, harcına kattığı aşkla
Eğil de kulağıma söyle yavaşça
Taşınla toprağınla sihirli misin?
Seni gördüm göreli hep içimdesin
Aklımdan çıkmıyorsun, büyülü müsün?
11- EDİRNE
ETNOGRAFYA MÜZESİ ÖNÜNDE
*
Etnografya müzesi önünde dikilirken
Gördüğün dört minare , yüzlerce kabir taşı
Tarihten yapraklardır, mermer yığını değil
Kavuğu, sarığıyla, üzüm salkımlarıyla
Menekşe,sümbül ,lâle, gül ve papatyasıyla
Üzerine işlenmiş güzel yazılarıyla
Bunlar senin mirasın, kıymetini iyi bil
Cennet bahçelerinde açmış lâleler gibi
Ne anlamlı bakarlar, hiçbiri ölü değil
Özenme başkasının mermerine, taşına
Gözleri kamaştıran dünyanın şâşâsına
Bunlar senin geçmişin, hiçbiri rüya değil
Bedeninle-ruhunla karşılarında eğil!
…………………. .*…………………
07.06.2018.Perşembe/Edirne
*
12- BURASI EDİRNE
*
Burası
başta Fatih Sultan Mehmet olmak üzere
bir çok ünlünün doğduğu
Açık Müze Kent , Edirne!
Kapıkule Yolu’ndan Edirne…………………..…Foto:AKE
*
Burası,
Edirne'yi fetheden I.Sultan Murat Han’ın ,
Kavak Meydanı’nda inşa ettirdiği
daha sonra, oğlu Yıldırım Bayezıt’ın
SARAÇLAR CADDESİ……………………… ………..Foto:AKE
EMİRGAN ÇAY BAHÇESİ VE MERİÇ……………Foto:AKE
*
ALİ PAŞA ÇARŞISI GİRİŞİNDEN EDİRNE …..Foto:AKE
*
ve sonra
II.Murat Han ile Mehmet Çelebi’nin genişlettiği
Saray-ı Atik adlı
lk Edirne Sarayı’nın bulunduğu
ve
II.Murat Han, Fatih , Kanuni, II.Selim
I.Ahmet, IV.Mehmet, II.Ahmet' ,
II.Mustafa, III.Ahmet ve II.Süleyman'ın ;
Tunca Kıyısı’nda
Cedid-i Amire adlı ikinci sarayı yaptırdıkları
…………………..............sultanlar şehri Edirne!
0smanlı’ya doksan yıllık başkentlik yapan
Ve adımını attığın yerde
lâe yerine minareler yükselen şehir;
……………………... .................camizârım Edirne!
HASAN SEZAİ CAMİ……………………………….…foto:AKE
*
Fatih’in büyük oğlu 2.Bayezıt’ın
Tunca Kıyısı’nda külliye kurdurduğu
şifahanesi’nde hasta tedavi ettirdiği
eczanesinde bitkisel ilaçlar yaptırdığı
Sultanların,
………..Meriç ve Tunca’nın taşkın sularına
gem niyetine köprüler vurdukları
Tunca Kıyısı’ndaki Cedide Amire Sarayı’na
ve Bayezıt Camii’ne
ve Evliya Kasım Camii’ne
sandallarla gelip namaz kıldıkları
Köprülerin üzerinden
güneşin batışını izledikleri şehir; Edirne!
Burası, Selimiye! /Muradiye!
Yıldırım Bayezıt /Kaptanı derya Saruca Paşa
Eski Cami /Üç Şerefeli Cami..ve diğerleri..
Burası Bayezıt Külliyesi!
Sarayiçi / Babademirtaş
Sarayiçi Mihrima (Beylerbeyi Sinanettin Paşa)
………………………………………………………..Camileri
SARAÇHANE=BEYLERBEYİ CAMİ HAZİRESİ/….Foto:AKE
*
Çakırağa, Hıdır Ağa, Kıyak Baba
Beylerbeyi Şahabettin Paşa
Yeniçeri Ayaklanması (Buçuk Tepe 0layı)
Şükrü Paşa Müzesi
Balkan Savaşı Tabyaları
Kuşçu Doğan Paşa
Beylerbeyi Süleyman Paşa
II.Murat Han
Kanuni Sultan Süleyman
Süleyman Çelebi
Mehmet Çelebi
Selçuk Hatun
Sitti Hatun
lâleli Cami
Gazi Mihal, Köse Mihal
Şah Melek , Ayşe Kadın
Şeyh Şücaettin
Evliya Kasım Paşa
Süleyman Paşa
Kadı Bedrettin
Defterdar Mustafa Paşa
Mimarbaşı Hayrettin
*
Peykler Medresesi arkasından ÜÇ ŞEREFELİ CAMİ
*
Mimar Sinan ,mimar Sinan, mimar Sinan
Pek çok şehzade, çelebi,pek çok sultan
Mithat Paşa ,Şükrü Paşa, İnönü
ve adları unutulan pek çok kahraman
ve bir çok baba ve bir çok evliya
ve bir çok tekke, han-hamam,
kervanasaray, medrese ve şadırvan görmüş olan
……………………………..kahramanlar kenti Edirne
Burası
Mustafa Kemal’in dört kez ziyaret ettiği
Rus ,Bulgar ve Yunan işgalini yaşamış
Yoklukla kahvaltı açmış
Açlığı katık yapmış,
Süpürge tohumlarını çorbaya katmış
Güvercin ,at, it..eti yiyerek
ayakta kalkmaya çalışmış
Işıksız yatmış, güneşle kalkmış
Zemheri kışlarını /Sel felaketlerini
Büyük depremleri, yangınları
Büyük göçleri yaşamış acılar kenti;
kutsal şehir
kültür kenti ,
tarih kokulu kent, pehlivanlar diyarı EDİRNE!
Burası; Alipaşa Çarşısı /Saraçlar Caddesi
Çilingirler Çarşısıu/Bedesten, Arasta
Deveci Hanı-Ekmekçi Hanı, Rüstempaşa Kervansarayı
RÜSTEMPAŞA KERVANSARAYI…………………………….Foto:AKE
Ali Paşa Çarşısı giriş kapısı önünde… ……..Foto:AE
*
SARAÇLAR CADDESİ……………… ………………..Foto:AKE
Üç Şerefeli Cami………………………….Foto:AKE
*
Meriç Köprüsü-Söğütlük/Karaağaç-Lozan Anıtı..
Edirne Etnografya Müzesi,
Selimiye Vakıflar Müzesi (İslam Eserleri Müzesi)
Kent Müzesi , Mezar Taşları Müzesi
2.Bayezıt Külliyesi Sağlık Müzesi
Şükrü Paşa Balkan Savaşları Müzesi;
Kırkpınar Pehlivanları Müzesi
Hıdırlık Tabyaları Balkan Savaşları Müzesi
…..
Bin yıllık tarih ansiklopedisi; Edirne!
Selam sana memleketim!
Selâm sana camizâr'ım
Selâm sana lâlezâr'ım
“Ciğerdelen’im!"
ASIRLIK IHLAMUR AĞACI’NIN YANINDAN/ ……Foto:AKE
*
Tosyavizade Dr.Rıfat 0sman....
Abdurrahman Hibrî Efendi.........
Ahmet Badî Efendi....................
Dr.Ratıp Kazancıgil...................
Prof.Dr..M.Tayyip Gökbilgin.......
0sman Nuri Peremeci...............
Tayip Yılmaz
Ayhan Tunca!.....vs..
“Suyu Arayan Adam”
“Kırık Kanatlar”
“Suskun Güvercin”im!
Edirne Kırmızısı!
Hanlarım ,hamamlarım, camilerim
Balkan Şehitleri ve Şükrü Paşa Anıtı,
Sarayiçi’nde peşrev çeken pehlivanlarım
müzelerim, çarşılarım
Tunca ve Meriç ‘te
……...…….ayaklarını yıkayan söğütlerim
Üniversitem , tıp fakültem
Şehirlerin en güzeli;
tarih kokan eski başkentim, Edirne'm!
…………………*……….. 02.haziran.2018
*
*
*
13 -EDİRNE’YE GEL!.....-1-
Pancurları kırılmış tahta bir yapı
Numarası silinmiş ahşap bir kapı
Başına sarık sarmış kabir taşları
Nehirlerde abdest alan söğüt dalları
Görmeyi arzularsan Edirne’ye gel !
Babademirtaş Mah..Yusuf Hoca Sk….No:7
*
Söğütleri okşayarak akanTunca’yı
Karaağaç Yolu’ndaki karaağaç’ları
Meriç’te parıldayan yakamozları
Camileri tavaf eden martı kuşları
Görmeyi arzularsan Edirne’ye gel!
Sebilleri, camileri, şadırvanları
Sümer Tableti gibi mezar taşları
Adları tarih olmuş dar sokakları
Görmeyi arzularsan Edirne’ye gel!
ÜÇ ŞEREFELİ CAMİ/…...................Karanfiloğlu Sk’tan
*
Saatli Medrese’yi ve de Peykleri
Üç şerefeli Camii’nde dört minareyi
İçindeki Fatih Sultan adlı müzeyi
Hemen karşıdaki koca kuleyi
Görmeyi arzularsan Edirne’ye gel!
Deveci Hanı’nı, Kent Müzesi’ni
Gazi Hoca Cami’inin taş türbesini
Şahabettin Cami’inin haziresini
Bu sokakta yaşayan eski evleri
Görmeyi arzularsan Edirne’ye gel!
………….........….*…………..
. *
14-EDİRNE’YE GEL!--2
………………..……*……………..
Meriç-Tunca kıyısında
Toprak Set’ler civarında
Akan suyun şarkısında
Kuş sesleri arasında
Külliye’nin Kapısı’nda
Bir tarihi duymaya gel!
Edirne’nin kollarında
Buçuktepe Bağları’nda
Muradiye Camii’nin
Şadırvanlı avlusu’nda
Çinilerin arasında
Eski mezar taşlarında
Mevlevi’nin kokusunda
Edirne’ye bakmaya gel!
*
15-EDİRNE’YE GEL!-3
……………..*………..
Edirne müze kenti
Az bulunur onun dengi
Bilmek için geçmişini
Görmek gerek müzeleri
Genişleyen Edirne’de
Yapılan son camileri
HACI İlbey Cami’ni
Hoca Ahmet Yesevi’yi
Fatih’i ve Kanuni’yi
Lâla Şahin Paşa ile
Yavuz Sultan Cami’ini
Karaağaç’a hep göz kırpan
Yeni Kültür Sarayı’nı
(Konservatuvar Binasını)
Ve Hıdırlık Tabyası’ndan
Selimiye Cami’ni
Balkan Savaş Müzesi’ni
Buradaki tabyaları
Görmek için buraya gel!
YENİ ATATÜRK KÜLTÜR MERKEZİ VE KONSERVATUAR BİNASI
*
Balkan Savaş yıllarını
Şükrü Paşa Anıtı’nı
İstiklâl kahramanlarını
Bilmek için buraya gel!
Doğru yolda gitmek için
Al yavrunu BURAYA gel!
MEVLÂNA CAMİ’İNİN ŞADIRVANI…………………Foto:AKE
*
Burası bir kültür kenti
Her caminin var bahçesi
Bahçelerin Hazire’si
Burda yatar bânileri
Görmek için buraya gel!
Bunlar birer kabir değil
Birer 0rhun Abidesi
İşte bunu görmek için
Hiç üşenme buraya gel!
GAZİ MİHAL HAMAMI VE ŞAH MELEK CAMİ
*
ŞAH MELEK CAMİ VE SETLER
*
Yalnız bunlar değil elbet
Kesme taştan köprüleri
Nazlı akan nehirleri
Abdest alan söğütleri
Çay içilen bahçeleri
Görmek için buraya gel!
Şah Melek Cami—Gazimihal Köprüsü-GazimihaL Cami
*
Kabirlerin mermerleri
Üstündeki çiçekleri
Çınarları, servileri
Görülmeye değer hepsi
Eğer görmek istiyorsan
Hiç düşünme buraya gel!
Edirne bir kültür kenti
Osmanlının bir başkenti
Her şeyiyle müze kenti
Görmek için buraya gel!
*
*
16-EDİRNE’YE GEL!-4
…………………..*…………….
Edirne bir köprü kenti
0smanlı’nın bir başkenti
Köprülerin en güzeli
Edirne’de, bu besbelli
Tesbih gibi dizilirler
Gelin gibi süzülürler
Gelmez isen üzülürler
Görmek için buraya gel!
Saraçhane Köprüsü’nü
Bayezıt’ın Köprüsü’nü
Hasbahçenin örtüsünü
Yani Fatih Köprüsünü
Yanındaki YALNIZGÖZ’Ü
Görmek için buraya gel
Kanuni’nin Köprüsü’nü
Yani SARAY KÖPRÜSÜ’NÜ
Gazimihal Köprüsü’nü
Eski Tunca Köprüsü’nü
(Abdülmecit Köprüsü’nü (MERİÇ ))
Görülmeye değer hepsi
Eğer tarih seviyorsan
Arabaya atla ve gel !
*
*
17-EDİRNE’YE GEL! -5-
*
Saraçlar’da gezmek için
Bir bardak çay içmek için
Alipaşa Çarşısı’nda
………………..astral gezi yapmak için
Rüstempaşa Sarayı’nda
………….…………….develere binmek için
Çilingirlerde Çarşısı’nda
…………..ciğer-ekmek yemek için
Arasta’dan , Bedesten’den
………….................hediyelik almak için
Tarihin mor sularına
.........................dalgıç gibi dalmak için
RÜSTEM PAŞA KERVANSARAYI…………………………….Foto:AKE
*
Belki burda kalmak için
Kırkpınar’a varmak için
Balkan Savaş günlerini
Tabyalarda anmak için
Acı çeken Edirne’nin
Yarasını sarmak için
Büyük Harb’li zor günleri
Yeni baştan anmak için
Üç Şerefeli Cami….-Karanfiloğlıu Soka *
İstiklâl’in onuruyla
Yaşayanlar olmak için
İttihat ve Terakki’yi
Kuranları anmak için
Buralarda olanlara
Buralarda yanmak için
Atatürk’ü, İnönü’yü
Şehitleri anmak için
Çoluk-çocuk hep birlikte
Yaraları sarmak için
Mazimizi öğrenerek
Maziden ders almak için
Baba-oğul, işçi-köylü
Öğrencisi-öğretmeni
Yani bütün Edirneli
Atiye yol almak için
Edirne’ye atla ve gel
......................*............
Büyük Savaş yıllarında
……..Edirne’nin hallarını
Söğütlükle ,Karaağaç’ta
…………………………….yaşlı söğüt dallarını
Tunca-Meriç Boyları’nda
atalardan kalanları;
Han, hamam, kervansaray
Eski tahta yalıları, sebilleri, kurnaları
Balkan Savaş yıllarını
Bağımsızlık yıllarını
Cumhuriyet ilânını
Önderimiz Atatürk’ün
Edirne yıllarını /bilmek için/ Görmek için
Arabaya atla - gel! !
ARASTA ÖNÜNDEN ESKİ CAMİ… ….Foto:AKE
temmuz.2022/
*
*
18-SEN DE EDİRNELİSİN !
............*.....................
0rtakapı önünde kuşlara yem verirken
Güvercin kanadında minareler görürsen
Üç şerefe, Burmalı , Tamburacı Cami’ine
Saraçlar'da gezinen bir de beni eklersen
Yetimler Sokak’ından görünen minareye
“Bu bizim Eski Cami Minaresi’dir” dersen
Tahtakale Hamamı yönünde ilerlerken
“Eski İstanbul Yolu” denen yolun solunda
Dev ağaçlı Lâleli Cami’ini görürsen
İlerdeki Darül Hadis Cami'ne giderken
Setlerin kokusunu ciğerine çekersen
Burdaki SİNOGOG'a selâm verip geçince
Set boyu sıralanmış pek çok cami görürsen
DARÜL HADİS CAMİ………………………………Foto:AKE
*
SİNAGOG ..
SİNAGOG BİNASI…………………………….Foto:AKE
*
Bulgar Kilisesi'nin hatırını sorarak
Yeşil , Sezai, Viran... Cami'ye de gidersen
Hatta bânilerine bir de selâm söylersen
Meraklanma arkadaş asla YOBAZ olmazsın
Gezdiğin bu sihirli mekânların içinde
Höyük altında kalmış bir geçmiş öğrenirsin
BULGAR KİLİSESİ *
Bayezit Külliyesi’ne bir gününü ayırıp
Tunca’yı Bayezıt’ın gözleriyle görürsen
Alaca Mescit adlı camiye uğrayarak
Burdaki merhumlara birer dua edersen
*
Hıdırlık mevkiinin tabyalarını görüp
Balkan Savaşları Müzesi’ni ziyaret te edersen
Tabyaların yanından Edİrne’ye bakarak
Selimiye adında o dev kuşu görürsen
Günahından arınmış günâhkar edasıyla
Ak pak olmuş kul gibi bu günlere gelirsin
0 zaman sana müjde artık turist değilsin
Gözün aydın arkadaş sen de Edirnelisin!
…………………..*…..............06.haziran2018
*
*
19-EYLÜLDE MERiÇ
*
Eylülün kucağında akarken güzel Meriç
Yıkar yüzünü suda güneşin ışınları
Görkemli bir tarihin kokusunu koklarken
Hatırlatır Meriç'im bir masal diyarını
Cennet bahçelerinin rengiyle çevrilidir
Kuş sesleri içinde yol alan gri sular
Eskiyen zamanların sislerinde raks eder
Bu yeşil kıyılarda öksüz kalmış anılar
Meriç Köprüsü'nden Meriç Nehri
*
Tarihin süzgecinden geçmiş gibi durudur
Güneşin bakışında tuvale çalan sular
Bu cennetten beldenin haşmetiyle parıldar
Titreyen bu sularda minik minik aynalar
Düşerken bu tuvale söğütler ve martılar
Kıskanır Selimiye, kıskanır kervansaray
Işıktan fırçasıyla güneş çizer resmini
Meriç’in sularında yeni bir eylül doğar
Selimiye uzaktan güle güle el sallar
Dallardaki cırcırlar yine sazını çalar
Bülbüller şarkı söyler, gelip geçer faytonlar
Tenimi eylül okşar, gönlümü akan sular
Ruhuma huzur verir Meriç’teki sonbahar
LOZAN CADDESİ, EMİRGAN ÇAY BAHÇESİ VE SÖĞÜTLÜK
*
Mimar Sinan kokulu beş yüz yıllık taş köprü
Altından geçen suyu belik belik örmese
Bütün taş köprülerde olan kemerler gibi
Tam on iki kemerle on ikiye bölmese
Söğütlerin kökünü okşayan gri sular
Düşen yaprakları da birlikte götürmese
İnan ki diyeceğim; Burada akmaz Meriç
Bir buse almak için eğilmiş söğütlerin
Bu masum isteğine asla aldırmaz Meriç
Bahardan farkı yoktur eylül'deki Meriç'in
Yaz'a göre , suları olsa da biraz serin
Meriç'in sularında dans eden gölgelerle
Akşam vakitlerinde batışına güneşin
Seyrine doyum olmaz her sonbaharda Meriç'in
Düşerken bu tuvale söğütler ve martılar
Kıskanır Selimiye, kıskanır kervansaray!
Işıktan fırçasıyla güneş çizer resmini
Meriç’in sularında yeni bir eylül doğar
Selimiye uzaktan güle güle el sallar
Dallardaki cırcırlar yine sazını çalar
Bülbüller şarkı söyler, gelip geçer faytonlar
Tenimi eylül okşar, gönlümü akan sular
Ruhuma huzur verir Meriç’teki sonbahar
Mimar Sinan kokulu beş yüz yıllık taş köprü
Altından geçen suyu belik belik örmese
Bütün taş köprülerde olan kemerler gibi
Tam on iki kemerle on ikiye bölmese
Söğütlerin kökünü okşayan gri sular
Düşen yaprakları da birlikte götürmese
İnan ki diyeceğim; Burada akmaz Meriç
Bir buse almak için eğilmiş söğütlerin
Bu masum isteğine asla aldırmaz Meriç
Bahardan farkı yoktur eylül'deki Meriç'in
Yaz'a göre ,suları olsa da biraz serin
Meriç'in sularında dans eden gölgelerle
Akşam vakitlerinde batışına güneşin
Seyrine doyum olmaz her eylülde Meriç'in
.....................*.....
nnnnnnnnnnnnnnnn
20- EDİRNE SÖĞÜTLERİ
*
LOZAN CADDESİ………………………………………….Foto:SYE
*
Barut kokusu tatmış erkan-ı harb'e benzer
Edirne'nin güngörmüş asırlık söğütleri
Malul gaziler gibi bakarlarken gururla
Bir sur gibi yükselir asırlık gövdeleri
Kimi Tunca boyunda kimi Sarayiçi'nde
Kimi güzel Meriç'in yemyeşil koynundadır.
Kimi de geçmişini anlatmak ister gibi
Edirne'nin içine dağılmış durumdadır.
Eski kitaplar gibi beklerler köşelerde
Meraklı bakışların özlemiyle yanarak.
Üst üste sıralanmış yaş halkalarına
Kazınmış anıları anlatmayı umarak
Dilsiz tarihe benzer Edirne Söğütleri
Bakarsan dile gelir bakmazsan konuşmazlar
Bu yeşil anıtları yalnız ağaç sananlar
Onların lisanından pek bir şey anlamazlar.
Şükrü Paşa yaslandı onların gövdesine
Belki kılıç salladı birinin gölgesinde
Güllelerin altında sallanırken Edirne
Şehit oldu Mehmetler bir kaç söğüt dibinde
Sonra Saray içinde.. kavrulurken kahrından
Yediler kabuğunu tutsaklık zincirinde
İki Balkan Savaşı, İki Dünya Savaşı
918 de acıyı gördü bunlar
Düşman çizmeleriyle kirlenirken Edirne
Kuvay-i Milli gibi eleleydi hep onlar!
Samsun'dan doğan güneş aydınlattı onları
Kuşattı dört bir yanı yeşil söğüt dalları
Türküler söyler gibi şimdi oynaşıp durur
Kuş sesleri içinde yeşeren yaprakları..
İnönü Zaferleri filizleri çöğalttı
Sakarya...Dumlupınar, özsuyuna su kattı
Yapraklar, kurtuluşun rüzgarıyla canlandı
Lozan'ın havasıyla dallandı-budaklandı
Atatürk'le bi tanem, Atatürk'le boy atı
Bu yüzden 'Ata' kokar bizde söğüt dalları
Görünür üstlerinden Edirne'nin bağları
Kapalı çarşıları..okulları..parkları..
Selimiye..Binevler..çiçekli bulvarları
Dillere destan olan, büyük pehlivanları..
Yeşil denizler gibi sallanırken söğütler
Halay çeker dururlar yemyeşil yaprakları.
Şimdi genç genç söğütler gezerken
............................................caddelerde
Uzaya çıkacağız! der gibidir halları.
Onlarla temizlenir, onlarla güzelleşir
Şu güzel Edirne'min tarihi mekanları.
İyi bak, anı yüklü bu yaşlı söğütlere
Bakmazsan konuşmazlar,
.................................vakurdurlar bi tanem
Olur da anlamazsan onların dillerinden.
Lozan Caddesi'ndeki söğütlere sor bazan
Bazan da yanındaki Karaağaç'a sor gülüm!
Altından geçer iken güneşli baharlarda
Neden böyle yanyana ve kolkola yaşarlar
Her yanı tarih kokan bu serhat boylarında.
.................... ......15.05.2006-Edirne
*
*
21- BAHARDA MERİÇ
*
Baharın kollarında akarken güzel Meriç
Saçını suda yıkar güneşin ışınları
Görkemli bir tarihin kokusunu solurken
Hatırlatır şu Meriç bir masal diyarını
Rengarenk çiçeklerle süslenirken kıyılar
Kuş sesleri içinde kıvrılıp gider sular
Eskiyen zamanların sislerinde rakseder
Bu yeşil kıyılarda öksüz kalmış anılar
Ne zaman çöreklensem Meriç'in kenarına
El sallar bana doğru,
...............................dört yandan nice hünkâr
Bazan Fatih..Beyazıt...
……………………….Ya da Murat Hüdavendigâr
"Beğendim mi ey şair, Edirne'yi? "der gibi
Gülen çehreleriyle karşıma otururlar
Selâm verir Aliço….Kurtdereli ..Adalı...
Suların yanağını çimdiklerken balıklar
Başı semaya değen dört beyaz lâle gibi
Selimiye, karşımda bulutları gıdıklar
Çayımı yudumlarken Emirgan Bahçesi'nde
Köprüden geçip durur süslü-püslü faytonlar
Meriç'in kumlarında beyaz beyaz martılar
Ve Lozan Caddesi'nde; söğütler, karaağaçlar
Sanki bana "hoş geldin!" der gibi haykırırla
Ne varsa Edirne'de geçmişten bize kalan;
0 dev kervansaraylar, külliyeler, hamamlar
ve sonra Şükrü Paşa
.................................ve bütün kahramanlar
Bu efsunlu sularda yeniden canlanırlar!
Tenimi bahar okşar, gönlümü akan sular
Ruhuma huzur verir Meriç'teki baharlar
Ben Meriç'e bakarken titremese bu sular !
İçimde,
..............kabarmasa yazılmamış destanlar
Tam on iki kemerle belik belik örmese,
Altından geçen suyu köprüdeki ayaklar
İnan ki diyeceğim; akmıyor burda Meriç
Bir buse almak için bel veren söğütlere
Nazlı bir dilber gibi, bakmıyor burda Meriç!
Bayılırım baharda kurşun renkli Meriç'e
Hele kuru kumlara biraz su serilince
Bir lâlezar içinde beyaz lâleler açar
Bu sularda martılar bir araya gelince
Kimi yüzünü yıkar/ Kimisi ayaktadır.
Kimi, pike yapmanın hazzını tatmaktadır
Kimi de bulutlardan kopmuş ta uçar gelir
Köpüklü ayranımı yudumlar burada
Martı çığlıklarında Meriç'e bahar gelir!
.....................*............01.05.2006
*
22-SARAÇLAR CADDESİ’NDEKİ
IHLAMUR AĞACI *
Saraçlar Caddesi’ndeki yaşlı ıhlamur
Eski bir kitap gibi köşeden bakar
Ben yanından geçerken yaşlı ıhlamur
Bir şeyler der gibi gönlüme akar
*
SARAÇLAR CADDESİ…………………………….F…oto:AKE
*
Selam verir dallarıyla her geçişimde
Sorarım:
-Ey ıhlamur derdini söyle!
Ne ararsın çevrende dört gözle böyle?
Yok olan eski çehreleri mi
Başında yeller esen gençliğini mi?
Derim ki:
-Ihlamur, ak düşmüş saçın
Bir asrı geçti mi şimdiki yaşın
Anlat bize geçmişi ey ıhlamurum
Filiz ver kökünden, kalksa da naşın
Ihlamur, susmasın, konuşsun dilin
Söyle bana nasıldı eski günlerin
Geçmişten bir şey mi anlatır bize
Pulsuz mektuplar gibi düşen tüylerin?
Kuşatma altındayken güzel Edirne’m
Sen yine burada nöbette miydin?
Camilere çarpan top mermilerinin
Açlıktan can veren bebelerinin
ve süpürge tohumuyla beslenenlerin
Kahrından mı buruştu böyle bedenin
Söyle bana nasıldı savaş günlerin?
......
Şükrü Paşa su içti mi senin gölgende
Yürür müydü kılıcıyla bu caddelerde
“Uçmağa” varılan o siperlerde
Mehmet’i gördün mü susarken böyle?
Saraçlar Caddesi’ndeki yaşlı ıhlamur
Ali Paşa Çarşısı nasıldı, nasıldı söyle!
Ortakapı’dan mı geçiliyordu
Gülleler yağarken Kaleiçi’ne?
Pancurlar açık mıydı tahta evlerde
Gaz yağı olur muydu fenerlerinde
Mehmetçikler uçarken tabyalarından
Analar rahat mıydı loş evlerinde?
Külliyeler nasıldı, çarşılar nasıl
Bedesten dolar mıydı insanla böyle?
Mutlu muydu Yıldırım…ve Ayşekadın
İşgal altındayken güzel Edirne?
Dost muydu karağaçlar aksöğütlerle
Kılıcın çaresiz kaldığı yerde
Ezan sesi var mıydı camilerinde
Mehmet'im, can verirken siperlerinde?
İnerken üstüne zulmün kepengi
Gençlerin gezer miydi köprülerinde
Karaağaç 'tan geçerken düdüklü tren
Türküler söyler miydi yolcular yine?
Sarayiçi nasıldı, Karaağaç nasıl
Faytonlar gün boyu gezerler miydi
Lale bahçelerinde açan laleler
Selimiye’deki lalelere benzerler miydi?
Başlayınca “Büyük Harb”
.....................................tüm yeryüzünde
Osmanlı da, ondört te harbe girince
Tarifsiz kederler yaşadın elbet
Seferberlik haberi sana gelince
O yüzden mi dökmüştün yapraklarını
Her evden askere bir genç gidince
Ah ıhlamur, kim bilir ne üzülmüştün
Osmanlı, havluyu yere serince?
İkinci işgali de hatırlar mısın?
Bir kaç soru sorsam cevaplar mısın?
Yunan işgâli'ne de tanık oldun mu?
Mondros'ta, üstüne çökünce duman
Saçını başını yine yoldun mu?
Gördün mü Samsun’dan doğan güneşi
Var mıydı dünyada 0’nun bir eşi
Amasya, Erzurum, Sivas’tan gelen
Zafer Haberin oldu mu şanlı Lozan’dan
İnönü’den..Sakarya’dan..Dumlupınar’dan..
Atatürk’ü görünce taa uzaklardan
Hazırol’a geçtin mi, sen onu söyle!
türkülerini sen de duydun mu?
.
*
Gaziye..yetime..yaşlıya..gence
Gönlünü açtın mı malul görünce
Bir ana şefkatiyle kol kanat gerip
Yer verdin mi her zaman serin gölgende?
Cepheye koşan yiğit Mehmet’e
Ölümsüzlük katındaki şehit Mehmet’e
İhlas ile çalışan yurtseverlere
Selâm verdin mi ıhlamur,
..................................bunları söyle!
Seni kim dikti buraya, söyle!
Nur olsun o eller, yücelsin böyle
Eski bir kitap gibi dururken öyle
Gelip geçenlere bak işte böyle!
Senin için yanan gönlü, yak işte böyle!
.......................................*..............……........02.02.2008
Edirne Belediye Başkanı sayın Recep Gürkan'dan bir anı
23-SELİMİYE VE MARTILAR
*
Martılar yalnız.denizde bulunur
ve kuşlar, geceleri uyur sanırdım
Dün yanıldığımı anladım,
..........................Edirne'yi görünce
Selimiye,
..............lâle bahçesini aydınlatan
*
....................................................ışıklı bir avize
Martılar,
..............Selimiye'yi tavaf eden
birer pervane böceğiydi
..................................................dün gece!
Takıp
…..........ışıktan kanatlarını
...................................minik bedenlerine,
birer nur topu gibi
.........................uçuşuyorlardı
..................................Selimiye üstünde
Kuşları uykusuz bırakacak kadar
.................................güzeldi Selimiye
Güzeldi gece!
İnanamadım gözlerime!
…………………..*…………..19.06.2006
*
*
*
24-SELİMİYE ÇAY BAHÇESİ’NDE!
*
*
Olur da bir gün
bir yaz mevsiminde
eğer rastlarsanız bir şiirimde:
dört ince söğüt gibi
nurdan dört minare,
her gece yıldızlara doğru uzar!
Meriç'ten ....Tunca'dan
................kopup gelen martılar
..................................ışıklı bir top gibi
kubbelerin üstünde uçar
Önümdeki havuzun suları
............................yıldızlara göz kırpar
ve
tam yirmi iki fıskiye,
..... …………yirmi iki lale gibi
.................... gün boyu
....................................fışkırarak açar!
Dostlar bilin ki,
Selimiye Çay Bahçesi'ndeyim;
........................martılar gidinceye kadar.
....................*...........06.2006..Edirne
*
*
25- ERGENE’NİN HÂLİ…
*
“Akan su pis tutmaz “ demiş atalar
Ne var ki bu zaman bunu yalanlar
Ergene’yi görenin feleği şaşar
Kokusundan hasta oldu canım topraklar!
Suyunda canlı hariç ne ararsan var
Anılarda kaldı eski sazanlar
Ahh plansız teknoloji, ahh şu insanlar!
Zehirin yüz çeşidi, kapkara sular
Kutuplarda eriyen buzullar gibi
Ergene’min bu hali yürek paralar.
……………………*………..17.12.2006
*
*
26- MERİÇ’TE ŞİNASİ VE BEN!
*
Yıl 1980
Meriç kıyısında Şinasi ve ben!
Masmavi bakışlarla
kurşun renkli sulara dalarak
ve geçmişten geleceğe akarak
............................yan yana oturmaktayız.
Bekarız..
Gençlik denen rüzgârın içinde
.......................................savrulmaktayız!
Tüm sorunları çözmeye nazır
ve dünyayı
sırtımızda taşımaya hazır
inançlı iki komutan gibi konuşmaktayız.
Ve hemen hemen her akşam
Meriç'in gözlerine bakarak
Ve Meriç gibi dolu dizgin taşarak
Yorgunluğumuzu atmak için
Ve günlerin getirdiği dertlerden
..........................................kurtulmak için
köpüklü ayranımızı yudumlamaktayız
Dumanlı dağlar gibi başımız
Görünce tanıdık yüzleri
........................çözülüyor çatık kaşlarımız
Önümüzde Meriç Köprüsü;
...................................baştan başa taştan
Kimbilir kaç kez haykırmışıktır
..........................................ortak türkümüzü
"Sen çıkardın beni baştan! "
Bazı akşamlar
Sinan'ı da alırdık aramıza !
Kokusunu katardık Meriç'in kokusuna
Derdim ki, 0 duyarmışçasına;
-Tahmin eder miydin bu günleri
..............................................ey koca Sinan!
Ölümsüz çınar!....Mucize insan!
…………………………………..Şinasi.. sen ve ben
Beş yüz yıl sonra
Meriç'in kıyısında birlikte olacağız
Ve bu yaldızlı sulara bakıp
umut dolu türküler okuyacağız.
Ve şerefine içeceğiz Meriç'in
Selimiye'nin ve bütün eserlerinin
Sen içmezsin elbet
Ama biz içeceğiz..
Ve Meriç'le birlikte
…………Meriç'in türküsünü söyleyeceğiz.
...
Ürkütürdük kuşları...
Ve kuş sesleri içinde
seyrettiğimiz olurdu/söğütlerin altından
Lozan kokulu bu mehtaplı suları!
............*..............03.05.2006*
*
*
27-TUNCA NEHRİ
*
Olur ya, insanız;
içiniz kavrulur, yüreğiniz kanar!
Ruhunuz, huzura ersin diye
ve sadabât kokularını
.............................içine çeksin diye
Her köşesinden tarih fışkıran ;
hanları, hamamları
ve kervansaraylarıyla
..............................sizi geçmişe uçuran
TUNCA NEHRİ VE II.BAYEZIT CAMİ………..Foto:AKE
*
Mavinin yeşille güreş yaptığı
Martıların çığlık çığlığa kanatlandığı
Masal gibi bir diyar özlemiyle yanar!
Gönlünüz eski bir lâle bahçesinden
inatçı dört beyaz lâle gibi
göğe doğru uzanan
...............................dört ince minare,
SETLER , II.BAYEZIT CAMİ VE KÜLLİYESİ/… Foto:AKE
*
Ekmekçizade Ahmet Paşa Köprüsü ,TUNCA NEHRİ VE
SÜLEYMAN PAŞA CAMİ……….………….Foto:AKE
II.BAYEZİT KÖPRÜSÜ VE CAMİ’nin YER ALDIĞI
TUNCA BOYU ……… …………Foto:AKE
*
Birbiriyle fısıldaşan söğüt yaprakları
Renkli güvercin kanatları
Şarkı besteleyen martılar
Ve setlere yaslanarak
Ve söğütleri okşayarak
Vakur vakur akan sularda
gölgeleri titreşen sevdalı gönüller arar
Derim ki; gelin Edirne’ye bu bahar!
Yürüyün, toprak setlerin üzerinde
Fatih'in oğlu II.Bayezıt'ın yaptırdığı;
içinde darüşşifa müzesi
ve tıp medresesinin bulunduğu
…................II.Bayezıt külliyesine kadar
Görün bakın; tek katlı evlerin
kırmızı kiremitli damları
Külliyenin kesme taş duvarları
ve binbir anıyla yüklü kubbelerin
..............................kurşun kaplamaları
ve padişahların kayıkla
cuma namazına geldiği
...................................setler üzerindeki
çift minareli II.Bayezit Cami size nasıl el sallar !
II.BAYEZIT KÜLLİYESİ…………… ……..………Foto:AKE
*
İşte , Bulgaristan’dan doğan Tunca Nehri,
Beyazıt Köprüsü’nün dibinde
ak saçlı söğütleri ayağından öpmek için
ve insanlara huzur vermek için,
..…….....................................tam burada şaha kalkar!
II.BAYEZİT KÖPRÜSÜ ………………..…………Foto:AKE
*
Ekmekçizade Ahmet Paşa’nın, üzerine köprü yaptırdığı
ve Meriç Nehri ile el ele tutuştuğu yerde, TUNCA NEHRİ
üzerindeki TUNCA KÖPRÜSÜ (Ekmekçizade Ahmet Paşa
Köprüsü )ve taa uzakta Selimiye Camii görülmekte….
Devamında MERİÇ NEHRİ ve MERİÇ KÖPRÜSÜ……
Foto:AKE
*
28-EDİRNE MURADİYE CAMİ
………………….*……………….
Öykümüzün tarihi; 1426
Gerisini şimdilik edelim hasır altı!
İstanbul hayaliyle yaşarken Sultan Murat
Rüyasında demiş ki Mevlana;
………………….........”Bir mescit yap! ”
-İçinde mevleviler dönsünler, gece gündüz
Desinler tüm küffara “işte bu, felsefemiz! ”
Atlayıp kır atına dolaşmış sultanımız
"Tam burda olsun! " demiş
................................mevlevi dergâhımız
Ama, kavga edince dergahtaki erenler
Bir camiye çevirmiş dergahı, Murat'ımız....
Bir başka söylenti de;
..............................Sultan, çıkmış tepeye
Bakmış ki rüya gibi bu tepeden Edirne
Tunca -Meriç akarken söğütlerin altından
II.Sultan Murat kükremiş kır atından
*
MURADİYE CAMİ VE CAMİHAZİRESİ’NDEKİ KABİRLER..
*
Buyurmuş;
“Baksanıza, ne mahzun akar Meriç
Demek ki külliyesiz, minaresiz toprak,.. hiç.! ..”
Yaradan, nehirlerle bezemiş bu beldeyi
Mutlaka kültür kenti yapmalı Edirne’yi.
Sularda titreşmeli, caminin kubbeleri
Burda bırakmalıyız en güzel hediyeyi
Donatmalı her yeri büyük külliyelerle
Semayı süslemeli cami minareleri
Çağırtıp, adı meçhul mimarını katına
Buyurmuş kılıç gibi, mimarın suratına! :
-İsterem bir cami yap, benzesin şu tahtıma!
Yakışsın Osmanlı'nın ve ceddimim şanına
Ders alsın oğlum Mehmet görünce çinileri
Yaptırsın buralara en iyi camileri!
Kaftanını okşarken Sarayiçi yelleri
Beklemiş hep sabırla bitsin diye camii.
Mihrabını süsletmiş masmavi çinilerle
Şadırvan da koydurmuş avlusuna bir tane
Tüylerini yıkarken burada güvercinler
Duvarları süslemiş çiçek çiçek çiniler
Mest olmuş çinilere, camiyi yapan eller
Koşmuşlar görmek için bu camiyi şairler
Elbette Sultan Murat, bu iş bitti dememiş
'Darülhadis' denilen camii de bitirtmiş
Saray avlusu gibi gül kokan bu camiye
Üç tane şerefeli camiyi de ekletmiş
Kapısı meşhur olan bu sonuncu camiyle
Edirne, tarih kokan dar-ül nasr'a benzemiş
Gönüller birbirine aşkla bağlansın diye
Mimar'a, on kemerli bir de köprü diktirtmiş.
Arda,Tunca ve Meriç sularken Edirne’yi
“Ver! “ demişler toprağa, en güzel lâleleri
Bu millet hak ediyor bu güzel beldeleri
Sultan Murat, kutsal kent yapacak Edirne’yi!
Muradiye Cami Bahçesi’nden SELİMİYE
*
MURADİYE HAZİRESİ’NDEN SELİMİYE
*
Gerçekten, nehirlerin kehaneti yol bulmuş
Edirne Rumeli'de doksan yıl başkent olmuş..
Yaklaşık yüz yıl sonra, görünce bu beldeyi
Lalelerle süslemiş Sinan, Selimiye’yi
Arda,Tunca ve Meriç bu yüzden kıvrık akar
Akarken camilere boynun çevirip bakar
Kiminin eteğini ıslatarak aksa da
Onlara yükseklerden iki cami göz kırpar
Biri sultan Murat’tan çinili Muradiye
Bir de Mimar Sinan’dan, şahane Selimiye!
Mutludur altı asır bu camiyle Edirne
Mutludur Edirne’ye bakarken Muradiye!
*
*
* *
29- EDİRNE’Yİ GEZMEK
…………..*………..
Edirne bir payitaht; duymuşsundur, bilirsin
Ama 0’nu görmeden ruhuna inemezsin
Dokunman gerek 0’na; söyleşmen ,karşılıklı
“Edirne’yi gezmeden, bilinmez! ”diyen haklı
O’nun diyecekleri mekânlarında saklı
SARAÇLAR CADDESİ……………………… ….Foto:AKE
ASIRLIK IHLAMUR AĞACI………… …………….Foto:AKE
*
Camileri, evleri , hanları, hamamları
Adı Rüstem Paşa'dan gelen kervansarayı
Şehir merkezindeki meşhur Deveci Hanı
Unutulmuş adlarla anılan sokakları
Esvapları eskimiş çeşme musluklarını
Hasan Sezai adlı Hazretin Dergahı'nı
Feyzullah Baba’nın yazılı taşlarını
Kesikbaş Türbesi’nin dağınık saçlarını
Yerinde görmezseniz Edirne anlaşılmaz
Bu tarihi mekanlar damarında dolaşmaz!
Beli bükük evlerden yola bakan cumbalar
Zamanın darbesine maruz kalmış kurnalar
Boyaları sökülmüş kırık dişli pancurlar
Gezdiğimiz yerlerde gözden kaçan hamamlar;
Sokullu,Tahtakale, Mezit Bey ve de Saray
Kapıkule Yolu’nda kurnasız Gazi MihKal
"Sizlere miras kaldık, gel-gör! ”diyerek ağlar!
Edirne’yi ilk gören kendini düş’te sanar
Mutlak gez Edirne’yi boş gününde, yavaşça
Elbette ki gezmeye camilerinden başla
İlk önce Selimiye; zerafetin timsali
Taştan laleye benzer dört ince minaresi
Girişteki binalar örtse de cüssesini
Edirne’ye girmeden görünür çift lâlesi!
Örneğin;sağ tarafta yeni sağlık merkezi
Elinde şırıngayla I.Murat Hastanesi
Sevgi Durağı denen durağın tam yanından
0na sevgiyle bakan FATİH SULTAN CAMİİ
Tam on iki kurnalı şadırvanın önünden
Kaldırarak semaya iki minaresini
“Hoş geldiniz!" der gibi bakar geldiğin yola
Göstermek için bize konukseverliğini
Az daha ileride Yavuz Sultan Camii
Şadırvanından bakan sekiz adet çeşmesi
Taptaze fidanları, yemyeşil çimenleri
Uzun minaresiyle sizi arar gözleri
Biraz daha ilerde Mevlana Rumi Cami;
Her pencere taşında Selçuklu’nun izleri
Mermer şadırvanında sekiz adet çeşmesi
Camlarında çiçekler; lale-gül motifleri
Süslemeli balkonu,,mihrabı, kürsüsüyle
“Ne olursan...ol da gel!“diyen hoşgörüsüyle
Tam altı şerefeli iki minaresiyle
Barışa davet eder tıpkı Mevlana gibi
Gitmekte olduğumuz yolun sağ tarafında
Saydığım bu üç cami size derken “Merhaba!”
“Baca “denen mevkiin biraz yakınlarında
“Hacılar Ezanı”nı cami katılıp bu kervana
Gelip geçen herkese der ki “Uğurlar ola!”
Edirne göründükçe sesler çoğalır bir bir
Bu kez yolun solundan “hey!” sesi işitilir
Bu genç sesin sahibi asfaltın sol yanından
Uzun minaresiyle Genç Sanayi Cami’dir
Sonra Kadıbedrettin , Ayşekadın Camii
Ve gökyüzü kubbeli Defterdar Paşa Cami
Bir kaç yangın ve işgal görmüş insanlar gibi
Bir arada yaşarlar yüzlerce yıldan beri
Kız Öğretmen yanında Sitti Şah Sultan Cami
Meraklı çocuk gibi bakınır mavi mavi
Hazirede uyuyan Sittişah Sultan'ıyla
Ve cami yanındaki diğer mezarlarıyla
Bir tarih kitabının içinden bakar gibi
Yoldan gelip geçene güler durur daimi
Rivayet edilir ki bu camiyi yaptıran:
Yeniimaret’teki külliyeyi’nin banisi
Fatih’in büyük oğlu II.Bayezıt Han
Çok sevdiği annesi Sitti Şah Sultan için
Özenerek yaptırmış bu harika camiyi
Bilin ki yalnız değil burda Sittişah Camî
Hastane Bayırı'ndan göz kırpar ona biri
Devlet Hastanesi’ne çıkan merdivenlerden
Hazresinde uyuyan bütün meftalarıyla
Sitti Şah’a el sallar Saruca Paşa Ca
Saruca’ya özenir Selçuk Hatun Camî’i
Görmek için uzaktan göz kırpan minareyi
Duvar üstünden bakan utangaç bir yâr gibi
Kaldırır da başını Kadiriye Sokak’tan
Karaağaç’ı da gözler sabah-akşam gözleri
Onun bu durumunu tebessümle seyreder
Eski Cami, Sitti Şah ve de uzaktan LÂRİ
Sittişah arkasında Talatpaşa Caddesi
Hatırlatırken bize İttihak Terakki’yi
Bu caddede yükselen bir zaman makinesi
Çok daha uzaklara alır götürür bizi
Kanuni zamanından kalan bu hediyenin
Yaptıranı eşraftan Hacı Süle Çelebi
Bu yüzden ona derler Süle Çelebi Cami
Diriltmek için tekrar bu kültür değerini
İlgililer onarttı bu kültür değerini
Yine geriye geldi o Edirne Günleri
Pencereleri örten demir korkuluklarla
Abdest alma yerinde duran takunyalarla
Nostaljik musluklardan fışkıran sularıyla
Eski Edirne kokar Süle Çelebi Cami
Selçuklu mimarîsi kokan cami önünde
Mermer esvaplarıyla Hacı Ali Çeşmesi
Testiyle , ibriklerle beklerken mahalleyi!
Kurnasından damlayan sihirli sularıyla
Bu semtin eski adı “Tarlakapı” der gibi
Kirişhane Semti’nde işte böyle bir cami
Bizleri bekler durur uzun yıllardan beri
Arayan bulur derler aradığı her şeyi
Ancak böyle bulursun aradığın camiyi
Ekmekçi Köprüsü’nden sol tarafa dönünce
Setlerin üzerinde yüz metre yürüyünce
Görürsünüz sağ yanda yardım istiyor biri!
Eskimiş elbisesi, kırık minaresiyle
İşte karşınızdadır Evliya Kasım Cami
Savaştan arta kalmış malûl bir gazi gibi
Islanmış ayakları, kırık minaresiyle
Unutulmuş kabirler , yıkılmış taşlarıyla
“Bana bir baston verin evlatlar!”dercesine
Tunca’nın Eteği’nde bizleri bekler durur
Tunca’ya baka baka Evliya Kasım Camî
Edirne kültür kenti; her köşesi bir tarih
Süle Cami yanında Sabuni Mahallesi
Bulutları okşayan uzun minaresiyle
Kuşlara kucak açan uzun servileriyle
Büyük camlı ve geniş son cemaat yeriyle
LÂRI CAMİ
Sokağı aydınlatan Fatih kokulu cami
Tıpkı bir LÂLE gibi süslüyor mahalleyi
Lâri Cami de denen bu caminin önünden
Bir minare görünür binaların üstünden;
Sukûti bir hayalin içinde debelenen
Pancurların ardından bakınan bir yâr gibi
Burada tambur satan esnafı arar gibi
Tahtakale Hamamı Yolu’na bakar gibi
Tamburi Cemil Bey’i görmüş te şaşar gibi
Âlem’in üstündeki o güzel hilâliyle
Kiremitler üstünden bakınan bu camiye
Edirneliler diyor “Tamburacılar Cami”
Tamburi Camii’nden Meriç’e ilerlerken
Setlere doğru giden yolun sağ tarafında
Sinogog’un yanından geçen geniş asfaltta
Bir yalı bahçesini andıran gülizâr’da
Alımlı minaresi , kocaman kubbesiyle
Cami arkasındaki güzel türbeleriyle
Sanduka şeklindeki mermer kabirleriyle
Kabirler üstündeki mermer kitabelerle
Setler’in eteğinde sessizce uyur biri!
Bahçede sema yapan şirin servileriyle
Camiyi bir irem’e benzeten gülleriyle
Şadırvanı süsleyen on tane çeşmesiyle
Çıkrıklı küçük kuyu ve de türbeleriyle
Alicenap Hatun’un kızı Hafsa Sultan’ın
Şehzade Orhan ile Hüseyin Çelebi’nin
Şeyhülislam Mevlana Fahrettin Acemi’nin
Ümmügülsüm, Hatice, Zeynep ve Rükiye’nin
Edirne valisi Karamanoğlu Mehmet Bey’in
Şehzade Selim’in ve Şehzade Mehmet’in
Daha bir çok sultanın ve bir çok şehzadenin
Sadece taşı kalmış mahsun kabirleriyle
Yüzündeki peçeyi kaldırmış bir yâr gibi
Gelip geçene güler DAR-ÜL HADİS CAMİİ
Dar-ül Hadis’ten sonra görünen şirin cami
II.Murat Han’ın Şeyhi’nin hediyesi
Bursa’yı başkent yapan Gazi 0rhan Bey gibi
“Ebu-l hayrat” olarak yaptırmış bu camiyi
SÜCEATTİN CAMİ MİNARESİ VE SELİMİYE…………..
*
Yaptıran ŞÜCEATTİN öyle bahadırmış ki
At sırtında koşarken yıpranmış giysileri
Bu yüzden hiç kalmamış caminin elbisesi!
Depremler de yıkınca alçak minaresini
Beylerbeyi Evliya Kasım Cami’i gibi
Kırık minaresiyle nâçar kalmış bu cami
İşte tam buralarda bir sürü küçük cami
“Zarf değil mazrufa bak!” sözünü söyler gibi
Gerdana sıralanmış sedef inci örneği
Resmi geçit izleyen Edirneliler gibi
Setlerin eteğine dizilmişler her biri
Örnek; Viran Sokak’ta Kazas Salih Camii
Bir kaç küçük mezarla bekler ziyaretçiyi
Şaşırtır görenleri bu daracık sokakta
Selçuklu’yu andıran o zarif mimarisi
Yusuf Hoca Okul Sokak……………………………
*
Şimdi girin eskiden kalan dar sokaklara
Yaklaşın Kadri Paşa Okulu’nun yanına
Kırmızı kiremitli evlerin arasına
Taştan merdivenleri, yemyeşil bahçesiyle
Tek kubbe, tek şerefe, görkemli gövdesiyle
Kocaman ağaçları, on tane çeşmesiyle
Eskiden YEŞİL olan kısa minaresiyle
Evladını bekleyen bir ana şefkatiyle
Asırlık hasretiyle karşıdan hoşlar sizi
Fatih’in sancak beyi MEZİT BEY’in CAMİİ;
Arabalar geçerken setlerin kenarından
“Uzun kaldırım “denen sokağın başucundan
Ortodoks Kilisesi Çanları’nın yanından
Minaresi el sallar bacalar arasından
Farklı dinlere mensup bu mabet ikilisi
Çelik çomak oynamış arkadaşlar misali
Ya da aynı anadan süt emmiş kardeş gibi
Bir arada yaşarlar uzun yıllardan beri
Taa uzaktan görünen uzun minaresiyle
Kanuni’nin veziri Süleyman Paşa Cami
Ekmekçi Köprüsü’ne gelmeden biraz önde
Beylerbeyi tavrıyla burada bekler sizi
*
ÜÇ ŞEREFELİ CAMİ
*
Tazecik bir ekmeği şükürle koklar gibi
Soyduğu bir soğanı yumrukla kırar gibi
Sulu bir domatesi ak tuza banar gibi
Misafir ağırlama telâşı yaşar gibi
Setlerin eteğine sermiş yeşil peşkiri
Gelip geçen herkesi buyur eder bu cami
Üç yüz metre ilerde Hasan Sezai Cami
Ahşap mimarisiyle dört gözle bekler sizi;
Gelip-geçene bakan mermer mezarlarıyla
Ve Hasan Sezai’nin yattığı derhâhıyla
Bilinen bilinmeyen bütün meftalarıyla
Bahçeye hayat veren güzel şadırvanıyla
“Oku !”diye haykıran o kabir taşlarıyla
Mis kokulu gülleri, yemyeşil otlarıyla
Bostanpazar Semti’ne “hoş geldiniz!”diyorlar
Selimiye Camii’ne bakan minareleri
Buradan giderseniz Kapıkule Yolu’na
Varırsınız Beylerbeyi Şah Melek’in yanına
Türbenin bulunduğu cami mezarlığına
Bu kadar uzun yolu adımladıktan sonra
Bir dua edin artık Şah Melek dostlarına
Yürüyün Gazi Mihal Köprüsü üzerinden
“Merhaba şanlı Tunca!” diye seslenerekten
Yaklaşın hendekteki caminin kapısına
Dua edin bahçede uyuyan meftalara;
Gazi’ye, hanımına, kızına, imamlara..
Akıncı beylerinden, dede Köse Mihal’e
Bayezıt Camii’ni başka güne bırakıp
Yıldırım Camii’ne bir de selam sarkıtıp
Şimdi dönün geriye eski lise’ye varın
Lise’nin Bayırı’ndan yukarıya tırmanın
Sitti Şah Camii’ni bir kez daha koklayın
Karşıda Selçuk Hatun ve Sarıca Cami’nin
Haziresinde yatan merhumlara uğrayın
Bir zaman makinesi içinde gider gibi
Yüzlerce yıl geriye, geçmişe kanatlanın!
Hastane arkasına çıkın basamaklardan
Geçin, musluk suları akan dar sokaklardan
Sizleri ürkütmesin gelen “işt, işt!” sesleri
Kiremitli evlerin kırık pancurlarından
Arada görürseniz viran olmuş binalar
Üzülmeyin, bilin ki, onlar son hatıralar
İşte Taşlık Cami’ni kucaklayan duvarlar
Duvarların içinde serviler, papatyalar
Evlerin duvarında okunan yazılarda
“Medrese Ali Beye gider” der, tabelalar
Gezdiğiniz yerlerde görün eski evleri
Köprüce Bayırı’nı, Şeyh Çelebi Cami’ni
Kadı Bedrettin Bey’in babası olan şeyh’in
Hala bahçede durur yeşil boyalı evi!
Ev dediğim elbette bu merhumun taş kabri
Dünyada iz bırakmış bu meftanın kimliği
Taş üstünde yazılı : “Şeyh Çelebi’nin Kabri”
Sanmayın konuşmazlar bu kültür değerleri
Sorarsan anlatırlar eski kış günlerini
Eğer dikkat edersen duyar gibi olursun
Köprüce Bayırı’nda yokuş aşağı doğru
Kızak kayan gençlerin kahkaha seslerini!
Şimdi geldik Yahya Bey Camii’nin önüne
Caminin yanındaki maksem’in tam dibine
Bir dua yollayarak burda dinlenenlere
Selam edin camiye emeği geçenlere
Selam edin Saruca Mahalle sakinine
Aradan ilerleyin Yahya Bey Çeşmesi’ne
Tophane Bayırı’nda topların terkisine
Hayal et; mehter dinle, istersen at bir gülle
İstersen yürüyüver Hıdır Ağa Cami’ne
Gör, nasıl ninni söyler Sinan, Hıdır Cami’ne!
Mola ver Halk Eğitim Binası’nın önünde
Bir de burdan bakıver Selimiye Camii’ne
Yaprakların düştüğü sonbahar mevsiminde
Gördün mü, ne heybetli görünür Selimiye!
Asıl sürpriz burada bekliyor hepimizi
Cami’nin arkasında bir fetih efsanesi;
Fatih’in Evi ile Mezar Taşı Müzesi
EDİRNE ARKEOLOJİ ETNOGRAFYA MÜZESİ
Yeni Saray Hamamı, Babademirtaş Sokak
Üç yüz metre ilerde ATİK ALİ CAMİİ
Yepyeni giysilerle şaşırtırken tarihi
Baruthane Camiyle, o meşhur Sarı Cami
Kırk yıllık bir dost gibi kucaklarlar bizleri
Buradaki mezarlar sanki Sümer tableti
0kunacak bir takvim yaprağı gibi hepsi
Bir dua süresinde geçince yanlarından
Apartmanlar üstünden biri gözetler sizi
Rumeli Beylerbeyi vezir Şahabettin’in
Evlerin üzerinden görünen hediyesi
Bir bey’in mızrağına taktığı tuğ örneği
Armudi külahıyla işte KİRAZLI CAMİ
Gürdünüz mü Edirne açık bir müze kenti ?
Camizâr’a benzetir 0’nu bu camileri
Başta “şahit ol!” diyen Selimiye Cami’yle
Üç Şerefeli, Burmalı, Kirazlı, Eski Cami
Andığım- anmadığım Edirne Camileri
Her günün beş vaktinde gökten bir nidâ gibi
Serhaddin ötesine seslenirler daimi
Günün tam beş vaktinde aynı çağrıyı yapar
Kıyak Baba, Yahya Bey, Muradiye Camii
0smanlı’ya doksan yıl başkentlik yapan kenti
Atalar kültür kenti yapmışlar inanın ki
Zeynep’in gergefinde duran o gül örneği
Edirne’yi örmüşler tıpkı bir dantel gibi
SOKULLU HAMAMI………………………………………
*
Hanları, hamamları, köprüleri dizmişler
Dört yana makzem, çeşme, sebiller eklemişler
Külliyeler içine medreseler yaparak
Her yeri lâle gibi camiyle süslemişler
Kiminin gölgeleri düşerken akan suya
Kiminin ezan sesi ulaşır Kırkpınar’a
Şahmelek ,Gazi Mihal, Bayezıt ve Yıldırım ,
Mezit Bey , Şücaettin ve de Evliya Kasım
Süleyman Paşa ile yanında bir çok kasım
Bir şey anlatır gibi göz kırpar ufuklara
Saraçhane Köprüsü yanında Çakır Ağa:
Bakarak Saraçhane Çeşmesi tarafına
Ağıt yakar Mirimar Cami meftalarına
“Bu köprüyü yaptıran Şahabettin olsa da
Subaşı bendim!”diyor Sinanettin Paşa’ya
Baba Demirtaş Paşa Mahallesi halkından
Burmalı Cami’inin arka taraflarından
Karanfil Sokak’taki cumbalı bir balkondan
Yeniçeri Ağası kalender Kuşçu Doğan
KUŞÇU DOĞAN CAMİ
*
Buçuk Tepe’de yatan dostunu arar gibi
Baştan sona Meriç’i gözüyle tarar gibi
Bakınırken Karaağaç yönündeki yollara
Salı Tekke Sokak’ta oturan Arif Ağa
Dalıp gider bir daha gelmeyecek yıllara
Kıyak Baba, Umurbey, Meydan ile Sarıca
Muradiye,Barutluk,Gazi Mihal,Yıldırım
Nişancı Paşa, İmaret, Sabuni ,Muradiye
Kirişhane, Karaağaç ve de Yancıkçı Şahin
Medrese Ali Bey’le, Abdurrahman Mahalle
Ardından Saraçhane ve de Fatih Mahalle
Koca Sinan, Talat Paşa ve sonra Şükrü Paşa
Kucak açar, yâr gibi ,bu eşsiz camizâr’a
Fatih, Yavuz, Mevlana, Hacılar Ezanı’nı
Yeni bir lâle gibi ekler camizârına
İşte sundum sizlere cami dolu bir tepsi
Edirne Danteli’nde oya gibi her biri
Çoğunun bir tanedir kubbesi, minaresi
Yeşil çimle döşeli huzur veren bahçesi
Kiminin bahçesinde onlarca mefta kabri
Duvarlarda yazılı kısa ayetleriyle
Ata armağanıdır saydıklarımın hepsi
Hemen hemen böyledir tümünün seceresi
II.Bayezıt’e bir şey diyemem amma
Meşhur “Eski Cami”nin başkadır cazibesi
Dokuz göğü anlatan dokuz güzel kubbesi
Öyle güzel bakar ki, eritir kalbinizi
Edirne’nin en eski bu selâtin camisi
İki minaresiyle yolda karşılar sizi
ESKİ CAMİ………………………… ……………..Foto:AKE
*
O’nun ilginç geçmişi fetret devrine uzar
İri kesme taşlarla örülen dört taş duvar
Duvarları süsleyen o harika yazılar
Üç Çelebi kardeşten kalmışsa da yadigar
Kapısının üstünde Çelebi Mehmet yazar
Güvercinler uçuşur birinden diğerine
Sanki mesaj taşırlar bu iki sevgiliye
Sinan, duvarlarına bir sürü yuva yapmış
Güvercinler, mektubu bunlara koysun diye
22 FISKIYELİ SELİMİYE ÇAY BAHÇESİ HAVUZU
VE ESKİ CAMİ Yıl:2006...............Foto:AKE
*
ESKİ CAMİ (ULU CAMİ)...............
*
Selimiye Cami’yle arasında asfalt var
Leyla ve Mecnun gibi gün boyu bakışırlar
Biri yazılarıyla, diğeri endamıyla
Birbiriyle yıllardır sessizce yarışırlar..
Kabe’den bir taş varmış iç duvarın birinde
Vaaz vermiş burada Hacı Bektaş Veli de
Rivayete edilir ki:”Bir gün, gördüğü düş’te
Namaz kılmakta imiş Hz.Muhammed de
Demiş ki efendimiz:: ” Camiye iyi bakın
Bu cami ulu cami, cemaatsiz kalmasın”
Gökyüzüne bakarak gezindiğin bir günde
Bakınırken Sinan’ın Heykeli’nin önünde
0lur karıştırırsan, Ulu Cami nerede?
Sorarsan gösterirler: “Eski Camii bu! ” diye
Görkemini görünce şaşırmayasın diye!
Yazısı meşhur olan taş örmeli cami’in
Önünde abdest alır beş vakit bir çok mümin
0 kutsi havasıyla, esrarıyla, çok şeyin
Altı yüzyıl ayakta dururken öyle emin
Bedesten’in üstüne sabah gölgesi düşer
Caminin köşesinde yükselen minarenin
Üç sultanla anılan bu selatin camiin
Kimbilir ne mutludur, mimarı Alâaddin
Eskinin deyimiyle “dar-ün nasr” olan kentte
Bu cami sonsuza dek yaşayacak elbette
Bizlere atalardan emanet kalan mabet
Gökyüzüne haykırır: ”Burdayım ilelebet! “
Sonra Üç Şerefe’li ; Murat II yapısı
İnsanı mest ediyor işlemeli kapısı
II.Mustafa’dan armağan kalmış bize
Saat Kulesi ile bakışan burmalısı
Karanfiloğlu Sokak’tan Üç Şerefeli Cami’nin Baklavalı
Minaresi ve eski evler…………………………… ….Foto:AKE
*
Apartmanlar arasından bakınan o ev
Bir eski fotoğrafı andırmaktaydı
Baktım da buz tutmuş ak saçakları
Çarıklı günleri haykırmaktaydı!
Bildiğiniz o eski evler gibiydi;
Kiremitler kırıktı, kapısı dardı
Çamur harçlı, taş örme duvarlarında
Islıkla söylenmiş türküler vardı!
Büyükçe bahçesi, yola bakardı
Ağaçların dalları çatal çataldı.
Tahtaları çürümüş çardak altında
Taşları dökülmüş döveni, kardı.
Gözlerime ilk çarpan boş saksılardı.
Kasımpatlar çoktan kurumuşlardı.
Çatının altındaki kiriş ucundan
Paslanmaya yüz tutmuş bir nal sarkardı.
Bahçenin ucundaki bir iri çınar
Bir zaman tünelini andırmaktaydı.
Elleri kırışmış yaşlılar gibi
Kocaman gövdesi sallanmaktaydı
Kuyunun üzerinde bir kara kazan
Sacayağı nerde* diye bağırmaktaydı
Perdeyi açıp açıp kapayan çocuk
Umut dolu gülücükler fırlatmaktaydı
En canlı duransa küçücük nardı.
İncecik dalları karlı bahardı
Kömürlük kapısında asılı yanbol
Kendi hazanını yaşamaktaydı
Duvara dayalı üç tane teker
Bir yaba, bir baston, kırık ibrikler
Ve duvar üstündeki yırtık çizmeler
Sanki sahibini aramaktaydı
Bacanın dibinde üşüyen susak
Savrulan dumanla kararmaktaydı
Eşiğin üstündeki küçük delikten
Bir yemek kokusu yayılmaktaydı
Camları kapatan soluk perdeler
Kim bilir ne hisler saklamaktaydı
Pencerenin önündeki bir mum çiçeği
Gelen geçene göz kırpmaktaydı
Dışardan duyulan bir güzel ninni
“Ingaa! “ sesine karışmaktaydı
Belli ki bu evin bir köşesinde
Mini mini bir bebek uyumaktaydı.
Karlara gömülmüş bu yaşlı evin
Saçağından buzlar uzanmaktaydı
Baktığım her yerden gönlüme doğru
Bir ılık rüzgar savrulmaktaydı!
Ah, gönül ocağımı tutuşturan ev!
Ah, bahçeyi kuşatan alçak duvarlar!
Tıpkı sizin gibi sıkışıp kaldı
Apartmanlar altında ne hatıralar
..................*…………….
*
Muradiye Semti’nde, çık Murat Camii’ne
Unutma, Fatih bile gelirmiş bu cami’ye
Sarayiçi rüzgarı dolarken ciğerine
Bahçesinden bakıver Söğütlük’ün yönüne
Şaşırma, sere serpe uzanırken Edirne
Buradan kuş bakışı eşsizdir Selimiye
Edirne’yi gezerek ancak böyle tanırsın
Kendini burda değil Osmanlı’da sanırsın
Sonra dersin: “Ummazdım, minareler ne ulu!
Galiba yanlış geldim, burası İstanbul mu? ”
Edirne’yi gezmeden Edirne tam bilinmez
Bir kere gördün mü de, yüreğinden silinmez
Mimarlar dantel dantel örmüşler Edirne’yi
Bu yüzden görmelisin mutlaka külliyeyi
Öyleyse git Tunca’ya, selam ver Beyazıt’a
Bol kubbeli anıtı gör köprünün yanında
Söğütlerin kökünü okşarken Tunca Nehri
Beş yüz yıllık bir gurur şaha kalksın ruhunda
Hastaları su ile, müzikle iyi eden
Şifahane'yi de gez, darüşşifa kısmında
Ekmekçizade Ahmet Paşa Köprüsü(Tunca Köprüsü)
*
Eşi yok külliye’nin Avrupa’da, Dünya’da
Camisi, medresesi, imareti…hep burda
Dua et; sultanına, yapana, mimarına
Bu dua gidiversin merhumların ruhuna
Böylece hakkını ver Fatih'in bu oğluna
II.BAYEZIT ŞİFAHANESİ VE CAMİİ…………………………………..
*
ÇİLİNGİRLER ÇARŞISI
……………*………………
Burdaki anıt cami, bir camii-selâtin
Külliye içindedir, o da kendinden emin
Sonra içini gezin derim ben bu mabedin
Tek kubbeden oluşan çifte minarelerin
Mimarını sorarsan, derler: “Mimar Hayreddin ”
Sınırlar yok olurmuş gönüller bir olunca
Tunca Nehri durulmuş Hayreddin’i bulunca
Bir söz demek gerekse Hayreddin’i duyunca;
Neretva’nın beline hilal kemer takılır
Mostar’ın toprağında bir Hayreddin olunca
Bir de burdan bakıver dar-ül karar’a doğru
Gördün mü nasıl uzar, göğe, dört kuğu boynu!
Demem şu ki sevdiğim, burda yok karlı dağlar
Türkülerde kalmıştır Edirne’deki bağlar
Bu yüzden kabirlerden üzüm salkımı sarkar
Köprülerin altından akarken simli sular
Edirne’yi; Meriç’te-Tunca’da gören anlar
Köprüler , külliyeler bizi onlara bağlar
Edirne Meriç gibi, durgun akmaz hep çağlar
Edirne’yi bir gören bir de görmeyen ağlar!
Sonra ünlü çarşılar…çarşılar da çarşılar!
Zaman tüneli gibi tarih kokan mekanlar;
Arasta ve Bedesten, Çilingirler, Saraçlar..
Buralarda gezinir her yaştan meraklılar
Badem ezme, süpürge, sabun satan çarşılar
0ya oya işlenmiş minareli havlular
Devaimisk şekeri ve bilumum helvalar
Çarşıları süsleyen hatıralık eşyalar
İstediğin kapıdan gir Kapalı Çarşı’ya
Bu zaman tünelini seyrederek yavaşça
Mutlu olsun çarşının mimarı Sinan Usta
Mutlu olsun sadrazam Hersekli Ali Paşa
Bitmedi, gezeceğiz az daha, azar azar
Mezarları görmezsek merhumlar bize kızar
Bizden önce yaşayan Edirneli’ydi onlar
Mezar taşları lâle, mezarlar'sa lâlezar
Lâlenin soğanıdır işlemeli sarıklar!
Her taşın üzerinde bir fatiha yazsa da
Genlerinde kim bilir ne ilginç şeyler yazar
Mezar taşı da neymiş? Deme sakın, kırarsın!
0 taştan sarıkları gün olur da ararsın
Bunlar birer taş değil, Sümer Tableti gibi
Okudukça-çözdükçe, lâle gibi açarsın!
Uzanıver şimdi de Sarayiçi’ne doğru
Adalet Kasr’ı nda dur,seyret Tunca suyunu
Cihan pehlivanları sarıversin ruhunu;
Koca Yusuf, Aliço, Kurtdereli, Adalı
Yapsınlar sana burda bir Kırkpınar oyunu!
Karaağaç’a da uğra; sev yaşlı çınarları
Gördün mü, nasıl mahsun eski tren rayları
Çünkü artık müzedir, yolcu bekleyen gar’ı
Büyük Lozan Anıtı, Karaağaç Sokakları
Timurtaş Camii’nin o alçak duvarları
Derler ki: “Bizi gören geçmişi iyi anlar
Edirne’yi bir gören bir de görmeyen ağlar! “
Dön şimdi Saraçlar’a, oturaklarda dinlen
Fıskıyenin yanında güvercinlerle yemlen
Sakın ayrılma ama, tava ciğer yemeden
Bir yer daha vardır ki, gitmedin mi hiç olmaz
Balkan Savaş Müzesi(Şükrü Paşa);
……………………………………görmeden anlaşılmaz
Görmezsen, dar-ül mülk’ü gördüm deme;
…………………………………………………sayılmaz!
FEYZULLAH PAŞA KABRİSTANLIĞI………………Foto:AKE
ABDÜRRAHİM PAŞA TÜRBESİ::…………………………….Foto:AKE
……………………..*………………./nisan.2015
*
*
30-SELİMİYE CAMİ’İNDEKİ TERS LÂLELER
*
Selimiye dendi mi
Ölü insan dirilir!
Çünkü cami içinde
Tek ters lâle bilinir
Camiye gelen herkes
O ters lâleyi arar
“Müezzin bey, ters lâle
nerede? diye sorar
İnatçı ihtiyarı
Simgeleyen lâle de
Müezzzin mahfilinden
Sessizce yere bakar
*
*
Bana göre camide
Bir tek lâle bulunmaz
Çok dikkatli bakmazsak
Gerçeğe ulaşılmaz
Bence Sinan’ın Devri
Tıpkı bir Lâle Devri
Bir çok Edirneli’nin
Gül kokmakta bahçesi
Güllerin arasında
Elbette lâle de var
O günün bahçeleri
Çok renkli bir lâlezar
Bu lâleler içinden
Bazıları ters açar
Bu yüzden gören göze
Güzel görüntü saçar
Edirne’nin en eski
Köylerinde birinde
Örneğin;Dombay Köy’de
Bu lâleler bilinir
Padişah tuğ’u gibi
Ters açan lâlelere
Bu gün bile bu köyde
Tuğ Şahi lâe denir
Tıpkı padişah tuğ'u ;
Bir sapta birkaç lâle
0 kırmızı rengiyle
Baş aşağı eğilir..
Selimiye'nin yeri
Eski bir saray yeri
Niçin olmasın burda
Bir ters lâle bahçesi..
İki yüz yıl sonralar
Gelse de lâle devri
Yerden fışkırır gibi
Gelmedi lâle devri
Bunun öncesi vardı
Bir hazırlık devresi
Fetret Devri’nden beri
Var Lâle bahçeleri
*
Sonra lâle harfleri
Allah-hilâl harfleri
Koca Mevlâna bile
Anlatmış hep lâle'yi
Türklerde çok kutsaldı
Eski zamandan beri
Lâle aynı zamanda
"Üstün Güç"ün sembolü
Mezarların taşına
Uzun yıllardan beri
Ya bir hilâl çizerler
Ya da bir lâle resmi
Böyle örnek istersen
Sitti Şâh Sultan Cami;
Mezartaşı üstünden
Gülümser bir tanesi
Sinan gibi bir adam
Keski vurmaz boş yere
Neden bunca ters lâle
Koysun Selimiye’ye?
Bence Edirne'mizde
Bir çok lâlezar vardı
Mis kokan bahçelerde
Ters lâleler açardı
Koca Sinan, devrinin
Özelliğini saptadı
Caminin çok yerine
Ters lâleler sakladı!
Bir kaç örnek vereyim
Yeri gelmişken size;
Cami girişindeki
Mermer işlemelerde
İki dış pencerenin
Mermerden süslerinde
Oniki şerefenin
0 taş işçiliğinde
Ve cami müzesinde
Kapının üzerinde
Ters lâleler bulunur
Selimiye Camii’nde..
Bir de bu gözle bakın
Selimiye Camii’ne
Bu laleler anlatır
Lale bahçeleri'ni
Mahfildeki lale'yse
Tuğ Şahi lalesini…...
(Padişah tuğu'na benzeyen
....................*………
13.04.2015-Keşan
Tuğ-i Şah-i: Selçuklular tarafından kullanılan,
at kılından yapıldığı için aşağı doğru sarkık duran,
sonradan Osmanlı vezir, beylerbeyi, serasker gibi
devlet ileri gelenlerinin ve Osmanlı Padişahlarının
da kullandığı ve Padişaha ait dokuz tuğa verilen
isim Tuğ-i şah-i, cihan imparatorluğu'nun sembolü ola-
rak kullanılırmış....
....Edirne'nin Dombay ve Doyran Köylüleri, köyde yetiştirdikleri
ters lalelere bu gün bile "tuğ şahi lâ-
lesi" diyorlar...Sanırım bu isim, Padişah Sarayıı'nın Lalezar'ında
yetiştirilen lalelere, Padişah tuğ'u'na
benzediği için halk tarafından verilen bir isimdir....
..ve bence koca Sinan Selimiye Camii'nin müezzin mahfili'ndeki
ters laleyi bir sembol olarak kullanmış-
tır..
..Padişah mührü olan ve üzerinde padişah adı yazılı
olan " tuğra" kelimesi de buradan gelmekte imiş......
Kyn: Tuğ ve Tuğ-i Şah-i bilgileriiçin yararlandığım kaynak,Vikipedi ve Google'de sayın Ahmet Akyol'un
sayfası oldu
Edirne'nin en eski köylerinden biri olan ve eskiden
manda yetiştiriciliği ile meşhur olan DOMBAY Köylü-
leri, yetiştirdikleri ters lalelere "tuğ şahi" derlermiş....
Keşanlı emekli öğretmen sayın Süleyman Eren, bir soh-
betimizde,, Edirne'nin Dombay Köyü'nde öğret-
menlik yaparken, köylülerin, köyde yetiştirdikleri ters
laleye, "tuğşahi lalesi" dediğini söyleyince, beynimde-
ki sorunun şifresini bulduğumu anladım....Bu şiir çık-
tı ortaya..
...Edirne Tıp fakültesi Hastanesi'nde rastladığım Lala
paşa'nın Doyran Köyü'nden üç kişilik bir aile, bu lale-
nin ismini bildiklerini, eskiden köyde bu lalenin bulun
duğunu ifade ettiler..Hatta içlerinden biri heyecanla
"haa, tuğşahi lalesi! " diye telaffuz etti..Bu sözcük hanım
efendinin ağzına o kadar güzel yakışıyordu ki!
..Yine bu sohbetimize katılan ve kırk yıldır Edirne'nin
KIYIK semtinde oturan emekli memur Ahmet Güngö-
ren, şu an oturduğu evi satın aldığında, evinin bahçe-
sinde zambak boyunda ters lalelerin bulunduğunu, so
ğanlarının sarımsağa benzediğini ve asıl memleketi
olan Kırklareli İli'nin Babaeski İlçesi'nde, bazı eski ev-
lerin bahçesinde bu lalenin yetiştirildiğini söyledi....
...Büyük usta Mimar Sinan, caminin çok yerine işlettiği
lalelerle Edirne Sarayı'ndaki lale bahçelerini, müezz
zin mahfiline koyduğu bir tek ters laleyle de 0smanlı
Devleti'nin Cihan Hükümdarlığı'nı simgelemiş olabilir,
diye düşünmekteyim..Çünkü "tuğ" aynı zamanda sim-
ge-sembol- anlamlarında da kullanılırmış...
(Kyn:Vikipedi, Ahmet Akyol)
*Tuğ-i Şahi: padişaha ait dokuz tane tuğ'a verilen ad..
Tuğ, 0rta Asya'da çeşitli Türk Boyları'nda kullanılan at
kuyruğu kılından yapılmış mızrak uçlarına takılan güç
sembolüymüş...Cengin Han, kağanlığını ilan ettiğinde,
sancağına dokuz kollu beyaz bir tuğ diktirmiş..Moğol-
larda tuğ, bağımsızlığın simgesiymiş.....
.....Anadolu Selçuklukları ile Anadolu beyliklerinin de ba
ğımsızlıkları tuğ ile simgelenirmiş......III.Keykubat
Osman Gazi'ye beylik verdiğini belirtmek için tuğ ve
âlem göndermiş...........
.......Osmanlı'da, sancakbeylerinin, beylerbeylerinin,
seraskerlerin, veziriazamların taşıdıkları tuğ sayıları
farklıymış.......Padişahlar dokuz tuğ taşırlarmış.....ve
bu dokuz tuğ, cihan imparatorluğunu simgelermiş..
....................................*...........................
(Kyn: Vikipedi ve sayın Ahmet Akyol'un bu konu ile
ilgili sayfası) .......
...................*.............
31-YUSUF HOCA KABRİSTANLIĞI
………………*……………..
Yusuf Hoca İlkokulu’nun karşısında
Selimiye Camii’ne bakan eski evler arasında
Küçük bir mezarlık vardır..
Mezarlıktaki
işlemeli , kavuklu-sarıklı mezar taşları
Geçmişe ışık tutan takvim yapraklarıdır..
Mezarlıkta boy veren taştan mezar taşları
Bahar lâlesi gibi her daim ayaktadır
Edirne’yi gezenler kesinlikle bilir ki
Serhad’in dört bir yanı bunlarla örülüdür
Çünkü gerçekte bunlar, mermer birer taş değil
Gazi ve şehitlerin mermerden künyesidir.
Saraçhane, Yıldırım, Karaağaç, Sarayiçi
Kısaca tüm Edirne’m bunlarla çevrilidir
Şeyh Çelebi , Arif Ağa , Kuşçudoğan , Kirazlı ,
Alaca Mescit……II.Bayezıt Cami, Buçuktepe…
Hasan Sezai, İsmail Ağa…..Beylerbeyi Camii…..
……………………………………bunlarla örülüdür
Edirne’yi gezince , gördüm ki bu anıtlar
Üstlerine işlenmiş üzüm salkımlarıyla
Çiçek motifleriyle , mermer sarıklarıyla
Bir kabir taşı değil, sanki birer yazıttır
Sümer Tableti gibi bizlere bakmaktadır
Her birinin önünde durdum bir asker gibi
0kşadım tenlerini yavrumu okşar gibi
Baktım ki, bilmiyoruz birbirimizin dilini
Dualarla bakıştık "öküz-tren" örneği
Çünkü bana her bir taş Sümer Tableti gibi
Ne onlar anlar beni, ne ben dediklerini
Her birinin üstünde 0smanlıca yazılar
Ne derler, ne söylerler asla anlaşılmazlar
Yatana ve yapana bir saygının gereği
Fısıldadım kendime bir dua okur gibi
Yazsınlar bir kenara bunların manasını
Okuyanlar anlasın , bu taşlarda ne yazar?
Bu toprağın altında hangi merhumlar yatar?
*
32-KADI BEDRETTİN CAMİ
……………..*…………
Bugünlerde
İlginç ilginç rüyalar görüyorum!
Örneğin;
Edirne Ayşekadın Semti’nde
Kadı Bedrettin Cami önünden
Ayşekadın Camii’ne kadar yürüyorum
Dikiliyorum,
üzerinde 1647 yazan ve suyu akmayan
Hacı Müslim Çeşmesi’nin önüne
Sonra girip onarımı devam eden
Ekmekçizade Kervansarayı’nın içine
Sohbet ediyorum boya yapan bir emekçiyle
Şehir merkezinde
...............................150 kuruşa içtiğim çayı
50 kuruşa içiyorum
buradaki kahvehanelerde
Dönüyorum geriye
Kadı Bedrettin Cami’nin önündeyim yine
Bir lira sadaka verip bir dilenciye
Cami Bahçesi’nde yatan merhumlara
………………….dualar ediyorum gönlümce
ve "merhaba! " diyorum
bahçede gezinen
…………asırlık bir kablumbağa’nın gözlerine
Cami’nin çevresindeki
………………………….dar sokaklara giriyorum
Dev gibi apartmanlar arasında
sıkışmış, kırık kiremitli evler
pencereleri örten soluk perdeler
dişleri dökülmüş çeşmeler görüyorum
Bir zaman tünelinde gezer gibi yürüyorum
Asırlık rüzgarlar serinletiyor gönlümü
0 kurnasız çeşmeden dolduruyorum
.............................................güğümümü!
Ama yok!
Evet yok!
Göremiyorum kapısının önünü süpüren
…………………………………..al yazmalı Gül’ümü
Ve kasımpatları açmış bahçeleri
mum çiçeğinin sarmaladığı pencereleri
kapılardan sarkan Hanımeli çiçeklerini
Acaba hepsi öldü mü?
Nihayet,
Kadı Bedrrettin Cami’nin kapısı önünde
ilikleyip ceketimin önünü
var gücümle haykırıyorum geçmişe ve geleceğe
Ey Kadı Bedrettin!
Ey Koca Bedrettin!
Talatpaşa Caddesi ‘ndeki mekanınla
………………şükürler olsun ki yaşıyorsun hala
Ama ben,
ama ben Kadı Bedrettin
Eski Edirne ile birlikte
yavaş yavaş ölüyorum galiba!
Karanfil Sokakta Bir Ev………………………….Foto:AKE
…….*…….
05.kasım.2015.Perşembe/ Ayşe Kadın –
Ayşekadın Cami…………………………………………..Foto:P.E
*
Ayşekadın Cami (ön taraftan)
*
Ayşekadın Cami Abdesthanesi…………………..Foto:AKE
*
*
33-EDİRNE’DE BİR ESKİ MEZARLIK
*
Trakya Üniversitesi radyoloji bölümü ana bilim dalı
kurucularından ve “EdirneTarihi” eski yazarlarından
Dr.0SMAN RIFAT TOSYAVİZADE…………….Foto:AKE
Tosyavizade Dr.Rıfat 0sman’ın yattığı mezarlık…….
……………………………………………………Edirne Lisesi Önünde
*
*
Sanki gelip geçenden bir dua alsın diye
Bu küçük mezarlığı koymuşlar yol dibine
Sonra bir kaç lâleyi oyup mermer üstüne
Benzetmişler burayı bir lale bahçesine!
İşte Remzi Efendi bu bahçede oturur!
Büyük mermer sarığı kabir taşında durur.
Bahar-yaz-kış demeden bakar durur mehtaba
Yıldızların altında sanki ilahi okur
Tosyavizade Dr.0sman Rıfat’ın yattığı kabristanın kısa
Tarihçesini anlatan mermer yazıt………………..Foto:AKE
*
Kimse bilmez ne vardır kabrinin ötesinde
Sırat'a giden yolun bu kapı girişinde
Aileden hiç kimse görünmez çevresinde
Hafız Remzi Efendi yalnız gibi bahçede
Ne zaman baksam ona dünya penceresinden
Eski yazılar sarkar mermer tabut üstünden
Farkındalar mı bilmem önünden gelip geçen
Gül yüzlü öğrenciler ve telaşlı Edirne'm!
Ya da Çamlık Parkı'nda tost yiyen gençliğimle
Çamların gölgesinde fokurdayan nargilem!
Oysa gelip geçene ''merhaba! ' deyip durur
Ali Remzi Efendi kabrinin ötesinden!
Bazan bir rüzgar eser mermer kitabelerden!
Bize 'ahh! ' çektirerek unutulmuş günlerden
Ve düşer kaldırıma bir Edirne türküsü
'Tosyavizade Dr. Rıfat Efendi'nin
...................................kemençe tellerinden!
Tosyavizade Dr.Rıfat 0sman’ın yattığı kabristanlıkı yanın-
dan geçen Edirneliler…………………………………Foto:AKE
*
Mermerden tabutuyla bir başka muhterem zat
Altı direkli taşın altından sessiz bakar
Bu adsız kahramanın adı yok taşta amma
Mezarından belli ki önemli biri yatar.
*
Sanki nöbet beklerler gece-gündüz burada
Düz laleli taşlarla bir kaç kavuklu mezar.
Başlarının üstünde derviş sarığı gibi
Kalın çam dallarından sarkarken kozalaklar.
Ne onlar bilirlerdi ne de bunları yazan
Pelin'ini beklerken Fen Lİsesi yanında
Kim derdi ki arkadaş bir Molla Kasım gibi
Bu muhterem zatlar da yazılacak kağıda.
..............................................12.06.2006
***
Not:: Fen Lisesi'nde okuyan kızımı beklerken,
bu okulun hemen girişinde, yol kenarında, çam
ağaçları arasında unutulmuş,bakımsız bir yaşlı
gibi duran bu mezarlıktaki işlemeli mezarlara
bakar, onlara içimden sessizce dualar okur, zi-
yaretçilerinin olup olmadığını düşünürdüm.
Ve elimdeki gazeteye duygularımı ayak üstü
karalayıverdim bir gün..
İşte bu dizeler, o anın çiğsentileridir...
(Bu mezarlık (2004 yılında Trakya Üniversitesi
tarafından restore edilmiş ve içinde yatanların
adları mermer üstüne yazılmıştır.)
*
*
34-MERİÇ KÖPRÜSÜ’NDEKİ GÜNEŞ
…………………*…………..
Meriç suyu içenler vefalı olur
Su içtiği çeşmeyi mutlaka bulur
Dört kıtadan güneşi izlemiş olsa
Gözlerinde, Meriç’in güneşi durur.
MERİÇ KÖPRÜSÜ’NDE GÜNEŞ, BURADAN İZLENİR!
*
Edirne'yi görenler vefalı olur
Gölgesinde yattığı ağacı bulur
Beş kıtada türküler dinlemiş olsa
Dudağına Edirne türküsü vurur.
…………………..……*………02..06.2008
*
35-MERİÇ KÖPRÜSÜ
*
Meriç’in başına takılmış taçtır
12 kemerli bir mihrap gibi
Meriç’in üstüne dikilmiş tak’tır
Meriç Köprüsü Meriç’e yaydır
Meriç’in sularında parlayan aydır.
Salına salına akan Meriç’i
Sevdalı gözlerle izleyen yârdır
Uzunluk 206 metre, genişlik dardır
12 taş kemeri 12 ay'dır
Üstündeki simgeler vefaya selâm
Meriç’te bin aşkın öyküsü vardır
Faytonlar geçsin diye üstünden rahvan
Mahmut'la Abdülmecit etmiş armağan
Payitaht günleri mâzi olsa da
Üstünden geçerken budur anılan
Meriç'e gerdanlıktır Meriç Köprüsü
0n iki göze benzer taş kemerleri
Meriç geçer içinden, ten rengi gri
Geçerken salınan dilber misâli
İncelir, incelir, incelir beli
On iki belik olur saçının teli
Kemerleri geçerken çağlar suları
Destanlar yazdırtır taşan suları
Meriç Köprüsü bizlere yârdır
Her taşında, ecdâdın kokusu vardır
Yenisey Irmağı’nın ,Tuna Boyu’nun
Üç kıtada at koşturan yiğit soyumun
Kopuzun, curanın, divan sazının
Tamburanın,bağlamanın, ...............................davul-zurnanın
Gönüllerde yaşayan ulu canların;
Pir Sultan Abdal'ın , Karacaoğlan’ın...
Hoca Ak Şemsettin , Dedem
Korkut'un
Hacı Bayram Veli'nin, Yunus Emre'nin
Serhadde destan yazmış
yiğit erlerin
Mermer taşa damga vuran
ulu pirlerin
Bu mistik sularda izleri
vardır
Payitaht Edirne sultanlarının
Rüzgârla yarış yapan
kısraklarının
Al atın, kır atın her
toynağının
Çifte su verilmiş çelik
nalların
Serhadde kalkan olan o
imânının
Parlayan sularda renkleri vardır
Meriç'in gözleri gönüle
yâr’dır
Meriç’te ölümsüzlük kokusu
vardır
Öpmek için Meriç’i
yanaklarından
Söğütler bel verir, kuşlar
perişan
Martılar çığlık atar
mutluluğundan
Balıklar buse yollar serin
sulardan
Hele akşam vakti teras yanından
Meriç'in endamına bakınca
insan
Beyindeki tablolar birden
yok olur
Meriç Nehri çıkmaz olur
artık akıldan
Yaprak hışırtıları, bülbül
sesleri
Çarşaf gibi bir nehrin
görüntüleri
Öylesine büyülü
atmosferdir ki
Bir düşte zanneder insan
kendini
Meriç'te bir çay ile bir bardak ayran
Tüm bunlarla birlikte
içilir her an
Uzaktan görünen dört
minareyle
El sallar gibidir bizlere Sİnan
*
Meriç Nehri Kıyısı’nda kızlarımla…..
*
Parke taş döşeli yol
güzergâhından
Söğütlerden oluşmuş tak'ın
altından
Lozan Caddesi'ne geçerken burdan
Görürüz, tarih akar köprü
altından
Sazendesi yaprak,
hanendesi kuş olan
Bir doğal orkestradır suyu
kudurtan
Bu yüzden türkü söyler Meriç durmadan
Tuna'dan,Arda'dan, Serhat
Boyu'ndan
Sırpsındığ'dan, Kosova'dan
.........................................ya
da Mohaç'tan
93 Harbi'nin zor anlarından
Edirne Savunması tabyalarından
Büyük Harbin o kıtlık
zamanlarından
ve İSTİKLÂL HARBİ'nin
toz-dumanından
İnönü'den, Sakarya'dan, Dumlupınar'dan
Davula tokmakla
vururcasına
Top sesleri duyulur simli
sulardan !
Samsu'nda başlayıp
Lozan’da biten
İşlgalci güçleri bu
yurttan söken
Karaağaç Semti'ni bizlere
veren
Kısaca Türk Yurdu'nu
Türk'e devreden
İsmet İnönü'yle ATATÜRK
tüten
Şehitler, gaziler bakar sulardan
Yapraklar fısıldar dal
uçlarından
Rüzgârlar selâm taşır
padişahlardan
Edirne'nin taşına mührünü
vuran
Mimarlar gülümser akan
sulardan
Sevgiler, tutkular ,
aşklar içinde
Köprüye döşenmiş taş
parkelerde
Yaprak hışırtıları, kuş
seslerinde
Titreşen suların
hârelerinde
At kişnemeleri, teker
sesinde
Hisssedilen duygular
bizlere şandır
Şu Meriç Köprüsü Meriç'e
yârdır
Harcında, söylenmemiş
türküler vardır
.............................*...15.06.2006
*
*
36-EDİRNE SELÂMI
……………*…………
MERİÇ KIYISINDA………………… …………..Foto:S.Y.E
*
Andımda Cumhuriyet, gönlümde gurur
Kalmadı içimde kanayan bir ur
Edirne kokulu bir selam aldım
Gözümün önünde Edirne’m durur.
'Nerelisin? '' kardeşim, selâmın tarih!
Başkent gibi kokuyorsun, Bursa misali
Meriç’ten mi
Tunca’dan mı koptun da geldin
Biraz da Arda koktu selâmın hani!
Melteminde kanat sesi, renkleri mavi
Ritmi Balkan havası, akordu kavi
Kaf Dağı’nı aşmış gibi Anka timsali
İçinde hasret vardı, özünde sevgi
Sen Balkan Turnası, ey telli telli!
Tunca suyu içtiğin sözünden belli
Hadi uzat ellerini, ver yüreğini
Melteminden anladım sen Edirne’li!
Bildim değil mi gözleri nemli
Balkan kokulu serhat güzeli! (Yiğidi)
Meriç’i, Tunca’yı okşayıp gelen
Dilinden düşmeyen “üc bej” den belli.
Dört nehrin suladığı toprağım gibi
Sözünün tınısında, sen bir Rumeli
Gönlün Fatih Köprüsü
Gözün Hasbahçe!
Diyorsun; 'selamım alıp ta geçme!”
Taze mi bayat mı diyerek seçme
Cevabını beklerim hey leyli leyli! ''
Yanıt verdim:
-Hele sen, Merç’i geç te
Sebillerin suyundan bir yudum iç te
Balkan Şehitleri’ne uğrayıp geç te
Aliço’ya, Adalı’ya bir peşrev çek te
0 zaman görüşürüz ey telli telli!
...........
Lâleleri canlansın ak yüreğinde
Minareler yükselsin gözbebeğinde
Güller, terk eyleyip gülizârları
Her biri çiçek açsın gamzelerinde
Ekledim; oy balam, dört yanda onur!
Meriç'in suları gönlümde buhur
Kara tren yavaş ol, Karaağaç’ta dur
Setler'in kıyısında birazcık otur.
Baksana, kaldırmış ak ellerini
Selimiye, bizlere el sallar durur!
Semaya yazmak için senin adını
Minareler göklerde tur atıyor, tur!
İstanbul, Anadolu..
……………………..sen de biraz dur!
Görsene, Edirnem karşımda durur!
Dört ince minareyi dikmiş te Sinan
Dört beyaz lale gibi, nur saçıyor, nur.
Rumeli boylarından bir selam aldım
Bugün nabzım yine, Edirne’m vurur.
………………..…*…………….01.06.2008
*
*
37-EDİRNE SOKAKLARI-1-
…………….........…..*……………..
Görülmeden kişinin içindeki astarı
Karşıdan anlaşılmaz var mıdır adamlığı
Çünkü astar çürükse kumaşı pek dayanmaz
Ancak böyle bilinir bir şeyin sağlamlığı
Edirne’nin astarı, eski dar sokakları
Sokakları süsleyen cumbalı binaları
Hanları, hamamları , hazire mezarları
Ya da tahta evlerin eskimiş pancurları
KALEİÇİ’NDE BİR ESKİ EV…………… ………….Foto:AKE
*
Bol kubbeli , devâsa taştan kervansarayı;
Rüstem Paşa, Havlucu ve de Deveci Hanı
Bir Mezit Bey, Sokullu ,Tahtakale Hamamı
ve Sarayiçi’ndeki saray kalıntıları
Bir lâlezar içinde açmış lâleler gibi
Dört bir yana serpilmiş taş yapıları;
Ortodoks Kilisesi, dev Sinagog Binası
Yeni İmaret’teki Külliye Duvarları;
Kaleiçi Semti’nde bir sokak……………………………....Foto:AKE
*
ESKİ (ULU) CAMİ’de ABDEST ALMA MUSLUKLARI /.Foto:AKE
Eski Cami’de bir duvar yazısı…………Foto:AKE
Yusuf Hoca İlkokulu Sokak……………Foto:AKE
Eski Cami Bedesteni…………………………… Foto:AKE
*
Darüşşifa müzesi , medrese odaları
Geniş yemekhanesi, tabhanesi, kileri
Selimiye’ye bakan çifte minareleri
Ve Cami içindeki mermer hünkâr mahfili
Heykeltraş elinden çıkmış heykeller gibi
Durgun Tunca Suyu’nda oynaşır gölgeleri
Tunca- Meriç üstüne takılmış köprüleri
Tüm dünyanın bildiği Selimiye Camii
Ali Paşa Çarşısı, Arasta , Bedesteni
Yedi göğü andıran kubbeli camileri
Örnek; Kadı Bedrettin , Ayşekadın , Çelebi
Selçuk Hatun, Saruca, Sitti Hatun Camii
Kirazlı, Kuşçu Doğan , Burmalı, Eski Cami
Muradiye, Şah Melek , Taşlık ve Gazi Mihal
Sonra Sofu Bayezıt, sonra Tamburacılar
Arif Ağa, Çakır Ağa , Beylerbeyi Camii
Tütünsüz Baba Dergah ve de Hasan Sezai
Saruca’ya göz kırpan Sitti Hatun Camii
Ve Sinagog yanında Dar-ül Hadis Camii
Bir uçta Lâri Cami, diğer uçta Mevlâna
Bir uçta Gazi Hoca bir uçta Kıyak Baba
Sonra Alaca Mescit, Bademlik, Hıdır Ağa
Edirne girişinde sağ yanda Fatih Sultan
Çifte minaresiyle selam verir Yavuz’a
Sonra daha ilerde sol yanda Ayşekadın
Defterdar Cami ile Süle Çelebi Cami
*
ESKİ CAMİ ÇEŞMESİ:……………………Foto:AKE
ESKİ CAMİ VE BEDESTEN…………………….
*
Kimi tek, kimi iki , kimi dört minareyle
Taştan lâleler gibi süslerler Edirne’yi
Saymakla bitirmek zor , kısaca; diğerleri
0nları bir kez gören pişman olmaz vallahi
Edirne’nin astarı böyle KÜLTÜR DÖŞELİ
Bunlara inanmazsan , gel-gör bir Edirne’yi
Sonra 93 Harbi , Balkan Savaş günleri;
Tuna Nehri, Karasu ve Meriç Öyküleri
Bu büyük savaşlarda yaşanan göç günleri
Ağaç kabuğu yiyen esirlerin gözleri
Yaşamamış olsan da tıpkı bir film gibi
Gözlerinin önünden geçer durur her biri
Karaağaç Semti’nin o tahta yalıları
Yılların çilesiyle tozlanan sokakları
Eski Cami, Timurtaş ve Söğüt kokuları
İçinden gelip geçen o tren vagonları
Karaağaç Semti'nde bir sokak...
*
Yeni tren garıyla ve Lozan anıtıyla
Maziye selam söyler Edirne Sokakları
Sonra, birden patlayan birinci Cihan Harbi
Modros Antlaşması’yla gelen işgâl günleri
Sonra İSTİKLÂL HARBİ; bu harbin yiğitleri;
Cumhuriyeti kuran bu devletin önderi;
Mustafa Kemal Paşa ve de İsmet İnönü
Mareşal Fevzi Çakmak ve daha diğerleri;
Gittiği bir cepheden dönmeyen birileri;
Bir Galiçya, bir Yemen , Sarıkamış şehidi
“Çanakkale Geçilmez” dedirtenlerden biri
İnönü, Dumlupınar , Sakarya’nın bir pîri
Böylesi yiğitlerin astarda durur izi
Âdeta haykırırlar ; “gelin görün bizleri”
Kimi okul adında , kimi camide , handa
Kimi hâlâ yaşayan bir hamam kapısında
*
Ya da bir mezarlığın kavuklu taşlarında
Kimi bir Ayşekadın Camii arkasında
Müslim Çeşmesi’nin akmayan musluğunda
Kimi Meriç’e komşu Tunca Nehri üstünde
*
Eski Cami önünde -2017………….Foto:AKE
*
Kimi bir yiyeceğin unutulmaz tadında
Söğüt dalarındaki bülbülleri dinleyen
0n kemerli Ekmekçizade Köprüsü’nün adında
Kimi de tarih kokan bir sokak duvarında
Daha eski günlerin elbet var yiğitleri
Kiminin adı kalmış, kiminin de heykeli
Bu bazan bir askerdir, bazan bir beylerbeyi
Bazan Selçuk Hatun’dur, bazan bir din büyüğü
KUŞÇU DOĞAN CAMİ---arka sokaktan-
Babademirtaş Mahallesi--------KUŞÇU DOĞAN CAMİ----
XV..yüzyıldan kalma eşsiz bir kültür değeri……Foto:AKE
*
Bazan bir Kuşçu Doğan, bazan Saruca Paşa
Bazan Sitti Hatun’dur, bazan de Şükrü Paşa
Ya da bir Mimar Sinan ya da Mimar Hayrettin
Bazan Kanuni ile Rüstem Paşa mesela
Her sokağın mutlaka bulunur bir yiğidi
Siz yollarda gezerken onlar bulurlar sizi
Örneğin; Saraçlar’dan beş yüz metre ileri
Şah melek Cami ile Gazimihal Camii
Kapıkule Yolu’nda kucaklarlar sizleri!
Kuşçu Doğam Cami Haziresi……….Foto:AKE
*
Eğer duyarsan burda ;
…………………………“Dayan Doğan…!” sesini
Bil ki sizi gözetler Yıldırım’ın kendisi
Çünkü daha ilerde Yıldırım Bayezıt Cami
Dedim ya bu payitaht tarih kitabı gibi
Ummadığın bir anda bir yiğit bulur sizi
Altı yüz yıl yaşamış kocaman bir çınarın
Çürümeyi bekleyen hazan yaprağı gibi
Değişik köşelerde beklerler sanki bizi
Edirne Sokakları kültür bahçesi gibi
Gezdiğin her sokakta karşına çıkar biri
Bu bazan Murat olur, bazan Zübeyde Ana
Bazan Bayezıt II, bazan Fatih …meselâ!
Ya da Sarayiçi’nde duyarsan davul sesi
Bil ki, zurna yanında gelecek cazgır sesi:
Bu ya Sadık Hoca’dır, ya da Şirin Mustafa
Ya Şükrü Kayabaşı, ya Bursalı Mustafa
Ya da Koca 0sman’dır , ya da Âşık İmami
Haykırırlar; ” Aliçoo, Adalıı , Kurtderilii !”
Seni yağlı güreşe davet ederler gibi
Görürsün karşındadır her birinin heykeli
Öyle bir bakarlar ki şaşırırsın günleri
İnanması zor ama halâ yaşar her biri!
Bir anda karşınıza çıkınca bir eseri
Dersin :“Şimdi anladım, yaşarlarmış vallahi!”
Örnek; Tunca Boyu’nda Evliya Kasım Camii
Ekmekçi Köprüsü’nün bin metre doğusunda
Süleyman Paşa adlı Camii’nin karşısında
Bülbüller ötüşürken söğüt ağaçlarında
Yanındaki sarıklı - kavuklu dostlarıyla
Ağaçlar arkasından “işt! diye haykırınca“
Nasıl yaşar anlarsın yüreğin hoplayınca!
Bazı şahsiyetler de Hızır’la İlyas gibi
Edirne’yi gezerken önüne çıkar biri;
Saraçhane Semti’nin Şahabettin Paşa’sı
Kirazlı Camii’nin armudi külahıyla
Kent Müzesi önünde yolda karşılar sizi
Dar-ül Hadis Cami’nden beş yüz metre ötede
Setlerin yamacında yırtık esvaplı biri
Sultan Murat II’nin önemli şeyhlerinden
“Şeyh Sücaattin Karamani Hazretleri “
Beş asır öncesinden gelmiş bir velî gibi;
Dilâver Mahallesi Tabakhane Sokak’ta
Gövdesiz , şerefesiz , tek bir minaresiyle
0tların arasından çıkınca karşınıza
Cennette gezer gibi şaşarsınız billâhi!
Bostan Pazar Semti’nin kıyısında bir yerde
Setlerin eteğine oldukça yakın yerde
Sarıklı ve kavuklu taş mezarlar dibinden
Görkemli bir cami’nin sandukası içinden
Birden “Buyur!” deyince Hazret Hasan Sezai
Dersiniz ki; İnandım, yaşarlarmış vallahi!”
Sokakları gezerken sanırsın ki “yalnızım”
İşte tam orada dur!Tam burda aldanırsın!
Arada başın kaldır, bak Kavak Meydanı’na
Selimiye yâr gibi, el sallıyor hep sana
Nerede olursan ol, göz kırpıyor insana!
Kesikbaş Baba Türbe Sokağı’nda bir Edirne evi…..
Yılı:2016--
Emekli Öğretmenler Lokali yanında/Yıl:2027—Foto:AKE
*
Gelelim “sözün özü” denen o son cümleye:
Edirne’de yeşildir söğütlerin dalları
Dört mevsim hep böyledir Edirne’nin halları
Eşsiz bir tarih kokar Edirne Sokakları
..........................*..................19.04.2019
*
*
BİR ESKİ EV
Apartmanlar arasından bakınan o ev
Bir eski fotoğrafı andırmaktaydı
Baktım da buz tutmuş ak saçakları
Çarıklı günleri haykırmaktaydı!
Bildiğiniz o eski evler gibiydi;
Kiremitler kırıktı, kapısı dardı
Çamur harçlı, taş örme duvarlarında
Islıkla söylenmiş türküler vardı!
Büyükçe bahçesi, yola bakardı
Ağaçların dalları çatal çataldı.
Tahtaları çürümüş çardak altında
Taşları dökülmüş döveni, kardı.
Gözlerime ilk çarpan boş saksılardı.
Kasımpatlar çoktan kurumuşlardı.
Çatının altındaki kiriş ucundan
Paslanmaya yüz tutmuş bir nal sarkardı.
Bahçenin ucundaki bir iri çınar
Bir zaman tünelini andırmaktaydı.
Elleri kırışmış yaşlılar gibi
Kocaman gövdesi sallanmaktaydı
Kuyunun üzerinde bir kara kazan
Sacayağı nerde* diye bağırmaktaydı
Perdeyi açıp açıp kapayan çocuk
Umut dolu gülücükler fırlatmaktaydı
En canlı duransa küçücük nardı.
İncecik dalları karlı bahardı
Kömürlük kapısında asılı yanbol
Kendi hazanını yaşamaktaydı
Duvara dayalı üç tane teker
Bir yaba, bir baston, kırık ibrikler
Ve duvar üstündeki yırtık çizmeler
Sanki sahibini aramaktaydı
Bacanın dibinde üşüyen susak
Savrulan dumanla kararmaktaydı
Eşiğin üstündeki küçük delikten
Bir yemek kokusu yayılmaktaydı
Camları kapatan soluk perdeler
Kim bilir ne hisler saklamaktaydı
Pencerenin önündeki bir mum çiçeği
Gelen geçene göz kırpmaktaydı
Dışardan duyulan bir güzel ninni
“Ingaa! “ sesine karışmaktaydı
Belli ki bu evin bir köşesinde
Mini mini bir bebek uyumaktaydı.
Karlara gömülmüş bu yaşlı evin
Saçağından buzlar uzanmaktaydı
Baktığım her yerden gönlüme doğru
Bir ılık rüzgar savrulmaktaydı!
Ah, gönül ocağımı tutuşturan ev!
Ah, bahçeyi kuşatan alçak duvarlar!
Tıpkı sizin gibi sıkışıp kaldı
Apartmanlar altında ne hatıralar
38-KİRAZLI CAMİ ÖNÜNDE
*
Bir yaz günü geçtim
Edirne Kent Müzesi önünden
Geldim Kirazlı Cami önüne
Gördüm ki,
Lâle soğanı'na benzeyen minaresi
Ve kesme taştan yapılma gövdesiyle
beni beklemekte Kirazlı Cami!
Selâm verip girdim bahçesine
Baktım,
küçük ve çiçekli bahçesindeki
cami haziresi’nde
..............................bir sürü mezar taşı
Hepsi mermer bakışlı
Mermer taşlar, çiçek nakışlı
Selam verdim merhumlara
Selâm verdiler bana!
Kirazları aradım sağda solda
Kabirlerinde yatanlar
Hepsi birden güldüler bana!
-Neden gülüyorsunuz ? dedim.
Dediler :
Kiraz sevenler
…………………………….….kirazları yediler!
....................*..................
16.nisan.2019-Salı
*
*
39-VİRAN CAMİ SOKAK’TA
………………*………………
Edirne’de
Talât Paşa Mahallesi’nde
Viran Sokak derler bir sokaktayım
Eski günleri solumaktayım
Gördüm ki, bombardıman edilmiş
bir sokak görüntüsünü oluşturan
……………...eski ahşap evler arasında
elindeki usturayı
meşin kayışa sürterek bilemeye çalışan
eskiden kalma bir berber
zamanı kesmek ister gibi
………………….......bir gencin saçını keser
Ama nafile,
yükselmeye başlamış bile
eski evlerin yerine dikilen betonarme evler
Yine de, bahçesinde
mor çiçekli erguvan ağacı olan ev
……………........bana eski türküler söyler
Beton binalar arasında sıkışıp kalmış
ve sıvaları dökülmüş başka bir kaç ev
İçimdeki kuşları dillendirirler
Kuşlarım dediler ki koro halinde;
Kim bilir bu sokaktan
…………..……........kimler gelip geçtiler?
Neler gördüler, neler geçirdiler ?
Baktım ,
gençliğimde yerde sürünen
...............................Kazasker Cami
………………………ayağa kalkmış
…………………....…….ama kuraklık çeker!
Küçük gövdesi, küçük kubbesi,
alçak minaresi ve minik bahçesiyle
Ve kapı girişindeki küçücük haziresiyle
Camiye gelenin dikkatini cezbeder
Ve cami içinde nostaljik bir rüzgâr eser
Hazire’de, sarıklı başıyla
ve üzerlerindeki
…………………….….0smanlıca yazılarıyla
tarih kokulu bir kaç mezar taşı
Acaba bu merhumlar kimlerdi?
……………………………................dedirtirler
Bir öğlen vakti geçtim bu sokaktan,
Beynimde eski Edirne Türküleri
Zambaklı,sümbüllü, lâleli ,güllü bahçeler
Yürüdüm, birbirine karışmış
betonarme ve ahşap evlerin yanından
Yürüdüm... yürüdüm….yürüdüm…..
……………………………………..….. sedlere kadar
Elbetteki yalnız değildim canım
Yanımda Edirne’nin eski günleri
ve yolun sonuna yaklaşmış olan
………………. gençliğim de var!...28.03.2019
*
EDİRNE KARANFİL0ĞLU SOKAK…………………………..
Edirne Endüstri Meslek Lisesi’ne inen sokak
*
Kesikbaş Türbe Sokak’ta onarıma alınan bir tahta ev
40-EDİRNE’DE BAHAR AYLARI
*
*
Bir başkadır Edirne’de bahar ayları ;
Yapraklarla donanır ağaç dalları
Meriç’e -Tunca’ya bereket yağar
Mutlulukla dolup-taşar Serhat Boyları
Parmak izi duran taş sarayları
Adalet Kasrı ile diğer kasr’ları
Tarihe damga vuran tüm pehlivanları;
Kurtdereli, Adalı , Aliço'ları
Ve halâ peşrev çeken genç pehlivanları
Yeşil Sarayiçi’nin tüm mekanları
Meriç’in, Tunca’nın dalgın suları
Köprüleri, kuşları , söğüt dalları
Lozan Caddesi’ndeki karaağaçları
Edirne’ye neşe katar bahar ayları
Rüstem Paşa adındaki kervansarayı
Çok sayıda kubbesi, taş yapısıyla
Uzatarak ayaklarını yokuş aşağı
Çilingirler Çarşısı’na öyle bakar ki
Dört yüz elli yıllık o genç yaşıyla !
Mimar Sinan kokan kesme taşıyla
Sadrazam Rüstem Paşa'nın şanlı adıyla
İnsanı mutlu eder bahar ayları
Camiler sesi olur Edirmenimiz:
Örneğin; Eski Cami uzatır elin
Üç Şerefeli, Burmalı bakarlar derin
Muradiye, yüksekten bakınan gelin
Selimiye haykırır: "mutlaka gelin!"
Badem Ezme, devaimisk , tava ciğeri
Edirne’ye lezzet katar bahar ayları
Ali Paşa , Arasta, bir de Bedesten
Zaman makinesidirler; gel gör istersen
Hint’te mi, Çin’de mi , Maçin’de misin ?
Asla karar veremezsin burda gezerken
Meriç'‘te durgun durgun akarken sular
Öpücükler gönderir minik balıklar
Söğütlerin kökünü okşayan Tunca
Bir görseniz nasıl da “edalı” akar
Bülbüller türkü söyler yeşil dallarda
Martılar dört mevsim hep havalarda
Güvercinler kanat çırpar tüm çarşılarda
Minareler , lâle gibi dört bir tarafta
Güvercinler uçuşurken kaldırımlarda
İnsanlar cıvıl cıvıl gezer yollarda
Açığı ,kapalısı tüm çarşılarda
Sarayiçi, Balıkpazar ve Saraçlarda
Arasta,Çilingirler, AliPaşa'da
Edirne cıvıl cıvıl olur bahardv
Ve baharın ardından gelen aylarda
Saraçlar’dan çıkınca setler üstüne
Câmiler görünür vermiş el ele;
Süleymaniye, Darül Hadis , Hasan Sezai
Yeşilce, Gazi Mihal, Şah Melek Cami
Tekgöz Köprüsü’nün yanına kadar
Edirne Gerdanı'nın gerdanlığında
Ard arda sıralı inciler gibi
Bizleri beklerler bahar ayında
0nların yakınında bir Çakır Ağa
Saraçhane Çeşmesi’nin durur başında
Beylerbeyi ,Yıldırım, Bayezıt Cami
Halâ destan yazarlar Tunca boyunda
“Estergon Kalesi su başı durak
Kemirir gönlümü bir sinsi Fırak
Gönül yâr peşinde /Yâr ondan ırak
Akma Tuna akma ben bir dertliyim
Yâr peşinde koşan kara bahtlıyım”
Bu gerdanlık üstünde bir başka inci
İkinci Bayezıt’ın dev külliyesi ;
Dar'üş şifa müzesi ve medresesi
Çift minareli camisi , hünkâr mahfili
Şahane’den de üstün kubbeleriyle
Selimiye’nin buradan görüntüsüyle
Bayezit Köprüsü’nün kemerleriyle
Büyüler buraya gelip-gideni
Dersen ki; doksan yıllık bu payitahtın
Bunların dışında yok mu eseri?
Derim ki ; olmaz mı, bulunur elbet
Yeter ki baharda gör Edirne’yi
Darül Hadis Cami’in yakınlarında
Uzunkaldırım Semti dolaylarında
Avrupa’nın en büyük Sinagog’uyla
0rtadoks Kilisesi’nin kendisi burda
Selimiye Camii’nin tam arkasında
Saray Hamamı’nın hemen yanında
Selimiye Müzesi’nin tam karşısında
“Mermer Mezar Taşları Müzesi “ burda
"Dönülmez akşamın ufuklarında.."
Şarkısını çağrıştıran bu eşsiz taşlar
Bu müzeyi ,kabristana benzetse bile
İnanın burası taştan lâlezar!
Sarıklısı kavuklusu, salkımlı'sıyla
Saray'dan kalma taş hamamı’yla
Yüzlerce yazılı mezar taşıyla
Hatırlatır bizlere eski günleri:
“Genç 0sman dediğin bir küçük uşak
Beline bağlamış ibrişim kuşak
Askerin içinde birinci uşak
Allah Allah deyip geçti genç 0sman”
Yine aynı bölgede genç Kent Müzesi
Hayran eder insanı iç döşemesi
Kullanılan eşyalar, şahsiyetleri
Müze değil, tahtadan zaman tüneli !
Selimiye Müzesi ; zambak, lâle’yse
Kent Müzesi sadece LÂLE BAHÇESİ !
Ceddinin gezindiği bu bahçelerde
Gezinmek istersen her hangi bir ayda
Dört mevsim uygunsa da, sen beni dinle
Bahar aylarında sen gel buraya
Sonra o köprüler , köprüler yok mu?
Köprülerin “gel!” diyen bakışı yok mu ?
İnsanın gönlüne akışı yok mu ?
Göreni bir anda yakışı yok mu ?
Örneğin; Meriç'in suları yok mu?
Buradan güneşin batışı yok mu?
Selimiye'nin "gel! diyen çağrısı yok mu?
Faytonların köprüden geçişi yok mu?
Bir tabak "patates" bir bardak ayran
İnsanı meftûn eder bahar ayları
Mezitbey, Sokullu ,Tahta Hamamı
Havlucular Hanı'yla, Deveci Hanı
Edirne'nin meşhur babalarını;
Hasan Sezai'yi, Koyuncu Baba'yı
Kesikbaş Baba'yı, Tütünsüz Baba'yı
Cami hazrelerindeki taş mezarları
İnsanı sarhoş eden dar sokakları
Çeyiz sandığındaki eşyalar gibi
Yok olmadan gel-gör bahar ayları
Şükrü Paşa Anıtı ve de tabyalar
0 sancılı günlere ağıtlar yakar
Onları görür görmez tekrar dirilir
Balkan Harbi’ndeki bütün acılar ;
Sarayiçi mevkiinde tutsak olanlar
Ağaç kabuğu yiyen o kahramanlar
Vatana, en değerli şeyi sunarak
Burada şehit olan bütün aslanlar
Burda türkü söyler tüm yaz ayları
Bir de kekik kokan bahar ayları
Sonra, Karaağaç’taki L0ZAN ANITI
Halâ dumanı tüten o TREN GARI
Haykırırlar :"UNUTMA ATALARINI!"
Koru-kolla , sahip çık cumhuriyete
O’nunla korudun bu varlıkları..”
Saymakla bitmez ki, neler var neler
Tüm bunlara tanık olan o ahşap evler
Bizlere hatırlatır eski günleri ;
Örneğin; camlardaki mum çiçekleri
Bahçedeki zambaklar, Hanım elleri
Tuğ-i Şah Lâleleri, Şebboy Çiçeği
Renk renk Kasımpatları, renkli gülleri
Saksıda fesleğenler ve diğerleri
Pencereden bakınan ev sahipleri
Hala bu evlerde yaşarmış gibi
Cumbalı, pancurlu camlar ardından
Bizlere el sallarlar bahar ayları!
....................*............21.03.2019
*
41-EDİRNE’DE BAHAR
……….………*…………
Hoca Ahmet Yesevi Cami…………………Foto:AKE
Ekmekçizade Ahmet Paşa Köprüsü’nden TUNCA
kıyıları ve Süleyman Paşa Cami……………………Foto:AKE
*
Edirne, baharı kırlarda görür
Ağaçlar boy verir, dallar göverir
Kırlara serilen yeşil halıya
Oya oya, renk-renk çiçek örülür
Meriç-Tunca yorguna bir ilâç olur
Suları , köprülerde belik saç olur
Toprak setler , sanatçıya, yüzde kaş olur
Minareler, külliyeler….gözde yaş olur
Edirne’de baharlar böyle hoş olur !
Kuşlarla neşelenir söğüt dalları
Bayırlar giyinirler yeşil şalvarı
Türkü söyler Meriç ve Tunca Suları
Gökyüzünde uçuşur martı kuşları
Saraçlar’da bizi bekler mor güvercinler
ve Bindallı giyinmiş Meriç-Tunca Boyları
…………..………..*…………….
*
42-EDİRNE SOKAKLARI -2-
Vakıflar Genel Müdürlüğü ve Eski Cami
*
Babademirtaş Mah. Karanfil Sokak…..Foto:AKE
BİR ESKİ EV
Apartmanlar arasından bakınan o ev
Bir eski fotoğrafı andırmaktaydı
Baktım da buz tutmuş ak saçakları
Çarıklı günleri haykırmaktaydı!
Bildiğiniz o eski evler gibiydi;
Kiremitler kırıktı, kapısı dardı
Çamur harçlı, taş örme duvarlarında
Islıkla söylenmiş türküler vardı!
Büyükçe bahçesi, yola bakardı
Ağaçların dalları çatal çataldı.
Tahtaları çürümüş çardak altında
Taşları dökülmüş döveni, kardı.
Gözlerime ilk çarpan boş saksılardı.
Kasımpatlar çoktan kurumuşlardı.
Çatının altındaki kiriş ucundan
Paslanmaya yüz tutmuş bir nal sarkardı.
Bahçenin ucundaki bir iri çınar
Bir zaman tünelini andırmaktaydı.
Elleri kırışmış yaşlılar gibi
Kocaman gövdesi sallanmaktaydı
Kuyunun üzerinde bir kara kazan
Sacayağı nerde* diye bağırmaktaydı
Perdeyi açıp açıp kapayan çocuk
Umut dolu gülücükler fırlatmaktaydı
En canlı duransa küçücük nardı.
İncecik dalları karlı bahardı
Kömürlük kapısında asılı yanbol
Kendi hazanını yaşamaktaydı
Duvara dayalı üç tane teker
Bir yaba, bir baston, kırık ibrikler
Ve duvar üstündeki yırtık çizmeler
Sanki sahibini aramaktaydı
Bacanın dibinde üşüyen susak
Savrulan dumanla kararmaktaydı
Eşiğin üstündeki küçük delikten
Bir yemek kokusu yayılmaktaydı
Camları kapatan soluk perdeler
Kim bilir ne hisler saklamaktaydı
Pencerenin önündeki bir mum çiçeği
Gelen geçene göz kırpmaktaydı
Dışardan duyulan bir güzel ninni
“Ingaa! “ sesine karışmaktaydı
Belli ki bu evin bir köşesinde
Mini mini bir bebek uyumaktaydı.
Karlara gömülmüş bu yaşlı evin
Saçağından buzlar uzanmaktaydı
Baktığım her yerden gönlüme doğru
Bir ılık rüzgar savrulmaktaydı!
Ah, gönül ocağımı tutuşturan ev!
Ah, bahçeyi kuşatan alçak duvarlar!
Tıpkı sizin gibi sıkışıp kaldı
Apartmanlar altında ne hatıralar
..................*……………..
YAHYA BEY CAMİ SOKAK…………………………..
ALİ PAŞA KAPALI ÇARŞISI………………………..
*
Edirne açık müze, her sokak tarih kokar
Her sokakta eski bir yapı size göz kırpar
Bu bazan makzem olur, bazan taştan bir mezar
Bazan abdesthanede bekleyen takunyalar
Kaleiçi’nde bir makzem
*
Etnografya Müzesi yanındaki mezarlık
Karaağaç’ta bir ev………………………
Üç Şerefeli Cami Avlusu………………….
*
Bazan da bir camidir, bazan tahta pancurlar
Bazan Ayşe Teyze’yi bekleyen kör musluklar
Ya da ıslık sesine hasret kalan yalaklar
0kunmamış kitaptır bu eski kalıntılar
Her biri kendisini okuyacak göz arar
Edirne Sokakları her zaman tarih kokar
*
*
43- EDİRNE KÖPRÜLERİ
MERİÇ KÖPRÜSÜ…………………………….Foto:AKE
*
Edirne'de köprüleri taştan yaparlar
Altlarına bir kaç tane kemer oyarlar
Harcına, Horasan Harcı koyarlar
İçine de alınteri, akıl katarlar
Taşları ustalıkla yapıştırırlar
II. Bayezıt Köprüsü
*
Keser ile , keski ile imza atarlar
Tarihini imân ile kazırlar
Bittiğinde abdest alıp namaz kılarlar
Ömrü uzun olsun diye dua yaparlar
Bu yüzden köprüler ölümsüz olur
Edirne köprüleri ecdat kokarlar
GAZİMİHAL KÖPRÜSÜ……………………17.03.2019
GAZİMİHAL KÖPRÜSÜ……………………………
*
Gazimihal Köprüsü ve Kapıkule Yolu…….Foto:AKE
KAPIKULE YOLU……………………………………….Foto:AKE
*
*
44-EDİRNE’NİN KABİR TAŞLARI
*
Edirne'de bir başkadır kabir taşları
0kunacak kitaba benzer halları
Sarıklısı, kavuklusu , sandukalısı
Bağları anımsatan çok salkımlısı
Her birinin üstünde eski yazısı
HIDIRAĞA CAMİ HAZİRESİ………………………….Foto:AKE
Hıdırağa Cami Haziresi ve Selimiye Cami……Foto:AKE
HIDIRAĞA CAMİ HAZİRESİ …………………….FOTO:AKE
HIDIRAĞA CAMİ HAZİRESİ……………………………..Foto:AE
ÜÇ ŞEREFELİ CAMİ HAZİRESİ………………………………….Foto:AKE
ALACA MESCİT CAMİ HAZİRESİ………………………Foto:AKE
ALACA MESCİT CAMİ HAZİRESİ………………..Foto:AKE
SİTTİŞAH SULTAN CAMİ KABRİSTANLIĞI………Foto:AKE
*
Göbeklitepe'deki taşlar misali
Harika işlemeli yazılarıyla
Geçmişi anımsatan endamlarıyla
0kunacak kitaptır kabir taşları
Atik Ali Paşa Kabristanlığı
*
Kiminden bir lâle, kiminden hilâl
Kiminden bol yapraklı bir çiçek bakar
Yaz mıdır kış mıdır mevsime bakmaz
Sarığıyla, kavuğuyla mevsim ayırmaz
Gece-gündüz beklerler mezarlıkları
Edirne’de tarih kokar mezar taşları
10.mart.2019/Keşan
*
45-EVLİYA KASIM CAMİİ
*
0smanlı Devleti’ne 92 yıl başkentlik yapmış, Mustafa
Kemal Atatürk’ü dört kez ağırlamış, nice göçler, nice sa-
vaşlar görmüş ,Türk-islam tarihi ve kültürü kokan,farklı
inanç ve kültürleri de bünyesinde barındıran , Mustafa
Kemal Atatürk’ü baş tâcı yapan, Balkanların en büyük
tıp fakültesi hastanesine ve üniversitesi’ne ,Yunanistan
ve Bulgaristan sınır kapıları yoluyla dünyaya kolayca
açılabilen sınır kapılarına sahip, 2018 yılı verilerine göre
yaklaşık dört yüz bin nüfusa erişmiş bulunan, ekmeği-
mi elime ilk aldığım ve sinesinden gönülsüz ayrıldığım ;
İstanbul , Bursa , Amasya, Ürgüp , Mardin gibi yerleşim
yerlerine benzeyen açık bir müze kenti olan sultanlar
şehridir Edirne.
Foto: Internetten/Kime ait olduğunu not etmemişim,
lütfen bağışlasın……………………..
*
..Ne zaman bu kentte yolum düşse, bir yolunu bulur ,
bahçeleri gül ve hanımeli kokan eski dar sokaklara da-
lar, eski evleri, çeşmeleri, camileri,türbeleri,mezarları,
yani geçmişten bize kalan ne varsa ziyaret eder, ken-
dimi bir zaman makinesine binmiş te, asırlar öncesi bir
yolculuğa çıkmış bir gezgin gibi hissederim. .Bu duygu-
larla , önceki yıllarda gezdiğim Edirne’nin 48 camisi ile
ilgili gözlemlerimi, şiir ve nesir diliyle, “Gezip-gördü-
ğüm Edirne Camileri” adıyla, internet ortamında ya-
yımlamıştım..
..Gönlü bu duygularla dopdolu olan emekli bir öğret-
men olarak, baharı beklediğimiz bu günlerde yaptığım
Edirne Gezisi’nde , önceki yıllardan tanış olduğum EV-
LİYA KASIM PAŞA CAMİ’ni yeniden ziyaret ettim..0nu
yine sahipsiz , yine boynu bükük, yine üzgün buldum!
Bu vesileyle onu tanımayanlara, onun yürek paralayan
görüntüsünü görmeyenlere, onu tanıtmak, mâlûl bir
gazi gibi duran, yırtık esvaplı, yaralı bedeni önünde
yaşadığım duyguları,şiir diliyle sizlere anlatmak arzu-
suna kapıldım……Buyrun birlikte okuyalım..
……………………………*………………………………
Günlerden 06.mayıs.2019/Çarşamba
Bu gün toprağa düşen üçüncü cemre gibi
………………………………………………….düştüm buraya!
Çevremde rüya gibi bir manzara;
Bir nehir akıyor önünden salına salına
Edirne’nin cennetten bir köşesindeyim
Tunca Nehri’nin eteklerindeyim
Toprak zeminden oldukça yüksekte;
………………………………setlerin üzerindeyim
Ekmekçizade Ahmet Paşa’nın
Mimar Sedefkâr Mehmet Ağa’ya yaptırdığı
0n kemerli Tunca Köprüsü’nün altından
………………dalgın dalgın akan sularla birlikte
Süleymaniye Camii’ne doğru yürümekteyim
SAĞ YANIMDA ,
henüz yeşillenmemiş
………………….söğüt dalları arasından bakınan
ve bakınırken
Tunca’nın sularında ayaklarını yıkayan
ancak bunu yaparken , yanından geçen
…………………………………………………………tren raylarına
yardım bekleyen gözlerle el sallayan:
“Uzayıp gidiyor tren yoları
Açılıp sarmıyor yârin kolları..” şarkısını mırıldanan
Düzgün kesme taşlardan yapılma bedeni
Külahsız ve şerefesiz minaresi,
Demirleri pas tutmuş camsız pencereleri
Cami haziresi’ndeki
yalnızlığa terk edilmiş yeşil boyalı türbesi
ve sağa sola devrilmiş
……………………mermer sarıklı birkaç kabir taşıyla
Madde bağımlıları tarafından
…………………………….delik deşik edilmiş kaftanıyla
İçinde bulunduğu Tunca Bataklığı’ndan
………………………………………………….çıkmaya çalışan
Sultan II.Bayezıt’a ve Fatih’e
………………………………….sadrazamlık yapmış olan
Rumeli Beylerbeyi Evliya Kasım Paşa’nın
günümüzden beş yüz kırk yıl önce yaptırdığı
……………………………………….Evliya Kasım Paşa Cami
DİĞER YANIMDA;
umuda uzanan tren rayları
ve Süleymaniye Cami’nin taş duvarları
0nların arkasında
Birer cennet kuşu gibi duran Edirne Camileri
İşte,
semaya doğru uçmaya hazırlanan SELİMİYE!
İşte Üç şerefeli
işte Eski Cami , işte Hasan Sezai
Süle Çelebi ve Lâri Camii’nin minareleri
0nların sağında -solunda , diğerleri
Kısaca , kadîm bir tarihin eteklerindeyim
Edirne’de Saraçlar Caddesi’nin sonundaki
Dar-ül Hadis Camîi’nin
Ekmekçizade Köprüsü tarafındaki
……………………..............setler’in üzerindeyim
Dostlar , sizsiz ama sizinle birlikteyim!
Tunca’ya baka baka,
Edirne türküleri söylemekteyim!
Gençler sizleri de beklerim!
*
*
46-”EDİRNE’NİN ARDI DA BAĞLAR”
*
.Emekli öğretmen sayın Ferhat Gündoğdu ,25 aralık.
2018 tarihli Keşan/Medya Gazetesi’nde “Edirne’nin
Ardı Bayler” türküsünün sözlerini ve hikayesini ya-
yınladı.Türkünün sözleri şöyleydi: “Edirne’nin ardı
bağler Meriç akar sular çağlar/Eşinden ayrılan yanar
Ay oldu mu mori Dakilom,duyuldun mu?/Hacıoğlu
Mestan gibi vuruldun mu?/Edirne Köprüsü taştan/
Sen çıkardın beni baştan/ Ayırdılar beş kardaştan/
Ay oldu mu mori Dakilom, duyuldun mu?/ Hacıoğlu
Mestan gibi vuruldun mu?”
..Malatya/Akçadağ öğretmen Okulu’ndan öğrencim
olan ve geçtiğimiz yıllarda yayınladığı “Bir Ömür Öğ-
retmen ” kitabıyla “yapacaklarım bitmedi” ”mesajını
veren sayın Ferhat Gündoğdu kardeşimin ve mes-
lekdaşımın güzel bir kurgu ve anlatımla sunduğu öy-
kü, türküye biraz daha anlam katarken , beni elli yıl
gerilere götürdü…
..Çünkü, günümüzden elli yıl önce, Kaleiçi Semti’nde ,
şu an I.Murat Lisesi’nin faaliyet gösterdiği binanın ye-
rinde bulunan , okul müdürlüğünü sayın Necati Erinç-
’in , eğitim şefliğini sayın Cevat Dursunoğlu’nun yap-
tığı ve eğitim-öğretim kadrosunda da; Tayyip Yılmaz,
Faruk Canatan, Selim Atsız, Meliha Güldiken, Sadık
Bideci, Saim Erdemli,Nevin Birsen Altuğ,Dursun Çelik-
kol, Fikri Olgun, Rami Ayhan,İsmail Erbaş, İmdat Hal-
vaşi, Bican Tunca, Hasan Fıçıcı, Beden Eğitimi öğret -
menleri Mustafa Bey ile Ali Bey, Din Dersi öğretme-
ni İbrahim Bey ve coğrafya öğretmeni Metin Kara-
oğlanoğlu’nun yer aldığı Edirne Erkek Öğretmen O-
kulu’nda okurken , bu türküyü bizlere Necati Seçkin
Hocam öğretmişti..Yalnızca bu türküyü öğretmekle
kalmamış, “Edirne’nin ardında sümbüllü bağlar”
“Bakkallar satıyor karaca üzüm.”
"Alişim'in kaşları kare", "Dayler Dayler”
“Yüksek yüksek tepelere ev kurmasınlar “ gibi çok sa-
yıda Edirne yöresi türküsü öğreterek, Edirne türküle-
rini tanımamızı ve sevmemizi sağlamıştı...
Bir gün elindeki mandolini bir-iki tıngırdattıktan son-
ra ; “Çocuklar Edirne’nin Ardı da Bağlar türküsünün
hikâyesini buldum..Eskiden Edirne üzüm bağları ile
meşhurmuş..Bu yüzden ,Buçuktepe Mezarlığı’nda ol-
duğu gibi bir çok yerdeki eski mezar taşları üzerinde
bir ya da iki üzüm salkımı motifi görürsünüz..Bu tür-
küde geçen “bağlar” bu nedenle dile getirilmiş.“Dan-
kilom” ise, Mora’dan gelip Karaağaç’a yerleşmiş
olan, Hacıoğlu Mesitan’ın yavuklusu, rum kız Dan-
kilo’dur..Türkü , buiki sevgilinin acılı aşk hikayesini
anlatır....Ancak Morudankilo’nun Mora’dan gelen
anlamına geldiğini de söyleyenler vardır “demiş ve
yıllar sonra (1984 yılında) bastırdığı “Edirne Türküle-
ri Mani-Deyim ve Atasözleri “ adlı kitabının 32.say-
fasında, türkünün sözlerini notalarıyla birlikte yayın-
amıştı..
Kitabında yer alan türkünün sözleri şöyledir.
”Edirne’nin ardı da bağlar/Meriç akar Moru Danki
lom,sular çağlar/Eşinden ayrılan ağlar/
Vuruldun mu Moru Dankilom vuruldun mu?/ Hacı
oğlu Mesitan gibi vuruldun mu?/Edirne’nin Köprü-
sü taştan/Sen çıkardın Moru Dankilom beni baştan
/ Ayırdılar beş kardaştan/ Vuruldun mu Moru Dan -
kilom,vuruldun mu? Hacıoğlu Mesitan gibi vuruldun
mu?..”
Not:Buradaki “Eşinden ayrılan ağlar” dan sonra ge
Len “vuruldun mu Moridankilom vuruldun mu” di-
zesinin YORULDUN MU Moridan kilom YORUL-
DUN MU? şeklinde olmasının, öyküde anlatılan
gerçeğe ve şiirsel anlatıma daha uygun düşeceği ka-
nımı paylaşmak isterim..
.Bu türkü sözleri ,Ferhat Gündoğdu öğretmenin
yayımladığı ve şu an bir çok sitede çeşitli sanat-
çılar tarafından icra edilmekte olan türkünün
sözlerini destekler nitelikte idi.Ancak, bu türkü-
nün,Trakya Rehberim.
Com Sitesi’nde yayınlanan sözleri oldukça farklıdır…
öyle ki: “Edirne’nin ardı da bağlar /Meriç akar Mora-
dan gelen , sular çağlar/ Yarinden ayrılan ağlar
Yoruldun mu Mora’dan gelen/Görüldün mü?
Hacıoğlu Mesitan gibi vuruldun mu?
Edirne Köprüsü taştan
Sen çıkardın/ Mora’dan gelen beni baştan
Ayırdılar beş kardaştan
Yoruldun mu Mora’dan gelen? Görüldün mü?
Hacıoğlu Mesitan gibi vuruldun mu?” şeklindedir...
..Türkü, bu haliyle söylendi mi söylenmedi mi?? Söy-
lendiyse ne zaman söylendi ? Bilmiyorum..Türkü-
nün gerçek sözleri hangisidir ? 0nu da bilemem , an-
cak şunu söyleyebilirim, belki her ikisi birden..Gü-
nümüzde söylenen şekli , Ferhat Hoca’nın yazdığı
gibidir ve bu tezi ilk savunan kişi Necati Seçkin
Hocam’dır.
..0 zamanlar,0rd. Prof.Dr.Süheyl Ünver Hoca ile ileti-
şim halinde olduğunu söylediği, Edirne İki yıllık Eğitim
Enstitüsü’nde kısa bir süre birlikte görev yaptığım ,ay-
nı okulda okuyan ve şu an Edirne’de bir çok sosyal et-
kinliğin içinde bulunduğunu öğrendiğim, oğlu sayın Si-
nan Seçkin’in de öğretmeni olmuş biri olarak, Necati
Seçkin Öğretmenime olan vefa borcumu ödemek
amacıyla bu konudaki tanıklığımı ve düşüncelerimi ka-
mu oyu ile paylaşmak istedim..Bu vesileyle, Necati
Seçkin Öğretmenimin, öğrenciler için yaptığı SİMİTÇİ
türküsünden de söz etmeden geçemeyeceğim. .
*
Necati Öğretmenime ait olan bu güzel okul türküsü-
nü , staj yaptığım Taşlı Müsellem Köyü’nde,İstiklal, Şe-
hit Asım, İnönü, Yusuf Hoca, Şükrü Paşa ve Kurtuluş
İlkokullarında ;Malatya-Akçadağ Öğretmen 0kulu’nda,
Mardin Savur Lisesi’nde ,Yozgat/Bahadın Lisesi’nde
ve Keşan’da , öğretmenlik yaptığım tüm okullarda,
bir motivasyon aracı olarak kullandım ve öğrencileri-
me öğrettim.
Bestesi bende mevcut olan bu türkünün sözleri şöy-
leydi:
“Her gün sabah erkenden
Henüz gün görünmeden / gün görünmeden
Bir küçük simitçi “taze gevrek, gevrek” der
Bir küçük simitçi “taze gevrek” der
Bir gün seslendim ona/ simit getirdi bana/getirdi bana
Simitçi simitçi halin dokundu bana
Simitçi simitçi, acıdım sana
Ela gözlü bir yavru/ Saçları da pek sarı, pek te sarı
Belki de yetimdir / Acep annesi var mı?
Belki de yetimdir/ Annesi var mı?”
…Bu türküde dile getirilen sarı saçlı -ela gözlü bir si-
mitçi çocuk tanımamış olsanız bile , esmer ya da
buğday tenli bir simitçi çocuk görmüş, hatta ondan
susamlı bir simit alıp , bir bardak çayla ya da ayranla
yudumladığınız olmuştur.
Ne diyelim, adı geçen öğretmenlerimi saygı ile anarken
ilahi tehcire uğrayanların ruhlarının şâd olmasını ve
günlerinizin susamlı simit tadında geçmesini diliyorum..
Öğretmenimin bir de “ARI VıZILDAR “ adlı türküsünü
………………anarak, bu konuda sözlerimi noktalıyayım:
Yaz geldi çiçekler açtı
Arılar hep vızıldar
Arı vız vız vız / Arı vız vız vız
Arı vızıldar..
………………….. ……………03/0cak.2019/Keşan…
*
47-KÖPRÜZARIM EDİRNE
……………………..*…………….
Sultan Murt II’den Abdülhamit’e kadar
Çok sayıda sultanın, harcına taş koyduğu
Sedlerin olmadığı o eski zamanlarda
Tunca’nın okşadığı söğütler arasında
Sultan Avcı Mehmet’in keklik-ceylan vurduğu
Kısrak gibi , tay gibi çevik şehzadelerin
Sadabâd kayığıyla Tunca’da dolaştığı
Sultan Bayazıt Han’ın ve başka sultanların
Kayıklarla geldiği Bayezıt Cami’inde
0nbeş mermer sütunlu ilk hünkar mahfilinde
Cuma namazlarını kıldığı o günlerde
Kum Kasrı Hamamı’nın kurnaları önünde
Küçük şehzadelerin peştamal ıslattığı
Hasbahçe Gülleri’nden yapılan reçellerin
Haseki sultanlarla hünkar’a sunulduğu
Nice sadrazam, vezir ve de sancakbeyi’nin
Padişah divanında “el pençe….“durdukları
0smanlı’ya doksan yıl başkentlik yapan kentin
Camizâr Edirne’nin Sarayiçi Semti’nde
Saray-ı Cedîd-i Âmire Bahçesi’nde
“Yeni Saray”dan kalma kalıntılar içinde;
“Saadet Kapısı”nda, “ matbah-ı amire”de
Fatih’in yaptırdığı Cihannüma Köşkü’nde,
Cem Sultan’ın doğduğu Kum Kasrı çevresinde
Adalet Kasrı denen Kanuni Kulesi’nin
Seng-i ibret taşı’nın gözlerinin önünde
Arda-Tunca -Meriç’in birleştiği bu kentte
GAZİMİHAL KÖPRÜSÜ VE CAMİİ
*
Tarih, doğa ve ecdat kokulu bu cennette
93 Harbi denen 0smanlı-Rus Harbi’nde
Balkan Göçmenleri’nin yerleştiği yerlerde
Balkan Savaşları'nın en acı günlerinde
Bulgar Ordularıyla Sıp Askeri birlikte
Uçağıyla, topuyla, tüfeğiyle, kiniyle
Müze Kent Edirne’mi kuşattığı tarihte
Yıldırım’da, Kıyık’ta ve de Kaleiçi’nde
Açlıktan köpek eti yenildiği günlerde
Burada tutsak olan on binlerce askerin
Ağaç kabuklarını kemirdiği bölgede
Balkan Şehitleri’nin anısına yapılan
BALKAN ŞEHİTLERİ’NİN ANITI’nın dibinde
Ve Yunan çizmesiyle çiğnenen toprakların
Milli Mücadele'yle şahlandığı beldede
Cumhuriyet aşkıyla tutuşan insanları
Atatürk’ün görmeye geldiği bu şehirde
Kısaca, 0smanlı’nın ikinci payitahtı
Müze Kent Edirne’min Sarayiçi Semti’nde
Taş örgülü FATİH ve KANUNİ KÖPRÜLERİ
Selimiye Cami’inin eşsiz silüetinde
Hanendesi bülbüller olan cennet içinde
HALAY ÇEKİP DURURLAR TUNCA NEHRİ ÜSTÜNDE
Bunlara komşu olan Saraçhane Köprüsü
Yeni imaretteki külliyenin dibinde
Yalıların Tunca’yla oynaştığı yerlerde
Suyun şırıltısında, bülbül nağmelerinde
Yalnızgöz Köprüsü’nü tutarak ellerinden
Tunca’nın sularında ayağını yıkayan
Bayezıt Köprüsü’nü alarak yanlarına
“Çayda Çıra” oynarlar yeşil Tunca üstünde
0ynarken seslenirler burdaki ilk köprüye
“Gazimihal Köprüsü, hadi sen de gel hele!”
Gazimihal Köprüsü cevap verir yerinden
Tunca’nın ilk köprüsü olması hasebiyle:
“Tunca Nehri üstünde halay çeken köprüler
“Yıldırım Köprüsü’nü dahil etsin çembere
Tunca ve Meriç ile vererekten el ele
Zılgıt çekip dursunlar burda gönüllerince”
TUNCA KÖPRÜSÜ (Ekmekçizade Ahmet Paşa Köprüsü)
*
Tunca-Meriç Köprüsü uyarak bu davete
Yıldırım Köprüsü’nü katarlar çemberine
Sularda yanıp sönen güneşin alevinde
Suyun şırıltısında, bülbül nağmelerinde
Yeşil bir mendil gibi sallanan söğütlerle
Halay çekip dururlar Tunca-Meriç üstünde
MERİÇ KÖPRÜSÜ………………………………….Foto:AKE
*
Bu durumu uzaktan izleyen tüm Kubbeler
Kubbelerin yanında yükselen minareler
Minarelerle her gün konuşan güvercinler
Topluca haykırırlar: ” Haydi bre Edirnee!”
Ey davulcu, davulunu gevşek tutma ger hele
Vur tokmağı davulun kasnaklı derisine
Meriç ile Tunca’yı süsleyen köprülerle
Halay çeksin burada köprüzâr’ım Edirne!
……………..***……………..
14.Haziran.2018/Bayram Arefesi
*
Kyn:1-Kendi gezi-gözlemlerim
2-Doç Dr.Mustafa Özer-Bahçeşehir Ünv.
3-Hakan Akıncı-Sanat tarihçisi-Arkeolog-
4-Trakya Gezi Sitesi
*
*
48-BEYLERBEYİ CAMİİ VE HAZİRESİ
……………………*………….
.
Üç şerefeli Cami’nin arka taraflarında
Kuşçu Doğan Cami'nin yan sokağında
Arif Ağa Cami'nin önündeki bayırda
Saraçhane Semti’nde Salı Tekke Sokak ‘ta
Fatih ile, babası Murat Han zamanında
Rumeli Beylerbeyi Yusuf Paşa’dan kalma
Beylerbeyi Cami’nin geniş mezarlığı’nda
Sonradan düzenlenen yepyeni makyajıyla
Sarıklı ve kavuklu yüzlerce kabir taşı;
Kiminin üzerinde birkaç üzüm salkımı
Kiminde bilmediğim 0smanlıca bir yazı
Kiminde sandukayı andıran taş bir yapı
Tarihin kitabından kopmuş yapraklar gibi
Bu caminin çok geniş bahçesinde durmakta
II.Sultan Murat umerâsından
.......................................*(Vali-Sancakbeyi)
Rumeli Beylerbeyi Sinanettin Paşa da
Bu hazre içindeki türbede uyumakta
Beş asırlık caminin kocaman haziresi
Camiye Kapadokya manzarası katmakta
Böylece bahçedeki işlemeli taşlarla
Bu görkemli caminin görbenisi artmakta
Cami karşısındaki tarih kokan çeşmeden
İnanın,,günümüzde hala tarih akmakta !
Yüzlerce kabir taşı , mermer mektuplar gibi
Karşıda Çakır Ağa Camii’ne bakmakta
Yalnızgöz Köprüsü’yle Saraçhane Köprüsü
Beş yüz metre ilerde el ele tutuşmakta
Bayezıt Köprüsü'yle Fatih ve de Kanuni
Bunlara eklenerek bütünlük sağlamakta
Tunca’nın Boynu’ndaki taştan gerdanlık gibi
Üstünden geçenlere minnetini sunmakta
İstanbul’un Fethi’nde iki yıl kadar önce
Aynı yıllardan kalma başka bir beylerbeyi
Şehabettin Paşa’nın yaptırdığı taş köprü
Üstündeki bir horoz motifinden ötürü
“Horozlu Köprü “diye dile gelmiş olsa da
Saraçhane Köprüsü adıyla anılmakta
Tunca’nın üstündeki güzel kemerleriyle
Sanki gelip-geçenin gözlerine bakmakta
Ve kendini buraya bırakıp gayba giden
Bânî’si, Şehabettin Paşa’yı aramakta!
............................*...........
09.haziran.2018
*
Not:Şiirdeki bilgiler için
1-Kendi gezi-gözlemlerimden
2-Trakya Gezi Sitesi’nden
3-Edirne Vergi Dairesi’nin Edirne Tarihi
Sitesi’nden
4-Nedirler.com".Sitesi'nden yararlanıldı
*
*
49- ŞAHABETTİN PAŞA CAMİ
…………..*…………
*
Kirazlı Camii’nin yüksekçe minaresi
Soğanî külahı’yla Yusuf Hoca’ya bakar
Yusuf Hoca Okulu yanındaki mezarlık
Taşıyla toprağıyla mis gibi tarih kokar
Tarihi kokmak için bu mezarlık önünden
Baktığımız yerlere bakmak gerek gönülden
Hala çok şey anlatır yola bakan o çeşme
Sıyrılmış olsa bile eski giysilerinden
Selimiye’ye doğru bakılınca bu yönden
Dört minare görünür kabirlerin üstünden
Tarihin kitabından kopmuş yapraklar gibi
Neler neler okunur taşların üzerinden
*
Kimi mezar taşından küçük bir sarık bakar
Kimi süslemesizdir, kimi taşsız bir mezar
Kiminde anlaşılmaz Osmanlıca yazılar
Kiminin üzerinden bir salkım üzüm sarkar
Kim bilir hangi mescid haziresinden kaldı
Bu sarıklı, kavuklu , yazılı mermer taşlar
Ve kim bilir burada nelere tanık oldu
Yüz metre ilerdeki kırık-dökük pancurlar
Fatih Sultan Mehmet’in babası Murat Han’ın
Divan vezirlerinden Şehabettin Paşa’nın
Yaptırdığı caminin hazresindeki taşlar
Bir sokak ilerdeki bulunduğu köşeden
Tıpkı bu taşlar gibi çevreye şaşkın bakar
Bu taşları seyreden her tarih meraklısı
Buçuk Tepe’de yatan merhumları anımsar
Bu camiye ad olan kiraz süslemeleri
Silinmiş olsa bile artık süslemelerden
Belleklere kazınmış o kiraz kokuları
Edirne’ye yayılır yalnızca bu camiden
Şehabettin Paşa’yla anılan bu sokağın
Su akmasa da artık ,kırık çeşmelerinden
Ve hiç ses gelmese de eski tahta evlerden
Kadiriler Tekkesi yanındaki sokaktan
Meriç’i gözetleyen Saruca Camî gibi
Şehabettin Paşa da gülümser iki yerden;
Biri Tunca üstünde Saraçhane Köprüsü
Bir de Kirazlı denen Şahabettin Cami’den
…………………… *…........
.............................*........08.haziran.2018
*
50-II.BAYEZIT KÖPRÜSÜ’NÜN AŞKI
……………*……………..
II.Bayezıt Köprüsü uzun!
Yürü yürü bitmiyor kuzum
Bayezıt Köprüsü geniş;
iki araç rahatlıkla geçerken üzerinden
bir insan da rahatlıkla
yürüyerek geçebiliyor
………………………….…korkulukların dibinden
Bayezıt Köprüsü mutlu;
Tunca Suyu’nda abdest alırken
......................................ince söğüt dalları
Kurbağalara ney üflüyor kamışları-sazları
Bu kutsî senfoniye başlarını sallıyor
Köprü çevresindeki sarı-yeşil otları
Bayezıt Köprüsü sağlam ;
Mimar Hayrettin
bir büyük kemer ve üçer küçük kemerle
sıkı sıkı sarmış belini iki yandan
Suları türkü söyler
…….......….......ben yürürken taş yoldan
“Edirne’nin ardı bağlar”
“Alişim’in kaşları kara......…”
Sular akarken köprünün altından
Arabalar geçer iki yanımdan
kuşlar uçar, kurbağalar vıraklar,
doğa coşar, gelen bakar, giden bakar
Edirne tarafında Selimiye Cami
ve Üç Şerefeli Cami
dörder minaresiyle bakarken bana
Bol kubbeli iki minareli II.Bayezıt Camii ise
"gel!" der gibi açar kollarını
.............................köprünün diğer ucunda
Nihayet çıkınca sedlerin üzerine
Hayran olurum külliyenin heybetine
Sanki semanın bütün gökleri birden
……………………..….düşmüş külliyenin üstüne
0 anda
dikkat ederseniz ,görürsünüz;
taa karşıda , Yeniimaret Mahallesi’nde
kırmızı kiremitli evlerin üstünden
Alaca Mescit Camî’inin
…………………………....tarih kokulu minaresini
Bakışları :
….."bana neden uğramıyorsunuz" der gibi
Bakarım;
Bayezıt Köprüsü dalgın
Bayezıt Köprüsü Kerem gibi yaralı!
“Aman doktor derdime bir çare”
……………………………....der gibi kara sevdalı
Gece-gündüz bakar da doyamaz
Yan yana oturur da kavuşamaz sevdiğine
Anlarım,
Bayazıt Camii de aynı ok’la yaralı!
Çünkü ne eski kayıklar kalmıştır burada
…………………….ne de eski taş merdivenler
Çakılıp kalmışlar oldukları yere
……………………………..........…bu iki sevdalı
Birinden diğerine kayıklar yanaşmayalı
ve birbirinden bir aşk mektubu almayalı
Her ikisi de yan yana duran
ama birbirine kavuşamayan
……………………………………...iki bahtı karalı
Böyle bir aşkı görmemiştir Edirne,
................................................Edirne olalı
Bu yüzden II. Bayezıt Camii
sedlerin üzerinden bakarken Edirne’ye
“kırmızı gülün alı var “
…………………………...türküsünü söyler köprüye
ve semaya uzanan birer şerefeli iki minaresiyle
“şahit ol ya râb!” diyerek her gün aşkını ilan eder
………….……….......................II.Bayezıt Köprüsü’ne
…………………………………05.06.2018
*
*
*
51-EDİRNE’NİN MEŞHUR BEŞ SELÂTİN CAMİ
…………………………...*…………….
Edirne’nin beş büyük selâtin cami’i
Edirne Halkı tarafından şu özellikleri ile tanınır:
Selimiye’nin yapısı/ Eski Camî’nin yazısı
Üç Şerefeli Cami’nin kapısı
Muradiye Cami’nin çini kaplaması
ve II.Bayezıt Cami’inin de SİNİSİ
*
ÜÇ ŞEREFELİ CAMİ MİNARELERİ:…………………………..
*
SİNİ dediğimiz özellik,
2.Bayezıt Camii'ne girdikten sonra
giriş kapısı üzerindeki duvara resimlenmiş
içinde meyve ve yemek çeşitleri bulunan
.......................................büyük tepsi resmi
Bu sini,
külliyede imarethane bulunduğunun
...................................................bir işareti
Ayrıca , II.Bayezıt Cami ile
Selimiye Cami’nin avlularında,
camiye giriş kapısı tarafındaki
büyük sütunların birinde
kurşun dökme üzerinde
sert bir cisimle çizilerek yapılmış
ancak çok dikkat edilince farkedilebilen
………………….........padişah tamgaları
II.Bayezit'le II.Selim'in tuğrası
Sultanların,
yaptıkları işleri Allah rızası için yaptıklarının
yani alçak gönüllülüklerinin sessiz birer kanıtı
olarak orada durmakta
Yine,,2.Bayezıt Camii'nin tavanında yazılı olan
ve 622 yılında, Medine'de
ilk ezanı okuyan Bilal Habeşi'ye ait
dört köşedeki şiir dizeleri
ve
kapı üzerindeki SİNİ TABLOSU’NUN hemen altın-
da bulunan bu dizelerin sahibi," ya hazreti Bilal Ha-
beşi " yazısı
Tunca Nehri Kıyısı'nı mesken tutmuş olan 2.Ba-
yezıt Camii'ne özgü, yeni saptadığım özellikler.
Yapıldığı günden bu güne kadar, ilk hünkar mahfili
olma özelliğine sahip, 15 ince sûtun üzerine otur-
tulmuş harika işlemeli hünkar mahfili ve orijinalliği-
ni hala koruyan işlemeli ahşap mimberi,
II.Bayezıt Camii'nin eskiden beri bilinen özelliklerin-
den bazıları
Yapanların -yaptıranların ruhları şâd olsun!!
……………….*…………….
…………………………………………….01.Haziran..2018..
*
*
52- 1912 Yılında Edirne
*
1912 yılında Edirne;
0smanlı Devleti’nin
Balkanlar’daki en güzel kentlerinden biriydi
Selanik, İzmir ise Edirne de Bursa gibiydi
Ama düveli muazzama adındaki kurt
0smanlı adındaki kuzuyu yemeğe niyetliydi
Bu yüzden Rumeli’deki azınlıkları
Başkaldırmaları için kışkırtıp duruyordu
Kışkırtılanların biri de Bulgarlardı
Ve Edirne
Bulgaristan’a daha yakın olduğu halde
Bulgarlar
...........baskın için Kırklareli’yi seçmişlerdi!
3.ordu komutanı
Sadrazam Gazi Ahmet Muhtar Paşa’nın oğlu
Bahriye Nazırı Mahmut Muhtar Paşa
YILDIZ DAĞLARI’nın heybetine aldanıp
Alman Generalleri’nin
“ISTIRANCALAR GEÇİLEMEZ” sözüne kanıp
.................................gerekli önlemi almamıştı.
Böylece, ordusuna,
................Istrancalar’dan geçirmeyi başaran
Bulgar komutanı General Dimitriyev
Kırklareli’yi beş günde teslim aldı
Ardından
Lüleburgaz, Çorlu, Tekirdağ...gitti
Bulgar Askerleri Çatalca’ya kadar ilerledi
Bu sırada
.............Edirne’de durum daha başkaydı
Kale komutanı İsmail Paşa
Kale içinde düzen ve asayişi sağlarken
Şükrü Paşa Edirne’yi kuşatan
Bulgar Ordusuna karşı kurulan tabyalarda
destanlar yazmaktaydı
Ve Edirne’de
tuzla şeker
karaborsada satılmaktaydı
Edirne’nin tozlu Sokakları’nda,
taş kaldırımlarında
açlıktan ölen insanlara rastlanmaktaydı
Asker tayınları ufalmakta
Tayınlara kuş yemi ve süpürge tohumu
…….....................……karıştırılmaktaydı
Açlık çekenlere,
Açlıktan kemikleri çıkmış atlar
................................kesilip verilmekteydi
İşte bu günlerde
İttihat ve Terakkinin ileri gelenleri
Edirne-İstanbul-Selanik arasında
mayına çarpmış gemi gibi dolaşmaktaydı!
Edirne elden gitmek üzereyken
Enver Bey, Talat Bey ve arkadaşları
Babıalide isyan çıkartıp
Edirne’yi kurtarma planları yapmaktaydı
Edirne’yi Savunan Komutan Şükrü Paşa,
Bu duruma ancak beş ay dayandı
Edirne’m işte bu günlerde
...................................utancından ağladı
Bir yıl sonra Edirne geri alındı
Muratlı, Çorlu,Tekirdağ İpsala,
.......Keşan,Uzunköprü kurtarıldı
Enver Paşa
...............“Edirne Fatihi” sanını kazandı
Ama bu sırada Girit ve Selanik’in
Bir tek kurşun atılmadan elden çıkmasına
Kimse gıgını çıkarmadı..
Bir yıl sonra da BÜYÜK HARB başladı
0smanlı Devleti üç kıtada
……………...................düşmanla savaştı..
Milyonlarca vatan evladı
Yemen’de, Sarıkamış’ta..
.................Çanakkale’de, Galiçya’da
Ege’de, Trakya’da
ve yurdun her yerinde
vatan toprakları için şehit oldu.
Milyonlarca can
Milyonlarca kilometrekare toprak
…………………………..................yitirildi
Misaki Milli adıyla sınırları çizilen
780 bin kilometre karelik
vatan topraklarını korumak için
İşgal kuvvetlerine karşı
Mustafa Kemal önderliğinde
.................Milli Mücadele Savaşı verildi.
Bu kez iki yıldan bu yana
Yunan işgali altında inleyen Edirne
1922 yılında bir daha işgalden kurtarıldı
2022 yılında yani bu yıl
bu işgalden kurtuluşun 100.yılını kutluyoruz
KUTLU OLSUN!
1923 yılında Cumhuriyet kuruldu
Ve cumhuriyetin yaşı da doksan dokuzu buldu
Ama kurtlar ulumaktan
Etnik milliyetçiliği kışkırtmaktan bıkmadı.
Çünkü 0smanlının torunları olan kuzular!
Anadolu’yu vatan yapmışlardı
Yukarda yaşananlar
...............henüz yaşlı bir insan ömrü kadar
yaşı olan
Cumhuriyetimizi korumak için
Hepimize ders olmalıydı…
..............................................0ldu mu…?
Zaman gösterecek..
..........................*…………..
Not:Edirne eski belediye başkanı sayın Güngör
Mazlum’un romanından yararlanılmıştır..
*
…………………..*……………06.haziran2018
53- MİMARBAŞI HAYRETTİN
………….*………
II.Bayezıt’ın verdiği bir emirle
Çizdiğin projeyi hayata geçirerek
Tunca’ya saray gibi diktiğin külliyenle;
Medresen , imaretin, darüsşifaevi’nle
Bol çiçekli, çok geniş şadırvanlı bahçenle
Setlerin üzerinde bekçi gibi dikilmiş
Edirne’yi gözleyen tam iki minarenle
Harcına koydurduğun tükenmeyen sevginle
Sen, bilim kokuyorsun Mimarbaşı Hayrettin
Bilir gibi Tunca’nın şifa veren huyunu
Hastalara sunmuşsun serin Tunca Suyu’nu
Hekimler, hemşireler , sazende eşliğinde
Su sesi, bülbül sesi, güzel hazendelerle
Derde şifa olmuşsun Mimarbaşı Hayrettin
NİRETVA’ya taktığın Mostar adlı Köprü'nle
Divanyolu Caddesi’ni süsleyen camiinle
Ve de Mimar Sinan’a verdiğin emeğinle
Gönlümüzde taht kurdun mimarbaşı Hayreddin!
Gün geldi unutuldun, suç bizde sanma sakın
Savaşlar unutturdu seni mimar Hayreddin!
Şimdi sana deriz ki bitmeyen sevgimizle:
Tüm dünyanın bildiği külliyenle, köprünle
İnsanlık kokuyorsun Mimarbaşı Hayrettin
…………….………*……… 14.mayıs.2018./Türkiye
*
*
54-MOSTAR KÖPRÜSÜ
*
Mimar Sinan kokulu bir eski çınar,
Neretva'nın üstüne bir köprü kurmuş
Kanuni'nin emriyle Mimar Hayrettin
Köprünün harcına ruhumu koymuş!
Kültür ırmağımdan bir şanlı yaprak
Bu köprüye taştan bir kemer oymuş
Neretva sularına her tanrı günü
Bu hilal kemerin aksi vururmuş
Dört buçuk asırdır Mostar Köprüsü
Mostar'ı süsleyen motifim olmuş
Bağrını açmış ta suyun üstünde
Bosna'ya doğru selama durmuş
Kültür gergefimde dokunan köprü
Bulutların altında ne güzel durmuş
Neretva'yı kucaklayan hilal kemeri
Ceddimin mührünü taşına vurmuş
Avrupa'nın ortasında Mostar Köprüsü
Kuşlarla, bulutlarla kan kardeş olmuş
Köprünün altından çağlayan sular
Köprüye mimarın adını sormuş!
'Hayrettin! ' demiş, Mostar Köprüsü
'Sana bu tacı Hayrettin ördü! '
Söylenti odur ki, o günden sonra
Köprüye aşık olmuş Neretva Nehri!
Neretva üstündeki Mostar Köprüsü
Neretva'nın en güzel yerine konmuş
Dizlerinin büküldüğü o çirkin günde
Neretva'nın suları sararıp solmuş
Birleşince yürekler sevgiyle bir gün
Neretva'nın gözlerinde bir ışık doğmuş
Bulutların altından bakınan köprüm
Yüreğimi dünyaya yeniden sunmuş
Bembeyaz güvercin kanatlarında
Kururken şu anda masum kanları
Barışa-sevgiye çağrılar yapar
Neretva Nehri'nin taklacınları
Bir Barış Türküsü'dür Mostar Köprüsü
Sevgi dolu kalplere özlemle bakar
El ele onarılan taştan kemeri
Dört asırlık türkümü yeniden yakar!
Soykırıma, savaşlara 'dur! ' dercesine
Balkan Türküleri söylercesine
Barış dolu günlere 'Gel! ' dercesine
Sevgiye-kardeşliğe hep selam çakar.
.................*.........
25.nisan.2006-Ant.kayıt tarihi
*
*
55- KIYAK BABA CAMİ
*
Horosan Alpereni kahraman Kıyak Baba
Kıyak Cami önünde kabrinde yatar durur
Nişancı Mahallesi Halkı’nın sakinleri
Kıyak Baba Camii’nde, babaya dua okur
Cami arkasındaki 50 .yıl okulu
Dedesine sarılmış vefalı bir torundur
Atalarından kalan tüm tarihi değerler
Yalnızca benim değil elbette ki onundur
0 bakıp koruyacak bu eşsiz hazineyi
Elbet 0 yüceltecek bu güzel Edirne’yi
Kıyak Baba Camii bunu bilir ceddinden
“Şahit ol yâ Rab!” diye haykırır köşesinden
Ezan sesi gelirken uzun minaresinden
Güvercinler uçuşur iki şerefesinden
İnsanlar iş yerinden, kahve köşelerinden
Şükür duası eder bulunduğu yerlerden
Kıyık Caddesi denen bu cadde üzerinde
Az daha yürürseniz, yokuş aşağı doğru
Unutmak mümkün olmaz gittiğiniz bu yolu
Yahya Bey Çeşmesi’ne geldiğiniz bir anda
Fatih’i hatırlatan Tophane Bayırı’nda
Koskocaman bir topun hemen yanı başında
Nakkaresi, davulu ,zili ve zurnasıyla
Düşmana korku salan o müthiş temposuyla
Mehter Takımı adlı dev 0smanlı Bandosu
Sağa sola dönerek yürüyüşe geçince
Selimiye Cami'nin duvarları önünden
Mimar Sinan haykırır: “Hoş geldin emmi oğlu!”
........................*............
*
*
56-SULTAN II.BAYEZİT HAN’A
*
Bir gönlü bir gönüle bağlar gibi, sultanım
Yeniimaret adlı mahallenin dibinde
Tunca’nın üzerine bir köprü oturtmuşsun
Yerini göstererek mimarın Hayrettin’e
Yanına da dev gibi külliye kondurmuşsun
Kambersiz düğün olmaz, camisiz de külliye
Diyerek , külliye’ye bir de cami yapmışsın
Yaptırdığın camiye çift minare takarak
Selimiye’ye doğru, Tunca’dan haykırmışsın
Kesme taştan örülü yüksek duvarlarıyla
Revaklar üstündeki kurşun kipalarıyla
Avluya hayat veren bütün kurnalarıyla
Yemekhane,medrese ve de darüşşifa’yla
Tunca'ya, tuğra diye külliye'yi vurmuşsun
Yemyeşil bir doğanın müthiş görüntüsünde
Sararmış yaprakların sihirli örtüsünde
Şarıl şarıl çağlayan Tunca Suyu önünde
Kuşların, böceklerin ve suyun müziğinde
Hekim, ilâç, sazende, hanende eşliğinde
Müzikle ve su ile derde şifa olmuşsun
Bu yüzden sen ölmedin ,yaşayan bir anıtsın
Fatih’in büyük oğlu pir Sultan Bayezıt’sın!
…………….………………….*…mayıs.2018/Edirne
*
57- EDİRNE VE KIRKPINAR
*
*
I.Murat’tan kalan bir gurur
Sarayiçi Semti’nde kalplerde durur
Davulcu,zurnacı,cazgır, pehlivan
Çimenlerin üstüne gelip oturur
Davulun tokmağı tarihe vurur
Zurnalar fasıl yapar, cazgır bağırır
Pehlivan yağlanır, kıspete vurur
Martılar havalanır,Tunca kudurur
Koca Yusuf, Aliço, Adalı Halil
Kurtdereli , Mümin Pehlivan…
………………………………..seyre koyulur
Kakava Şenlikleri burada olur
Bunları görmek ne büyük onur
Yıldırım, Bayezıt….burada uyur!
Dört bir yana ulaşan ezan sesleri
Müminlere der ki “Hadi gel, buyur!”
Meriç akar, sular çağlar, Tunca kudurur
Rumeli Türküleri dudakta gurur:
Edirne’nin ardı bağlar
Kırmızı gülün alı var
Meriç Köprüsü Taştan
Alişimin kaşları kara
At martini Depreli Hasan....
............................................yola koyulur
Davulcu davula vurur da vurur
Tunca sakinleşir, zurna kudurur!
Ah Edirnem, sende olmak ne büyük gurur
Seni gören tasa bilmez, her gün mutludur
Meriç-Tunca kokulu güzel Edirnem!
Susma artık, kalk ayağa, vur tarihe vur!
……………….…..…………*………………..
…………………05.mayıs.2018-cumartesi
*
*
*
58- SULTAN II.0SMAN
*
Diğer sultanlardan oldukça farklıydın
Seni bu yüzden kaleme aldım
1754-1757 yıllarında padişahtın
I.Mahmut ile karındaştın
“Kadından hoşlanmayan tek padişah”
.............................................olarak iz bıraktın
Sebebini anlatmadın
Şişmandın
Kader! Ne yapsan boş;
yaradılıştan , orantısı bozuk bir bedenle yaşadın
Belki bu yüzden kadınlardan kaçtın
Halk arasında tebdili kıyafetle
ve “0sman Ağa “ olarak dolaşmaktan
...........................................zevk aldın
Üç yılı bulan sultanlığında
İstanbul’da 7 yangın
Haliç'i
boydan boya donduracak kadar soğuk
........................................................bir kış
Ayrıca bir de VEBA salgını yaşadın
Sanırım
Sodom ve Gomore felaketini yaşarız,
.....................................................korkusuyla
saray eğlencelerini, meyhaneleri
ve kadınların açık saçık gezmelerini yasakladın
Tuhaf sultandın!
*
59-SULTAN II.SELİM
…………*…………..
Ben inkâr etsem, tarih inkâr etmez
Ben sussam, gerçekler susmaz
Ben uyusam düşman uyumaz;
......................................çünkü yaşamışsın!
Kanuni Sultan Süleyman’dan olmuş,
Hürrem Sultan’dan doğmuşsun
Mimar Sinan’a
..............................Selimiye’yi yaptırmakla
0smanlı’nın mührünü Edirne’ye vurmuşsun
Ve 0nu,
………..Edirne’nin en güzel yerine kondurup
………Sinan’a, dört beyaz lâle gibi açtırmışsın
Sen
“Muhteşem Süleyman’ın oğlu SARI SELİM!
90.İslâm halifeliği yapmışsın
Kıbrıs’ı almış, şair Bâki ile arkadaşlık yapmış
”SELİMΔ mahlâsıyla şiirler yazmışsın
Büyük deden
......Sultan II.Bayezit gibi besteler yapmışsın
Bizim gibi
………..Tunca Nehri’nin kıyılarında dolaşmış
buralarda avlanmış, yay çekmiş, ok atmışsın
Bizlere ne güzel hatıralar bırakmışsın
Ne diyeyim , iyi ki yaşamışsın!
*
*
*
60-Edirne Müzeleri
……………..*…………
Edirne açık müze, dört yanı tarih kokar
Meriç-Tunca üstünde bağdaş kuran dev taklar!
Han-Hamam,cami, sebil, koca kervansaraylar
Bizleri rüya gibi günlere uçururlar
Kapalı müzelerde kucak kucak anılar;
Kabir taşı, bir testi, ibrik ya da paralar
Bu vatanı bizlere bırakan atalardan
Büyük bir özen ile derlenmiş buket sunar
FATİH SULTAN MEHMET MÜZESİ
Etnografya Müzesi, 0smanlı-Bizans kokar
Mezar taşı Müzesi , insanı şoka sokar
Fatih Sultan Müzesi şaşırtır görenleri
Edirne Kent Müzesi mest eder erenleri
*
Ve II.Bayezıt Külliyesi
Eşi bulunmaz değer
Tunca’nın kenarında
Beş yüz yıllık mücevher
Şükrü Paşa Anıtı
Bir de Balkan Müzesi
Balkan Savaşlarını
Anlatan bir belgesel
HIDIRLIK TABYALARI……………………….
*
Hıdırlık Tabyaları
Ve burdaki değerler;
Herbiri mest ediyor
İnsanı birer birer
Balkan Savaşları’nı
Anlatan filmlerle
Marşlarla-türkülerle
0 günleri yâd eder
Bunları hiç görmeyen
Nasıl , Edirneliyim der
Vakıflar Genel Müdürlüğü İslam Eserleri Müzesi’nden
bir örnek :……………………......Foto:AKE
*
Edirne kutsal şehir
Edirne bir mücevher
Edirne baştan başa
Bir müze kent…. belgesel!
*
Eski Belediye Başkanlarından DİLAVER BEY’İN KABRİ
İslam Eserleri Müzesi önündeki Selimiye Cami Abdesthanesi……
VAKIFLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ BİNASI VE ESKİ CAMİ:…
*
61-EDİRNE’NİN KABİR TAŞLARI
Yusuf Hoca Mezarlığı ve SELİMİYE
Hıdır Ağa Cami Kabristanlığı………………………..Foto:AKE
Selimiye Kabristanlğı……………………………..
Atik Ali Paşa Cami Haziresi………………………Foto:AKE
Hıdır Ağa Kabristanlığı…………………………foto.AKE
DİLAVER BEY’İN KABRİ../Selimiye Vakıf Müzesi’nde İslam
Eserleri Müzesi..
Hıdır AĞA KABRİSTANLIĞI
*
Selimiye Cami ve Hıdır Ağa Cami Kabristanlığı /Foto:AKE
*
Edirne'de bir başkadır kâbir taşları
0kunacak kitap gibi halları
Sarıklısı, kavuklusu , sandukalısı
Bağları anımsatan çok salkımlısı
Her birinin üstündeki yazılarıyla
Tarihi romana benzer kabir taşları
Kiminden bir lâle, kiminden hilâl
Kiminden hârika bir çiçek sarkar
Kiminin salkım salkım üzümleri var
Yaz mıdır kış mıdır mevsime bakmaz
Her mevsim çiçeklidir kabir taşları
Sevgiliye bakar gibi o bakışları
Geçmişi anımsatan endamlarıyla
Dört mevsim konuşur mezar taşları
Ayşem’in ördüğü oya gibidir
Taşların üstündeki o yazıları
Göbeklitepe’deki taşlara benzer
Kabirleri bekleyen kabir taşları
………………..*……………….
..................10.mart.2019/Keşan
*
*
62- “KOCA PELVAN VE SARIKIZAN”
*
“Koca Pelvan ve Sarı Kızan”, editörlüğünü
Şeref Kurtis’ın yaptığı, Edirne/Ceren Yayıncılık
tarafından 2017 yılı sonunda yayımlanan, ANIL
ERGİN’in ilk romanının adı..
Kitapta, Anıl Ergin’in özgeçmişi hakkında bilgi
yok..Anıl Ergin kimdir, bilmiyorsunuz!
Roman, başlangıçta bir anı romanına benziyor…
Bu yüzden romanın başlarında roman kahramanı
“Ismayıl”’ın Anıl Ergin olabileceğini düşünüyor
sunuz ..Ancak okudukça anlıyorsunuz ki roman
kahramanı “Ismayıl”, Anıl Ergin değil….Çünkü,
roman kahramanı “Ismayıl” , yedi kez başpeh-
livan olan bir Kırkpınar Başpehlivanı, oysa Anıl
Ergin diye bir pehlivan yok.
Pekî romana göre, yedi kez Kırkpınar başpehli-
vanı olan ”ISMAYIL” kim ?Böyle bir pehlivan var
mı gerçekten? 0 zaman, kitabın ön kapağı üzerin-
de yazılı olan ” Bir Trakya Masalı” cümlesini anım-
sıyorsunuz..Acaba, gerçek kahramanlara benze-
yen romandaki kahramanlar masal kahramanları
mı? Bu soruların ce-vabına romanda değil ama,
araştırdıktan sonra ulaşıyorsunuz.
Google’den öğrendiğime göre Anıl Ergin, Lüle-
burgaz Belediyesi’nde memur olarak çalışan 1980
doğumlu , üniversite mezunu genç bir yazar..
ve roman kahramanlarının çoğu,Atatürk zamanın-
da ilk şeker fabrikasının kurulduğu Alpullu’ya
3-4 km. mesafedeki pancar yetiştirirciliği ile ünlü
PANCAR KÖYÜ’nden.
Babaeski’ye yirmi km kadar uzaklıktaki Pancar
Köy,1981 yılında, Pancar Köy civarında yapılan bir
askeri tatbikat sırasında ,yakıt yüklü tatbikat uça-
ğının düşmesi sonucu 65 askerin şehit olmasıyla
ülke basının gündemine “Pancarköy Faciası” adıy-
la oturmuş olan bir koy..22 eylül 1981 günü yaşa-
nan bu elim olay,Türk Silahlı Kuvvetleri’nin tarihin-
de , tatbikat sırasında en fazla kayıp verilen uçak
kazası olarak tarihe geçmiş .(Google)
Romanın konusu ilginç:.Eski bir güreşçi olan, an-
cak ,şimdi Tekirdağ ‘da heykeli bulunan ve Kırkpı-
nar’da üst üste dokuz kez Kırkpınar Başpehlivan-
lığı ,toplamda on üç yıl baş pehlivanlık kazanan,
1908 Bulgaristan’ın Kırcaalii Kasabası Alkaya Kö-
yü doğumlu Tekirdağlı Hüseyin lakaplı HÜSEYİN
ALKAYA’yı başpehlivan olmazdan önceki yıllarda,
köyde düzenlenen bir güreş turnuvasında yaptık-
ları bir güreşte yendiği sırada ayağından sakat
lanıp ömür boyu topal kalan, bu yüzden güreşi
bırakan ve geçinmek için Pancar Köy’de çarıkçılık ,
daha sonra kıspet dikme işiyle uğraşan, zamanla,
ülke çapında aranan bir kıspetçi olma başarısını
elde eden , bu nedenle Topal Usta ya da K0CA
USTA lakabıyla anılan “Koca Pelvan” RASİM US
TA’nın, dedesi ve babası da eski birer güreşçi
olan roman kahramanı İSMAİL’e ve İsmail’in
arkadaşı Şeref’e yaptırdığı sıkı antrenmanlarla,
yağlı pehlivan güreşinin inceliklerini öğretme-
sinin öyküsü.
Bu romanda “SARI KIZAN” lakaplı “Ismayıl”’ın
YEDİ KEZ Kırkpınar Başpehlivanı oluşuna ,Sarı
Kızan’ın arkadaşı olan Şeref’in ise pehlivanlık-
ta dikiş tutturamayıp, Türkiye’nin başta ge-
len deri fabrikatörlerinden biri olma başarısını
elde edişine ve Koca Pelvan ya da Koca Usta’
nın diktiği kıspetleri giyen pehlivanlardan bu
kıspetleri toplayarak, Koca Usta’nın kıs-
pet dükkanını müzeye çevirişine tanık oluyor,
”ahde vefa” adına göstermiş olduğu bu örnek
davranışa hayran oluyoruz.
0 günkü koşullarda ,Kepirtepe Öğretmen Oku-
Lu gibi yatılı bir okulu kazanamamış ama oku-
mak isteyen köy çocuklarının bulundukları köy-
den, Lüleburgaz gibi kasabalarda okumak için
hangi sıkıntılara göğüs gerdiklerini, yaşadıkları
bu sıkıntılar karşısında, eğitim ve öğretmenleri
hakkındaki ilginç yorumlarını, yine sayın ANIL
ERGİN’in kaleminden öğreniyoruz.
Balkan Göçmeni insanların yaşadığı PANCAR
KÖY’de, argo ko nuşmaları ve hitaplarıyla bir-
likte, Balkan Göçmenleri’nin 1960 lı yıllarda
konuştukları Türkçe ile süslenmiş olan roman ,
bu yapısı ile özgün bir yapıt olma özelliğini ta-
şıyor , bizleri; davulların vurduğu, zurnaların
çaldığı , cazgırların haykırdığı , peşrevlerin çe-
kildiği,Kel Aliçolu ,Adalı Halilli, Koca Yusuflu,
Kurtdereli Mehmet Pehlivanlı ve Tekirdağlı
Hüseyin’li o günlerdeki ve daha sonraki yıl-
lardaki, Sarayiçi’ndeki Kırkpınar Er Meydanı’
na götürdüğü için ve Türk Kültür Hazinesi’ne
armağan ettiğibu anı romanı için sayın ANIL
ERGİN’i kutluyor, kendisine sevdikleriyle bi-
rlikte geçireceği sağlıklı, uzun, üretken bir
yaşam diliyorum..
Üstat; elinize , beyninize , kaleminize sağlık...
İyi ki yazdınız!
………………........................*……………………...mart.2018
*
63-EDİRNE’Yİ YAŞAMAK .
.......................*...................
Kendini bilmez , cahil, yobaz ,görgüsüz, saplantılı,
kısaca hasta ruhlu bazı tiplerin, sağlık çalışanlarına
karşı , yaptığı insanlık ve yasa dışı davranışları pro-
testo etmek amacıyla hekimlerin boykot yaptığı
07.07.2022 günü Edirne’de idim.
Boykot nedeniyle muayene olamayınca, zamanı
değerlendirmek amacıyla, kendimi belediye otobü-
süyle kent merkezindeki Selimiye Camii’nin önüne
atıverdim.
Gördüm ki, yeni çevre düzenlemesiyle ,yaralı iki
kanadı onarılmakta olan Selimiye Cami , kanatlan-
maya hazır bir cennet kuşu gibi karşımda durmak-
ta…Dikkatlie bakınca, Selimiye Camii’nin devasa kes
me taşlardan yapılmış, dört başaklı bir lâleye de
benzediğini fark ettim..
Yeni çevre düzenlemesi ile SELİMİYE CAMİ onarımda….
Arasta önünden Eski Cami ve Üç Şerefeli Cami……………..
ARASTA önünden Eski Cami ve Üç Şerefeli Cami…Foto:AKE
Edirne Belediye ilk Başkanı DİLAVER BEY’İn , Selimiye İslam
Eserleri Müzesi yanındaki türbesi……………….Foto:AKE
22 fıskiyeli havuz ve SELİMİYE CAMİ/Yıl:2007/ Foto:AKE
*
Eskiden park olan ve Mezit Bey Hamamı’nın yanın-
da bulunan 22 fıskıyeli havuz dahil tüm eskiler iptal
edilmiş, Selimiye Bahçesi , çimenlerden oluşmuş ye-
şil bir halıyla döşenmişti..
Eski Cami önünden , Selimiye Camii’inin görüntüsü
görülmeye değer güzellikte idi..
Ancak, Fatih Sultan Mehmet’in heykeli ile ŞAHİ top-
larını göremedim..Neden yoklar , nedenini öğrene-
medim.
Selimiye Cami,, bindallı kumaştan yapılmış yeni şal-
varı ile güzeldi ama, benim estetik zevkime göre , 22
fıskiyeli havuz yerinde kalmış olsaydı daha da güzel
olabilirdi diye düşündüm..
22 fıskiyeli havuzlu park ve Selimiye Cami..
Yıl:2010/Foto:AKE
İçinde bin bir çeşit hediyelik eşyanın satıldığı ve Türk Bayrak
ları ile donatılmış Arasta yanından Edirne’ye bakmanın ayrıca
lığı ise elbette bambaşkaydı
Kısaca, Edirne,her köşesi ,insanı yüzlerce yıl gerilere götüren
zaman makineleri ile donanmış , bir zaman makinesi üssü'ne
benzemekteydi..
Örneğin ;Eski Cami, görkeminden emin, göksel bir mabet gibi
“Ben ULU CAMİ’yim” diye haykırırken ,Üç Şerefeli Camii , üç
şerefeli ve Burmalı minaresi ile, ağaçların üzerinden boynunu
uzatmakta , dev bayraklar ve dev Atatürk Posteri ile süslenmiş
belediye binası, gelinlik bir kız gibi bu güzelliğe güzellik katmak
taydı..Manzaraya hayran oldum! Büyülendim!..Mest oldum!.....
İçime huzur doldu..
Bu dünya hayatında iyi ki Edirne’yi gördüm ve bir süre 0’nun
tarih kokulu bağrında yaşama olanağı buldum diye sevindim..
Tarihe ilgi duyanlar için Edirne,Türk kokan, islâm kokan , Atatürk
kokan, bilim kokan büyüleyici bir kent...
Selimiye Cami önünden ESKİ CAMİ……………Yıl:2022
Belediye Binası ve Üç Şerefeli Cami………..Foto:AKE
*
Edirne;Selimiye Cami, Eski Cami,Üç Şerefeli Cami, Sitti-
şah Sultan Cami,Tamburacılar Cami, Ayşekadın Cami
Defterdar Mustafa Paşa Cami, Lâri Cami, Selçuk Hatun
Cami,Sarıuca Paşa Cami, Şeyh Çelebi Cami, Süle Çelebi
Cami, Şahmelek Cami, Gazimihal Cami,II.Bayezıt Cami,
Ahmet Yesevi Cami, Fatih Cami, Yavuz Sultan Selim Ca-
mi, Mevlâna Cami, Muradiye Cami, Hıdır Ağa Cami,
Arif Ağa Cami, Kuşçu Doğan Cami,Kirazlı Cami, Beyler-
beyi Cami, Kıyık Cami, Kıyık Merkez Cami, Hasan Sezai
Cami,Süleyman Paşa Cami , Şeyh Süceattin Cami, Hacı
İlbey Cami, Atik Ali Paşa Cami, Sofu Bayezıt Cami ,Yıl-
dırım Mescit Cami , Sanayi Cami ve Hacılar Ezanı Cami,
Çakırağa Cami, Viran Cami, Evliya Kasım Cami, Alaca
Mescit Cami, Yahya Bey Cami, Baruthane Cami, Hacı
İslam Cami,Gazi Hoca Cami gibi, elliden fazla camisi
ile, bir CAMİZÂR'A benzemekte.
ATİK ALİ PAŞA CAMİ ………………………………….FOTO. AKE
*
HOCA AHMET CAMİ…………………………Foto:AKE
*
Ahmet Yesevi Cami’nin İçi
*
Ayrıca Ekmekçizade Köprüsü, , Meriç Köprüsü, , Gazimi-
hal, Fatih , II.Bayezıt , Kanuni ve Tekgöz gibi köprüleriy-
le “Ben KÖPRÜZÂR KENTİYİM” diye haykırmakta..
Ve yine Hıdır Baba Balkan Savaşları Müzesi, Şükrü
Paşa Balkan Savaşı Müzesi, Etnografya Müzesi, Mezar
Taşları Müzesi, Karaağaç'taki Lozan Müzesi,Selimiye Ca--
mi Bahçesi’ndeki Türk-İslam Eserleri Müzesi,Üç Şere-
feli Cami içindeki Peykler Medresesi’nde hizmete açılan
Fatih Sultan Mehmet Müzesi , Kırkpınar Pehlivanları Mü-
zesi ve bir kaç yıl önce hizmete giren Kirazlı Cami ya-
nındaki Edirne Kent Müzesi’yle ,çevreden toplanan kül-
tür değerlerinin sergilendiği tarih ve kültür kokan açık
ve kapalı müze kent olma özelliğini taşımakta.
T.Ü.TIP FAKÜLTESİ HASTANE BİNASI… ……….Foto:AKE
ATATÜRK ÇEŞMESİ-Tıp Fak.Has.Bahçesi..--23.05.2000
*
Ayrıca Edirne; Tıp Fakültesi ile, Üniversite' ye bağlı
çeşitli fakülteleri ve bütün okulları ile, Ortadoğu ile
Ballkanlar’da bilim şifa merkezi olma özelliğini koru-
makta
Balkanlar , 0rtadoğu ve hatta Avrupa’da, yolunu şa
şıranlara yol gösteren bir deniz feneri gibi ışıldamak-
ta..
Eski Cami önünden Selimiye’yi izlerken bunları dü-
şündüm ve Atatürk posterleriyle süslü Edirne Beledi-
ye Binası önünden yukarıya yani Kent Müzesi’ne doğru
yürümeye başladım.
50-60 metre kadar ilerde kocaman bir çeşme ,”Dur
bakalım, nereye gidiyorsun? “ dercesine yolumun önü-
ne dikiliverdi....Sağ tarafta Selimiye Arastası ışıklı bir
zaman tüneli gibi beni davet etmekte..
Çeşme üzerindeki tanıtım yazısında bu çeşmenin, II.
Viyana kuşatmasındaki başarısızlığı nedeniyle kellesini
veren ve naaşı ,Edirne’deki Saruca Paşa Camii hazire-
sinde bulunan sadrazam Merzifonlu Kara Mustafa Pa-
şa tarafından yapıldığı belirtilmekte...
(İstanbul-Sirkeci Semti’nde de Merzifonlu Kara Mus-
tafa Paşa’nın adını taşıyan bir cami var..)
Çeşmeyi incelerken , çeşmenin bitişiğinde , büyük
söğüt ağacının dibinde ,geçmişte Selimiye Camii Bah
çesi’ne ait olduğu izlenimini veren iki mermer mezar
gördüm....Mezar taşları üzerindeki işlemelere hayran
olmamak mümkün değil..0radaki esnaflara , bu me-
zarlıarın kime ait olduğunu bilen olup olmadığını sor-
dum..Esmer tenli bir vatandaş:
”Babam hayırsız adamdı..Öldürüp buraya gömdüm!”
Diyerek bizi izleyenlere “Bakın ne güzel espri yaptım”
tavırlarıyla,”derya içinde olup kıymetini bilmeyen bir
alık “gibi, cehaletini ortaya koydu....
Az önce yabancı turistlerle ana dili gibi Rumca
ya da Bulgarca konuştuğuna tanık olduğum bu
zat , bu yüksek espri anlayışıyla(!) ,acaba onla-
ra ne anlatmış, Edirne’yi nasıl tanıtmış olabilir
diye düşündüm.....ve yüreğim cızzz!’ etti...Ahh
eğitim, ahh! Diye haykırdım sessizce...
Buralarda neden güzel sanatlar ya da turizm
bölümlerinden bir iki öğrenci görevlendirilmez
ki, diye düşündüm..
Ve aklıma daha önce gezip gördüğüm başka za-
man makineleri (!) geldi..Örneğin; beş yüz yıldır
Tunca Nehri’nde ayaklarını yıkayan sultan II Ba-
yezıt Camii’nin avlusundaki dev sütunların biri-
nin tabanındaki kurşun kaplama üzerideki sul-
tan II..Bayazıt’ın mührü ile, cami girişinde ,kapı
üzerindeki duvara, yağlı boya ile yapılmış büyük
tepsi içindeki meyveleri gösteren yağlı boya res-
minin imarethane ile olan ilişkisini anlatan Bay-
burtlu İmam efendiyi anımsadım..
TUNCA NEHRİ VE II.BAYEZIT CAMİ…………….Foto:AKE
*
Duvarın birinde yazılı olan bir sözün Bilal Habe-
şi’ye ait olduğunu öğreniş olmamın şaşkınlık ve
mutluluğunu yaşadığım o anı tekrar yaşadım..
Caminin arka tarafından,kayıklarla,Tunca Neh-
ri üzerinden bu camiye gelip , hünkar mahfilin-
de namaz kılan sultan II.Bayazıt’la aynı toprak-
larda gezinmenin mutluluğunu duyumsadım..
0smanlı’ya yaklaışık doksan yıl başkentlik yap-
mış olan tarih kokulu müze kent’te, yalnızca ba-
kan değil, gören gözler için, keşfedilmemiş da-
ha nice güzellikler olduğunu düşündüm..
II. BAYEZIT’IN MÜHRÜ……………….Foto:AKE
*
Ve Saraçlar Caddesi’ndeki fıskiyelerin yanında
gezinip duran , arada ufak kanat çırpışlarıyla iz-
leyenleri mesut eden güvercinlere yem atarak
çay içerken, geçmişte Edirne’ye vermiş oldu-
ğum sözü tutmuş olmamın bahtiyarlığını yaşa-
dım:
Sende gençliğimden yıllar bıraktım
Tunca’da Söğütlükte nice anılar
Bendeki ayrılığın hüznünü taşır
Meriç kenarındaki tahta masalar
Birkaç damla yaş bıraktım Meriç Suyu’na
Dostlarımla oturdum sabaha kadar
Seni yudum yudum içtim Edirne’m
Unutmak mümkün mü mahşere kadar
Her mevsim çimlenen tohumlar gibi
Gönlümün bahçesine ektim ben seni
Senden ayrıyım diye üzülme sakın
Dört mevsim yaşarım yine ben seni
...........................*.....................
Not: Geçmiş bayramlarınızı kutluyor, daha güzel,
daha mutlu, daha umutlu, daha huzurlu,kardeş
lik dolu günler geçirmenizi diliyorum...
.......................................13.07.2022
*
64-BİR ÇOK KÖŞEDEN SELİMİYE
*
Sana bir çok köşeden baktım ey Selimiye
Edirne’nin bir çok köşesinden
Anıtlaşmış bir ruhu görmek için derinden
Birincide
iki minarenin göründüğü Edirne girişinden
İkincide
Edirne'nin ilk camii olan Eski Cami önünden
Üçüncüde
Muradiye Camî’nin Bahçesi’nden
Dördüncüde;
II.Bayezit Cami’inin yanındaki setlerden
Beşincide de
Tunca ve Meriç Köprüleri’nden
Altıncıda
Kıyık semtindeki Tophane Bayırı’ndan
Yedincide
Cumhuriyet İlkokulu yanından
Ve sekizincisinde
Evliya Kasım Camii’nin yanındaki setlerden
Arasta’nın içindeki merdivenlerden çıkıp
yanına gelmeyi bıraktım bir başka güne
*
Kısacası,
cesaret edemedim yakından
senin yüzüne bakmaya
Büyülenmeyeyim diye!
Şahanenin üstündeydin Selimiye!
……………………………………………..Şahanenin üzerinde!
*
SETLER’DEN YEDİ MİNARE (Selimiye ve Üç Şerefeli
SELİMİYE………………………………….15.Nisan.2015-Keşan
SELİMİYE
MEZAR TAŞLARI MÜZESİ ÖNÜNDEN SELİMİYE
*
YUSUF HOCA MEZARLIĞI’NDAN SELİMİYE………….Foto:AKE
*
*
*
65-EDİRNE’Yİ ÜÇ YILLIĞINA
YENİDEN YAŞAMAK
*
Yüce Yaradan,
üç yıllığına yeniden dünyaya getirse beni
1960 lı yıllarda
Edirne’de olmak isterdim
Örneğin; 1965 yılı eylül ayında
Kaleiçi Semti'ndeki
Edirne Erkek Öğretmen Okulu'nda
Okul Müdürümüz sayın Necati Erinç'in
bayrak töreninden yaptığı konuşmayı dinlerdim:
"Çocuyem! (Çocuklarım!”
Artık
Edirne Erkek Öğretmen Okulu Ailesi'nin
bir üyesi
ve "öğretmenlik" denen kutsal bir mesleğin
...................................................adaylarısınız
Atacağınız her adımdan sorumlusunuz
Sizler Atatürk Cumhuriyeti'nin Öğretmenleri
olacaksınız
Türk Bayrağı'nın dalgalandığı her yerde
görev yapacaksınız
Unutmayın, sizler öğretmen olacaksınız!
Sizler Atatürk’ün öğretmenlerisiniz!
Mutlaka sahip olunuz elinize, belinize, dilinize
Kurallara uymayanın veririm bavulu eline! .."
Ürperirdim!
Sonra 1967 yılında
okulumun konferans salonunda
Ord.Prof.Dr.Süheyl Ünver Hoca’nın
verdiği konferansa giderdim
Yeniden uyumak isterdim
çift ranzalı 40 kişilik koğuşlarda
Ve uyanır uyanmaz da
yatağımı düzeltirdim ama
Her gün derslerden sonra
inerek bodrum kattaki yemekhaneye
öğle yemeğinden kalan
ekmek parçalarını yudumlardım
.....................................tuza bana bana
ve akşam üzerleri
okul sahasında yapılan futbol, voleybol
ve basket maçlarını izlerdim heyecanla
Öğlen aralarında da
gurbet türküleri söylerdim
Kocaman bir kampananın asılı olduğu
dut ağacının altında
Alıcı gözle bakardım
Tayyip Yılmaz Öğretmenim’in
………………………..yağlı boya tablolarına
Mesela;
Bulgarlar'ın Edirne Kuşatması'nda
Sarayiçi'nde,
ağaç kabuklarıyla beslenen
esirleri gösteren yağlı boya tablosunda
giderdim Balkan Savaşı yıllarına
ve
mandolinle İstiklal Marşı’nı çalardım
İmdat Alvaşı Hocam’a
Necati Seçkin öğretmenim’in
“Simitçi” türküsü ile "Arı vızıldar".."
türkülerini öğretmeyi de unutmazdım
staj yaptığım okulların bütün çocuklarına
İlerleyen günlerde
Her cumartesi günü bayrak töreninden sonra
birbirine benzeyen tarih kokulu sokaklarda
tek ve çift katlı evlerin
dökük sıvalı duvarlarına baka baka
giderken Kapalı Çarşı’ya
selam verirdim
SEÇKİN KIZ-ERKEK ÖĞRENCİ YURDU’na
İSTİKLAL İLKOKULU’na..
Kısa süreliğine de olsa uğrayıp
Polis Karakolu’nun önündeki parka
bir bardak tavşan kanı içerdim
turfandan kalma bir Yahudi kızının
ıhlamur çiçeği renkli gözlerine baka baka!
Kim bilir, belki Bayram Aga’dan
belki de Albert’ten kalma
mis gibi ekmek kokan o fırın var ya!
İşte tam o fırının önünde başlardım
.......................................geçmişi yaşamaya!
Balkan Savaşı.. I.Dünya....İstiklal..
ve II.Dünya Savaşı Yılları’nda
gaz lambası ışığı ile aydınlanan
tahta pancurlu evlerin odalarında
ayrık otu ve süpürge tohumuyla
..............karın doyuran çocukların
ağlama seslerini duyumsardım
..........................yürürken Balıkpazarı’na
Sonra dalıp
Yemeniciler Sokağı'na
Tamburacılar Camii'nin
ahşap görünümünü izlerdim merakla
ve
Şehir Kulübü’nün arkasındaki sokakta
“MERHABA! ” derdim Şehit Asım İlkokulu’na
Kapalı Spor Salonu’na;
İsmet Yıkılmaz, Nevzat Yanar, Bünyamin,
Yunus Dinçer, Buhanettin ve Galip Tarhan’ın
yaptığı minder güreşlerini izlerdim burada
Güreşler bitince,
Balık Pazarı’na bakan kapıdan
girerdim Ali Paşa Çarşısı’na
Yürürdüm çarşının bir ucundan öteki ucuna
Sonra çıkıp Burmalı Camii’ye bakan kapıdan
Selam verirdim “Erdoğan’ın Parkı”na
ve dönerek sağ tarafa
bol kekikli bir Edirne Köftesi yerdim
Asırlık ıhlamur ağacının altında
Bir başka hafta sonu,
PAÇARIZ Konfeksiyon’dan
satın alarak zurzaklı lacivert bir şapka
Zogo Pastanesi’nde “kazandibi”,
Roma Pastanesi’nde boza-dondurma
Çınar ve Merkez Lokantaları’nda da
kuru fasulyeli plâv yerdim
ya da bol sarımsaklı ıspanak,
bir bardak tuzlu ayranla
Kısaca, güzel Edirnem!
Üç yıllığına
yeniden dünyaya getirse beni Yaradan,
Meliha Güldiken Öğretmenimin
derslerde okuduğu Atatürk’ün " NUTKUNU"
dinledikten sonra
Saraçlar Caddesi’nden
Zindanaltı’na doğru yürürdüm ,ağır adımlarla
ve tek tekçi meyhanelerinin önünde
haykırırdım bütün saflığımla:
“Edirne’nin ardı da bağlar
Meriç akar Mora’dan gelen, sular çağlar..”
Dalardım
“Trakya Erkek Öğrenci Yurdu” nun karşısındaki
19 Mayıs Gençlik ve Spor Bayramı'nı kutladığımız
25 Kasım Şehir Stadı’nın arkasındaki sokaklara
Güldiken Kız Öğrenci Yurdu’nun önünde
Cilveli bir Edirne Türküsü patlatırdım kızlara
Devam ederdim Edirne’yi okşamaya!
Bahçelerinde rengarenk güller
tuği-şah laleleri, beyaz-mor zambaklar
ve saksılarında begonyalar bulunan
kırmızı kiremitli çatılarındaki
yıkık-dökük bacalarından
birer soba borusu uzanan evlerin
kilitsiz tahta kapılarının önünden geçerek
yürürdüm Ayşekadın Camii’nin
.............................................arka sokaklarına
Selam verirdim, dişleri dökülmüş
Ekmekçizade Kervansarayı’ndaki dükkanlara
ve kırk yıllık kahve tadındaki insanlara
ve
Ayşekadın Camii ‘nin Çeşmeleri’nden
Abdest alan Müslümanlara
Belki aklına gelmez ama
Cami bahçelerinde
mermer lâleler gibi yükselen
ve her biri birer kitabeye benzeyen
mezar taşları önünde dua ederdim,
arayanı-soranı kalmamış merhumlara
Setlerde koşu yaptığımız bir başka gün
Gazimihal Köprüsü'nün üzerinden
taş atardım Tunca'ya
ve geçerek Gazmihal Camii ile
Şah Melek Camii'nin dibinden
Dikilirdim II.Beyazıt Külliyesi’nin yanına
Gökyüzü’ne iki çift lâle
ya da kuğu boynu gibi uzanan
Selimiye Camii’ni seyrederdim hayranlıkla
Sonra dönerek geriye
Karaağaç’a kadar yürürdüm
Tunca'ya baka baka
Gelince Meriç Köprüsü’nün ortasına
Güneşin batışını izlerdim
...............................martı çığlıkları arasında
Kuş sesi dinlemek için de
girerdim Söğütlük Ormanı’na
Mezun olacağımız 1968 yılında
uygulama günlerinde
giyerek okulumun verdiği elbiseyi
İstiklal, İnönü, Şehit Asım, Kurtuluş,
Yusuf Hoca,Şükrü Paşa
ya da
Cumhuriyet İlkokulu'na giderdim, gururla
İki aylık köy stajımı da;
Taşlı Müsellem, İskender, Kayapa
Büyükdöllük, Musabeyli, Avarız
Tayakadın, Yolüstü(İğnesi) , Yenikadın
Domurcalı, Demirhanlı, Karakasım,
Hıdır Ağa, Geçkinli,Su akacağı, Musulca
Hacıumur, Sinan Köy, Geçkinli.... ya da
Budakdoğanca Köyleri’nden
birinde yapmak isterdim, aynı duygularla
"Orda bir köy var uzakta" türküsünü söyleyerek
gideceğiz ya uzak diyarlara
Oralarda gözlerimiz açık gitmesin diye
öteki dünyaya!
Bir başka hafta sonunda,
Eğitim Şefimiz
sayın Cevat Dursunoğlun'un denetiminde
Erhan Kısa'nın seçtiği bir grup arkadaşla
Kız Öğretmen Okulu'na giderdim
kızlarla tanışıp konuşmaya
Kızlar erkek görsün, bizler de kız!
Kız denen şey,
konuşma mesafesinden nasıl bir şey acaba? !
Bir başka zaman
Vahit Girgin'in boks maçını izlemek isterdim
on yedi-on sekiz yaşlarının heyecanıyla
SonraKıyık' taki eski camileri gezerdim:
Müradiye'yi, Saruca Paşa'yı, Selçuk Hatun'u
beş yüz yıllık şaşkınlıkla
Hiç olmazsa üç yılda bir kere
tarihe tanıklık yapmak için
ve çorbaya bir dirhem tuz katmak için
geçerek Fatih Köprüsü’nden Sarayiçi’ne
Kırkpınar Yağlı Pehlivan Güreşlerini izlerdim
ve seyyar köfteci Yıldırımlı Muhterem'den
bol soğanlı bir Kırkpınar Köftesi yerdim.
1967 yılı yaz çalışmasında da
Bursa-Karacaali İzcilik Kampı’nda
Gürol Durmaz'la birlikte
......................................denize girerdim
Ey güzel Edirne'm!
Üç yılığına
yeniden dünyaya getirse beni Yaradan
1968 yılında, yine sende olmak isterdim!
“Panter Üzeyir” beklerken kalemizi
sol açığımız "SARI KENAN"ın attığı
son dakikada golüyle
Edirne Lisesi’ni yenip
şampiyon olduğumuz maçı izlerdim
Ve
Kervan Oteli’nin önünden
Zorlutuna Kız Öğrenci Yurdu’nun
önüne kadar giderdim
Sonra geçip karşı bulvara
Defterdar Mustafa Paşa Cami yanından
çark ederek geriye
Kız Öğretmen Okulu’nu tavaf ederdim!
Görmesin diye de “SELİM BABA”
bakarak Sittişah Sultan Camii tarafına
başımı omuzlarımın arasına gömerek ilerlerdim
Selimiye’yi, Eski Cami’yi
ve Rüstem Paşa Kervansarayı’nı
Kurtuluş İlkokulu’nun önünden seyrederdim
Yönelip Çilingirler Çarşısı’na
Ergene 0tobüsleri’yle
memleketime (Keşan’a) selam söylerdim
Bazan da,atmak için yaz aylarının
bedenime verdiği uyuşukluğu
kiremit renkli ekoseli peştamalı
Tahtakale Hamamı’bvurada nda, Sokullu ‘da
ya da Mezitbey Hamamı’nda giyerdim
Tarih kokulu Edirne’m!
Yeniden dünyaya gönderse beni Yaradan
Necati Erinç, Tayyip Yılmaz, Selim Atsız,
Faruk Canatan, Cevat Dursunoğlu, Rami Ayan
Meliha Güldiken, Dursun Çelikkol, Saim Erdemli,
Hasan Fıçıcı, Sadık Bideci, Nevin Birsen Altuğ.,
Fikri Olgun, İbrahim Hoca, İsmail Bey,Bican Tunca
Beden Eğitimi Öğretmenleri
Mustafa Bey ve Ali Bey'de...
Kısaca,
aynı öğretmenlerde okumak isterdim.
25 Kasım Edirne’nin Kurtuluş Bayramı’nda
Şeyhbedrettin Camii önünden Kaleiçi’ne kadar
okulumun bando takımıyla birlikte
zil çalarak “öğretmen okulu marşı”nı söylerdim
Sonraa.....evet, sonra;
o günlerden kalsın diye bir hatıra
Kışlık ve yazlık; AYVAZOĞLU, SERHAT, MAARİF
ve INCİ SİNEMALARI’nda
siyah-beyaz bir Yeşilçam filmi izlerdim
Tarih dokulu güzel Edirne’m
Sende ,gençliğimi yeniden yaşamak isterdim..
....................*…………….....2015-Keşan
*
EDİRNE’DEKİ ÖĞRENCİLİK VE ÖĞRETMENLİK
YILLARIMA AİT BAZI FOTOĞRAFLAR:
1-Edirne Erkek Öğretmen Okulu son sınıfta
Yıl:1968
TAŞLI MÜSELLEM KÖYÜ STAJ GRUBU
TAŞLI MÜSELLİM KÖYÜ İLKOKULU ÖĞRETMENLERİ
İle birlikte staj grubu öğrencileri……….Yıl:1968
*
1-Tom Jons Ali Koç Elegeçmez 2- Aşık Mahsuni
Galip Tarhan 3-Darbükatör Feridun 4-Assolist
Nazım Erkan 5-Süpürge Kemanisti Hasan Gücü-
yener (arkada) 5-Zurnacı Hüseyin
Pehlivan
6-Suflör SALİM
Bu araya bir de Keşan
0rtaokul fotoğrafı sıkıştıralım
ÖĞRENCİLİK ANILARIMA AİT
ŞİİRLERLE EDİRNE
*
66-Dursun Çelikkol'un Etütü'nde
........*………
Yıl 1966
Edirne Erkek Öğretmen Okulu I.sınıftayım
Edebiyat Öğretmenim Dursun Çelikkol’un
nöbetçi olduğu bir gece ,
o gecenin “sınıf mümessili”,
gece etütünde,
konuşanlar listesine yazıp beni de
götürmüş Dursun Öğretmen’e
Sınıf mümessili arkadaş
şımarık bir tavırla girerek sınıfa
“Nöbetçi öğretmen sizleri çağırıyor “ diyerek
listedekileri yazdı tahtaya:
“emir demiri keser” kuralı gereğince
İsmi okunan suçlular olarak
Edebiyat öğretmenimiz Dursun Çelikkol’un
alt kattaki
nöbet odasına gittik hep birlikte
Dursun Öğretmen,
teker teker süzdü bizi, sakin tavırla
Sıra bana gelince de:
“Neden konuştun? ”diye sordu yavaşça..
Ben haksızlık karşısında isyan eden ruhumla
ve aniden gözlerimi dolduran gözyaşlarımla:
“Hocam ben konuşmadım! ..Kurallara uyarım..
konuşmadım vallah! ” deyince
Sevgi dolu gözlerle baktığını anımsadığım
Dursun Çelikkol Öğretmen,
dedi ki:
“Sen git sınıfa!
Böyle bir durumda ağlayan bir genç
yalan söylemez asla! ”
Bu anımla ilgili son sözüm şudur:
Nur içinde yatın Dursun Hocam!
Sağlıklı karar veremeyen
Gözünüze girme hırsı içinde olan
kaprisli bir arkadaş yüzünden
Dayağınızı yiyecektim az daha
Kararınız doğruydu billah!
.................*.........08.Mayıs.201
67-DURSUN ÇELİKKOL’UN
SÖZLÜ NOTU
……………………………………..*……………..
Yıl 1967
Dursun Çelikkol’un edebiyat dersindeyiz
Sınıfımızda ki yıllık öğrenciler var
Sınıf arkadaşım Ferhat Tamir ile birlikte
sözlü sınavdayız
ve Kara Tahta önünde ayaktayız
İkimize de, edebiyat kitabının
divan edebiyatı bölümünden
birer şiir göstererek:
“0kuyup, anlatın! ” dedi öğretmenimiz
Ferhat, bülbül gibi şakıyıp durur
ve Dursun Öğretmen’in sorduğu sorulara
cevabı anında yapıştırır
Ama biraz fazlaca bilgiç geçindiği için
bazı öğretmenlerin de leblebi tozudur!
Ben, Divan Edebiyatı’nın dev şairi NEDİM’in
“BU ŞEHRİ STANBUL Kİ Bİ MİSLÜ BAHADIR
BİR SENGİNE YEK PARE ACEM MÜLKÜ FEDADIR”..
dizelerini tekleyerek okurken
Dursun Öğretmenim durdurup beni bir an
“SENG NEDİR? “ diye soruverdi birden
Tutulup kaldım
“SENG” ne demekti, bir türlü hatırlayamam !
Zil çalmak üzere.....zayıf alacam
kıvranmaktayım sıkıntıdan
Dursun Öğretmenim başladı
Sınıf arkadaşlarımla muhabbete o an
Sözlerine bal kata kata anlatmakta
Arkadaşlarım ağızları açık ona bakmakta
0 sırada
arka sıralardaki bazı arkadaşlar
Yunus, Burhanettin, Kenan falan...
yazıp dosya kağıtlarına kocaman harflerle
“TAŞ” diyerek,
sorunun yanıtını bana göstermeye çabalamakta
Sanırım Dursun Hocam da bunu görmekte
Bense bu manzara karşısında
yerin dibine geçmemek için direnmekteyim
Cevap vereceğim ama ayıp olacak
Utanıyorum “TAŞ” demeye
Zil çaldığı anda
Dursun Hocam: “Hadi oğlum Ali,
SENG ne demek? “ diyerek
.....................................soruyu tekrar edince
Utana sıkıla dedim ki:
“TAŞ DEMEK, HOCAM”
Ben eleştiri yağmuru altında ıslanmayı beklerken
“Aferin yakışıklı, bakışıklı genç arkadaşım,
ON! ” diyerek,
deftere “10 “numarayı yazıverdi Dursun Hocam.
Şaşkınlık içindeyim o an..
Şaka mı gerçek mi yaşadığım ayıramam
Dursun Hocam dönerek Ferhat Tamir’e:
“DÖRT” dedi, çıktı sınıftan
Ne diyeyim? …….
Bu anılar olmasa
yaşamın tadı nasıl olur acaba?
Mekanın cennet olsun Dursun Hocam!
.......*...08.Mayıs.2016...
*
68-SELİM BABA’NIN (SELİM ATSIZ)
ÖĞRETMENLİK ANLAYIŞI
*
Yıl 1967
Kaleiçi Semti’nde faaliyet gösteren
Edirne Erkek Öğretmen Okulu’nda
……………………ikinci sınıf öğrencisiyim
Matematik öğretmenimiz ;
tüm öğrencilerin “SELİM BABA”
…………………diye andığı merhum SELİM ATSIZ...
Öğrenciliği sırasında
……………beden eğitimi dersinde geçirdiği
kaza sonucu bir kolu kesildiği için,
öğrencilerin, bazan
”Kolsuz Selim” diye de andığı
bu değerli öğretmenimizin
tüm öğrencilerce kabul gören bazı
ortak özellikleri vardı
Örneğin; Selim Baba
iki saat üst üste olan matematik
derslerinde
öğrencileri kesinlikle teneffüse bırakmaz
ders anlatmaya devam ederdi
“Selim Baba”nın geometri dersleri enteresandı
Dersler, sayfalar dolusu
teorem,hipotez, postulat, ispat kavramlarıyla geçer
Bu durum, öğrencilerde
……………………………...sıkıntı ve bıkkınlık yaratırdı
“Selim Baba” sigaradan nefret ederdi
Sınıfa girer girmez
Sıraların arasından geçerek
………………….sınıfın bir ucundan öteki ucuna gider
sigara içtiğini tahmin ettiği öğrencilere yaklaşır
Bir tilki duyarlılığı ile onları çaktırmadan koklar
“Yine zıkkımlanmış benim evladım
Tuvaletler iyi kokuyor muydu*” gibi
esprili sözlerle onlara takılır, alaya alırdı
Selim Baba,
…………….kimlerin sigara içtiğini hemen anlardı
Hatta çok sinirlendiği günlerde
sigara içeni sınıftan dışarı atar
sonra acır, dışarı attığı öğrenciyi yine sınıfa alırdı
Kendi derslerindeki başarısızlığı ise
öğrencilerin ders çalışmamalarına yoran
.........................................................Selim Baba
Bu şekilde tanıdığı öğrencilere kızar
“Benim evladım, hafta sonunda
yine
Kız Öğretmen Okulu Binası’nı tavaftaydı,
…………………………………..maşallah! ”diye takılırdı
“Selim Baba”,
“Can Baba” diye andığımız
……………………….meslek dersi öğretmenimiz
Faruk Canatan Öğretmenimizden sonra
“Baba” lakabıyla andığımız ikinci öğret-
menimizdi
Çok şekerdi! ..Babacandı….Bende bıraktığı ize
göre Hulusi Kentmen ayarında adamdı..
Eski kurtlardandı!
Prensip sahibiydi..
Sahip olduğu değerlere sıkı sıkıya bağlıydı
“Selim Baba”nın derslerindeki sınavlarda
bazı öğrencilerin
önceden hazırladıkları kopyalıkları
sınav kağıtlarına iliştirdiği
Selim Baba'nın sırtı dönük olduğu anlarda
yanındaki, önündeki
ya da arkasındaki arkadaşının
yazılı kağıdını hızlııca alıp kopya çektiği olurdu
Selim baba bunları görse de
…………………..görmezden geldiğini sanıyorum.
Çünkü hiç kimseyi yakalamazdı
Çünkü notları ona göre verirdi
Sanıyorum
kimin kopya çektiğini ya bilir ya da tahmin ederdi
Kopya çeken öğrenciler
Selim Baba’nın kendilerini görmediklerini
……………………………………sanır iyi not beklerler,
ama bekledikleri notu alamazlardı
Dediğim gibi ,
Koca kurt Selim Baba, olanın bitenin farkındaydı
Sadece sınav sırasında müdahale etmemekteydi
Sene sonunda
öğretmenlerin notları idareye teslim edeceği
…………………………………………………………..günlerde
uyanık bir kaç arkadaşla birlikte
Selim Baba’ya giderek
bizi son bir kez sınav yapması isteğinde
…………………………………………………….bulunmuştuk
“Notları teslim ettim ama yarın şu saatte gelin! ”
……………………………………………………….demişti.
Ertesi gün
okulun giriş katındaki kantinin yanındaki sınıfta
Bir sınıf dolusu öğrenciyle birlikte sınav olduk
Sınavım fena geçmemişti.
Ama matematik dersinden geçmem
………………………………….biraz zor görünüyordu.
Çünkü ikinci dönem not ortalamam düşüktü
Okullar kapandıktan sonra
karneler ev adreslerimize gönderilmişti
Karneyi alır almaz
hemen matematik dersine baktım hemen
İlk dönem “5” olan matematik dersimin
ikinci dönem notu “3” tü
5-3...
Bu dersten ikmale kalmam gerekirdi
Ama Selim Baba
babalığını ve öğretmenliğini göstermiş
yıl sonunda yapılan
öğretmenler kurulu toplantısında
………………………beni matematik dersinden
Kurul Kararı ile geçirmişti.
Karnemde, bu gersin karşısında
KKG i yazıyordu
Selim Baba, öğretmenler kurulunda
“Eylülde 5 alacak öğrenci, sınıfı geçecek
Ama bunlar şimdiden iyi not aldılar
Sınıf geçmeyi hak ettiler! ” demiş
Matematik Öğretmenim Selim Baba’nın
bu tavrı meslek yaşamım boyunca
bana ışık tutan mesleki bir davranış biçimi
.......................................................oldu..
Makamları cennet olsun!
........................*.........03.temmuz.2016
*
*
69-Kompozisyon Sınavından
Aldığım Ders
..........*.............
Apollo 11 uzay aracının
Ay’a indiği yıldan yaklaşık bir yıl önce
yani 1968 yılının haziran ayında
mezuniyet sınavlarının heyecanı içindeyim
Tüm son sınıflar
şehir içindeki uygulamaları
ve köylerdeki stajlarını tamamlamış
……………………………..birer öğretmen adayı olarak
mezuniyet sınavlarını vererek
öğretmen olabilmenin telaş ve heyecanı içindeler..
Bu atmosfer içinde
Türkçe-kompozisyon sınavı için
………………………………okulumuzun ikinci katında
öğretmenler odasının kapısı önünde
büyük bir heyecanla sıramı beklemekteyim
Nihayet sınav odasına giriyorum
Türkçe öğretmenlerimizden
Nevin Birsen Altuğ ile Saim Erdemli’nin
içeri girecek öğrencileri görecek şekilde
uzun bir masada yan yana oturduklarını görüyorum.
Nevin Hanım bana
…………….masa üzerindeki kâse içinde bulunan
ve içlerinde atasözü, deyim ve vecizelerin
yazılı olduğu kağıtlardan bir tane çekmemi söylüyor
Keşan Panayırları’nda
"Talihçi Amca"nın
içinde mani yazılı olan niyet kağıdını çektirttiği
………………………………………………beyaz tavşan gibi
masa üzerinde duran genişçe kavanozun içinden
bir kaç kez katlanmış bir kağıt çekiyorum..
ve adı geçen öğretmenlerimin karşısında
sınav olan arkadaşın sınavı bitinceye kadar
çektiğim söz ile ilgili olarak
neler söylemem gerektiğini düşünüyorum.
Düşünüyorum ama çektiğim söz
o yaşıma kadar hiç duymadığım bir vezice
Söyleyeni yabancı..
Ne söylediği sözü ne de söyleyenin adını
hiç duymamışım..
Kağıtta yazılı olan vecizenin
ne demek istediğini bir türlü çözemiyorum..
Nevin Birsen Altuğ öğretmenimin
karşısına oturduğumda da aynı durumdayım
Tek bir cümle edemiyorum...
Sıkıntıdan terliyorum..
Zayıf not alacağımın
………..………korkusunu yaşamaya başlıyorum
Nevin Birsen Altuğ öğretmen tam bu anda
ya kızıyor
ya da ani bir işi çıkmışçasına masadan kalkıp gidiyor
Saim Erdemli Öğretmenim geçiyor karşıma
-Şiir bilir misin? diye soruyor bana
Taşlı Müsellem Köyü’nde yaptığımız staj sonunda
sergilediğimiz tiyatro oyununda okuduğum
Bir Mehmetçiğin ağzından söylenmiş
İzmir’le ilgili kahramanlık şiiri geliyor aklıma
Bildiğim tek şiir bu..
“Biliyorum! ” diyorum...
“Oku” diyor Saim Öğretmen..
Okuyorum..
-Bu yıl kitap okudun mu? diye soruyor bu kez
Edebiyat öğretmenimiz Dursun Çelikkol’un
Eğitim-Öğretim yılı içinde
İş Dersleri’nde
Okul kütüphanesindeki kitapları
…………………..bizlere ciltlettirdiği sırada okuduğum
Lev Tolstoy’un ANNA KARARİNA'sı geliyor aklıma
Ama aşklı-meşkli bir roman olduğu için
………………………söylemeye utanıyorum onun adını
“Alkatraz Kuşçusu"nu okudum “ diyo
Saim Öğretmene heyecanlanıyor
Heyecanlanıyor, çünkü;
ALKATRAZ KUŞÇUSU,
o zaman için yeni yayımlanan kitaplardan
Şaşırması bu yüzden Saim öğretmen’in
Ama benim
Keşan Zafer İlkokulu'nda
………..öğrencilerine kitap okumayı sevdiren
Kepirtepe Köy Enstitüsü mezunu
Mustafa Esengin gibi bir öğretmende
ve
Keşan 0rtaokulu Müdürü Hamit Fethi Gözler gibi
okumasını ve okutmasını iyi bilen
değerli bir Türkçe öğretmeninin ellerinde yetişmiş
“Kolsuz Kahraman”
Boskurtlar Diriliyor"
“Kromazov Kardeşler”
“Üç silahşörler-Dartanyanlar”
“Dorian Greyin Portresi”
“Gazap Üzümleri”
“Kuyucaklı Yusuf”..
ve Nazım Hikmet’in “ Kan konuşmaz”..
gibi kitaplarını okumuş
ve Keşan Halk Evi’nin sahneye koyduğu
“Buzlar Çözülmeden”
"Göç"
ve “Kargalar Okulu “gibi oyunlarda oynamış
bir İhsan Ağabeyin var evde
Geçtiğimiz yaz onda görüp okumuştum bu romanı
“Okudun mu gerçekten? diye tekrarlıyor sorusunu
Saim Öğretmenim
“Evet öğretmenim, okudum! ” diyorum..
“Konusu Ne? ” diye soruyor Saim Öğretmen..
Kısa bir özet çekiyorum Saim Öğretmen’e
“Çıkabilirsin! ” diyor.
Elbette çok seviniyorum..
Vecizeyi açıklayamadığım için
neredeyse kırık not alacağım
…………………………………….kompozisyon dersinden
iyi bir not alarak mezun oluyorum..
Bu anım
40 yıl sürdürdüğüm mesleğimde
sözünü ettiğim diğer anılarım gibi
bana yol gösteren pusulalardan biri olmuştur
Umudunuzu hiçbir zaman yitirmeyiniz..
Çünkü “zoru başardınız , imkansızı da başarırsınız
Yeter ki sabretmesini biliniz..
Pes etmeyiniz…
Azmi ve çalışkanlığı elden bırakmayınız
Biraz zaman ister.o kadar…
“Gün doğmadan neler doğar..” inanınız..
Biz istemeden bizi dünyaya getiren
………………………yüce Yaradan’a güveniniz, sığınınız..
0 hiç beklemediğiniz anda sizin yardımınıza koşar..
Yeter ki 0’nu unutmayınız ve 0’na sığınınız
Umutla ve sağlıcakla kalınız..
.....................….*……...01.temmuz.2016.
*
*
70-SERHAT SİNEMASI ÖNÜNDE
.........* ..
SERHAT SİNEMASI (öndeki eski bina )/Foto:AKE
*
Yıl 1968
okulu bitirmek üzereyim
Hafta sonunda
Serhat Sineması önündeyim,
Film afişlerine baka baka ilerlemekteyim
Serhat Sineması;
Çilingirler Çarşısı’nda
Rüstem Paşa Kervansarayı’na
yakın bir yerdeki ara sokakta
aklımda kaldığına göre
Polonyalılardan kalmış bu bina
Bunu öğrendiğim gün giriyorum içeriye
Bayılıyorum “Askerin Türküsü” filmine
SERHAT SİNEMASI---arka sokaktan-.....…Foto:AKE
*
Film bitiminde
dalıyorum ara sokaklara
küçük küçük eski dükkanlar
gülümseyerek bakıyorlar bana
Bırakmak için ufak bir hatıra
Ben de gülümsüyorum onlara
Anahtarcı, berber, çilingirler,
bir kaç küçük kahve
berber, Lâri Cami, tek ve çift katlı eski evler,
Tahta Hamam..tuhafiyeciler, süpürgeciler,
kırtasiyeci Yahudi Yosef! ...vs…
gözleri gelip geçenlerde,
“Buyur!” der gibiler..
Müşteri bekleyip duruyorlar Edirne sıcağında
Köylüler cıvıl cıvıl yollarda
Son sınıftayım ya
sessiz bir veda selamı veriyorum onlara
“Elveda! ”
Onlar da yorgun görünüşleriyle
selâm veriyorlar bana:
“Bizi Unutma!”.../.....08.mayıs.2016..
*
*
71- VESİKALI YARİM
*
Yıl 1968
Edirne Erkek Öğretmen Okulu’nda
…………………………………………son sınıftayım
0nyedi buçuk yaşındayım
Bir-iki ay kadar sonra öğretmen olacağım
Bu yüzden rahatım
Önümde yalnızca bitirme sınavları var
Evvel Allah onu da aşacağım
Bu yüzden hafta sonunda
Edirne Sokakları’ndayım
Böyle bir günde; Sineması'nın
Maarif Sineması'nın önündeki
tahta panolara yapıştırılmış
film afişlerine baktıktan sonra
……………………………………geçiyorum karşıya
Ama takılıp kalıyorum
Ali Paşa Çarşısı bitişiğindeki
Ayvazoğlu Sineması hoparlöründen yayılan
ve yüreğime işleyen şu şarkıya:
“Kalbimi kıra kıra
Bıraktın bir hatıra
Günahını yalancı
Dudaklarında ara.
Senden bana ne kaldı
Bir hatıradan başka
Bir daha geri dönmem
Yalan kattığın aşka...”
*
Yürüyorum
taş merdivenlerden yukarıya
Sinema girişindeki camlarda
Siyah-beyaz film afişlerini görüyorum
“VESİKALI YARİM
Başrollerde:
İzzet Günay ve Türkan Şoray
Diyorum ki kendime:
Bu filmi görmeliyim mutlaka!
Filmin sonuna doğru
"vesikalı yâr"iyle aşk yaşayan
ve bu yüzden
evini unutan İzzet Günay'a
haftalar sonra geldiği evinin
divanına oturur oturmaz
“Bir suçlu gibi ezik” soruyor karısı?
-Karnın aç mı?
!!!!!!!
Türk kadınının, asırlar boyunca
kocasına sadakatle karışık boyun eğmişliğini
anlatan bu soruyla
Rükiye Anam geliyor aklıma
Gel de ağlama!
.
CAHİL ANAM!
"Hiç okula gitmedim, cahilim! “derdin
Bize anaç kuş gibi kol kanat gerdin
Gökkuşağı renkleriydi mutluluk rengin
Bu yüzden karanlığı sevmedim anne
Şu güneş üstüne bir kez doğmadı
Bir kerecik olsun gözün solmadı
Anne senin ızdırabın hiç mi olmadı
Ağzından tek bir sitem duymadım anne
Her sabah mutfakta ilk seni gördüm
Emeğin kokusunda ruhumu ördüm
Anlattığın düşleri ne zaman gördün
Uyku nasıl bir şeydir bildin mi anne?
İnsan bir kez olsun hiç naz yapmaz mı
“Yeter be, bıktım! ' diye hiç sızlanmaz mı
Anneler gece gündüz hiç yorulmaz mı
Bir kadın çocuğuna kızmaz mı anne?
Altı evlat yitirdin, yine de güldün.
Peygamber sabrını kimden öğrendin
Bu yüzden mi bizlere “sabredin! “ derdin
Söyle sen insan mıydın, melek mi anne?
Sevmek için demek ki tahsil gerekmez
Sevgi; tarlalarda, bağda yetişmez.
Almadığı bir şeyi insan veremez.
Ocakta görmeli, değil mi anne?
Peki sen bizlere nasıl güvendin?
Malını mülkünü ölmeden verdin
Hani sen ”ben tahsil görmedim” derdin
Verdiğin bu güven biter mi anne?
“İnsanlık öğretmezse tahsile vermem.
Otur dizim dibinde ocaktan öğren
Saygılı ol..! Dürüst ol! .. Başka şey bilmem! ”
Bunları nereden öğrendin anne?
“İşinize karışmam, bahtını yaşa.
Kötü yol ve yoldaşa asla bulaşma
Dertlere isyan etme, gelirse başa
"İlk önce Râb’binize sığının “derdin.
Yetmiş sene kolay mı, kutlarım anne
Özledim, gir rüyama göreyim anne
Uzat ellerini bir de öpeyim
Sana karşı mahçubum affet be anne!
Demek insan sevince ölmüyor anne
Demek insan verdikçe büyüyor anne
Demek insan sevdikçe gülüyor anne
Yine senden öğrendim, nur ol be anne!
.....................*...........
ANNEME MÜJDE
*
Hani bizi yuvada bırakıp ta giderken
"Sizlere güvenim tam! " dedin ya
..................................................anneciğim
Buğulu gözlerinle söylediğin bu sözün
Anlamının yaşarken çözdüm ben
...................................................anneciğim.
Kolay olmadı bize sensiz uçmak yuvadan
Yürümek bol dikenli bol çamurlu yollardan
Ruhumuza ektiğin sevgi tohumlarınla
Bütün engelleri biz, aştık be anneciğim
Unutmak mümkün değil sıcacık sözlerini
Işığı hiçbir zaman sönmeyen gözlerini
Makamında rahat ol, huzur içinde uyu
Bugün sana oğlundan müjde var
................................................anneciğim!
Sevgiyle yoğurduğun gönül bahçelerime
Ektiğin tüm tohumlar yeşerdi anneciğim
Yaşanılan ne varsa güzelliklerden yana
Sonsuz veren gül gibi açıyor anneciğim.
Yer vermedim gönlümde, arsız ayrık
...................................................... otuna
Asalak mantarların küf kokan suratına
Riya..gıybet..ve yalan...iftira çamuruna
Kapıları kapattım, kapattım anneciğim!
Emeğinle tav'lanan gönlümün toprağında
Sevginin çiçekleri büyüyor anneciğim!
Her biri binbir dallı gönül ağaçlarıma
Bembeyaz güvercinler konuyor anneciğim!
Gözlerimde görmeyi umduğun geleceğim!
İlk bakış! .....İlk tebessüm!
'Yavrum! ' diyen dilllerin.
Saçlarımı okşayan gül kokulu ellerin
ve yaptığım işleri destekleyen sözlerin
Sabrındaki asalet,şefkatin...merhametin!
Senle geçen huzurlu-doyumsuz saatlerim..
Gönül kitabemdedir; .silinmez anneciğim!
Gösterdiğin hoşgörü ,almadan veren elin
Gözlerinden içtiğim o yaşama sevincin
Yaşanılan ne varsa güzelliklerden yana
Sonsuz veren gül gibi açıyor anneciğim!
...........*............
ANNEME!
Dünya'ya gelişimin sebebi sensin anne
Râbbim bana yaşamı sundu senin sayende
Cennete giden yollar senin kapından geçer
Senin ahını alan iflâh olamaz anne!
Senin alın terin var gönlümün toprağında
Şefkatle yoğurduğun ruhumun hamurunda
Söylediğin her sözde, bakışında, sabrında
Varlığımı hissettim sıcacık kucağında.
Emek emek sen ördün kalbimdeki sevgiyi
Her tavrında gördüğüm
..............................saygıda canlandım ben
Onun için derim ki, anne; "sevgi'" demektir.
İçimdeki sevgiler senin emeklerindir
Seni çok seviyorum kanım gibisin anne !
Kanımdan da yakınsın canım gibisin anne!
Ninniler arasında çözdüğüm ilk gerçeksin
Paylaştığım ilk sevgi, ilk emek, ilk yüreksin.
Belki de çocukların gördüğü tek meleksin
Sen nasıl sevilmezsin, kanım gibisin anne
Kanımdan da yakınsın canım gibisin anne!
Ne güzel yoğurmuşsun gönlümün hamurunu
Katmamışsın içine hayatın çamurunu
Arasam da bulamam çirkeflik tohumunu
Eğer bana sorarsan şu anki durumumu
Derim ki, sevgin ile korurum onurumu
Deseler ki: "yap bize sevginin tanımını'"
Anne denen meleğin o sihirli yanını
Bin tane sözcük yazsam
......................"Canım annem! '' yazardım.
Bin kez dünyaya gelsem
...................................Seni seçerdim anne!
Şimdi gönül bahçemde sevgi çiçeği açar
Bakışlarım...sözlerim her zaman sevgi kokar
Artık gönlüm bir umman görünmez kollarım var
Dağ, taş, ova....ne demek, evreni kucaklarım!
Seni çok seviyorum kanım gibisin anne
Kanımdan da yakınsın canım gibisin anne!
*
72-DOĞANDERE KÖYÜ'NDE
*
1968 yılının haziran ayı idi
Edirne Erkek Öğretmen Okulu’nu
üçüncülükle bitirmiştim..
Sonradan avukat olduğunu öğrendiğim
Mehmet Erkan birinci
Ahmet Toyran da ikinci olarak
mezun olmuşlardı
Bu yılın temmuz ayında
Çanakkale İli’nin
Lâpseki İlçesi’ne atandığımı gösteren
atanma kararnamemi aldım.
Onbeş gün içinde İlçe’ye gidip
kura çekimine katılmam gerekiyordu.
İlk iş olarak Eski Gelibolu Caddesi’nde
Terzi Süleyman Gürsel’e
250 liraya
gönlüme göre bir takım
..................................elbise diktirdim
Gideceğim okulun sınıfına asmak üzere
satın aldığım
dört metrelik beyaz patiska üzerine
yağlı boya ile mevsimler şeridi yaptım.
Yağlı boya resimleriyle süslü güzel
bir şerit olmuş
Tayyip Yılmaz öğretmenimden
öğrendiklerimi
uygulama olanağı bulmuştum..
18 yaşında idim…
Bir kayıkçı motoruna binerek
karşıya geçtim
Lâpseki’ye indiğim gün
önüme çıkan ilk otelde yerimi ayırttım
ve vakit geçirmek amacıyla
Lapseki’nin
bir ucundan öteki ucuna doğru
yürümeye başladım.
İlçe dışına çıktığım anda
arkamdan yetişerek yanıma gelen
bir bisikletli
bana seslenerek yolumu kesti
Kendi çöplüğümde ötmemi
buralarda fazla gezinmemem
gerektiğini söyledi.
Hemen yer ayırttığım otele döndüm.
Kendi yöremde bunları yaşarsam
daha uzak diyardaki arkadaşlar
kim bilir neler yaşar diye düşündüm..
Lâpseki’de katıldığım kura çekimi
sonunda
DOĞANDERE KÖYÜ İlkokulu
stajyer öğretmenliği’ne atandım.
Okulun tek öğretmeni
ve aynı zamanda müdür vekili idim..
Muhtar beni çok genç bulmuştu..
Haklıydı, çünkü henüz 18 yaşımda idim..
Ama bu yaşta, doğu illerine giden
arkadaşlarım da vardı
Ben Keşan’a bir adımlık mesafeye
..........................................gelmiştim
Muhtar torpilli biri olduğumdan
...................................kuşkulanmıştı..
Çünkü köyüne yeni yapılan bu okula
öğretmen damadını beklerken
ben gelmiştim..
0ysa torpilim yoktu..
Sadece
kirletilmemiş tertemiz bir yüreğim
ve zengin bir gönlüm vardı
Köylülerim Lâpseki’den çok
Biga’ya gidiyorlardı.
Minübüsle Biga’ya giderek
okulumun tabelâsını yazdırdım
bir de mühür ısmarladım..
Okullar başlayınca
yaptığım mevsimler şeridini
sınıf duvarına monteledim..
Biga’dan satın aldığım
kayıt defteri ile demirbaş defterine
okul müdürümüz sayın Necati Erinç’in
“Teşkilat ve İdare “ Derslerinden
öğrendiklerimi uygulamaya başladım..
Sonradan toplarım düşüncesiyle
öğrencilerimin tüm kitaplarını
maaşımla alıp onlara dağıttım.
Bir başka hafta sonu
Biga’da yazdırdığım okul tabelasını da
okulun giriş kapısı üzerine astım.
Tek sınıfımda beş sınıf vardı..
İlk derse başladığım gün
adını sorduğumda ağlayan o minik
öğrencimin gözyaşlarını unutamadım.
“Teşkilat ve İdare “ dersini eksik
öğrenmiş olacağım ki
Bursa Eğitim Enstitüsü
Fizik-Kimya-Biyoloji Bölümü sınavlarını
kazandığım haberini aldığımın ertesi günü
yetkili makamlardan izin almadan
İkinci sınavlara girmek üzere
Bursa’ya hareket ettim.
Okuldan bu şekilde ayrılamayacağımı
bilemedim
18 yaşımda idim…Bilgi eksiğim çoktu..
Bir hafta içinde , girdiğim
Fizik-Kimya-Biyoloji ve Mülakat sınavları
sonunda
okulu dördüncü olarak kazandım…
Hemen Köye döndüm
Köy girişinde
okulumun etrafında toplanmış olan
kalabalığın
okul açılışı için köye gelen
Çanakkale Valisi
İl ve İlçe Milli Eğitim Müdürleri
gazeteciler ve köylüler olduğunu
................................................öğrendim
Kocaman bir teyp önünde
açılış konuşmasını bana yaptırdılar
Beğenmemiş olmalılar ki,
gazeteciler,
röportaş yapmak üzere
yeniden köye geleceklerini söylediler.
“Beklerim!” dedim.
Geldiler mi gelmediler mi bilmiyorum
Çünkü ben,
yepyeni bir maceraya atılmak
ortaokul ya da lise öğretmeni olmak amacıyla
öğrencilere dağıttığım kitapların
paralarını toplamadan
bana iki günde bir üzüm getiren köy muhtarına
veda ve teşekkür edemeden
iki gün içinde köyü terk ettim.
Ve anımı geçmiş yıllarda
“mühürsüz müdür “ adlı bir yazımda şöyle anlatmıştım..
................................*...........10.temmuz.2016-Keşan
*
73-MÜHÜRSÜZ MÜDÜR
*
Neil Armstrong’un
Ay’a ayak basmasından bir yıl önce
yani
1968 yılının temmuz ayı içinde
18 yaşında bir genç,
Çanakkale İli’nin
Lâpseki ilçesi’ne bağlı
DOĞANDERE KÖYÜ’nde
öğretmenlik yapmak üzere
tahta bavuluyla
ve dalgalarda sallanan
küçük bir balıkçı motoruyla yola çıkar
Köye vardığında,
şaşırır köy muhtarı ,genç öğretmeni görünce
*
Çünkü söylentiye göre,
muhtar, öğretmen damadını beklerken
bu genç atanmıştır köye..
-Kocaman ve güzel bir köye
18 yaşında öğretmen,
hem de müdür! 0lacak iş mi? der muhtar,
Ali Öğretmen’in yüzüne..
-Böyle şey olur mu?
-Olur, der Ali öğretmen, olur!
Ben kura çektim oldu!
Cumhuriyet öğretmeni böyle olur.
*
Alır süpürgeyi koyulur işe Ali öğretmen..
Sınıfın duvarına yapıştırmak üzere
dört metrelik beyaz patiskanın üzerine
yağlı boyalarla
dört güzel bir cennet resmi yapar
ve gerince duvara yaptığı resmi
Düşüverir sınıfın içine
dört cemre gibi dört mevsimin her biri.
Güneş doğar sınıfa
yeşerir yapraklar
çiçek açar ağaçlar
meyveyle dolar dallar
Sonra eser rüzgar
Sararır yapraklar
yağmur yağar!
Sonra tipi; ü… lâpa lâpa kar …
Şaşırır çocuklar resmi görünce.
Güler çocuklar,Ali öğretmeni sevince.
İlerleyen günlerde,
paralarını velilerden toplamak üzere
ders kitaplarını da alır
kendi parasıyla Ali öğretmen
Bir de mühür ısmarlar
Çanakkale’nin Biga İlçesi’ne
Bu işler için Biga’da gezinirken
Sınıf arkadaşı Erhan Kısa ile karşılaşır
Ali öğretmen…
Mutludur…
Demek hayat böyle sürprizlerle doludur..
Kayıtlar tamamlanır....
Okullar başlar.
Ali öğretmen sevinçlidir...
Çocuklar sevinçli.
0 yıllarda
yeni açılan okulların açılış töreni için
Vali’nin,
İl Milli Eğitim Müdürü
İlköğretim Müdürü
ve TRT ekibiyle birlikte
köye gitmeleri adettendir...
Çünkü tören sunumu
………………..radyoda yayınlanmaktadır
Şaşırır Ali öğretmen bu ekibi görünce
Törende konuştururlar Ali Öğretmeni
Bir açılış konuşması yapar 0 da….
okulun tek öğretmeni ve müdür vekili olarak
Ne konuşur, şimdi unutur!
Heyecanlıdır..
Ama birleştirilmiş beş şubeli sınıfta
derslerini verirken mutludur.
Bir buçuk ay kadar sonra
bir haber gelir köye …
Ali öğretmen mezuniyet günlerinde
girdiği eğitim enstitüsü sınavlarını
kazanmıştır..
İdealleri vardır Ali öğretmenin..
yeşermesini beklediği umutları vardır.
Ve gönülsüz olarak ,bırakır öğrencilerini
dört mevsimi gösteren yağlı boya resmini
ve emeğini …………düşer yola..
Ne kitap paralarını toplar
Ne de müdürlük mührünü alabilir Biga’dan..
Bir buçuk aylık mühürsüz müdürlük
hebaya gider..
Şimdi,
Ali öğretmenin bu olayla ilgili
sevgiyle hatırladığı dört anısı daha vardır ,
bu köyden aklında kalan:
İlk gün,
adını sorunca ağlayan küçük Hasan
iki günde bir
muhtarın yolladığı bağ üzümlerini
okula getiren Bekçi Süleyman
Her akşam,
kızıl rengini köyün ufkuna bırakan tan
Bir de,
yaz boyunca üstünde üzüm yediğim
ve bir daha kendisine nasip olmayan
mühürsüz müdürlük makamı olan
boyasız, eski tahta MASAM! .
…………………………...*………..05.04.06.2008.prş.
*
*
74-ONİKİDEN VURMAK!
…………….*……………..
“Tuvaletlerin temizliği
bir ülkenin uygarlık ölçülerinden biridir” derdi
Edirne Erkek Öğretmen Okulu Müdürümüz ve çok
değerli öğretmenimiz merhum Necati Erinç
Bu söz beynime çivi gibi çakıldı şüphesiz
Bu yüzden çok kızarım
tuvaletleri pis bırakanlara
Defi -hacet edip te
…………………………bıraktığını yıkamayanlara
üstelik su varken bunu yapanlara
Kardeşim körlük olur da
………………………………bu kadar da olmaz ki
Su varken, bir tuvalet pis bırakılmaz ki
Otuz yıl, kırk yıl
Elli yıl atış yaptığın bir deliği,
bir insan , nasıl on ikiden vurmaz ki? !
……*………
03.temmuz.2015-Keşan
*
75-CAN BABA'NIN DAYAĞI
*
1969 yılında Bursa Eğitim Enstitüsü
FKB Bölümü birinci sınıfta okurken
Mahallelle arkadaşım Mustafa Gökalp
Edirne Erkek Öğretmen Okulu’nu
………………………………….bitirmeye çalışmaktaydı.
Okulda pek fazla değişiklik olmamıştı
Henüz aynı öğretmenlerde okumaktaydık
Anılarımız taptazeydi
……………………ve birbirimize anlatıp dururduk
Anlattığına göre; stajlar bitmiş
sınavlar da bitmek üzere imiş
Mezuniyet evraklarını tamamlayıp
M.E.M.ne imzalatmak derdinde olan
Ve CAN BABA olarak adlandırdığımız
Meslek Dersleri Öğretmenimiz sayın Faruk Canatan
mezuniyet evrakları için gerekli olan
vesikalık fotoğrafları henüz getirmeyen
Mustafa Gökalp’in umursamaz tavrından ötürü
sinirli günler yaşamaktaymış
M.G’in arkadaşları, Mustafa Gökalp’e
Faruk Bey’in kendisini aradığını söylemşler
Sevgili Mustafa ; umursamadan
okulun futbol sahasında top oynamakta..
0kulun futbol sahasına gelen
Faruk Canatan'ın (Can Baba) öğretmenimiz
yanına gelen M.’G' yi döve döve
ve bir yandan da “durmaa ,kaaç! “ diye uyararak
bir kaleden öteki kaleye kadar tekme-tokat kovalamış
Ama inatçı bir yapıya sahip olan Mustafa Gökalp
azgın bir boğa gibi saldırganlaşmış olan
Faruk Öğretmen’den kaçmamış
ve “Yavaş Atın tekmesi Ağır Olur”
sözünü kanıtlayacak bir dayak yemiş
Ancak
mezun olmaya sayılı günler kaldığı için de
kendisini öğretmen gibi hisseden Mustafa Gökalp.
arkadaşlarının da kışkırtmasıyla
Faruk Canatan’ın Odası’na giderek
kendisinin de artık bir öğretmen sayılabileceğini
haksız yere dayak yediğini
ve
bu dayağın kendisine ağır geldiğini söyleyince
şu an merhumlar arasına karışmış olan
sevgili Mustafa Gökalp,
elindeki kül tabağı ile yerinden fırlayan
ve tabağı fırlatarak kendisine saldıran
………………öğretmenimiz Faruk Canatan’dan
ikinci dayağı yedikten sonra mezun olmuş
……………………….*…………………
Anılarımda adı geçen kişilerin makamlarının
cennet olmasını dilerim.............................
10.temmuz.2016-pazar-Keşan
*
*
76-MEZUNİYET SAATİ VE SÜRGÜN
.............*..............
1967 yılında
Kaleiçi Semti’nde faaliyetini sürdüren
Edirne Erkek Öğretmen Okulu’nda okurken
Hüseyin Gülerce, Ferhat Tamir
ve Gürol Durmaz’la birlikte
Yüksek Öğretmen Okulu’na seçilmiş
Gürol Durmaz’la ben gidememiştik
1968 yılı sonuna gelindiğinde ise
Edirne Erkek Öğretmen Okulu’nu
üçüncülükle bitirmiştim.
Mehmet Erkan birinci
Ahmet Toyran da ikinci olarak
mezun olmuşlardı
1922 yılında
dört-beş yaşlarında iken
Radiboş Köyü İmamı babası
..............................Molla Hasan’ın
Yunan Komitacıları tarafından
gözleri önünde öldürülüşünü
izlemiş olmanın ızdırabına,
yetim bir kız çocuğu olarak
beş yaşında yaşadığı
mübadele günlerini
ve mübadele sonunda
Ali Rıza Ağabeyi’nin kuş yuvasında
genç bir kız olarak evlenmeyi
Bu evlilik sonrasında 11 çocuk doğurarak
beş tanesini daha bebekken
geldikleri yere göndermenin acısını da katmış
ve 1970 yılında Keşan’da yılın annesi seçilerek
biz çocuklarını sonsuz bir mutluluğa
…………………………………………..gark etmiş olan
Son yıllarını hasta yatağında geçiren
kahverengi mantolu ,
bazen beyaz tülbentli
bazen siyah başörtülü RÜKİYE ANAM
*
Bu mezuniyet törenime gelerek
oğlunun başarısıyla gururlanmıştı
Çocukluk arkadaşım Mustafa Onaran’ın
yaptığı güzel bir mezuniyet konuşmasının
...................................................ardından
0 zamanın Edirne Milli Eğitim Müdürü
sayın N.G.K...
Üzerinde; “1967-1968 yılı
Edirne Erkek Öğretmen Okulu üçüncüsü”
yazan
bir saat hediye etmişti bana
Mezuniyetimden 3 yıl sonra
dördüncü olarak girdiği
Bursa Eğitim Enstitüsü FKB Bölümünü
birincilikle bitirince
Beni öğretmen okullarına
öğretmen olarak seçtiler.
Atanmam
Malatya-Akçadağ Öğretmen Okulu’na oldu
Bu okulda çok güzel ve başarılı 4,5 yıl geçirdim
Çok zeki, çok başarılı, değerli öğrencilerim vardı
İzmir, Bursa, Ankara ve Çanakkale illerinde
M.E.B.nın açtığı beş tane hizmet içi kursuna
ve Elazığ’da düzenlenen bir seminere katıldım
Amacım büyük illerin birine atanmak
başarılı çalışmalarıma devam etmekti..
1975 yılı yaz döneminde
Antalya’da yaptığım kısa dönem
askerlik dönüşünden iki ay sonra
öğrencilerimiz
öğretmen olma hakları ellerinden
.......................alındığı için boykot yaptılar
Boykotla bir ilişkim yoktu..
Ama o yıllarda sağ-sol çatışması had safhadaydı
Hem öğretmenler hem de öğrenciler
farklı iki kutba ayrılmışlardı
Fırsat bu fırsattı!
Boykotun ardından
yeni değişen okul yönetimi tarafından
boykotu kışkırttığımız gerekçesiyle suçlandık
1975 yılının sonları idi.
Soruşturmaya gelen
değerli bakanlık müfettişinin,
sekiz-on meslekdaşımla birlikte
önüme uzattığı sorgu kağıdında
Boykota katılan öğrencilere,
okul önünden Kürtçe talimatlar verdiğim
ve jandarma gelince,
camdan atlayarak
neden tarlaya kaçtığım gibi
yalanla örülmüş saçma-sapan sorular vardı
*
0 an büyük bir oyunla
karşı karşıya olduğumu düşündüm
Çünkü ben Trakya çocuğu idim
yek-dü, şeş-beş ve carü-se ‘den başka
................................... Kürtçe bilmiyordum..
Onların da Kürtçe ya da Farsça olduklarını
sonradan öğrenmiştim
Bu nedenle Kürtçe talimat veremezdim..
Kaldı ki bu okulda çalıştığım süre içinde
öğrencilerimin bir tek kelime
Kürtçe konuştuklarını duymamıştım.
Zaten o yıllarda Kürtçe konuşmak için
demir parmaklıkların arkasında yatmayı
......................................göze almak gerekirdi
Kürtçe değil,Türkçe talimat ta vermedim..
Çünkü öğrencileri boykota teşvik edersem
“sürüleceğimi “ bilecek kadar aklım vardı
Amacım bir an önce büyük şehirlerin birine
Atanabilmek, mesleğimde kariyer yapabilmekti.
Bunun için çalışıyordum..
Tarlaya kaçmama da gerek yoktu
Çünkü boykotla ilişkim yoktu..
Boykot yapmak suç ise; SUÇSUZDUM!
Böyle saçma bir davranış ne burada
ne de Türkiyem’in herhangi bir yerinde
.................................................yaşanmamıştı
Boykota katılan öğrencilerimizin
okula doğru yürüdükleri dakikalarda
II.katta derse başlamış, yoklamayı almış
Ders defterini imzalamış ,
Bazı öğrencilerin boykotta olduklarını
…………………..…………o zaman öğrenmiştim..
Bulunduğum sınıftan öğrencilerin
.............................haykırış ısesleri duyuluyordu,
ancak görünmüyorlardı
Beni çok çok üzen olaya gelince;
Yönetim kadrosunun verdiği YALAN ifadelere
dayanarak
M.E.B.nın Bursa, Ankara, İzmir, Elazığ gibi
illerde açmış olduğu hizmet içi kurslardan
beş tanesine katılmış , yükselmeyi amaçlayan
genç, idealist, çalışkan , Atatürk Cumhuriyeti’ne
ve yasalara bağlı bir öğretmenin ,bu emekleri
göz ardı edilerek, önüme koyduğu yukarıdaki soru-
larla yargılayıp hüküm veren ve alın terimle ,
göz nurumla ulaştığım yerden koparıp
Mardin-Savur İlçesi’ne atanmamı
ve ömür boyu “Aşırı solcu “ damgasıyla
yaşamamı sağlayan muhterem kişinin,
Edirne Erkek Öğretmen Okulu mezuniyetimde
bana saat hediye eden ve geçen zaman içinde
M.E.B. Teftiş Kurulu Başkanı görevine gelmiş
bulunan o zamanın Edime Milli Eğitim Müdürü
sayın N.G.K...nın olması idi...
..........................*……………………..15.07.22016
NOT: BU ANI, ZAMAN AŞIMINA UĞRAYARAK KÜL
BAĞLAMAYA YÜZ TUTMUŞ OLAN YARALARI DEŞMEK
İÇİN DEĞİL, YAŞANANLARDAN DERS ALINARAK, YAPILAN
YANLIŞLIKLARIN BİR DAHA TEKRARLANMAMASI UMU -
DUYLA yazılmıştır…..
Kışkırtıcılara inanmayınız..
*
*
77- AYNI KUZUDAN İKİ POST !
*
Mardin-Savur Lisesi’nde iki yıl görev yaptıktan sonra,
İktidara gelen Ecevit Hükümeti zamanında ,1978 yılı
mart ayında Edirne II.Yıllı Eğitim Enstitüsü’ne atandım..
Atandığım okulda kız öğretmen okulu da vardı..Yani
aynı müdür yönetiminde, bir binada iki okul faaliyet
göstermekteydi…
Eğitim-öğretim faaliyetlerimiz başarılı bir şekilde sür-
mekteydi….Bakanlık müfettişlerinin yaptıkları denetim-
den “iyi” raporu almıştık…Ancak 1979 yılında kız öğren-
cilerin “elimizden alınan öğretmenlik hakkımızı
geri istiyoruz” gerekçesiyle yaptıkları boykota İki Yılık
Eğitim Enstitüsü öğrencileri de boykotu desteklediler….
Okul müdüremiz sayın Lemanser Sükan Hanım başta
olmak üzere ,öğrencileri boykottan vazgeçirmek için
çok dil
döktük..Ancak öğrencileri boykottan vazgeçirmek müm-
kün olmadı..
Lemanser Hanım, “beni dinlemeyen öğrencilere öğret-
menlik ve müdürlük yapamam” gerekçesiyle görevin-
den ayrıldı…Yerine sayın Mesut Bahçe atandı..
Öğretmenlik hakkının boykotla elde edilemeyeceği-
ni , bu boykotun eğitim-öğretim kadrosunun değiştiril-
mesi sonucunu doğurabileceğini tahmin edebiliyorduk..
Düşündüğümüz gibi de oldu…1979 yılında Ecevit Hükü-
meti değişir değişmez , yönetim kadrosundaki bir çok
öğretmenin tayini çıkıverdi…
Bakanlıktan öğrendiğime göre bizler ,öğrencileri boy-
kota sürükleyen ve Edirne’deki olayları yönlendiren
dev-solcu militanlardık….Böylece bendeniz , aynı ge-
rekçe ile (boykot) kutlara ikinci kez postu kaptıran ku-
zu olarak kaderimi yaşamış oldum…
1980 askeri darbesi öncesinde Yozgat-Bahadın Lisesi’
ne atandım….
1982 yılında Danıştay kararı ile geri döndüm…Trakya
Üniversitesi’nin ilk kurulduğu Ayşekadın Semti’ndeki
binada faaliyetini sürdüren iki ve üç yıllık Eğitim Ensti-
tüleri’nde çalışırken , 1982 yılında kurulan T.Ü.
Eğitim Yüksek Okulu’nda öğretim görevlisi olarak gö-
revime devam ettim…
Ama “sütten ağzı yanan yoğurdu üfleyerek yermiş
atasözü’ne uyarak, buradayaşadığım çirkin bir olay
nedeniy-
le ,daha fazla acı çekmemek için, kader arkadaşım sa-
yın Ahmet Topyıldız'la birlikte görevimizden istifa e-
derek Milli Eğitim Bakanlı'na geri döndük..
Kaleiçi'ndeki eski öğretmen okulumda açılan I.Mu
rat Lisesi'nde bir yıl çalıştım..
1985-1986 Eğitim-öğretim Yılı'nda Keşan'a atandım.
Özel dershaneler dahil olmak üzere kırk yıl çalıştım,
Bu çalışmama benzer çalışmalar yaptım…Yerel kültü-
rümüzü tanıtmaya yönelik şiir ve makaleler yazdım,
"Fotoğraflarla Keşan " adlı fotoğraf sergisi açtım..
Milli Eğitim Bakanlığı’nın 1991 yılında, tüm öğretmen-
ler arasında açtığı “çevre konularını ders programları-
na aktarılması “ konulu yarışmada Edirne’de il birinci-
si oldum..
O zamanki Milli Eğitim Bakanımız sayın Avni Akyol’dan
ve devlet bakanımız sayın VEHBİ DİNÇERLER’den teşek-
kür belgeleri aldım..
Ayrıca , Rotary Kulübü ve Keşan Belediyesi tarafın-
dan Keşan Kültürüne yaptığım katkı nedeniyle plaket-
lerle ödüllendirildim..
Edirne Valiliği protokolü, Kırkpınar Güreşleri açılışı önce -
sinde tören yürüyüşünde.....0 tarihte Edirne'de bulunan
iki yüksek okuldan biri olan İki Yıllık Eğitim Enstitüsü'nün
müdür yardımcısı olarak protokolde ben de vardım..
Kot pantolonlu kıyafetim, törene son anda katılmak zo-
runda kalışımdandır..
……………………………….Yıl:1979
Protokol , Kırkpınar Güreşleri Açılış Töreni’nde…
…………… .Yıl:1979
*
*
A- Edirne İki yıllık Eğitim Enstitüsü ve Kız Öğretmen
0kulu Eğitim-Öğretim Kadrosu……………….YIL:1979
1-Lemanser Sükan (Müdüre)
2-Ali Koşulu
3-Ahmet Topyıldız
4-Mehmet Elitaş
5-Ayşe Şaşmaz
6-Mesut Bahçe
7-İbrahim Arda
8-Ali Koç Elegeçmez
*
B-M.E.B.DÖRT YILLIK EĞİTİM ENSTİTÜSÜ ÖĞRENCİ VE ÖĞRETMEN
LERİ ……………………………………. ………YIL:1982
Aynı yıl ,yaz sezonunda, bu sınıf İstanbul’a gönderi-
lecek ve bu okul yerine T.Ü kurulacak ve öğretim
elemanları Eğitim Yüksek Okulu’nun öğretim görevli-
leri olacaklar……………...
*
C- 1982 yılı sonunda M.E.B.na bağlı dört yıllık eğitim ensti-
tüsü İstanbul’a nakledildi..Anı yıl yaz mevsiminde Trakya Ü-
niversitesi kuruldu ve iki yıllık eğitim , EĞİTİM YÜKSEK OKU-
LU olarak üniversitenin bünyesine katıldı ..
Öğretmenler de üniversite kadrosuna öğretim görevlisi ola-
rak alındılar…
*
T.Ü.EĞİTİM YÜKSEK OKULU ÖĞRETİM GÖREVLİLERİ /………YIL:1984
1-Cevat Dursunoğlu 2-Tayip Yılmaz 3-Ahmet Topyıldız
4-Ali Koç Elegeçmez 6-Salih(Müd.Yar..) ve diğer
*
1984 yılı yazında rehber öğretmen olarak, bir otobüs
Eğitim Yüksekokulu öğrencisiyle birlikte BODRUM’A gittik…..
Bodrum’da, bir birahane önünde arkadaşlarıyla sohbet
eden Zeki Müren’den rica ederek iki poz fotoğrafı çektirdik..
Benim bulunduğum fotoğraf maalesef kayıp ..
Başka bir gün şka bir gün sanatçılar kahvehanesinde
Sayın Füsun Erbulak ile tanıştım…Ayak üstü kısa bir
sohbet yaptık.. Ertesi yıl Füsun Hanım ,yayımladığı
NEDEN GEÇ KALDIM adlı romanında bu sohbetten
kısaca söz etmiştir….
Çocukluk ve okul arkadaşım, meslekdaşım, resim-iş öğ-
retmeni Keşanlı HÜSEYİN GÖKALP ile I .Murat Lisesi'nde
çalıştığımız günlerde....
*
Evet sevgili gençler ve genç kalmasını becerenler
“Biz dünyadan gider olduk
Kalanlara selam olsun
Bizim için hayır-dua
Edenlere selâm olsun!” Yunus Emre
*
YAZAN:ALİ KOÇ ELEGEÇMEZ
NOT: Bu kitapta (Yaşadığım Edirne) yer alan fotoğrafların hiç biri
kaynak gösterilmeden ,Ali Koç Elegeçmez’den ya da onun
yasal temsilcilerinden izin almadan kullanılamaz..
Yorumlar
Yorum Gönder