YAŞADIĞIM EDİRNE

             YAŞADIĞIM EDİRNE

                                                 *

Güzel Edirne'mizin tarihi ve kültürel değerleri-

ni tanıtmaya, gençlerin dikkatlerini  bu yöne 

yöneltmeye yönelik  bu çalışma , Edirne’nin 

düşman işgali’nden kurtuluşunun 100. yılı o-

nuruna yapılmıştır..

  BEN KİMİM?

            *                                                                       

 1950 yılının yılbaşı gecesi , gaz lambası ile ay-

dınlanmaya çalışan ,toplama taşlardan yapıl-

ma baba ocağımın,oturma odasının  duvarı

içindeki  ocakta yanmaya çalışan meşe odun-

larının cızırtıları arasında, Keşan’da,,Eski Mek-

tep Sokak 8 numaralı evde  doğdum.

 O zamanlar rüzgarı ve tozu-toprağı bol olan

bu ilçede Zafer İlkokulu ile Atatürk Ortaokulu’

nu bitirdim..

Leyleği havada uçarken görmüş olmalıyım ki

pazarcıları taşıyan  kamyonun üstünden ine-

rek ver elini  Edirne Erkek Öğretmen 0kulu,

oradan da, aç koynunu Bursa Eğitim Enstitüsü 

 Fizik-Kimya-Biyoloji Bölümü, dedim..

 Derece ile bitirdiğim bu son iki okuldan son-

ra Malatya Akçadağ Öğretmen Okulu-Mardin/

Savur Lisesi, Edirne Kız Öğretmen Okulu ve İki

Yıllık Eğitim Enstitüsü, Trakya Üniversitesi

Eğitim Yüksek 0kulu , I.Murat Lisesi ve Keşan

Atatürk 0rtaokulu'nda toplam   ,yirmi beş yıl

  görev yaptım..

  Bu çalışmanın bana az geldiğini görünce ,

15 yıl kadar da, özel eğitim kurumlarından  

Ali Ceylan Dershanesi, Final Dershanesi ,Fen

Bilimleri Dershanesi ve Başarı  Dershanele-

ri’nde  çalıştım..

Bu işleri yaparken , 1991 yılında ,Mili Eğitim

Bakanlığı'nın Çevre Bakanlığı ile ortaklaşa dü-

zenlediği “Çevre Konularını Ders Programları’

na Aktarma” konulu yarışmada, yazdığım

kitapla  il birincisi oldum..

Milli Eğitim Bakanı sayın Avni Akyol, Devlet

Bakanı sayın  M.Vehbi Dinçerler,Edirne Milli

Eğitim Müdürlüğü,Keşan Milli Eğitim müdür-

lüğü, Keşan Belediye Başkanı sayın Mehmet

Gemici ve Keşan Rotary Kulübü’nden kültü-

rel çalışmalara  yaptığım katkı nedeniyle te-

şekkür belgeleri ve plaketler aldım...

 “marifet iltifata tabidir” anlayışıyla hareket

eden bütün bu kurum ve kişilere sonsuz te-

şekkür ederim..

 İki ay önce, Internet ortamında ikinci kita-

bım olan  “YAŞADIĞIM EDİRNE” çalışmasını

yayımladım...

 Bu son çalışma, Yaşadığım Edirne’nin  kısaltıl-

mışı olup, daha başka çalışmalarım ise  ya-

yımlanmak için sıra beklemekteler..

İkisi de mühendis olan iki kız babası olarak

“elveda”  gününü beklemekteyim..

 Saygı ile arz ederim..

   SELİMİYE CAMİ

EDİRNE BELEDİYE BİNASI

 Kültür Müdürlüğü Binası önünden Üç Şerefeli Cm

   

Belediye  Binası önünden ESKİ CAMİ

   ( 

 Edirne’ye OJ geldiniz! 

Mustafa Kemal Atatürk'ün Edirne'ye kaç kez geldiğini göste-

ren bu fotoğraf, 1930 lu yıllarda Mustafa Kemal Atatürk'ün 

konuk olarak kaldığı ve bahçesinde, Edirne'nin eski  beledi

ye başkanlarından DİLAVER BEY'İN HEYKELİ'NİN bulunduğu  

sanat dokulu,tarih kokulu belediye binasının , Selimiye ve 

Eski Cami'ye bakan tarafındaki dış duvarında asılıdır..,

Bu duvar panosunda bunun gibi daha pek çok fotoğraf bu-

lunur..

 Atatürk'ün Edirne'ye gelişlerinde bu fotoğraflar

da gösterilen ya da gösterilmeyen yaşanmışlıkları 

öğrenmek içinsayın Ayhan Tuncanın “ Ve Edirne’

den Gazi  Mustafa Kemal Atatürk Geçtiadlı kita-

bını okumanızı  öneririm..

                                   ÖNSÖZ

                                                *

Ne şairim ne de edebiyatçı !..Bu vatanın toprağında yetiş-

tirilen ürünlerle beslenmiş, bu memleketin  toprağından 

fışkıran su  ile susuzluğunu gidermiş, bu topraklarda yaşa-

yan  tüm insanları kardeş bilmiş, Türkiye Cumhuriyeti’

nin millet çocuklarına sağladığı  olanaklardan yararlana-

rak , sınavla girdiğim devlet okullarında altı yıl okumuş 

ve  bunun karşılığında, devletimin beni görevlendirdiği  

yerlerde   zorunlu hizmetini  tamamlamış, dershane öğ-

retmenliği  ile birlikte toplam  kırk  öğretmenlik yapmış 

“vatan sevgisi ona hizmetle ölçülür “anlayışını destur 

edinmiş vatansever- yurtsever  çalışkan bir öğretmenim...


Her  meslek sahibi gibi ben de mesleğimi ve vatanımı 

çok sevdim….

Musırrım, sâbitim tâ can verince halka hizmette 

Fedakârın kalır ezkârı dâim kalb-i millete

Denir bir gün gelir de sâye-i feyz-i hamiyyette

Kemâl'in seng-i kabri kalmadıysa namı kalmıştır...”

şiirindeki anlayışla yaptığım bu çalışma, bu sevgi-

nin bir ürünüdür..

 1965-1968 yıllarında Kaleiçi Semti’nde faaliyet gösteren 

Edirne Erkek Öğretmen 0kulu’nda üç yıl öğrencilik, Edir-

ne Kız Öğretmen Lisesi ve İki Yıllık Eğitim Enstitüsü’nde 

iki yıl  öğretmenlik  ve müdür yardımcılığı , 1982 yılında 

eğitim-öğretim faaliyetine başlayan Trakya Üniversitesi’

ne bağlı Eğitim Yüksek 0kulu’nda  yaklaşık iki yıl öğretim 

görevliği ve  1984- 1985 eğitim-öğretim yılında, okudu-

ğum okulda faaliyete başlayan I.Murat  Lisesi’nde bir  yıl 

Fen Bilimleri öğretmenliği yapmış bir eğitimci  olarak , 

gönül gözüme takılan  gözlemlerimin  ve anılarımın bir 

kısmını ,çektiğim fotoğraflarla süsleyerek, şiir diliyle

anlatmaya çalıştım..Bu çalışmamın adına da YAŞADI-

ĞIM EDİRNE dedim…..........Yararlı olmasını dilerim…

                                                  *                                             


EMPERYALİZME KARŞI VERDİĞİMİZ KURTULUŞ  MÜCADE-

LEMİZİN ÖNDERİ  VE CUMHURİYETİMİZİN KURUCUSU 

MUSTAFA KEMAL  ATATÜRK VE ASIRLIK IHLAMUR AĞACI

………………………………...............….......................Foto:AKE





KIRIK KANATLI SELİMİYE

     *              

   Kanatların yıpranmış zaman içinde

Yaralı kuş gibisin mekân içinde

Bu yüzden şaşkındır Edirneli de

Ayağa kalk, iyileş  ey Selimiye


Eski Cami karşıdan bakarken size

Elliden fazla cami el sallar bize  

500 yıllık yorgunluk  vurur  dizene

Gelip  geçen Müslüman uyar sözüne 

                           

Duruşun öyle güzel, öyle mahsun ki

Sinan’ı mı özlersin ey Selimiye?      

Belediye önünden ESKİ CAMİ

                   

ALİPAŞA ÇARŞISI ÖNÜNDEN ÜÇ ŞEREFELİ CAMİ/..Foto:AKE

                                            *                 

Üç tane şerefenle tanınmaktasın

Burmalı Minare’nle anılmaktasın

İşlemeli  kapınla nam salmaktasın

Eğer seni görmezsek darılmaktasın

 

Her iki medresenle   şaşırtmaktasın

Fatih Sultan Mehmet Müzenle çağırmaktasın

Beş asır sonra bile hep ayaktasın

 Gece-gündüz  Edirne’yi tanıtmaktasın

 Sen  şanlı tarihimde altın sayfasın

Selimiye, Eski Cami bir de  sen,

 Nâmınla ,EDİRNEM sayılmaktasın..



Okuyacağınız bütün yazı ve şiirler, yaşadığım ve 

doğrim olan KEŞAN’DA yazılmıştır..

Bakalım Edirne’ye verdiğim sözü  tutabilmiş , 0’nu dört 

mevsim yaşayabilmiş miyim  ?


Belediye Başkanı sayın RECEP GÜRKAN’IN

reklam panosu ve Saraçlar Caddesi

                            *

Dünyanın en büyük ciğer tavası/……. Karaağaç Yolu

                                               *

EKMEKÇİZADE AHMET PAŞA KÖPRÜSÜ (TUNCA NEHRİ)

ve   SÜLEYMAN PAŞA  CAMİ…………………………………………….Foto:AKE

                                                        *

MERİÇ KÖPRÜSÜ-  LOZAN CADDESİ-……………..Foto:AKE 

YEŞİLCE CAMİİ’NE İKİ YÜZ METRE UZAKLIKTAKİ BULGAR KİLİSESİ Foto:AKE

                                              *

 

     BULGAR KİLİSESİ BAHÇESİ’NDEKİ ÇANLAR…….Foto:AKE

                                              *

                                              *

                         ŞİİR VE MAKALELERİM

                        *

1-  HOŞÇAKAL EDİRNEM          

     

Eski Cami ve SELİMİYE CAMİ…………………………...Foto:AKE

    Mezitbey Hamamı önünden SELİMİYE/ Foto:AKE-

2007

                                  *

Sende gençliğimden yıllar bıraktım

Tunca'da...Söğütlük'te….nice anılar

Bendeki ayrılığın hüznünü taşır

Meriç kenarındaki tahta masalar


Bir kaç damla yaş bıraktım Meriç suyuna

Dostlarımla oturdum sabaha kadar

Seni yudum yudum içtim Edirne'm

Unutmak mümkün mü mahşere kadar 


Her mevsim çimlenen tohumlar gibi

Gönlümün bahçesine ektim ben seni! 

Senden ayrıyım diye üzülme sakın

Dört mevsim yaşarım yine ben seni                                                 

15.05.2006

                                                   *  

2-BİR CENNETTİR EDİRNE

ESKİ (ULU) CAMİ…………………………………..Foto:AKE

                                             *

Edirne girişinden

Tunca Nehri’ne kadar

İpte tesbih misali

Dizi dizi  camiler 


Edirne Gerdanı’nda

Taştan  inciler gibi

Tunca-Meriç Boyunda

Yan yana dizilirler 


Gurbetteki  yarini 

Bekleyen yâr misali

Leyla-mecnun aşkıyla

Her gün bizi beklerler

Bedrettin , Ayşekadın, 

Defterdar , Sitti Hatun

Saruca , Selçuk Hatun,   

Şahmelek, Gazimihal


Kesme taştan yapılma

Güzel duvarlarıyla

Gök kubbeyi andıran

Kubbe kurşunlarıyla


Kabirleri  bekleyen

Yazılı taşlarıyla

Pulsuz mektuplar gibi

Bize bir şey söylerler


Bir Şinasi, bir Mesut 

Belki uğrarlar diye

Çini’den tüylerini 

Göz önüne sererler

Örneğin ;Selimiye 

El sallarken karşıdan

Eski Cami, Kirazlı

Gülümser etrafından


Atik Ali , Sarı Cami 

Baruthane ve diğer 

Ve diğer tüm camiler

Göz kırparlar  uzaktan


Eski Cami’yle birlik

Şanlı  Üç Şerefeli 

Mehter başı tavrıyla

Haykırır bulutlardan


Daha bir sürü cami

Kolyede inci gibi

Sessiz, sakin ve vakur

Bir köşede beklerler 


Süceattin Cami’yle

Evliya Kasım Cami

Kırık minarelerle

Gazilere benzerler


Muradiye Cami’i

Tepeden göz kırparken

Bir Yıldırım, Mezit Bey

Ömre ömür  eklerler


Tunca’da abdest alan

Meriç’te namaz kılan

Serhadde şaha kalkıp

Kılıç-kalkan sallayan


Evlâda hasret baba

Vuslata hasret ana

Sılaya hasret evlât 

Edasıyla “gel!” derler


Yıldırım Mescit ile

Alaca Mescit Cami

 Hıdırlık Tabyası’nda

Yolumuzu gözle    

                                     

Edirne’de inciler 

Bu kadar değil , elbet!                                   

Örneğin;Ali Paşa  

Meşhur Sokullu Hamam

Arkada Yangın Kule

Ve yanında dev  TAŞ HAN

 Kaftanlı  şehremini 

Edasına bürünüp

Gelip geçen herkese 

Selâm verirler  her an


     TAŞ HAN

  

  YANGIN KULESİ

                                            *

Yangın Kulesi müthiş

Yangın Kulesi büyük

Sanki,  kale içinde

Unutulmuş  bir höyük


Aşina simaları 

Arayan derviş gibi

Gözleri fıldır  fıldır

Ama  birazcık göcük


Edirne Kalesi’ne

Dayayıp ta sırtını

Deniz feneri gibi

Her an çevreyi tarar


Bir eski alışkanlık

Ve upuzun boynuyla

Bir yangın eri gibi

Çevrede yangın arar


Görevini yapmanın

Bilinen huzuruyla

Beylerbeyi misali  

Uzaktan gönül yakar

 

Üç Şerefeli Cami ‘yse

Ona cilveler yapar

Dev gövde,  dört minare

Ve eşsiz kapısıyla


Yağmur-çamur  demeden

Sürekli ona bakar

Bahçesinde çay içen

İnsanlarla  birlikte


Bu  bölge,  benim gibi 

Eski Edirne kokar.. 

   ÜÇ ŞEREFELİ CAMİ ÇAY BAHÇESİ……………………… …..…..Foto:AKE

                                                  *

Saraçlar  Caddesi’nde

Gezer durur insanlar

Tamburacı  Cami’inden 

Habersiz dolaşırlar 


Ve yan yolda yaşayan

Lâri Cami’yi bilmez

Asırlık ıhlamur’un 

Altında oturanlar


Ali Paşa  Çarşısı 

Uzanır boydan boya

Güvercinler gezinir

Bankların arasında


Kimi onlara bakıp

Çayını yudumlarken

İnsanlar yönelirler 

Çokça , 0rtakapı’ya


Az daha giderseniz

Zindan altı  yoluna

Güzel kokular gelir 

Geçmişten burnunuza

0 İnci  sineması

Ve Çınar lokantası

Stada doğru bakan

Zindanaltı Yurt Binası


ELT  telgrafıyla

Gelmiş bir haber gibi

Anılardan bir demet

Hazırlar sofranıza


25  Kasım  Stadı’nın

Karşısındaki yolda

Sedlere doğru giden 

Yolun tam sol yanında


Darül Hadis Cami’nin

İçindeki şadırvan

Gözleri  yaşla dolu

Gamlı bir yolcu gibi


Gözünü  ayıramaz 

Cami’nin Kapısı’ndan


Sevdiğini bekleyen

Kerem -Aslı misali

Bu  yolda  sizi bekler 

Bıkmadan usanmadan


Bu yolun sağ yanında

Dev gibi bir SİNAGOG

Gelip geçen her kese

Selâm verir   kenardan


Bir arşın uzaktaki

Meşhur Tunca Köprüsü

Tunca’nın saçın örer

Kemerlerin altından


Köprü’nün yaptıranı

Ekmekçizade Ahmet Paşa,

Rüzgârına katarak

Süleyman Paşayı da 


Beylerbeyi Evliya Kasım 

ile birlikte

Bizlere hava atar

Söğütler arasından

Öyle güzel olur ki   /Burda, doğa örtüsü   

Mest eder görenleri / Tunca’nın görüntüsü                                               

İşte  size oradan   Bir cennet görüntüsü

Tunca'nın  eteğinde /Süleyman Paşa Cami ..   

Daha da ileride  /Başka cennet köşesi

Emirgan'la kolkola /Şanlı Meriç   Köprüsü

 

Yürü setlere doğru /Yürü yürü korkmadan

Gördün mü bizi bekler /Burda bir çok kahraman!

   MERİÇ KÖPRÜSÜ…………………………………......Foto:AKE

   ŞAHMELEK CAMİ VE GAZİMİHAL HAMAMI / Foto:AKE

                                                        *

Yol sonunda Şahmelek, 

Gazimihal  ve Hamam

Der gibi gönüllere

Kimseye duyurmadan


"Burası serhat şehri

0smanlı’nın başkenti

“Gezilmeli kardeşim

Görülmeli dört bir yan

Daha ileri gidip

Külliye’yi görmeli

Cami ve hastaneye

 Selâm vermeli insan

 

Atalar demiş bize:

“Bu yurt  bizimdir elbet

Öyleyse sahip çıkın, 

yaşatın  ilelebet “

 

Gezecek yerlerimiz

Bu kadar değil, bilin

Kapalı Çarşı’da ve 

Saraçlarda dinlenin

                                            

“Balık Pazar”  yanında 

Tamburacı  Cami’yle

Karşıda  Lâri Cami

Sitti Hatun’u görün


İşte bu sokaklarda

Tavşankanı çay  içip

Edirne’nin nostaljik....

Geçmişinde gezinin


Böyle yaşar bir şehir

Elbette sonsuza dek

Edirne  şehir değil 

Edirne  sanki cennet


Daha bir çok hatıra

Yaşar 0’nun koynunda

Kimi Tunca Boyu’nda 

Köprü-ü  hümayunda


Kimi de sağda solda

Sokakların koynunda


Örneğin; Bir Saruca 

Muradiye, Kirazlı 

Süleyman  Paşa ile

Kuşçu Doğan  pek yaşlı


Çakır   ve Arif  Ağa

Yolları taşlı taşlı

Bir köşede bekleyen

Yaşlı insanlar gibi


Ziyaretçi beklerler

Çok zaman gözü yaşlı


Kimi kentten uzakta

Örneğin Karaağaç’ta

Üç tane cami vardır

Yaşarlar arkadaşça..


Sonra yeni camiler ;

Hoca Ahmet Yesevi

Fatih, Yavuz, Mevlâna

Hacı İlbey Camii 

Her biri lâle gibi 

Süslerler Edirne’yi


Kimi  tek minareli 

Kimisi  Selâhattin

Taşıyla toprağıyla

Edirne sanki Mardin


 Zamana karşı koyan

Eşsiz   eserleriyle 

Edirne  şehir değil

Müze  kenttir  kardeşim!


İster  kervansaray gez,ister  Kapalı Çarşı

Bedesten ve Arasta ; bunlar tarihi çarşı

                                      

 Bir zaman tünelinin girer gibi içine

 Sırayla, dokunuver her birinin tenine              

 Uçuver farklı farklı zaman dilimlerine

Gördün mü,  bir kuğuya  benziyor SELİMİYE  


 TOPHANE BAYIRI’NDAN SELİMİYE………… Foto:AKE

                                    *

“Teşbihte hata olmaz”

Edirne bir  tesbihtir

Selimiye, tesbihte

Taştan bir  imamedir


Ya da 0 , dört kanatlı

Huma kuşuna benzer

Bulutlardan düşmüş te

Yeniden uçmak ister

İtirafın şu olur ,

Burda  kendi kendine

Seni neden görmedim  

Çok önce Selimiye ?

   Kıyık Yolu’ndan Selimiye................................Foto:AKE

                                             *

Arda, Tunca ve Meriç

Yaradan’dan  hediye

Doğa ve  tarihi’yle

Bir cennettir Edirne     


Hele üniversite

Yepyeni bir külliye

Başta tıp fakültesi

Daha bir çok   fakülte


İşte size yepyeni

Çağdaş-modern haliyle

Han-hamam, cami-köprü

Ve bütün değerlerle

Bir cennettir   Edirne!

                                                          *

                                                          

3-EDİRNEM!

 Edirnem câmizarım!


SARICA PAŞA CAMİ……………………….

ESKİ CAMİ……………………………………………Foto:AKE

                                          *

 

ÜÇ ŞEREFELİ CAMİ:…………………………………….Foto:AKE

                                           *

 Edirnem köprüzârım 


 
 Tunca Köprüsü ve SELİMİYE…………………Foto:AKE

                                                 *

Edirnem , saraylarım 

               

                                                  *

 

 Edirnem;  Mezar Taşları Müzesi

                                           *

Kent Müzesi , Şükrü Paşa Müzesi

Hıdır Baba Balkan  Savaşları Müzesi

Fatih Sultan Mehmet Müzesi

II.Bayazıt Külliyesi

KIrkpınar Pehlivanları Müzesi

Beylerbeyi Camii , Hasan Sezai 

Alaca Ahmet  Cami , Kuşçudoğan Cami

ve diğerleri....

Edirnem;

Meriç ve Tunca üzerinde uçuşan 

ve kondukları yeri

beyaz bir lâle bahçesine benzeten martılarım

Edirnem;

Sarayiçi'ndeki saray kalıntılarım

Ve  her Kırkpınar'da  

.......................            .bizleri kapıda karşılayan ;

Adalı Halil, Kel Aliço,...Kurtderili

.............................ve diğer pehlivanlarım

Davul-zurna eşliğinde türküler söyleyen

...............................................             .kuşlarım, 

Edirnem;

Sultan bakışlım!  /Üzüm salkımı nakışlım!

Lâlezarım! /Camizârım! /Köprüzârım!

Tıp Fakültem , okullarım  !

Yedi kat gök yüzünü hatırlatan kubbelerim

Saraçlar  Caddesi’nde

uçuşan güvercinleri gözleyen minarelerim;

Edirnem;

Söğütlükte,

12  kemerli Meriç Köprüsü’ne

..................baka baka içtiğim köpüklü ayranım

Karaağaçtaki    Lozan Anıtı’m/ Tren Garı'm

Sultan bakışlım  /Üzüm salkımı nakışlım

Lâlezarım! /Camizârım! /Köprüzârım!

Tıp Fakültem , okullarım  !

ÜÇ ŞEREFELİ CAMİ………………………………………Foto:AKE

                                                   *

    SELİMİYE ÇAY BAHÇESİ  ve ESKİ  CAMİ  (ULU CAMİ)

    Yıl:2010...................................Foto:AKE

                               *

Yedi kat gök yüzünü hatırlatan kubbeleriyle

                                                      II.Bayezıt Külliyesi

Rüstempaşa Kervansarayı

Ekmekçizâde Hanı

Deveci Hanı -Taş Han   /Ve diğer hanlarım

Saraçlar  Caddesi’nde

uçuşan güvercinleri  gözleyen minarelerim;

Selimiye , Eski Cami

Üş Şerefeli, Burmalı, Baklavalı

Lâri  Cami, Tamburacılar Cami

..............................................ve  diğerleri

Tamburacılar Cami  (Balık Pazarı Sokak’ta)               

                                  *

Edirne’yi kuş bakışı seyreden Muradiye Cami'im

Buçuk  Tepe Mezarlığı’ndaki mezar taşları

 93 Harbi /Balkan Savaşı...

Göçler…

I.Dünya Savaşı / İşgal yılları

İstiklâl Harbi

ve Mustafa Kemâl!

İnsana yaşamayı sevdiren

Taşı-toprağı geçmişimi haykıran şehir,

……………………………......................cennetim!

Tunca-Meriç Kıyıları

Ali Paşa Çarşısı, Arasta ve Bedesten

Çocukluğum ve gençliğim kokan

Ahşap evlerle süslü sokaklarım

Fil Yokuşu Sokak…………………………………….Foto:AKE

                                 *              

Tava ciğerim, Devaimiskim,

Badem ezmem ....Aynalı süpürgem, 

......................................meyve sabunlarım

Meriç ve Tunca Suyu'nda yetişen sebzelerim

Gelip geçeni sulayan sebilerim

   SELİMİYE CAMİ


VAKIFLAR GENEL MÜD.BİNASI VE ESKİ CAMİ

                                    *

Ve bilumum hediyelik eşyalarım,

Halay çeken,

türküler söyleyen  güzel insanlarım ; canlarım

 ve bize bu güzel  bu şanlı cumhuriyeti armağan eden

kahramanlarım;

Atatürk’üm; Mustafa Kemal’im!..Tek Adamım!

 …………..........*…………*………………………..16.04.2019

                                      * 

  4-EDİRNE  BİR CÂMİZAR

                       *

Edirne bir câmizar

Camiler taştan lâle

Lâlelerin içinde 


Selimiye bir tane


              

                                            * 

    SELİMİYE CAMİİ VE ÇOCUKLAR………………Foto:AKE

                  

                                                                

  5-EDİRNE BİR KÖPRÜZÂR!

                        *

Edirne Nehirleri

0’nun şah damarları

Edirnem onlar ile

Sular TÜM TABİATI


Nehirler , bedendeki

Damarlara benzerler

Köprüler’se parmakta

Birer yüzük gibiler


Mimarlar, nehirlere

Nikâhladı onları

Köprüler ondan sonra

0ldu Edirne malı


Burda kuşlar sazende

Kuşlarsa hanendedir

Bu yüzden tüm köprüler

Hizmete âmededir.. 


Cırcırlar gece-gündüz

Saz çalar   tüm doğa’ya

Kuşlarsa türkü yakar

Usanmadan onlara


Yalnızgöz,  Fatih, Kanuni

Bayezıt ,  Gazimihal

Ekmekçizade Ahmet Paşa 

Meriç Köprüsü….daha


Tesbih tanesi gibi 

Ard arda dizilirler

Meriç – Tunca üstünde 

 Sanki halay çekerler


Parmaklara takılmış

Nikâh yüzüğü  gibi

İşte bu köprülerle

Bağlanan  sevgililer


Kemerlerin içinden

Akan  gri suların 

Bir  ana  şefkatiyle 

Saçlarını örerler

 

Bazan Deli Dumrul’a 

Benzer  onların hali

Taşınca Tunca-Meriç

Geçit vermezler hani

 

Her biri her şeyiyle

Elbet taştandır amma

Ruh katmıştır onlara

Çekiç sallayan usta


Bu yüzden  köprüleri

Sakın yabana atma

Edirne Köprüleri

Hayat verir insana..

                         *

                            *

6-EDİRNE’DE SONBAHAR

                    ……….*………

Edirne’de  bahara benzer hazanlar

Yapraklar dalda durmaz, her an kımıldar

Yere düşen yapraklarla üstünü örter

Meriç’te Tunca’da bütün kıyılar


Ağaçların yaprağı  rüzgâra  vurur 

Serçeler dallarda  meşke tutuşur 

Tüm dertler burada erir yok olur 

Bahara  benzer  burda sonbahar 


Görürsün  Edirne’de söğüt dalları 

Buradan  geçen suya buse kondurur

Kemerlerin altından geçen suların 

Saçlarını bıkmadan hep örer durur 


Beş vakit  çağrı yapar  tüm minareler 

Uzaktan görünür  bütün  kubbeler 

Darüşşifa müzesi, diğer müzeler 

Bahara  benzer  burda sonbahar 


Görürsün  burdaki söğüt dalları

Suları hafifçe okşayıp durur

Kemerlerin içinden geçen  suların

Saçına  efsunlu  darbeler vurur


Böylece  yeşerir kırlar bayırlar

Sular akar , sular çağlar , sular ışıldar

Kuşlar çığlık atar çılgıncasına

Bahara benzer burda sonbahar

                               * 

 7-BURASI EDİRNE!

       EMİRGAN ÇAY BAHÇESİ  VE MERİÇ NEHRİ.........Foto:AKE

                                             *

Burası

Fatih Sultan  Mehmet’in  doğduğu kent!

Burası,

Edirne'yi fetheden I.Sultan Murat Han’ın ,

Kavak Meydanı’nda inşa ettirdiği

ve sonra oğlu Yıldırım Bayezıt’ın 

ve sonra

II.Murat  Han ile Mehmet Çelebi’nin  genişlettiği 

Saray-ı Atik adlı  ilk Edirne Sarayı’nın bulunduğu

ve

II.Murat Han, Fatih , Kanuni, II.Selim

I.Ahmet, IV.Mehmet, II.Ahmet' , 

II.Mustafa, III.Ahmet ve II.Süleyman'ın ;

Tunca Kıyısı’nda 

Cedid-i Amire adlı ikinci sarayı yaptırdıkları 

…………………..............sultanlar  şehri Edirne!

0smanlı’ya doksan yıllık başkentlik yapan

Ve adımını attığın yerde 

lâle gibi minareler yükselen şehir;

……………………...   ……………....camizârım Edirne!

Fatih’in büyük oğlu  2.Bayezıt’ın 

Tunca Kıyısı’nda külliye kurdurduğu,

şifahanesi’nde hasta tedavi ettirdiği,

eczanesinde bitkisel ilaçlar yaptırdığı

   II.BAYEZIT KÜLLİYESİ VE  II.BAYEZIT CAMİ…… 

                                  

 Şahin bakışlı   sultanların,

Meriç ve Tunca’nın taşkın sularına

köprülerden gem  vurdukları

Tunca Kıyısı’ndaki Cedide Amire Sarayı’na

Ve  II. Bayezıt Camii’ne

ve Evliya Kasım  Camii’ne 

sandallarla gelip namaz kıldıkları

Köprülerin üzerinden

güneşin batışını izledikleri şehir;   Edirne!

Burası, 

Selimiye,  Muradiye, Yıldırım Bayezıt

Kaptanı derya Saruca Paşa,  Eski Cami 

Üç Şerefeli Cami…….ve diğerleri..

Burası 

II.Bayezıt Külliyesi,  Sarayiçi , Babademirtaş

Beylerbeyi Sinanettin Paşa

Çakırağa,  Hıdır Ağa, Kıyak Baba


 KIYIK   MERKEZ CAMİ…………………………….

                                           *

  ve zaman zaman gün yüzüne çıkıp vicdanları 

sızlatan madalyonun arka yüzü!..... Foto:AKE

                                           *

Beylerbeyi Şahabettin Paşa

Yeniçeri Ayaklanması 

(Buçuk Tepe 0layı)

Şükrü Paşa Müzesi

Balkan Savaşları Müzesi ve tabyaları

Kuşçu Doğan Paşa /Beylerbeyi Süleyman Paşa

II.Murat Han  /Kanuni Sultan Süleyman

Süleyman Çelebi, Mehmet Çelebi

Selçuk Hatun, Sitti Hatun , lâri  Cami

Gazi Mihal, Köse Mihal

Şah Melek , Ayşe Kadın

Şeyh Şücaettin  ,Evliya Kasım Paşa

Süleyman Paşa ,Kadı Bedrettin

Defterdar Mustafa Paşa

Mimarbaşı Hayrettin  MİMAR SİNAN

Şeyh Çelebi ,Mithat Paşa  ,Şükrü Paşa

ve adları unutulan pek çok kahraman

ve bir çok baba ve bir çok  evliya

ve  bir çok tekke, han-hamam, 

kervanasaray, medrese  

ve şadırvan görmüş olan 

……………    ………kahramanlar  kenti Edirne

Burası 

Mustafa Kemal Atatürk’ün

…….……………..….dört kez ziyaret ettiği 

Rus ,Bulgar ve Yunan işgalini yaşamış

Açlıkla  kahvaltı açmış

Yoklukla karın doyurmuş

Süpürge tohumlarını çorbaya katmış

Güvercin ,  at, it..eti yiyerek

ayakta kalkmaya çalışmış

Işıksız yatmış, güneşle kalkmış

Zemheri kışlarını  /Sel felaketlerini

Büyük depremleri, yangınları 

Büyük göçleri yaşamış acılar kenti;

kutsal şehir 

kültür kenti ,

tarih kokulu kent, 

……..............pehlivanlar diyarı  EDİRNE! 

Burası;

Alipaşa Çarşısı  /Saraçlar  Caddesi

Bedesten, Arasta  /Çilingirler  Çarşısı

Rüstempaşa Kervansarayı

Deveci Hanı-Ekmekçi Hanı

Meriç Köprüsü-Söğütlük

Karaağaç-Lozan Anıtı..

Edirne  Etnografya Müzesi,

Hıdırlık Tabyaları -Balkan Savaşları Müzesi

Şükrü Paşa  Anıtı ve Balkan Savaşları Müzesi;

 Selimiye İslam Eserleri  Müzesi

Kent Müzesi  ,  Mezar Taşları Müzesi

2.Bayezıt Külliyesi Sağlık Müzesi

Kırkpınar Pehlivanları Müzesi

Bin yıllık tarih ansiklopedisi; Edirne!

 

Selâm sana memleketim!

Selâm sana camizâr'ım  /lâlezar'ım

“Ciğerdelen’im!"

Tosyavizade Dr.Rıfat 0sman

Abdurrahman Hicrî Efendi

Ahmet Badî Efendi

Dr.Ratıp Kazancıgil

Prof.Dr..M.Tayyip Gökbilgin

0sman Nuri Peremeci

Ayhan Tunca, Tayyip Yılmaz 

“Suyu Arayan Adam”

“Kırık Kanatlar”

“ Edirne Kırmızısı”

“Suskun Güvercin”im! 

……………………………..…..Edirnem!

                                       02.haziran.2018

                                  *

  8- SELİMİYE VE SİNAN

                 ……..…*…………… 


Edirne'nin  en hakim, yüksekçe mevkiine

“Kavak Meydanı ” denen  eski saray  yerine

Bir hüma kuşu gibi kondurup seni Sinan 

Başın kubbeden yapmış, gövdeni 

...........................................................kesme taştan 

Hüdhüd'ü elçi tutan Hazret Süleyman gibi

Senin kanatlarında uçmak istiyor insan

  0lmaz denen şey olmuş ruh katmış harca, Sinan

 Minareler, hep iki görünür ana yoldan

Kanat çırpmaya hazır bir masal kuşu gibi

Yaklaşınca dört olur kanatların her zaman


Bulutlar arasında uçan Ebabil  misin ? 

Küllerinden dirilen Zümrüd-ü Anka mısın ? 

Sebe Melikesi’yle aynı diyardan mısın ? 

Yoksa cennetten düşmüş kutsal 

........................................muamma mısın? 


Neden iki değil de dört tanedir kanadın? 

Söyle ey Selimiye  insan yapısı mısın? 


Aldanır  elbette ki  seni  yalnız taş sanan

0 mermer sütunların avludaki şadırvan

Dört tane minarenle gövden hep 

.................................................kesme taştan 

Ama Sinan yapınca, taş ta canlanmış cânan! 

Sırça bir saray gibi görünürsün karşıdan

0 çini işlemeler, vitraylı camlar.. falan

Seni cennet köşküne benzetmiş koca Sinan 

Ama yeterli değil sana bakmak uzaktan

Senle arş-ı âlâ’ya çıkmak istiyor insan


Selim, tuğra basmasa bir sütunun dibine

Müminler  her secdede yükselmese 

..........................................................göklere!

Ve şadırvan vermese suyu güvercinlere

Bırakıp bu dünyanın dertlerini bizlere

Çırpıp kanatlarını sanki  göğe uçacan!


Hangi masalda geçer senin adın, de hele 

Her gün pervane olur güvercinler  çevrende

Dört  ince kanat gibi incecik  dört  minare 

Her birinde ters lâle motifli üç şerefe


Ne efsunkâr  yapısın, bu ne güzellik böyle !

Uçmak mı istiyorsun?  Niyetin nedir söyle! 

Öyleyse aç kanadın, aç güzel Selimiye !

Bizlere cennet kuşu oluver biteviye! 


Yedi göğün üstünde dolaşan hüma gibi

Çırpıver o incecik dört tane kanadını

Al bizi mihrabına, uçur arş’ı âlâ’ya

Cennetin kapısına  bırak ey Selimiye! 

..........................*........................

                                       25.Mart.2016-Keşan


9-  ŞAHANE SELİMİYE 

                                   *

0smanlı’ya doksan yıl payitaht olan kentte

Saray Hamamı denen taş hamamın dibinde

Kesme taşla örülü duvarların içinde

Devasa   bir gövdenin  çiçekli bahçesinde

Dört ince lâle gibi dört incecik minare


Edirne'nin en hakim yüksekçe mevkiinden

-Sarıbayır adıyla anılan tepesinden-

Uçmaya hazırlanan bir cennet kuşu gibi

Dört ince kanadıyla bakarken gözümüze

Bir kara sevda olup, nakşolur gönlümüze          


İster külliye’den bak, ister Meriç  üstünden

Bu camide gördüğün her zaman dört minare


Sihirli el mi değer , yoksa  kendi mi sihir 

Edirne’ye girerken  olurlar iki tane 

Bulutlara uzanan beyaz lâleler gibi

Nereden bakarsan bak, her taraftan şahane


El sallar bu dört lâle  diğer minarelere

Örneğin;Eski  Cami, Burmalı ,Muradiye

Kirazlı, Lâri Cami ve Hasan Sezai'ye

Ve bu camizârdaki  bütün  minarelere

Hanlara-hamamlara, tarihi köprülere


Çimenlerin üstünde peşrev çeken erlere

Tunca'dan ve Meriç'ten su içen söğütlere

Söğütlerle konuşan bütün şen bülbüllere

Bunların değerini bilen tüm gönüllere


Dev sütunlar üstünde yükselen revaklarla

Revaklara taç olan kubbelerle birlikte


Bu caminin plânı şahanemi  şahane;

Her bir minaresinde üçer tane şerefe

Şerefeler üstüne işlenmiş  bir çok lâle

Bir lâle fidesinden sarkan lâleler gibi

Şerefeler üstünden göz kırparlar bizlere


Üç ayrı  yol  bulunur  bir tek minaresinde 

Mimar  Sinan’ın mührü  mahfilde  ters bir lâle

Selim II' nin ise bir sütünün dibinde

Çinisi, motifleri,.....eşsiz  akustiğiyle

Bu  camiye diyorlar  “ Şahane  Selimiye!"


Cami avlusundaki mermer şadırvanıyla

Hazreti Süleyman'ın sarayından şahane!

                                     *

                                     *

10-BÜYÜLEYEN SELİMİYE

        …………....…….*…………………..

Tophane Bayırı’ndan  başka güzelsin

Sarıca Camii’nden bir başka güzel

Belediye önüne sözüm yok amma

Eski Cami önünden bambaşka güzel


Her taraftan bir başka görünüyorsun

Hiç tasan yok gibi hep gülüyorsun

Koca Sinan, harcına sihir mi kattı?

Selimiye, göreni büyülüyorsun


Edirne’ye girerken, açmış çift lâle

Sezai Dergâhı’ndan tam dört minare

Güvercinler, üstünde birer pervane

Zümrütten yapılmış  gibi şahane

Ne güzel duruyorsun, sihirli misin?

Gözlerin masmavi ,yüzünde hep nur

Bakışında göremem asla bir gurur

Martılar sinende huzuru bulur

Endamına hayranım ey Selimiye!


Dört kanatlı kuş gibisin Tunca Boyu’ndan

Kanatlanmak ister gibi ol mekânından                      

Meriç Köprüsü’nden, Kıyık Yolu’ndan

Edirne’nin o eski  sokaklarından

Ne güzel  görünürsün can Selimiye

TOPHANE BAYIRI’NDAN SELİMİYE CAMİ……

                                    *

Muradiye önünden Ebâbil Kuşu

Kaftanının içinden  Zümrüd-ü Anka

Kısaca her yerden hep başka başka

Sinan’ın, harcına kattığı aşkla


Eğil de kulağıma söyle  yavaşça

Taşınla toprağınla sihirli misin?

Seni gördüm göreli hep  içimdesin

Aklımdan çıkmıyorsun,  büyülü müsün?


11-          EDİRNE

   ETNOGRAFYA MÜZESİ ÖNÜNDE

                                      *


 
Etnografya müzesi  önünde dikilirken

Gördüğün dört minare , yüzlerce kabir taşı

Tarihten yapraklardır, mermer yığını değil


Kavuğu, sarığıyla, üzüm salkımlarıyla 

Menekşe,sümbül ,lâle, gül ve papatyasıyla

Üzerine işlenmiş güzel yazılarıyla

Bunlar senin mirasın, kıymetini iyi bil


Cennet bahçelerinde açmış lâleler gibi

Ne anlamlı bakarlar, hiçbiri ölü değil

Özenme başkasının mermerine, taşına

Gözleri kamaştıran dünyanın şâşâsına


Bunlar senin geçmişin, hiçbiri rüya değil

Bedeninle-ruhunla karşılarında eğil!

………………….     .*…………………

                                 07.06.2018.Perşembe/Edirne

                                        *

 12- BURASI EDİRNE  

                                      *

Burası

başta Fatih Sultan  Mehmet olmak üzere

bir çok ünlünün  doğduğu 

Açık Müze  Kent , Edirne!

Kapıkule Yolu’ndan Edirne…………………..…Foto:AKE

                                             * 

Burası,

Edirne'yi fetheden I.Sultan Murat Han’ın ,

Kavak Meydanı’nda inşa ettirdiği

daha  sonra,  oğlu Yıldırım Bayezıt’ın 

SARAÇLAR CADDESİ……………………… ………..Foto:AKE

    EMİRGAN ÇAY BAHÇESİ VE MERİÇ……………Foto:AKE

                                                *


    ALİ PAŞA ÇARŞISI GİRİŞİNDEN  EDİRNE  …..Foto:AKE

                                                 *

ve sonra

II.Murat  Han ile Mehmet Çelebi’nin  genişlettiği 

Saray-ı Atik adlı 

lk Edirne Sarayı’nın bulunduğu

ve

II.Murat Han, Fatih , Kanuni, II.Selim

I.Ahmet, IV.Mehmet, II.Ahmet' , 

II.Mustafa, III.Ahmet ve II.Süleyman'ın ;

Tunca Kıyısı’nda 

Cedid-i Amire adlı ikinci sarayı yaptırdıkları 

…………………..............sultanlar  şehri Edirne!

0smanlı’ya  doksan yıllık başkentlik yapan

Ve adımını attığın yerde 

lâe yerine minareler yükselen şehir;

……………………... .................camizârım Edirne!

HASAN SEZAİ CAMİ……………………………….…foto:AKE        

                                  *

Fatih’in büyük oğlu  2.Bayezıt’ın 

Tunca Kıyısı’nda külliye kurdurduğu

şifahanesi’nde hasta tedavi ettirdiği

eczanesinde bitkisel ilaçlar yaptırdığı

Sultanların,

………..Meriç ve Tunca’nın taşkın sularına

gem niyetine köprüler vurdukları

Tunca Kıyısı’ndaki Cedide Amire Sarayı’na

ve Bayezıt Camii’ne

ve Evliya Kasım  Camii’ne 

sandallarla gelip namaz kıldıkları

Köprülerin üzerinden

güneşin batışını izledikleri şehir; Edirne!

Burası, Selimiye! /Muradiye!

Yıldırım Bayezıt  /Kaptanı derya Saruca Paşa

Eski Cami   /Üç Şerefeli Cami..ve diğerleri..

Burası  Bayezıt Külliyesi!

Sarayiçi  / Babademirtaş

Sarayiçi Mihrima  (Beylerbeyi Sinanettin Paşa) 

………………………………………………………..Camileri

    SARAÇHANE=BEYLERBEYİ CAMİ HAZİRESİ/….Foto:AKE

                             *

Çakırağa, Hıdır Ağa, Kıyak Baba

Beylerbeyi Şahabettin Paşa 

Yeniçeri Ayaklanması   (Buçuk Tepe 0layı)

Şükrü Paşa Müzesi

Balkan Savaşı Tabyaları

Kuşçu Doğan Paşa

Beylerbeyi Süleyman Paşa

II.Murat Han

Kanuni Sultan Süleyman

Süleyman Çelebi

Mehmet Çelebi

Selçuk Hatun

Sitti Hatun 

lâleli  Cami

Gazi Mihal, Köse Mihal

Şah Melek , Ayşe Kadın

Şeyh Şücaettin

Evliya Kasım Paşa

Süleyman Paşa

Kadı Bedrettin

Defterdar Mustafa Paşa

Mimarbaşı Hayrettin

                                  *

   Peykler Medresesi arkasından ÜÇ ŞEREFELİ CAMİ                                   

                                   *                                              

Mimar Sinan ,mimar Sinan, mimar Sinan 

Pek çok şehzade, çelebi,pek çok sultan

Mithat Paşa ,Şükrü Paşa, İnönü

ve adları unutulan pek çok kahraman

ve bir çok baba ve bir çok  evliya

ve bir çok tekke, han-hamam, 

kervanasaray, medrese  ve şadırvan görmüş olan 

……………………………..kahramanlar  kenti Edirne

Burası 

Mustafa Kemal’in  dört kez ziyaret ettiği 

Rus ,Bulgar ve Yunan işgalini yaşamış

Yoklukla kahvaltı açmış

Açlığı katık yapmış,

Süpürge tohumlarını çorbaya katmış

Güvercin ,at, it..eti yiyerek

ayakta kalkmaya çalışmış

Işıksız yatmış, güneşle kalkmış

Zemheri kışlarını  /Sel felaketlerini

Büyük depremleri, yangınları 

Büyük göçleri yaşamış acılar kenti;

kutsal şehir 

kültür kenti ,

tarih kokulu kent,  pehlivanlar diyarı  EDİRNE! 

Burası;  Alipaşa Çarşısı  /Saraçlar  Caddesi

Çilingirler Çarşısıu/Bedesten, Arasta

 Deveci Hanı-Ekmekçi Hanı, Rüstempaşa Kervansarayı

  RÜSTEMPAŞA KERVANSARAYI…………………………….Foto:AKE


     Ali Paşa Çarşısı giriş kapısı önünde… ……..Foto:AE


                                                 *

   SARAÇLAR CADDESİ……………… ………………..Foto:AKE

Üç  Şerefeli Cami………………………….Foto:AKE

                               *

Meriç Köprüsü-Söğütlük/Karaağaç-Lozan Anıtı..

Edirne Etnografya Müzesi,

Selimiye Vakıflar Müzesi (İslam Eserleri Müzesi)

Kent Müzesi  , Mezar Taşları Müzesi

2.Bayezıt Külliyesi Sağlık Müzesi

Şükrü Paşa Balkan Savaşları Müzesi;

Kırkpınar Pehlivanları Müzesi

Hıdırlık Tabyaları Balkan Savaşları Müzesi

…..

Bin yıllık tarih ansiklopedisi; Edirne!

Selam sana memleketim!

Selâm sana camizâr'ım

Selâm sana lâlezâr'ım

“Ciğerdelen’im!"  

   ASIRLIK IHLAMUR AĞACI’NIN YANINDAN/  ……Foto:AKE

                                                   *   

Tosyavizade Dr.Rıfat 0sman....

Abdurrahman Hibrî Efendi.........

Ahmet Badî Efendi....................

Dr.Ratıp Kazancıgil...................

Prof.Dr..M.Tayyip Gökbilgin.......

0sman Nuri Peremeci...............

Tayip Yılmaz 

Ayhan Tunca!.....vs..

“Suyu Arayan Adam”

“Kırık Kanatlar”

“Suskun Güvercin”im! 

Edirne Kırmızısı!

Hanlarım ,hamamlarım, camilerim

Balkan Şehitleri ve Şükrü Paşa Anıtı, 

Sarayiçi’nde peşrev çeken pehlivanlarım

müzelerim, çarşılarım

Tunca  ve Meriç ‘te 

……...…….ayaklarını yıkayan söğütlerim

Üniversitem , tıp fakültem

Şehirlerin en güzeli;  

tarih kokan eski başkentim, Edirne'm!

…………………*……….. 02.haziran.2018

                                  *

                                  *

                                  *

 13 -EDİRNE’YE GEL!.....-1-


Pancurları kırılmış tahta bir yapı

Numarası silinmiş ahşap bir kapı 

Başına sarık sarmış kabir taşları

Nehirlerde abdest alan söğüt dalları

Görmeyi arzularsan Edirne’ye gel !


Babademirtaş Mah..Yusuf Hoca Sk….No:7

                                                 *

Söğütleri okşayarak akanTunca’yı

Karaağaç Yolu’ndaki karaağaç’ları

Meriç’te parıldayan yakamozları

Camileri tavaf eden martı kuşları

Görmeyi arzularsan  Edirne’ye gel!


Sebilleri, camileri, şadırvanları

Sümer Tableti gibi mezar taşları

Adları tarih olmuş dar sokakları

Görmeyi arzularsan Edirne’ye gel!


  ÜÇ ŞEREFELİ CAMİ/…...................Karanfiloğlu Sk’tan

                                             *

Saatli Medrese’yi  ve de Peykleri

Üç şerefeli Camii’nde dört minareyi

İçindeki Fatih Sultan adlı müzeyi

Hemen karşıdaki koca kuleyi

Görmeyi arzularsan Edirne’ye gel!

 

Deveci Hanı’nı, Kent Müzesi’ni

Gazi Hoca Cami’inin taş türbesini

Şahabettin Cami’inin haziresini

Bu sokakta yaşayan eski  evleri

Görmeyi arzularsan Edirne’ye gel!

………….........….*…………..

                      .    *

 

14-EDİRNE’YE GEL!--2

………………..……*……………..

Meriç-Tunca kıyısında

Toprak  Set’ler civarında

Akan suyun şarkısında

Kuş sesleri  arasında


Külliye’nin Kapısı’nda

Bir tarihi duymaya  gel!


Edirne’nin kollarında

Buçuktepe Bağları’nda

Muradiye Camii’nin 

Şadırvanlı  avlusu’nda 


Çinilerin arasında

Eski mezar taşlarında

Mevlevi’nin kokusunda

Edirne’ye bakmaya gel!

                           *


15-EDİRNE’YE GEL!-3

……………..*………..

Edirne  müze kenti

Az bulunur onun dengi 

Bilmek için geçmişini

Görmek gerek müzeleri


Genişleyen Edirne’de

Yapılan son camileri

HACI İlbey Cami’ni 

Hoca Ahmet Yesevi’yi

Fatih’i ve Kanuni’yi


Lâla Şahin Paşa ile

 Yavuz Sultan Cami’ini

Karaağaç’a hep göz kırpan

Yeni Kültür Sarayı’nı

(Konservatuvar Binasını)


Ve Hıdırlık Tabyası’ndan

Selimiye Cami’ni 

Balkan Savaş Müzesi’ni

Buradaki tabyaları

Görmek için buraya gel!

YENİ ATATÜRK KÜLTÜR MERKEZİ VE KONSERVATUAR BİNASI

                                *

Balkan Savaş yıllarını

Şükrü Paşa Anıtı’nı

İstiklâl kahramanlarını

Bilmek için buraya gel!


Doğru yolda gitmek  için

Al  yavrunu BURAYA  gel!

MEVLÂNA  CAMİ’İNİN  ŞADIRVANI…………………Foto:AKE

                                     *

Burası bir kültür kenti

Her caminin var bahçesi

Bahçelerin Hazire’si

Burda yatar bânileri

Görmek için buraya gel!


Bunlar birer kabir değil

Birer  0rhun Abidesi

İşte bunu görmek için

Hiç üşenme  buraya gel!

GAZİ MİHAL HAMAMI VE ŞAH MELEK CAMİ

                                             *


ŞAH MELEK CAMİ VE SETLER

                                                 *

Yalnız bunlar değil elbet

Kesme taştan köprüleri

Nazlı akan nehirleri

Abdest alan söğütleri

Çay içilen bahçeleri

Görmek için buraya gel!

Şah Melek Cami—Gazimihal Köprüsü-GazimihaL Cami


                                              
*



Kabirlerin mermerleri

Üstündeki çiçekleri

Çınarları, servileri

Görülmeye değer hepsi 


Eğer  görmek istiyorsan

Hiç düşünme buraya   gel!


Edirne bir kültür kenti

Osmanlının bir başkenti

Her şeyiyle müze kenti

Görmek için buraya gel!

                           *

                           *

16-EDİRNE’YE GEL!-4

…………………..*…………….

Edirne bir köprü kenti

0smanlı’nın bir başkenti

Köprülerin en güzeli

Edirne’de, bu besbelli


Tesbih gibi dizilirler

Gelin gibi süzülürler

Gelmez isen üzülürler

Görmek için buraya gel!


Saraçhane Köprüsü’nü

Bayezıt’ın Köprüsü’nü

Hasbahçenin örtüsünü

Yani Fatih Köprüsünü

Yanındaki YALNIZGÖZ’Ü

Görmek  için buraya gel


Kanuni’nin Köprüsü’nü

Yani SARAY KÖPRÜSÜ’NÜ

Gazimihal Köprüsü’nü

Eski Tunca Köprüsü’nü

(Abdülmecit Köprüsü’nü (MERİÇ ))

Görülmeye değer hepsi


Eğer  tarih seviyorsan

Arabaya atla ve  gel  !

                   *

                          *

 17-EDİRNE’YE GEL!     -5-

              *

Saraçlar’da gezmek için

Bir bardak çay içmek için

Alipaşa Çarşısı’nda 

………………..astral gezi yapmak için

Rüstempaşa Sarayı’nda

………….…………….develere binmek için

Çilingirlerde Çarşısı’nda 

           …………..ciğer-ekmek yemek için

Arasta’dan , Bedesten’den 

………….................hediyelik  almak için

Tarihin mor sularına

.........................dalgıç gibi dalmak için

RÜSTEM PAŞA KERVANSARAYI…………………………….Foto:AKE

                                                  *

Belki burda kalmak için

 Kırkpınar’a varmak için

 Balkan Savaş günlerini

Tabyalarda anmak için


Acı çeken Edirne’nin

Yarasını sarmak için 

Büyük  Harb’li  zor günleri

Yeni baştan anmak için


Üç Şerefeli Cami….-Karanfiloğlıu Soka                                         *

İstiklâl’in onuruyla

Yaşayanlar olmak  için

İttihat ve Terakki’yi

Kuranları anmak için


Buralarda olanlara

Buralarda  yanmak için

Atatürk’ü,  İnönü’yü

Şehitleri  anmak  için


Çoluk-çocuk hep birlikte

Yaraları sarmak için

Mazimizi öğrenerek

Maziden ders almak için


Baba-oğul, işçi-köylü

Öğrencisi-öğretmeni

Yani  bütün Edirneli 

Atiye yol  almak için

Edirne’ye atla ve gel

......................*............

Büyük Savaş  yıllarında

                        ……..Edirne’nin hallarını

Söğütlükle ,Karaağaç’ta

…………………………….yaşlı söğüt dallarını

Tunca-Meriç Boyları’nda

                                   atalardan kalanları;

Han, hamam, kervansaray

Eski tahta yalıları, sebilleri, kurnaları

Balkan Savaş yıllarını

Bağımsızlık yıllarını

Cumhuriyet ilânını

Önderimiz Atatürk’ün 

Edirne yıllarını /bilmek için/ Görmek için

Arabaya atla - gel! !

ARASTA ÖNÜNDEN ESKİ CAMİ… ….Foto:AKE

                                                                   temmuz.2022/ 

                                           *

                                           *

 18-SEN DE EDİRNELİSİN !

                               ............*.....................

0rtakapı önünde kuşlara yem verirken

Güvercin kanadında minareler görürsen

Üç şerefe, Burmalı , Tamburacı Cami’ine

Saraçlar'da gezinen bir de beni eklersen

 

Yetimler Sokak’ından görünen minareye

“Bu bizim Eski Cami Minaresi’dir” dersen

Tahtakale Hamamı yönünde ilerlerken

“Eski İstanbul Yolu” denen yolun solunda

Dev ağaçlı Lâleli Cami’ini görürsen


İlerdeki  Darül Hadis Cami'ne giderken

Setlerin kokusunu ciğerine çekersen

Burdaki SİNOGOG'a selâm verip geçince

Set boyu sıralanmış pek çok cami görürsen

DARÜL HADİS CAMİ………………………………Foto:AKE

                                              *

SİNAGOG ..

SİNAGOG BİNASI…………………………….Foto:AKE

                                    *

Bulgar Kilisesi'nin hatırını sorarak

Yeşil , Sezai, Viran... Cami'ye de gidersen

Hatta bânilerine bir de selâm söylersen

Meraklanma arkadaş  asla YOBAZ olmazsın

Gezdiğin bu sihirli  mekânların  içinde  

Höyük altında kalmış  bir  geçmiş  öğrenirsin

BULGAR KİLİSESİ                              *

 Bayezit Külliyesi’ne  bir gününü ayırıp

Tunca’yı Bayezıt’ın gözleriyle görürsen

Alaca Mescit adlı camiye  uğrayarak

Burdaki merhumlara birer dua edersen

                                                    *

Hıdırlık   mevkiinin tabyalarını görüp

Balkan Savaşları Müzesi’ni  ziyaret te edersen                                        

Tabyaların yanından Edİrne’ye bakarak

Selimiye adında  o dev kuşu görürsen


Günahından arınmış  günâhkar edasıyla

Ak pak olmuş kul gibi   bu günlere gelirsin

0 zaman sana müjde artık turist değilsin

Gözün aydın arkadaş sen de Edirnelisin!

…………………..*…..............06.haziran2018

                          *

                          *


  19-EYLÜLDE MERiÇ                                   

                           *

Eylülün kucağında akarken  güzel Meriç

Yıkar yüzünü suda güneşin ışınları

Görkemli  bir tarihin kokusunu koklarken

Hatırlatır Meriç'im bir masal diyarını


Cennet bahçelerinin rengiyle çevrilidir

Kuş sesleri içinde yol alan gri sular

Eskiyen zamanların sislerinde raks eder

Bu yeşil kıyılarda öksüz kalmış anılar

Meriç Köprüsü'nden Meriç Nehri

                                   *                  

Tarihin süzgecinden geçmiş gibi durudur

Güneşin bakışında tuvale çalan sular

Bu cennetten beldenin haşmetiyle parıldar

Titreyen bu sularda minik minik aynalar


Düşerken  bu tuvale söğütler ve martılar

Kıskanır Selimiye, kıskanır kervansaray

Işıktan fırçasıyla güneş çizer resmini

Meriç’in sularında yeni bir  eylül doğar


Selimiye uzaktan güle güle el sallar

Dallardaki cırcırlar  yine sazını çalar

Bülbüller şarkı söyler, gelip geçer faytonlar 

Tenimi eylül okşar, gönlümü akan sular

Ruhuma huzur verir  Meriç’teki  sonbahar

    LOZAN CADDESİ, EMİRGAN ÇAY BAHÇESİ VE SÖĞÜTLÜK                                  

                                             *

Mimar Sinan kokulu beş yüz yıllık taş köprü

Altından geçen suyu belik belik örmese

Bütün taş köprülerde olan kemerler gibi 

Tam on iki kemerle  on ikiye bölmese


Söğütlerin kökünü okşayan gri sular

Düşen yaprakları da birlikte götürmese

İnan ki  diyeceğim; Burada akmaz Meriç

Bir buse almak  için eğilmiş söğütlerin

Bu masum isteğine asla aldırmaz Meriç


Bahardan farkı yoktur eylül'deki Meriç'in

Yaz'a göre , suları olsa  da biraz serin

Meriç'in sularında dans eden gölgelerle

Akşam vakitlerinde batışına güneşin

Seyrine doyum olmaz her sonbaharda Meriç'in

                                   

Düşerken  bu tuvale söğütler ve martılar

Kıskanır Selimiye, kıskanır kervansaray!

Işıktan fırçasıyla güneş çizer resmini

Meriç’in sularında yeni bir  eylül doğar


Selimiye uzaktan güle güle el sallar

Dallardaki cırcırlar  yine sazını çalar

Bülbüller şarkı söyler, gelip geçer faytonlar 

Tenimi eylül okşar, gönlümü akan sular

Ruhuma huzur verir  Meriç’teki  sonbahar


Mimar Sinan kokulu beş yüz yıllık taş köprü

Altından geçen suyu belik belik örmese

Bütün taş köprülerde olan kemerler gibi 

Tam on iki kemerle  on ikiye bölmese


Söğütlerin kökünü okşayan gri sular

Düşen yaprakları da birlikte götürmese

İnan ki  diyeceğim; Burada akmaz Meriç

Bir buse almak  için eğilmiş söğütlerin

Bu masum isteğine asla aldırmaz Meriç


Bahardan farkı yoktur eylül'deki Meriç'in

Yaz'a göre ,suları olsa  da biraz serin

Meriç'in sularında dans eden gölgelerle

Akşam vakitlerinde batışına güneşin

Seyrine doyum olmaz her eylülde Meriç'in

 .....................*.....

                               nnnnnnnnnnnnnnnn      

20- EDİRNE SÖĞÜTLERİ

                                     *


LOZAN CADDESİ………………………………………….Foto:SYE

                                         *

Barut kokusu tatmış erkan-ı harb'e benzer

Edirne'nin güngörmüş asırlık söğütleri

Malul gaziler gibi bakarlarken gururla

Bir sur gibi yükselir asırlık gövdeleri


Kimi Tunca boyunda kimi Sarayiçi'nde

Kimi güzel Meriç'in yemyeşil koynundadır.

Kimi de geçmişini anlatmak ister gibi

Edirne'nin içine dağılmış durumdadır.


Eski kitaplar gibi beklerler köşelerde

Meraklı bakışların özlemiyle yanarak.

Üst üste sıralanmış yaş halkalarına

Kazınmış anıları anlatmayı umarak


Dilsiz tarihe benzer Edirne Söğütleri

Bakarsan dile gelir bakmazsan konuşmazlar

Bu yeşil anıtları yalnız ağaç sananlar

Onların lisanından pek bir şey anlamazlar.


Şükrü Paşa yaslandı onların gövdesine

Belki kılıç salladı  birinin gölgesinde 

Güllelerin altında sallanırken Edirne

Şehit oldu Mehmetler bir kaç söğüt dibinde


Sonra Saray içinde.. kavrulurken kahrından

Yediler kabuğunu tutsaklık zincirinde


İki Balkan Savaşı, İki Dünya Savaşı

918 de acıyı gördü bunlar 

Düşman çizmeleriyle kirlenirken Edirne

Kuvay-i Milli gibi eleleydi hep onlar! 


Samsun'dan doğan güneş aydınlattı onları   

Kuşattı dört bir yanı yeşil söğüt dalları

Türküler söyler gibi şimdi oynaşıp durur

Kuş sesleri içinde yeşeren yaprakları..


İnönü Zaferleri filizleri çöğalttı

Sakarya...Dumlupınar, özsuyuna su kattı

Yapraklar, kurtuluşun rüzgarıyla canlandı

Lozan'ın havasıyla dallandı-budaklandı


Atatürk'le bi tanem, Atatürk'le boy atı

Bu yüzden 'Ata' kokar bizde söğüt dalları


Görünür üstlerinden Edirne'nin bağları

Kapalı çarşıları..okulları..parkları..

Selimiye..Binevler..çiçekli bulvarları

Dillere destan olan, büyük pehlivanları..


Yeşil denizler gibi sallanırken söğütler

Halay çeker dururlar yemyeşil yaprakları.

Şimdi  genç genç söğütler gezerken 

............................................caddelerde

Uzaya çıkacağız! der gibidir halları.


Onlarla temizlenir, onlarla güzelleşir

Şu güzel Edirne'min tarihi mekanları.


İyi bak, anı yüklü bu yaşlı söğütlere

Bakmazsan konuşmazlar, 

.................................vakurdurlar bi tanem

Olur da anlamazsan onların dillerinden.

Lozan Caddesi'ndeki söğütlere sor bazan


Bazan da yanındaki Karaağaç'a sor gülüm! 

Altından geçer iken güneşli baharlarda

Neden böyle yanyana ve kolkola yaşarlar

Her yanı tarih kokan bu serhat boylarında.

.................... ......15.05.2006-Edirne

                             *

                             *

 21- BAHARDA MERİÇ 

                                *

Baharın kollarında akarken güzel Meriç 

Saçını suda  yıkar  güneşin ışınları 

Görkemli bir tarihin kokusunu solurken

Hatırlatır şu Meriç bir masal diyarını 


Rengarenk çiçeklerle süslenirken kıyılar

Kuş sesleri içinde kıvrılıp gider sular

Eskiyen zamanların sislerinde rakseder

Bu yeşil kıyılarda öksüz kalmış anılar 


Ne zaman çöreklensem Meriç'in kenarına

El sallar bana doğru, 

...............................dört yandan nice hünkâr 

Bazan Fatih..Beyazıt...

……………………….Ya da Murat Hüdavendigâr

"Beğendim mi ey şair, Edirne'yi? "der gibi

Gülen çehreleriyle karşıma otururlar


Selâm verir  Aliço….Kurtdereli ..Adalı...

Suların yanağını çimdiklerken  balıklar 

Başı semaya değen dört beyaz lâle gibi

Selimiye, karşımda bulutları gıdıklar


Çayımı yudumlarken Emirgan Bahçesi'nde

Köprüden geçip durur süslü-püslü faytonlar

Meriç'in kumlarında beyaz beyaz martılar

Ve Lozan Caddesi'nde; söğütler, karaağaçlar

Sanki bana "hoş geldin!" der gibi haykırırla

Ne varsa Edirne'de  geçmişten bize kalan; 

0 dev kervansaraylar, külliyeler, hamamlar 

ve sonra  Şükrü Paşa

.................................ve bütün kahramanlar 

Bu efsunlu sularda yeniden canlanırlar! 

Tenimi bahar okşar, gönlümü akan sular

Ruhuma huzur verir Meriç'teki baharlar

Ben Meriç'e bakarken  titremese bu sular ! 

İçimde, 

..............kabarmasa yazılmamış destanlar

Tam on iki kemerle belik belik  örmese,

Altından geçen suyu köprüdeki ayaklar 

İnan ki  diyeceğim; akmıyor burda Meriç 

Bir buse almak için bel veren söğütlere

Nazlı bir dilber gibi, bakmıyor burda Meriç! 

Bayılırım baharda kurşun renkli Meriç'e

Hele kuru kumlara biraz su serilince

Bir lâlezar içinde beyaz lâleler açar

Bu sularda martılar bir araya gelince 

Kimi yüzünü yıkar/ Kimisi ayaktadır.

Kimi, pike yapmanın hazzını tatmaktadır

Kimi de bulutlardan kopmuş ta uçar gelir

Köpüklü ayranımı yudumlar burada

Martı çığlıklarında Meriç'e bahar gelir! 

.....................*............01.05.2006

                         *

  22-SARAÇLAR CADDESİ’NDEKİ  

        IHLAMUR AĞAC                                                                                        *                                              

Saraçlar Caddesi’ndeki yaşlı ıhlamur

Eski bir kitap gibi köşeden bakar

Ben yanından geçerken yaşlı ıhlamur

Bir şeyler der  gibi gönlüme akar

                            



                                                          *

SARAÇLAR CADDESİ…………………………….F…oto:AKE

                                  *

Selam verir dallarıyla her geçişimde

Sorarım: 

-Ey ıhlamur derdini söyle! 

Ne ararsın çevrende dört gözle böyle? 

Yok olan eski çehreleri mi

Başında yeller esen gençliğini mi?                                                                   

  Derim ki: 

-Ihlamur,  ak düşmüş saçın

Bir asrı geçti mi  şimdiki yaşın

Anlat bize geçmişi ey ıhlamurum

Filiz ver kökünden, kalksa da naşın


Ihlamur, susmasın, konuşsun dilin

Söyle bana nasıldı eski günlerin 

Geçmişten bir şey mi anlatır bize

Pulsuz mektuplar gibi düşen tüylerin? 

                                                                      

Kuşatma  altındayken güzel Edirne’m

Sen yine burada nöbette miydin? 

                                                                     

Camilere çarpan top mermilerinin                                                        

Açlıktan can veren bebelerinin

ve süpürge tohumuyla beslenenlerin

Kahrından mı buruştu böyle bedenin

Söyle bana nasıldı savaş günlerin?                                                        

......

Şükrü Paşa su içti mi senin gölgende                                                

Yürür müydü kılıcıyla bu caddelerde

“Uçmağa” varılan o siperlerde

Mehmet’i gördün mü susarken böyle? 


Saraçlar Caddesi’ndeki yaşlı ıhlamur 

Ali Paşa Çarşısı  nasıldı, nasıldı söyle! 

Ortakapı’dan mı geçiliyordu 

Gülleler yağarken  Kaleiçi’ne? 

Pancurlar açık mıydı tahta evlerde 

Gaz yağı olur muydu fenerlerinde

Mehmetçikler uçarken tabyalarından

Analar rahat mıydı loş evlerinde? 

Külliyeler nasıldı, çarşılar nasıl

Bedesten dolar mıydı insanla böyle? 

Mutlu muydu Yıldırım…ve Ayşekadın

İşgal altındayken güzel Edirne? 

Dost muydu karağaçlar aksöğütlerle

Kılıcın çaresiz kaldığı yerde

Ezan sesi var mıydı camilerinde 

Mehmet'im, can verirken siperlerinde? 

 

İnerken üstüne zulmün kepengi                                                                      

Gençlerin gezer miydi köprülerinde

Karaağaç 'tan geçerken düdüklü tren

Türküler söyler miydi yolcular yine? 

 

Sarayiçi nasıldı, Karaağaç nasıl

Faytonlar gün boyu gezerler miydi 

Lale bahçelerinde açan laleler

Selimiye’deki lalelere benzerler miydi? 

Başlayınca  “Büyük Harb” 

.....................................tüm yeryüzünde

Osmanlı da, ondört te harbe girince

Tarifsiz kederler yaşadın elbet 

Seferberlik haberi  sana gelince 

 

O yüzden mi dökmüştün yapraklarını

Her evden askere bir genç gidince

Ah ıhlamur, kim bilir ne üzülmüştün

Osmanlı, havluyu yere serince? 

 

İkinci işgali de hatırlar mısın? 

Bir kaç soru sorsam cevaplar mısın? 

Yunan işgâli'ne de tanık oldun mu?                                                

Mondros'ta, üstüne çökünce duman

Saçını başını yine yoldun mu? 

 

Gördün mü Samsun’dan doğan güneşi

Var mıydı dünyada 0’nun bir eşi

Amasya, Erzurum, Sivas’tan gelen

Zafer Haberin oldu mu şanlı Lozan’dan


İnönü’den..Sakarya’dan..Dumlupınar’dan..

Atatürk’ü görünce taa uzaklardan

Hazırol’a geçtin mi, sen onu söyle! 

 türkülerini sen de duydun mu? 

 .        


                                                 
*


Gaziye..yetime..yaşlıya..gence

Gönlünü açtın mı malul görünce

Bir ana şefkatiyle kol kanat gerip 

Yer verdin mi her zaman serin gölgende? 

                                                  

Cepheye koşan yiğit Mehmet’e

Ölümsüzlük katındaki şehit Mehmet’e

İhlas ile çalışan yurtseverlere

Selâm verdin mi ıhlamur,

..................................bunları söyle!           

Seni kim dikti buraya, söyle! 

Nur olsun o eller,   yücelsin böyle 

 

Eski bir kitap gibi dururken öyle 

Gelip geçenlere bak işte böyle!   

Senin için yanan gönlü, yak işte böyle! 

.......................................*..............……........02.02.2008

Edirne Belediye Başkanı sayın Recep Gürkan'dan bir anı

                                                 

     23-SELİMİYE VE MARTILAR

                                      *


Martılar yalnız.denizde bulunur

ve kuşlar, geceleri uyur sanırdım

Dün yanıldığımı anladım,

..........................Edirne'yi görünce 

Selimiye,

..............lâle bahçesini aydınlatan

                                                      *


....................................................ışıklı bir avize

Martılar,

..............Selimiye'yi  tavaf eden

birer pervane böceğiydi

..................................................dün gece! 

Takıp 

…..........ışıktan kanatlarını

...................................minik bedenlerine,

birer nur topu gibi

.........................uçuşuyorlardı

..................................Selimiye üstünde


Kuşları  uykusuz bırakacak kadar 

.................................güzeldi Selimiye 


Güzeldi gece! 

İnanamadım gözlerime!

…………………..*…………..19.06.2006

                                       *

                                       *

                                       *

24-SELİMİYE ÇAY BAHÇESİ’NDE!

                                                   * 

                                          *

Olur da bir gün

                             bir yaz mevsiminde 

eğer rastlarsanız bir şiirimde:

dört ince söğüt gibi

nurdan dört  minare,

her gece yıldızlara doğru uzar! 

Meriç'ten ....Tunca'dan

................kopup gelen martılar

..................................ışıklı bir top gibi

kubbelerin üstünde uçar

Önümdeki havuzun suları

............................yıldızlara göz kırpar

ve 

tam yirmi iki fıskiye,

..... …………yirmi iki lale gibi

.................... gün boyu 

....................................fışkırarak açar! 

Dostlar bilin ki,

Selimiye Çay Bahçesi'ndeyim;

........................martılar gidinceye kadar.

....................*...........06.2006..Edirne

                        *

                        * 

25- ERGENE’NİN HÂLİ… 

                           *

“Akan su pis tutmaz “ demiş atalar

Ne var ki bu zaman bunu yalanlar

Ergene’yi görenin  feleği şaşar

Kokusundan hasta oldu canım topraklar! 


Suyunda canlı hariç ne ararsan var

Anılarda kaldı eski sazanlar 

Ahh plansız teknoloji, ahh şu insanlar! 

Zehirin yüz çeşidi, kapkara sular


Kutuplarda eriyen buzullar gibi

Ergene’min bu hali yürek paralar.

……………………*………..17.12.2006

                                      *

                                      *  

26- MERİÇ’TE ŞİNASİ VE BEN!


 
                                                      *

Yıl 1980

Meriç kıyısında Şinasi ve ben! 

Masmavi bakışlarla 

kurşun renkli sulara dalarak

ve geçmişten geleceğe akarak

............................yan yana oturmaktayız.

Bekarız..

Gençlik denen rüzgârın içinde 

.......................................savrulmaktayız! 

Tüm sorunları çözmeye nazır

ve dünyayı 

sırtımızda taşımaya hazır

inançlı iki komutan gibi  konuşmaktayız.

Ve hemen hemen her akşam

Meriç'in gözlerine bakarak

Ve Meriç gibi dolu dizgin taşarak

Yorgunluğumuzu atmak için

Ve günlerin getirdiği dertlerden 

..........................................kurtulmak için

köpüklü ayranımızı yudumlamaktayız 

Dumanlı dağlar gibi başımız 

Görünce tanıdık yüzleri

........................çözülüyor çatık kaşlarımız 

Önümüzde  Meriç Köprüsü; 

...................................baştan başa taştan

Kimbilir kaç kez haykırmışıktır

..........................................ortak türkümüzü

"Sen çıkardın beni baştan! "

Bazı akşamlar

Sinan'ı da alırdık aramıza !

Kokusunu katardık Meriç'in kokusuna 

Derdim ki, 0 duyarmışçasına; 

-Tahmin eder miydin bu günleri

..............................................ey koca Sinan! 

Ölümsüz çınar!....Mucize insan!

…………………………………..Şinasi.. sen ve ben

Beş yüz yıl sonra 

Meriç'in kıyısında birlikte olacağız

Ve bu yaldızlı sulara bakıp

umut dolu türküler okuyacağız.

Ve şerefine içeceğiz Meriç'in

Selimiye'nin  ve bütün eserlerinin

Sen içmezsin elbet 

Ama biz içeceğiz..

Ve Meriç'le birlikte

…………Meriç'in türküsünü söyleyeceğiz.

...

Ürkütürdük kuşları...

Ve kuş sesleri içinde

seyrettiğimiz olurdu/söğütlerin altından

Lozan kokulu bu mehtaplı suları! 

............*..............03.05.2006*

                        *

                        *

                                     

 27-TUNCA NEHRİ 

                                      *

Olur ya, insanız; 

içiniz kavrulur,  yüreğiniz  kanar! 

Ruhunuz, huzura ersin diye

ve sadabât kokularını  

.............................içine  çeksin diye 

Her köşesinden tarih fışkıran ;

hanları, hamamları 

ve kervansaraylarıyla 

..............................sizi geçmişe uçuran


TUNCA NEHRİ VE II.BAYEZIT CAMİ………..Foto:AKE

                                           *

Mavinin yeşille güreş yaptığı 

Martıların çığlık çığlığa kanatlandığı

Masal gibi bir diyar özlemiyle yanar! 


Gönlünüz eski bir lâle bahçesinden

inatçı dört beyaz lâle gibi 

göğe doğru uzanan

...............................dört ince minare,

    SETLER ,   II.BAYEZIT  CAMİ  VE KÜLLİYESİ/… Foto:AKE

                                                   * 


    
Ekmekçizade Ahmet Paşa Köprüsü ,TUNCA NEHRİ VE 

     SÜLEYMAN PAŞA CAMİ……….………….Foto:AKE

II.BAYEZİT KÖPRÜSÜ VE CAMİ’nin YER ALDIĞI 

TUNCA BOYU ……… …………Foto:AKE


                                          *

 Birbiriyle fısıldaşan söğüt yaprakları

Renkli güvercin kanatları

Şarkı besteleyen  martılar 

Ve setlere yaslanarak

Ve söğütleri okşayarak

Vakur vakur akan sularda 

gölgeleri titreşen sevdalı gönüller  arar 

Derim ki;  gelin Edirne’ye bu bahar! 


Yürüyün, toprak setlerin üzerinde 

Fatih'in oğlu II.Bayezıt'ın yaptırdığı;

içinde darüşşifa müzesi

ve tıp medresesinin bulunduğu

…................II.Bayezıt külliyesine kadar

Görün bakın; tek katlı evlerin

kırmızı kiremitli damları

Külliyenin kesme taş duvarları

ve binbir anıyla yüklü kubbelerin

..............................kurşun kaplamaları

ve padişahların kayıkla 

cuma namazına geldiği 

...................................setler üzerindeki 

çift minareli II.Bayezit Cami size nasıl el sallar ! 


II.BAYEZIT KÜLLİYESİ…………… ……..………Foto:AKE              

                                              *            

İşte , Bulgaristan’dan doğan Tunca Nehri,

Beyazıt Köprüsü’nün dibinde

ak saçlı söğütleri ayağından öpmek için  

ve insanlara huzur vermek için,

..…….....................................tam burada şaha kalkar! 


    II.BAYEZİT KÖPRÜSÜ      ………………..…………Foto:AKE 


                                                 *      



Ekmekçizade Ahmet Paşa’nın, üzerine köprü yaptırdığı 

ve Meriç Nehri ile el ele tutuştuğu yerde, TUNCA NEHRİ 

üzerindeki TUNCA KÖPRÜSÜ (Ekmekçizade Ahmet Paşa 

Köprüsü )ve taa uzakta Selimiye Camii görülmekte…. 

Devamında MERİÇ   NEHRİ ve MERİÇ KÖPRÜSÜ……

Foto:AKE

                                    *

     

 28-EDİRNE MURADİYE CAMİ

                 ………………….*……………….

Öykümüzün tarihi; 1426

Gerisini şimdilik edelim hasır altı! 

  

İstanbul hayaliyle yaşarken Sultan  Murat

Rüyasında demiş ki Mevlana; 

………………….........”Bir mescit yap! ” 

-İçinde mevleviler dönsünler, gece gündüz

Desinler tüm küffara “işte bu, felsefemiz! ”


Atlayıp kır atına dolaşmış sultanımız  

"Tam burda olsun! " demiş 

................................mevlevi dergâhımız

Ama, kavga edince dergahtaki erenler

Bir camiye çevirmiş  dergahı, Murat'ımız....


Bir başka söylenti de; 

..............................Sultan, çıkmış tepeye   

Bakmış ki rüya gibi bu tepeden Edirne 

Tunca -Meriç akarken söğütlerin altından 

II.Sultan Murat kükremiş kır atından


                                         *


MURADİYE CAMİ VE CAMİHAZİRESİ’NDEKİ KABİRLER..

                                          *

Buyurmuş; 

“Baksanıza, ne mahzun akar Meriç  

Demek ki külliyesiz, minaresiz toprak,.. hiç.! ..”

Yaradan, nehirlerle bezemiş  bu beldeyi

Mutlaka  kültür kenti yapmalı Edirne’yi. 


Sularda titreşmeli, caminin kubbeleri     

Burda bırakmalıyız en güzel hediyeyi

Donatmalı her yeri büyük külliyelerle 

Semayı süslemeli cami minareleri


Çağırtıp, adı meçhul mimarını katına  

Buyurmuş  kılıç gibi, mimarın suratına! : 


-İsterem bir cami yap, benzesin şu tahtıma! 

Yakışsın Osmanlı'nın ve ceddimim şanına

Ders alsın oğlum Mehmet görünce çinileri

Yaptırsın buralara en iyi camileri! 


Kaftanını okşarken Sarayiçi yelleri

Beklemiş hep sabırla  bitsin diye camii.

Mihrabını süsletmiş masmavi çinilerle

Şadırvan da koydurmuş avlusuna bir tane


Tüylerini yıkarken burada güvercinler

Duvarları süslemiş çiçek çiçek çiniler

Mest olmuş çinilere, camiyi yapan eller 

Koşmuşlar görmek için bu camiyi şairler


Elbette Sultan Murat, bu iş bitti dememiş 

'Darülhadis' denilen camii de bitirtmiş

Saray avlusu gibi gül kokan bu camiye

Üç tane şerefeli camiyi de ekletmiş 


Kapısı meşhur olan bu sonuncu camiyle 

Edirne, tarih kokan dar-ül nasr'a benzemiş 

Gönüller birbirine aşkla bağlansın diye  

Mimar'a, on kemerli bir de köprü diktirtmiş.


Arda,Tunca ve Meriç sularken Edirne’yi 

“Ver! “ demişler toprağa, en güzel lâleleri

Bu millet hak ediyor bu güzel beldeleri  

Sultan Murat, kutsal kent yapacak Edirne’yi! 


Muradiye Cami Bahçesi’nden SELİMİYE 

                              *


MURADİYE HAZİRESİ’NDEN SELİMİYE

                                           *

Gerçekten, nehirlerin kehaneti yol bulmuş  

Edirne Rumeli'de doksan yıl başkent olmuş..

Yaklaşık yüz yıl sonra, görünce bu beldeyi 

Lalelerle süslemiş Sinan, Selimiye’yi


Arda,Tunca ve Meriç bu yüzden kıvrık akar 

Akarken camilere boynun çevirip bakar

Kiminin eteğini  ıslatarak aksa da   

Onlara yükseklerden iki cami göz kırpar


Biri sultan Murat’tan çinili Muradiye

Bir de Mimar Sinan’dan, şahane Selimiye! 


Mutludur altı asır bu camiyle Edirne

Mutludur Edirne’ye bakarken Muradiye! 

                          *

                          *

                          *                          *

 29- EDİRNE’Yİ GEZMEK

                 …………..*………..

Edirne  bir payitaht; duymuşsundur, bilirsin

Ama  0’nu görmeden ruhuna inemezsin

Dokunman gerek 0’na; söyleşmen ,karşılıklı

“Edirne’yi gezmeden, bilinmez! ”diyen haklı

O’nun diyecekleri  mekânlarında  saklı


    SARAÇLAR CADDESİ……………………… ….Foto:AKE


   ASIRLIK IHLAMUR AĞACI………… …………….Foto:AKE

                                                 *

Camileri, evleri , hanları, hamamları

Adı Rüstem Paşa'dan gelen kervansarayı

Şehir merkezindeki meşhur Deveci Hanı

Unutulmuş adlarla anılan sokakları


Esvapları eskimiş çeşme musluklarını

Hasan Sezai adlı Hazretin Dergahı'nı

Feyzullah Baba’nın yazılı taşlarını

Kesikbaş Türbesi’nin dağınık saçlarını


Yerinde görmezseniz Edirne anlaşılmaz

Bu tarihi mekanlar damarında dolaşmaz! 


Beli bükük evlerden yola bakan cumbalar

Zamanın darbesine maruz kalmış kurnalar

Boyaları sökülmüş kırık dişli pancurlar

Gezdiğimiz yerlerde gözden kaçan hamamlar; 


Sokullu,Tahtakale, Mezit Bey ve de Saray

Kapıkule Yolu’nda  kurnasız  Gazi MihKal

 "Sizlere miras kaldık, gel-gör! ”diyerek ağlar!

Edirne’yi ilk gören kendini düş’te sanar


Mutlak gez Edirne’yi boş gününde, yavaşça

Elbette ki gezmeye camilerinden başla

İlk önce Selimiye; zerafetin timsali

Taştan laleye benzer dört ince minaresi


Girişteki binalar örtse de cüssesini

Edirne’ye girmeden görünür çift lâlesi!


Örneğin;sağ tarafta yeni sağlık merkezi

Elinde şırıngayla I.Murat Hastanesi

Sevgi Durağı denen durağın tam yanından

0na sevgiyle bakan FATİH SULTAN CAMİİ


Tam on iki kurnalı şadırvanın önünden

Kaldırarak semaya iki minaresini

“Hoş geldiniz!" der gibi bakar geldiğin yola

Göstermek için bize konukseverliğini 


 
Az daha ileride Yavuz Sultan Camii

Şadırvanından bakan sekiz adet çeşmesi

Taptaze fidanları, yemyeşil çimenleri

Uzun minaresiyle sizi arar gözleri


Biraz daha  ilerde Mevlana Rumi Cami;

Her pencere taşında Selçuklu’nun izleri

Mermer şadırvanında sekiz adet çeşmesi

Camlarında çiçekler; lale-gül motifleri


Süslemeli balkonu,,mihrabı, kürsüsüyle 

“Ne olursan...ol da gel!“diyen hoşgörüsüyle

Tam altı şerefeli iki minaresiyle

Barışa davet eder  tıpkı Mevlana gibi

Gitmekte olduğumuz  yolun sağ tarafında

Saydığım bu üç cami size derken “Merhaba!”

“Baca “denen mevkiin biraz yakınlarında

“Hacılar Ezanı”nı cami katılıp bu kervana

Gelip geçen herkese der ki “Uğurlar ola!” 


Edirne göründükçe sesler çoğalır bir bir

Bu kez yolun solundan “hey!” sesi işitilir

Bu genç sesin sahibi asfaltın sol yanından

Uzun minaresiyle Genç Sanayi Cami’dir


Sonra Kadıbedrettin , Ayşekadın Camii

Ve gökyüzü kubbeli Defterdar Paşa Cami 

Bir kaç  yangın ve işgal görmüş insanlar gibi

Bir arada yaşarlar  yüzlerce yıldan beri


Kız Öğretmen yanında Sitti Şah Sultan Cami

Meraklı çocuk gibi bakınır  mavi mavi

Hazirede uyuyan Sittişah Sultan'ıyla

Ve cami yanındaki diğer mezarlarıyla


Bir tarih kitabının içinden bakar gibi

Yoldan gelip geçene güler durur daimi


Rivayet edilir ki bu camiyi yaptıran:

Yeniimaret’teki  külliyeyi’nin banisi

Fatih’in büyük oğlu II.Bayezıt  Han

 Çok sevdiği annesi Sitti Şah Sultan için 

Özenerek yaptırmış bu harika camiyi


Bilin ki yalnız değil burda Sittişah  Camî

Hastane Bayırı'ndan göz kırpar ona biri 

Devlet Hastanesi’ne çıkan merdivenlerden


Hazresinde uyuyan bütün meftalarıyla

Sitti Şah’a el sallar Saruca Paşa Ca

Saruca’ya özenir Selçuk Hatun Camî’i 

Görmek için uzaktan göz kırpan minareyi

Duvar üstünden bakan utangaç  bir yâr gibi

Kaldırır  da başını Kadiriye Sokak’tan

Karaağaç’ı da  gözler sabah-akşam gözleri

 

Onun bu durumunu tebessümle seyreder

Eski Cami, Sitti Şah ve de uzaktan LÂRİ 


Sittişah arkasında Talatpaşa Caddesi

Hatırlatırken bize  İttihak Terakki’yi

Bu caddede yükselen bir  zaman makinesi

Çok daha uzaklara alır götürür bizi


Kanuni zamanından kalan bu hediyenin

Yaptıranı eşraftan Hacı Süle Çelebi

Bu yüzden ona derler Süle Çelebi Cami

Diriltmek için tekrar bu kültür değerini


İlgililer  onarttı bu kültür değerini

Yine geriye geldi o Edirne Günleri

Pencereleri örten demir korkuluklarla

Abdest alma yerinde duran takunyalarla

Nostaljik  musluklardan fışkıran sularıyla

Eski Edirne kokar  Süle Çelebi  Cami


Selçuklu mimarîsi  kokan cami önünde

Mermer esvaplarıyla Hacı Ali Çeşmesi

Testiyle , ibriklerle beklerken mahalleyi!

Kurnasından  damlayan  sihirli sularıyla 

Bu semtin eski adı “Tarlakapı” der gibi

 

Kirişhane Semti’nde işte böyle bir cami

Bizleri bekler durur uzun yıllardan beri

Arayan bulur derler aradığı her şeyi

Ancak böyle bulursun aradığın camiyi


Ekmekçi Köprüsü’nden sol tarafa dönünce

Setlerin üzerinde  yüz metre yürüyünce

Görürsünüz sağ yanda yardım istiyor biri!

Eskimiş elbisesi, kırık minaresiyle

İşte karşınızdadır  Evliya Kasım Cami 


Savaştan arta kalmış malûl bir gazi gibi

Islanmış ayakları, kırık minaresiyle 

Unutulmuş kabirler , yıkılmış taşlarıyla

“Bana bir baston verin evlatlar!”dercesine

Tunca’nın Eteği’nde bizleri bekler durur

Tunca’ya baka baka Evliya Kasım Camî 


Edirne kültür kenti; her köşesi bir tarih

Süle Cami yanında Sabuni Mahallesi

Bulutları okşayan uzun minaresiyle

Kuşlara kucak açan  uzun servileriyle

Büyük camlı ve geniş son cemaat yeriyle 

LÂRI CAMİ

Sokağı aydınlatan Fatih kokulu cami

Tıpkı bir LÂLE gibi süslüyor mahalleyi


Lâri Cami de denen bu caminin önünden

Bir minare görünür binaların üstünden;

Sukûti bir hayalin içinde debelenen

Pancurların ardından bakınan bir yâr gibi


Burada tambur satan esnafı arar gibi

Tahtakale Hamamı Yolu’na bakar gibi

Tamburi Cemil Bey’i görmüş te şaşar gibi

Âlem’in üstündeki o güzel  hilâliyle


Kiremitler üstünden bakınan bu camiye

Edirneliler diyor “Tamburacılar Cami”

 

Tamburi  Camii’nden Meriç’e ilerlerken

Setlere doğru giden  yolun sağ  tarafında


 

Sinogog’un yanından geçen  geniş  asfaltta

Bir yalı bahçesini andıran gülizâr’da 

                             

Alımlı minaresi , kocaman  kubbesiyle

Cami arkasındaki güzel türbeleriyle

Sanduka şeklindeki mermer kabirleriyle

Kabirler üstündeki mermer kitabelerle

Setler’in eteğinde sessizce uyur biri!


Bahçede sema yapan şirin servileriyle

Camiyi bir irem’e benzeten gülleriyle

Şadırvanı süsleyen on tane çeşmesiyle

Çıkrıklı küçük kuyu ve de türbeleriyle


Alicenap Hatun’un kızı Hafsa Sultan’ın

Şehzade Orhan ile Hüseyin Çelebi’nin

Şeyhülislam Mevlana Fahrettin Acemi’nin

Ümmügülsüm, Hatice, Zeynep ve Rükiye’nin


Edirne valisi Karamanoğlu Mehmet Bey’in

Şehzade Selim’in ve Şehzade Mehmet’in

Daha bir çok sultanın ve bir çok şehzadenin

Sadece taşı  kalmış mahsun kabirleriyle


Yüzündeki peçeyi kaldırmış bir yâr gibi

Gelip geçene güler  DAR-ÜL HADİS CAMİİ


Dar-ül Hadis’ten sonra görünen şirin cami

II.Murat  Han’ın Şeyhi’nin hediyesi

Bursa’yı başkent yapan Gazi 0rhan Bey gibi

“Ebu-l hayrat” olarak yaptırmış bu camiyi


  SÜCEATTİN   CAMİ  MİNARESİ  VE SELİMİYE…………..


                                *

Yaptıran  ŞÜCEATTİN  öyle bahadırmış ki

At sırtında koşarken yıpranmış giysileri

Bu yüzden hiç kalmamış caminin elbisesi!

Depremler de yıkınca alçak minaresini


Beylerbeyi Evliya Kasım Cami’i  gibi

Kırık minaresiyle nâçar kalmış bu cami  


İşte tam buralarda  bir sürü  küçük cami

 “Zarf değil mazrufa bak!” sözünü söyler gibi

Gerdana sıralanmış sedef  inci örneği

Resmi geçit  izleyen Edirneliler gibi

Setlerin eteğine dizilmişler her biri


Örnek; Viran Sokak’ta  Kazas Salih Camii

Bir kaç küçük mezarla bekler ziyaretçiyi

Şaşırtır görenleri bu daracık sokakta

Selçuklu’yu andıran o zarif mimarisi


Yusuf Hoca Okul Sokak……………………………

                                     *

 Şimdi girin eskiden kalan dar sokaklara

Yaklaşın Kadri Paşa Okulu’nun yanına

Kırmızı kiremitli evlerin arasına

Taştan merdivenleri, yemyeşil bahçesiyle


Tek kubbe, tek şerefe, görkemli gövdesiyle

Kocaman ağaçları, on tane çeşmesiyle

Eskiden YEŞİL olan kısa minaresiyle

Evladını bekleyen bir ana şefkatiyle


Asırlık hasretiyle karşıdan hoşlar sizi

Fatih’in sancak beyi MEZİT BEY’in CAMİİ;


 Arabalar geçerken setlerin kenarından

“Uzun kaldırım “denen sokağın başucundan

Ortodoks Kilisesi Çanları’nın yanından

 Minaresi el sallar bacalar arasından


Farklı dinlere mensup bu mabet ikilisi

Çelik çomak oynamış  arkadaşlar misali

Ya da aynı anadan süt emmiş kardeş gibi

Bir arada yaşarlar uzun yıllardan beri 


Taa uzaktan görünen uzun minaresiyle

Kanuni’nin  veziri Süleyman Paşa Cami

Ekmekçi Köprüsü’ne gelmeden biraz önde

Beylerbeyi tavrıyla burada bekler  sizi


                                  *


ÜÇ  ŞEREFELİ CAMİ

                                *

Tazecik bir ekmeği şükürle koklar gibi

Soyduğu bir soğanı yumrukla kırar gibi

Sulu bir domatesi ak tuza banar gibi

Misafir ağırlama telâşı yaşar gibi

  

Setlerin eteğine sermiş  yeşil peşkiri 

Gelip geçen herkesi buyur eder  bu cami

Üç yüz metre ilerde Hasan Sezai Cami

Ahşap mimarisiyle dört gözle bekler sizi;


Gelip-geçene bakan mermer mezarlarıyla

Ve Hasan Sezai’nin yattığı derhâhıyla

Bilinen bilinmeyen bütün meftalarıyla

Bahçeye hayat veren güzel şadırvanıyla


“Oku !”diye haykıran  o kabir taşlarıyla

Mis kokulu gülleri, yemyeşil otlarıyla

Bostanpazar Semti’ne “hoş geldiniz!”diyorlar

Selimiye Camii’ne bakan minareleri


Buradan giderseniz Kapıkule Yolu’na

Varırsınız Beylerbeyi Şah Melek’in yanına

Türbenin bulunduğu cami mezarlığına

Bu kadar uzun yolu adımladıktan sonra

Bir dua edin artık Şah Melek dostlarına

 

Yürüyün Gazi Mihal Köprüsü üzerinden

“Merhaba şanlı Tunca!” diye seslenerekten

Yaklaşın hendekteki caminin kapısına

Dua edin bahçede uyuyan meftalara;


Gazi’ye, hanımına, kızına,  imamlara..

Akıncı beylerinden, dede Köse Mihal’e


Bayezıt  Camii’ni başka güne bırakıp

Yıldırım Camii’ne bir de selam sarkıtıp

Şimdi dönün geriye eski lise’ye varın

Lise’nin Bayırı’ndan yukarıya tırmanın

Sitti Şah Camii’ni bir kez daha koklayın


Karşıda Selçuk Hatun ve Sarıca Cami’nin

Haziresinde yatan merhumlara uğrayın 

Bir zaman makinesi içinde gider gibi

Yüzlerce yıl geriye, geçmişe kanatlanın!

 

Hastane arkasına çıkın basamaklardan

Geçin, musluk suları akan dar sokaklardan

Sizleri ürkütmesin gelen “işt, işt!” sesleri

Kiremitli evlerin kırık pancurlarından

 

Arada görürseniz  viran olmuş binalar

Üzülmeyin, bilin ki, onlar son hatıralar

İşte Taşlık Cami’ni kucaklayan duvarlar

Duvarların içinde  serviler, papatyalar


Evlerin duvarında okunan yazılarda

“Medrese Ali Beye gider” der, tabelalar


Gezdiğiniz yerlerde görün eski evleri

Köprüce Bayırı’nı, Şeyh Çelebi Cami’ni

 

Kadı Bedrettin Bey’in babası olan şeyh’in

Hala bahçede durur  yeşil boyalı evi!

 Ev dediğim elbette bu merhumun taş kabri

Dünyada iz bırakmış bu meftanın kimliği

Taş üstünde yazılı : “Şeyh Çelebi’nin Kabri”


Sanmayın konuşmazlar bu kültür değerleri

Sorarsan anlatırlar  eski kış günlerini

Eğer dikkat edersen duyar gibi olursun

Köprüce Bayırı’nda yokuş aşağı doğru

Kızak kayan gençlerin kahkaha seslerini!


Şimdi geldik Yahya Bey Camii’nin önüne

Caminin yanındaki maksem’in tam dibine

Bir dua yollayarak burda dinlenenlere

Selam edin camiye emeği geçenlere

Selam edin Saruca Mahalle sakinine 


Aradan ilerleyin  Yahya Bey Çeşmesi’ne

Tophane Bayırı’nda topların terkisine

Hayal et; mehter dinle, istersen at bir gülle

İstersen yürüyüver Hıdır Ağa Cami’ne

Gör, nasıl ninni söyler  Sinan, Hıdır Cami’ne!


Mola ver Halk Eğitim Binası’nın önünde

Bir de burdan bakıver  Selimiye Camii’ne

Yaprakların düştüğü sonbahar mevsiminde

Gördün mü, ne heybetli görünür  Selimiye!


Asıl sürpriz  burada bekliyor hepimizi

Cami’nin arkasında bir fetih efsanesi;

Fatih’in Evi ile Mezar Taşı Müzesi

EDİRNE ARKEOLOJİ ETNOGRAFYA MÜZESİ


Yeni Saray Hamamı, Babademirtaş Sokak

Üç yüz metre ilerde ATİK ALİ CAMİİ

Yepyeni giysilerle şaşırtırken tarihi

Baruthane Camiyle,  o meşhur  Sarı Cami

Kırk yıllık bir dost gibi kucaklarlar bizleri

 

Buradaki  mezarlar sanki  Sümer tableti 

0kunacak bir takvim yaprağı gibi hepsi

Bir dua süresinde geçince yanlarından

Apartmanlar üstünden biri gözetler sizi


Rumeli Beylerbeyi vezir Şahabettin’in

Evlerin üzerinden görünen hediyesi

Bir bey’in mızrağına taktığı tuğ örneği

Armudi külahıyla işte KİRAZLI CAMİ


Gürdünüz mü  Edirne açık bir müze kenti  ?

Camizâr’a  benzetir 0’nu bu  camileri

Başta “şahit ol!” diyen Selimiye Cami’yle

Üç  Şerefeli, Burmalı, Kirazlı,  Eski  Cami


Andığım- anmadığım Edirne Camileri

Her günün beş vaktinde gökten bir nidâ gibi

Serhaddin ötesine seslenirler daimi

Günün tam beş vaktinde aynı çağrıyı yapar 

Kıyak Baba, Yahya Bey, Muradiye Camii


0smanlı’ya doksan yıl başkentlik yapan kenti

Atalar kültür kenti yapmışlar inanın ki

Zeynep’in gergefinde duran o gül örneği

Edirne’yi örmüşler tıpkı bir dantel gibi

SOKULLU HAMAMI………………………………………

                                           *

Hanları, hamamları, köprüleri  dizmişler

Dört yana  makzem, çeşme, sebiller eklemişler

Külliyeler içine medreseler yaparak

Her  yeri lâle gibi camiyle süslemişler


Kiminin gölgeleri düşerken akan suya

Kiminin ezan sesi ulaşır Kırkpınar’a


Şahmelek ,Gazi Mihal, Bayezıt  ve Yıldırım ,

Mezit Bey , Şücaettin ve de Evliya Kasım

Süleyman Paşa ile yanında bir çok  kasım

Bir şey anlatır gibi göz kırpar ufuklara


Saraçhane Köprüsü yanında Çakır Ağa:

Bakarak Saraçhane Çeşmesi tarafına

Ağıt yakar Mirimar Cami meftalarına

“Bu köprüyü yaptıran Şahabettin olsa da

Subaşı bendim!”diyor  Sinanettin Paşa’ya


Baba Demirtaş Paşa Mahallesi halkından

Burmalı Cami’inin arka taraflarından

Karanfil Sokak’taki cumbalı bir balkondan

Yeniçeri Ağası kalender Kuşçu Doğan

   KUŞÇU DOĞAN CAMİ

                            *

Buçuk Tepe’de yatan dostunu arar gibi

Baştan sona Meriç’i gözüyle tarar gibi

Bakınırken Karaağaç yönündeki yollara

Salı Tekke Sokak’ta oturan Arif Ağa

Dalıp gider bir daha gelmeyecek yıllara


Kıyak Baba, Umurbey, Meydan ile Sarıca

Muradiye,Barutluk,Gazi Mihal,Yıldırım

Nişancı Paşa, İmaret, Sabuni ,Muradiye

Kirişhane, Karaağaç ve de Yancıkçı Şahin 


Medrese Ali Bey’le, Abdurrahman Mahalle 

Ardından Saraçhane ve de Fatih Mahalle

Koca Sinan, Talat  Paşa ve sonra Şükrü Paşa 

Kucak açar, yâr gibi ,bu eşsiz  camizâr’a


Fatih, Yavuz, Mevlana, Hacılar Ezanı’nı  

Yeni bir lâle gibi ekler camizârına

 

İşte sundum sizlere cami dolu bir tepsi

Edirne Danteli’nde oya gibi her biri

Çoğunun bir tanedir kubbesi, minaresi  

Yeşil çimle döşeli huzur veren bahçesi


Kiminin bahçesinde  onlarca mefta kabri

Duvarlarda yazılı kısa ayetleriyle

Ata armağanıdır saydıklarımın hepsi

Hemen hemen böyledir tümünün seceresi


II.Bayezıt’e bir şey diyemem amma

Meşhur “Eski Cami”nin başkadır cazibesi

Dokuz göğü anlatan dokuz güzel kubbesi

Öyle güzel bakar ki, eritir kalbinizi


Edirne’nin en eski bu selâtin camisi

İki minaresiyle yolda karşılar sizi


ESKİ CAMİ………………………… ……………..Foto:AKE

                                          *

O’nun ilginç geçmişi fetret devrine uzar

İri kesme taşlarla örülen dört taş duvar

Duvarları süsleyen o harika yazılar

Üç Çelebi kardeşten  kalmışsa da yadigar

 Kapısının üstünde Çelebi Mehmet yazar   


Güvercinler uçuşur  birinden diğerine

Sanki mesaj taşırlar  bu iki sevgiliye

Sinan, duvarlarına  bir sürü yuva yapmış

Güvercinler, mektubu bunlara koysun diye

    22  FISKIYELİ   SELİMİYE ÇAY BAHÇESİ  HAVUZU 

  VE ESKİ CAMİ    Yıl:2006...............Foto:AKE

  

                                                 *

  

   ESKİ  CAMİ  (ULU CAMİ)............... 

                                                 *

Selimiye Cami’yle arasında asfalt var

Leyla ve Mecnun gibi gün boyu bakışırlar

Biri yazılarıyla,  diğeri  endamıyla

Birbiriyle yıllardır sessizce yarışırlar..


Kabe’den bir taş varmış iç duvarın birinde

Vaaz vermiş burada Hacı Bektaş Veli de

Rivayete edilir ki:”Bir gün, gördüğü düş’te

Namaz kılmakta imiş Hz.Muhammed de

Demiş  ki efendimiz::  ” Camiye iyi bakın

Bu cami ulu cami, cemaatsiz kalmasın”


Gökyüzüne bakarak gezindiğin bir günde

Bakınırken  Sinan’ın Heykeli’nin önünde

0lur karıştırırsan, Ulu Cami nerede? 

Sorarsan  gösterirler: “Eski Camii  bu! ” diye

Görkemini görünce şaşırmayasın diye! 


Yazısı meşhur olan taş örmeli cami’in

Önünde abdest alır beş vakit bir çok mümin

0 kutsi havasıyla, esrarıyla, çok şeyin

Altı yüzyıl ayakta dururken öyle emin


Bedesten’in üstüne sabah  gölgesi düşer

Caminin köşesinde yükselen minarenin

Üç sultanla anılan bu selatin camiin

Kimbilir ne mutludur, mimarı Alâaddin


Eskinin  deyimiyle “dar-ün nasr” olan kentte

Bu cami  sonsuza dek yaşayacak  elbette 

Bizlere  atalardan emanet kalan mabet

Gökyüzüne haykırır: ”Burdayım ilelebet! “


Sonra Üç Şerefe’li ;  Murat II yapısı

İnsanı mest ediyor  işlemeli kapısı

II.Mustafa’dan armağan kalmış bize

Saat Kulesi ile bakışan burmalısı


Karanfiloğlu Sokak’tan   Üç Şerefeli Cami’nin Baklavalı 

Minaresi ve eski evler…………………………… ….Foto:AKE

                                                          *


Apartmanlar arasından bakınan o ev

Bir eski fotoğrafı andırmaktaydı

Baktım da buz tutmuş ak saçakları

Çarıklı günleri haykırmaktaydı! 


Bildiğiniz o eski evler gibiydi; 

Kiremitler kırıktı, kapısı dardı

Çamur harçlı, taş örme duvarlarında

Islıkla söylenmiş türküler vardı! 


Büyükçe bahçesi, yola bakardı

Ağaçların dalları çatal çataldı.

Tahtaları çürümüş çardak altında

Taşları dökülmüş döveni, kardı.


Gözlerime ilk çarpan boş saksılardı.

Kasımpatlar  çoktan kurumuşlardı.

Çatının altındaki kiriş ucundan

Paslanmaya yüz tutmuş bir nal sarkardı.


Bahçenin ucundaki bir iri çınar

Bir zaman tünelini andırmaktaydı.

Elleri kırışmış yaşlılar gibi

Kocaman gövdesi sallanmaktaydı


Kuyunun üzerinde bir kara kazan

Sacayağı nerde* diye bağırmaktaydı

Perdeyi açıp açıp kapayan çocuk

Umut dolu gülücükler fırlatmaktaydı


En canlı duransa küçücük nardı.

İncecik dalları karlı bahardı 

Kömürlük kapısında asılı yanbol

Kendi hazanını yaşamaktaydı 


Duvara dayalı üç tane teker

Bir yaba, bir baston, kırık ibrikler

Ve duvar üstündeki yırtık çizmeler

Sanki sahibini aramaktaydı


Bacanın dibinde üşüyen susak 

Savrulan dumanla kararmaktaydı

Eşiğin üstündeki küçük delikten

Bir yemek kokusu yayılmaktaydı


Camları kapatan soluk perdeler

Kim bilir ne hisler saklamaktaydı 

Pencerenin önündeki bir mum çiçeği

Gelen geçene göz kırpmaktaydı


Dışardan duyulan bir güzel ninni

“Ingaa! “ sesine karışmaktaydı

Belli ki bu evin bir köşesinde

Mini mini bir bebek uyumaktaydı.


Karlara gömülmüş bu yaşlı evin

Saçağından buzlar uzanmaktaydı

Baktığım her yerden gönlüme doğru

Bir ılık rüzgar savrulmaktaydı! 


Ah, gönül ocağımı tutuşturan ev! 

Ah, bahçeyi kuşatan alçak duvarlar! 

Tıpkı sizin gibi sıkışıp kaldı

Apartmanlar altında ne hatıralar 

..................*…………….



                             *

Muradiye Semti’nde, çık Murat Camii’ne

Unutma, Fatih bile gelirmiş bu cami’ye

Sarayiçi rüzgarı dolarken ciğerine

Bahçesinden bakıver Söğütlük’ün yönüne


Şaşırma, sere serpe uzanırken Edirne 

Buradan  kuş bakışı eşsizdir Selimiye


Edirne’yi gezerek ancak böyle  tanırsın

Kendini burda değil Osmanlı’da sanırsın 

Sonra dersin: “Ummazdım, minareler ne ulu! 

Galiba yanlış geldim,  burası İstanbul mu? ”


Edirne’yi gezmeden Edirne tam bilinmez

Bir kere gördün mü de, yüreğinden silinmez

Mimarlar dantel dantel örmüşler Edirne’yi

Bu yüzden görmelisin mutlaka külliyeyi


Öyleyse git Tunca’ya, selam ver Beyazıt’a

Bol kubbeli anıtı gör köprünün yanında 

Söğütlerin kökünü okşarken Tunca Nehri

Beş yüz yıllık bir gurur şaha kalksın ruhunda 


Hastaları su ile, müzikle iyi eden

Şifahane'yi de gez, darüşşifa kısmında


Ekmekçizade Ahmet Paşa Köprüsü(Tunca Köprüsü)

                                           *

Eşi  yok külliye’nin Avrupa’da, Dünya’da

Camisi, medresesi, imareti…hep burda

Dua et;  sultanına, yapana, mimarına

Bu dua gidiversin merhumların ruhuna

Böylece hakkını ver Fatih'in bu oğluna


II.BAYEZIT  ŞİFAHANESİ VE  CAMİİ…………………………………..

                                               *


 

                 ÇİLİNGİRLER  ÇARŞISI

                  ……………*………………

Burdaki anıt cami, bir camii-selâtin

Külliye içindedir, o da kendinden emin

Sonra içini gezin derim ben bu mabedin

Tek kubbeden oluşan çifte minarelerin

Mimarını sorarsan, derler: “Mimar Hayreddin ”


Sınırlar yok olurmuş gönüller bir olunca

Tunca Nehri  durulmuş Hayreddin’i bulunca

Bir söz demek  gerekse Hayreddin’i  duyunca; 


Neretva’nın beline hilal kemer takılır

Mostar’ın toprağında bir Hayreddin olunca

Bir de burdan bakıver dar-ül karar’a  doğru

Gördün mü nasıl uzar, göğe, dört kuğu boynu! 


Demem şu ki sevdiğim, burda yok karlı dağlar

Türkülerde kalmıştır  Edirne’deki bağlar

Bu yüzden kabirlerden üzüm salkımı sarkar

Köprülerin altından akarken simli sular


Edirne’yi;  Meriç’te-Tunca’da gören anlar 

Köprüler , külliyeler bizi onlara bağlar

Edirne Meriç gibi, durgun akmaz hep çağlar

Edirne’yi bir gören bir de görmeyen ağlar! 


Sonra ünlü çarşılar…çarşılar da  çarşılar! 

Zaman tüneli gibi tarih kokan mekanlar; 

Arasta ve Bedesten, Çilingirler, Saraçlar..

Buralarda gezinir her yaştan meraklılar


Badem ezme, süpürge, sabun satan çarşılar

0ya oya  işlenmiş minareli havlular

Devaimisk şekeri ve bilumum helvalar

Çarşıları süsleyen hatıralık eşyalar


İstediğin kapıdan  gir Kapalı Çarşı’ya  

Bu zaman tünelini seyrederek  yavaşça

Mutlu olsun çarşının mimarı  Sinan Usta

Mutlu olsun sadrazam Hersekli  Ali Paşa


Bitmedi, gezeceğiz az daha, azar azar

Mezarları görmezsek merhumlar bize kızar

Bizden önce yaşayan Edirneli’ydi onlar

Mezar taşları lâle, mezarlar'sa lâlezar

Lâlenin soğanıdır işlemeli sarıklar! 


Her taşın üzerinde bir fatiha yazsa da

Genlerinde kim bilir ne ilginç şeyler yazar

Mezar taşı da neymiş? Deme sakın, kırarsın! 

0 taştan sarıkları  gün olur da ararsın

Bunlar birer  taş değil, Sümer Tableti gibi

Okudukça-çözdükçe, lâle gibi açarsın! 

 

Uzanıver şimdi de  Sarayiçi’ne  doğru

Adalet Kasr’ı nda dur,seyret Tunca suyunu

Cihan pehlivanları  sarıversin ruhunu; 

Koca Yusuf, Aliço, Kurtdereli, Adalı 

Yapsınlar sana burda  bir Kırkpınar oyunu!


Karaağaç’a da uğra;  sev  yaşlı çınarları

Gördün mü, nasıl mahsun eski tren rayları

Çünkü artık müzedir, yolcu  bekleyen gar’ı

Büyük Lozan Anıtı, Karaağaç Sokakları

Timurtaş Camii’nin o alçak duvarları 


Derler ki:  “Bizi gören  geçmişi iyi anlar

Edirne’yi bir gören bir de görmeyen ağlar! “


Dön şimdi Saraçlar’a, oturaklarda  dinlen

Fıskıyenin yanında güvercinlerle yemlen

Sakın ayrılma ama, tava ciğer yemeden

Bir yer daha vardır ki, gitmedin mi hiç olmaz

Balkan Savaş Müzesi(Şükrü Paşa); 

……………………………………görmeden anlaşılmaz

Görmezsen, dar-ül mülk’ü  gördüm deme; 

…………………………………………………sayılmaz! 

FEYZULLAH PAŞA KABRİSTANLIĞI………………Foto:AKE


ABDÜRRAHİM PAŞA TÜRBESİ::…………………………….Foto:AKE




……………………..*………………./nisan.2015

                             *

                             *


30-SELİMİYE CAMİ’İNDEKİ TERS LÂLELER

                                        *

Selimiye dendi mi

Ölü insan dirilir! 

Çünkü cami içinde

Tek ters lâle bilinir


Camiye gelen herkes 

O  ters lâleyi arar

“Müezzin bey, ters  lâle

nerede?  diye sorar

İnatçı  ihtiyarı                                 

Simgeleyen lâle de

Müezzzin mahfilinden

Sessizce yere bakar

                                              *

                                             *

Bana göre camide

Bir tek lâle bulunmaz 

Çok dikkatli bakmazsak

Gerçeğe ulaşılmaz


Bence Sinan’ın  Devri 

Tıpkı  bir Lâle Devri 

Bir çok Edirneli’nin 

Gül  kokmakta bahçesi


Güllerin arasında

Elbette lâle de var

O  günün bahçeleri

Çok renkli bir lâlezar


Bu lâleler içinden

Bazıları ters açar

Bu yüzden gören göze

Güzel görüntü saçar


Edirne’nin en eski

Köylerinde birinde 

Örneğin;Dombay Köy’de

Bu lâleler bilinir 


Padişah tuğ’u gibi

Ters açan lâlelere

Bu gün bile bu köyde

Tuğ Şahi  lâe denir


Tıpkı padişah tuğ'u ;

Bir sapta birkaç lâle

0 kırmızı rengiyle

Baş aşağı eğilir..


Selimiye'nin yeri

Eski bir saray yeri

Niçin olmasın burda

Bir  ters lâle bahçesi..


İki yüz yıl sonralar

Gelse de  lâle devri

Yerden fışkırır gibi

Gelmedi lâle devri


Bunun öncesi vardı

Bir hazırlık devresi

Fetret  Devri’nden beri

Var Lâle bahçeleri 

                                             *

Sonra lâle harfleri

Allah-hilâl harfleri

Koca Mevlâna bile

Anlatmış hep lâle'yi


Türklerde çok kutsaldı

Eski zamandan beri

Lâle aynı zamanda 

"Üstün Güç"ün sembolü


Mezarların taşına

Uzun yıllardan beri

Ya bir hilâl çizerler

Ya da bir lâle resmi


Böyle örnek istersen

Sitti Şâh Sultan Cami;

Mezartaşı üstünden

Gülümser bir tanesi


Sinan gibi bir adam

Keski vurmaz boş yere

Neden bunca ters lâle

Koysun Selimiye’ye? 


Bence Edirne'mizde 

Bir çok lâlezar vardı

Mis kokan bahçelerde

Ters lâleler açardı


Koca  Sinan, devrinin

Özelliğini saptadı

Caminin çok yerine 

Ters lâleler sakladı! 


Bir kaç örnek vereyim

Yeri gelmişken size; 

Cami girişindeki

Mermer işlemelerde


İki dış pencerenin

Mermerden süslerinde

Oniki  şerefenin

0 taş işçiliğinde


Ve cami müzesinde

Kapının üzerinde

Ters lâleler bulunur

Selimiye Camii’nde..


Bir de bu gözle bakın

Selimiye Camii’ne


Bu laleler  anlatır

Lale bahçeleri'ni

Mahfildeki lale'yse

Tuğ Şahi lalesini…...

(Padişah tuğu'na benzeyen 

....................*………            

                                                 13.04.2015-Keşan

Tuğ-i Şah-i: Selçuklular tarafından kullanılan, 

at kılından yapıldığı için aşağı doğru sarkık duran, 

sonradan Osmanlı  vezir, beylerbeyi, serasker gibi  

devlet ileri gelenlerinin ve  Osmanlı Padişahlarının 

da kullandığı ve Padişaha ait dokuz tuğa verilen 

isim Tuğ-i şah-i, cihan imparatorluğu'nun sembolü ola-

rak kullanılırmış....

....Edirne'nin  Dombay ve Doyran Köylüleri, köyde yetiştirdikleri

 ters lalelere  bu gün bile "tuğ şahi lâ-

lesi" diyorlar...Sanırım bu isim, Padişah Sarayıı'nın Lalezar'ında  

yetiştirilen lalelere,  Padişah tuğ'u'na 

benzediği için halk tarafından verilen bir isimdir....

..ve bence koca Sinan Selimiye Camii'nin müezzin mahfili'ndeki 

ters laleyi bir sembol olarak kullanmış-

tır..

..Padişah mührü olan ve üzerinde padişah adı yazılı 

olan " tuğra" kelimesi de buradan gelmekte imiş......

Kyn: Tuğ ve Tuğ-i Şah-i bilgileriiçin yararlandığım kaynak,Vikipedi ve Google'de sayın Ahmet Akyol'un 

sayfası oldu

Edirne'nin en eski köylerinden biri olan ve eskiden 

manda yetiştiriciliği ile meşhur olan DOMBAY Köylü-

leri, yetiştirdikleri ters lalelere "tuğ şahi" derlermiş.... 

Keşanlı emekli öğretmen sayın Süleyman Eren, bir soh-

betimizde,, Edirne'nin  Dombay Köyü'nde öğret-

menlik yaparken, köylülerin, köyde yetiştirdikleri ters 

laleye, "tuğşahi lalesi" dediğini söyleyince, beynimde-

ki sorunun  şifresini bulduğumu anladım....Bu şiir çık-

tı ortaya..    

...Edirne Tıp fakültesi Hastanesi'nde rastladığım Lala

paşa'nın Doyran Köyü'nden üç kişilik bir aile, bu lale-

nin ismini bildiklerini, eskiden köyde bu lalenin bulun

duğunu ifade ettiler..Hatta içlerinden biri heyecanla 

"haa, tuğşahi lalesi! " diye telaffuz etti..Bu sözcük hanım

efendinin ağzına o kadar güzel yakışıyordu ki! 

..Yine bu sohbetimize katılan ve kırk yıldır Edirne'nin 

KIYIK semtinde oturan emekli memur Ahmet  Güngö-

ren, şu an oturduğu evi satın aldığında, evinin bahçe-

sinde zambak boyunda ters lalelerin bulunduğunu, so

ğanlarının sarımsağa benzediğini ve asıl memleketi 

olan  Kırklareli İli'nin Babaeski İlçesi'nde, bazı  eski ev-

lerin bahçesinde bu lalenin yetiştirildiğini söyledi....

...Büyük usta Mimar Sinan, caminin çok yerine işlettiği 

lalelerle Edirne Sarayı'ndaki lale bahçelerini,  müezz

zin mahfiline koyduğu bir tek ters laleyle de 0smanlı 

Devleti'nin Cihan Hükümdarlığı'nı simgelemiş olabilir, 

diye düşünmekteyim..Çünkü "tuğ" aynı zamanda sim-

ge-sembol- anlamlarında da kullanılırmış...

(Kyn:Vikipedi, Ahmet Akyol)         

*Tuğ-i Şahi: padişaha ait dokuz tane tuğ'a verilen ad..

Tuğ,  0rta Asya'da çeşitli Türk Boyları'nda kullanılan at 

kuyruğu kılından yapılmış mızrak uçlarına takılan güç 


sembolüymüş...Cengin Han, kağanlığını ilan ettiğinde,

 sancağına dokuz kollu beyaz bir tuğ diktirmiş..Moğol-

larda tuğ, bağımsızlığın simgesiymiş.....

.....Anadolu Selçuklukları ile Anadolu  beyliklerinin de ba

ğımsızlıkları tuğ ile simgelenirmiş......III.Keykubat 

Osman Gazi'ye beylik verdiğini belirtmek için tuğ ve 

âlem göndermiş...........

.......Osmanlı'da, sancakbeylerinin, beylerbeylerinin, 

seraskerlerin, veziriazamların taşıdıkları tuğ sayıları 

farklıymış.......Padişahlar dokuz tuğ taşırlarmış.....ve 

bu dokuz tuğ, cihan imparatorluğunu simgelermiş..

....................................*...........................

(Kyn: Vikipedi ve sayın Ahmet Akyol'un bu konu ile 

ilgili sayfası) .......

    

                 ...................*.............

31-YUSUF HOCA KABRİSTANLIĞI

                                 ………………*……………..


 

Yusuf Hoca İlkokulu’nun karşısında

Selimiye Camii’ne bakan eski evler arasında 

Küçük bir mezarlık vardır..

Mezarlıktaki 

işlemeli , kavuklu-sarıklı mezar taşları

Geçmişe ışık tutan takvim yapraklarıdır..


Mezarlıkta boy veren taştan mezar taşları

Bahar lâlesi gibi her daim ayaktadır

 

Edirne’yi gezenler kesinlikle bilir ki

Serhad’in dört bir yanı bunlarla örülüdür 

Çünkü gerçekte bunlar, mermer birer taş değil 

Gazi ve şehitlerin mermerden künyesidir.


Saraçhane, Yıldırım, Karaağaç, Sarayiçi

Kısaca  tüm Edirne’m  bunlarla çevrilidir


Şeyh Çelebi , Arif Ağa ,  Kuşçudoğan , Kirazlı , 

Alaca Mescit……II.Bayezıt Cami,  Buçuktepe…

Hasan Sezai, İsmail Ağa…..Beylerbeyi Camii…..

……………………………………bunlarla örülüdür

 

Edirne’yi gezince , gördüm ki bu anıtlar

Üstlerine işlenmiş üzüm salkımlarıyla

Çiçek motifleriyle , mermer sarıklarıyla

Bir kabir taşı değil, sanki birer yazıttır

Sümer Tableti gibi bizlere bakmaktadır


Her birinin önünde durdum bir asker gibi

0kşadım tenlerini yavrumu okşar gibi


Baktım ki, bilmiyoruz  birbirimizin dilini

Dualarla bakıştık  "öküz-tren" örneği

Çünkü bana her bir taş Sümer Tableti gibi

Ne onlar anlar beni, ne ben dediklerini


Her birinin üstünde  0smanlıca yazılar

Ne derler, ne söylerler asla anlaşılmazlar

Yatana ve yapana bir saygının gereği

Fısıldadım kendime  bir dua okur gibi


Yazsınlar bir kenara bunların manasını

Okuyanlar anlasın ,  bu taşlarda ne yazar?

Bu toprağın altında hangi merhumlar yatar?


 

                                     *

 32-KADI BEDRETTİN CAMİ
                             ……………..*…………

Bugünlerde 

İlginç ilginç  rüyalar görüyorum! 

Örneğin;   

Edirne Ayşekadın Semti’nde

Kadı Bedrettin Cami önünden

Ayşekadın Camii’ne kadar  yürüyorum


Dikiliyorum,

üzerinde 1647 yazan ve suyu akmayan 

Hacı Müslim Çeşmesi’nin  önüne 


Sonra  girip onarımı  devam eden 

Ekmekçizade Kervansarayı’nın içine

Sohbet ediyorum boya yapan bir  emekçiyle 

Şehir merkezinde

...............................150 kuruşa içtiğim çayı 

50 kuruşa içiyorum

buradaki  kahvehanelerde

 Dönüyorum geriye

 Kadı Bedrettin Cami’nin önündeyim yine

Bir lira sadaka verip  bir dilenciye

Cami Bahçesi’nde yatan  merhumlara

………………….dualar ediyorum gönlümce

ve  "merhaba! " diyorum

bahçede gezinen 

…………asırlık bir kablumbağa’nın gözlerine

Cami’nin çevresindeki

………………………….dar sokaklara giriyorum

Dev gibi apartmanlar arasında 

sıkışmış, kırık kiremitli evler 

pencereleri  örten soluk  perdeler

dişleri dökülmüş çeşmeler  görüyorum


Bir zaman tünelinde gezer gibi yürüyorum

Asırlık rüzgarlar serinletiyor gönlümü

0 kurnasız çeşmeden dolduruyorum 

.............................................güğümümü! 

Ama yok!

Evet yok! 

Göremiyorum  kapısının önünü süpüren 

…………………………………..al yazmalı Gül’ümü

Ve kasımpatları  açmış bahçeleri

mum çiçeğinin sarmaladığı pencereleri

kapılardan sarkan  Hanımeli çiçeklerini

Acaba hepsi öldü mü?


Nihayet, 

Kadı Bedrrettin Cami’nin kapısı önünde

ilikleyip  ceketimin  önünü

var gücümle haykırıyorum  geçmişe ve geleceğe

Ey Kadı Bedrettin! 

Ey Koca Bedrettin! 

Talatpaşa  Caddesi ‘ndeki  mekanınla 

………………şükürler olsun ki yaşıyorsun hala

Ama ben,

ama ben Kadı Bedrettin

Eski Edirne ile birlikte

yavaş yavaş ölüyorum galiba! 


Karanfil Sokakta Bir Ev………………………….Foto:AKE

                       …….*…….

05.kasım.2015.Perşembe/ Ayşe Kadın –


Ayşekadın Cami…………………………………………..Foto:P.E

                                     *

 Ayşekadın Cami  (ön taraftan)

                                     *


  
Ayşekadın Cami Abdesthanesi…………………..Foto:AKE

                                                  *                     

                                                   *

33-EDİRNE’DE BİR ESKİ MEZARLIK 

                                               *


 


  Trakya Üniversitesi  radyoloji bölümü  ana bilim dalı 

kurucularından ve “EdirneTarihi”  eski  yazarlarından  

Dr.0SMAN  RIFAT  TOSYAVİZADE…………….Foto:AKE


Tosyavizade Dr.Rıfat 0sman’ın yattığı mezarlık…….

……………………………………………………Edirne Lisesi Önünde

                                            *

                                            *

Sanki gelip geçenden bir dua alsın diye

Bu küçük mezarlığı koymuşlar yol dibine 

Sonra bir kaç lâleyi oyup mermer üstüne

Benzetmişler burayı bir lale bahçesine! 


İşte Remzi Efendi bu bahçede oturur! 

Büyük mermer sarığı kabir taşında durur.

Bahar-yaz-kış demeden bakar durur mehtaba

Yıldızların altında sanki ilahi okur


Tosyavizade Dr.0sman Rıfat’ın  yattığı kabristanın kısa 

Tarihçesini anlatan mermer yazıt………………..Foto:AKE

                                        *

Kimse bilmez ne vardır kabrinin ötesinde

Sırat'a giden yolun bu kapı girişinde

Aileden hiç kimse görünmez çevresinde

Hafız Remzi Efendi yalnız gibi bahçede


Ne zaman baksam ona dünya penceresinden

Eski yazılar sarkar mermer tabut üstünden

Farkındalar mı bilmem önünden gelip geçen

Gül yüzlü öğrenciler ve telaşlı Edirne'm! 


Ya da Çamlık Parkı'nda tost yiyen gençliğimle

Çamların gölgesinde fokurdayan nargilem! 

Oysa gelip geçene ''merhaba! '  deyip durur 

Ali Remzi Efendi kabrinin ötesinden! 


Bazan bir rüzgar eser mermer kitabelerden! 

Bize 'ahh! ' çektirerek unutulmuş günlerden

Ve düşer kaldırıma bir Edirne türküsü

'Tosyavizade Dr. Rıfat Efendi'nin

...................................kemençe tellerinden! 


Tosyavizade Dr.Rıfat 0sman’ın  yattığı kabristanlıkı yanın-

dan geçen Edirneliler…………………………………Foto:AKE

                                             *

 Mermerden tabutuyla bir başka muhterem zat

Altı direkli taşın altından sessiz bakar

Bu adsız kahramanın adı yok taşta amma

Mezarından belli ki önemli biri yatar.

                                   *

 Sanki nöbet beklerler gece-gündüz burada

Düz laleli taşlarla bir kaç kavuklu mezar.

Başlarının üstünde derviş sarığı gibi

Kalın çam dallarından sarkarken kozalaklar.


Ne onlar bilirlerdi ne de bunları yazan

Pelin'ini beklerken Fen Lİsesi yanında

Kim derdi ki arkadaş bir Molla Kasım gibi

Bu muhterem zatlar da yazılacak kağıda.

..............................................12.06.2006

                                 ***

Not:: Fen Lisesi'nde okuyan kızımı beklerken, 

bu okulun hemen girişinde,  yol kenarında, çam 

ağaçları arasında unutulmuş,bakımsız bir yaşlı 

gibi duran bu mezarlıktaki işlemeli mezarlara 

bakar, onlara içimden sessizce dualar okur, zi-

yaretçilerinin olup olmadığını düşünürdüm.

Ve elimdeki gazeteye duygularımı ayak üstü 

karalayıverdim bir gün..

İşte bu dizeler, o anın çiğsentileridir...

(Bu mezarlık (2004 yılında Trakya Üniversitesi

tarafından restore edilmiş ve içinde yatanların 

adları mermer üstüne yazılmıştır.)

                                           *

                                           *                                 

          

34-MERİÇ KÖPRÜSÜ’NDEKİ GÜNEŞ

                      …………………*…………..

Meriç suyu içenler vefalı olur 

Su içtiği çeşmeyi mutlaka bulur

Dört kıtadan güneşi izlemiş olsa 

 Gözlerinde, Meriç’in güneşi durur.


MERİÇ KÖPRÜSÜ’NDE GÜNEŞ, BURADAN İZLENİR!   

                                           *


Edirne'yi görenler vefalı olur

Gölgesinde yattığı ağacı bulur

Beş kıtada türküler dinlemiş olsa

Dudağına   Edirne türküsü vurur.

…………………..……*………02..06.2008


                               *

                       

35-MERİÇ KÖPRÜSÜ

                              *

Meriç Köprüsü kalpteki aşktır
Meriç’in başına takılmış taçtır
12 kemerli bir mihrap gibi
Meriç’in üstüne dikilmiş tak’tır
 
Meriç Köprüsü Meriç’e yaydır
Meriç’in sularında parlayan aydır.
Salına salına akan Meriç’i
Sevdalı gözlerle izleyen yârdır
 
Uzunluk 206 metre, genişlik dardır
12 taş kemeri 12  ay'dır
Üstündeki simgeler  vefaya selâm
Meriç’te bin aşkın öyküsü vardır
 
Faytonlar geçsin diye üstünden rahvan
Mahmut'la Abdülmecit etmiş armağan
Payitaht günleri  mâzi olsa da
Üstünden geçerken budur anılan
 
Meriç'e gerdanlıktır Meriç Köprüsü
0n iki göze benzer taş kemerleri
Meriç geçer içinden, ten rengi gri
Geçerken salınan dilber misâli
 
İncelir, incelir, incelir beli
On iki belik olur saçının teli
Kemerleri geçerken çağlar suları
Destanlar yazdırtır taşan suları
 
Meriç Köprüsü bizlere yârdır
Her taşında, ecdâdın kokusu vardır
 
Yenisey Irmağı’nın ,Tuna Boyu’nun
Üç kıtada at koşturan yiğit soyumun
Kopuzun, curanın, divan sazının
Tamburanın,bağlamanın,

...............................davul-zurnanın

 


 Gönüllerde yaşayan ulu canların;

Pir Sultan Abdal'ın , Karacaoğlan’ın...

Hoca Ak Şemsettin , Dedem Korkut'un

Hacı Bayram  Veli'nin, Yunus Emre'nin

 

Serhadde destan yazmış yiğit erlerin

Mermer taşa damga vuran ulu pirlerin

Bu mistik sularda izleri vardır

 

Payitaht  Edirne sultanlarının

Rüzgârla yarış yapan kısraklarının

Al atın, kır atın her toynağının

Çifte su verilmiş çelik nalların

Serhadde kalkan olan o imânının

Parlayan sularda  renkleri vardır

 

Meriç'in gözleri gönüle yâr’dır

Meriç’te ölümsüzlük kokusu vardır

Öpmek için Meriç’i yanaklarından

Söğütler bel verir, kuşlar perişan

Martılar çığlık atar mutluluğundan

Balıklar buse yollar serin sulardan

 

Hele akşam vakti  teras yanından

Meriç'in endamına bakınca insan

Beyindeki tablolar birden yok olur

Meriç Nehri çıkmaz olur artık akıldan

 

Yaprak hışırtıları, bülbül sesleri

Çarşaf gibi bir nehrin görüntüleri

Öylesine büyülü atmosferdir  ki

Bir düşte zanneder insan kendini

 

Meriç'te bir çay ile  bir bardak ayran

Tüm bunlarla birlikte içilir  her an

Uzaktan görünen dört minareyle

El sallar gibidir  bizlere Sİnan

 

 

                                        *


Meriç Nehri Kıyısı’nda kızlarımla…..

                                   *

   

Parke taş döşeli yol güzergâhından

Söğütlerden oluşmuş tak'ın altından

Lozan Caddesi'ne  geçerken burdan

Görürüz, tarih akar köprü altından

 

Sazendesi yaprak, hanendesi kuş olan

Bir doğal orkestradır suyu kudurtan

Bu yüzden  türkü söyler Meriç durmadan

Tuna'dan,Arda'dan, Serhat Boyu'ndan

Sırpsındığ'dan, Kosova'dan

.........................................ya da Mohaç'tan

 93 Harbi'nin zor anlarından

Edirne Savunması  tabyalarından

Büyük Harbin o kıtlık zamanlarından

ve İSTİKLÂL HARBİ'nin toz-dumanından

İnönü'den, Sakarya'dan, Dumlupınar'dan

Davula tokmakla vururcasına

Top sesleri duyulur simli sulardan !

 

Samsu'nda başlayıp Lozan’da biten

İşlgalci güçleri bu yurttan söken

Karaağaç Semti'ni bizlere veren

Kısaca Türk Yurdu'nu Türk'e devreden

 

İsmet İnönü'yle ATATÜRK tüten

Şehitler, gaziler  bakar sulardan

 

Yapraklar fısıldar dal uçlarından

Rüzgârlar selâm taşır padişahlardan

Edirne'nin taşına mührünü vuran

Mimarlar gülümser akan sulardan

 

Sevgiler, tutkular , aşklar içinde

Köprüye döşenmiş taş parkelerde

Yaprak hışırtıları, kuş seslerinde

Titreşen suların hârelerinde


At kişnemeleri, teker sesinde

Hisssedilen duygular bizlere şandır

Şu Meriç Köprüsü Meriç'e yârdır

Harcında, söylenmemiş türküler  vardır

.............................*...15.06.2006

 

                                    *

                                    *

  36-EDİRNE SELÂMI

                          ……………*…………

MERİÇ  KIYISINDA………………… …………..Foto:S.Y.E 

                                                *

Andımda Cumhuriyet, gönlümde gurur

Kalmadı içimde kanayan bir ur

Edirne kokulu bir selam aldım

Gözümün önünde Edirne’m durur.


'Nerelisin? '' kardeşim, selâmın  tarih! 

Başkent gibi kokuyorsun, Bursa misali 

Meriç’ten mi

Tunca’dan mı koptun da geldin

Biraz da Arda koktu selâmın hani! 


Melteminde kanat sesi, renkleri mavi

Ritmi Balkan havası, akordu kavi 

Kaf  Dağı’nı aşmış gibi Anka timsali 

İçinde  hasret vardı, özünde sevgi 

Sen Balkan Turnası, ey telli telli! 

Tunca suyu içtiğin sözünden belli


Hadi uzat ellerini, ver yüreğini

Melteminden anladım sen Edirne’li! 


Bildim değil mi gözleri nemli 

Balkan kokulu serhat  güzeli! (Yiğidi)                       

Meriç’i, Tunca’yı okşayıp gelen

Dilinden düşmeyen “üc bej” den belli.


Dört nehrin suladığı toprağım gibi

Sözünün tınısında, sen bir Rumeli

Gönlün Fatih Köprüsü

Gözün Hasbahçe! 

Diyorsun; 'selamım alıp ta geçme!”

Taze mi bayat mı diyerek seçme 

Cevabını beklerim hey leyli leyli! ''


Yanıt  verdim:

-Hele sen, Merç’i  geç te 

Sebillerin suyundan bir yudum iç te

Balkan Şehitleri’ne uğrayıp geç te

Aliço’ya, Adalı’ya bir peşrev çek te 

0 zaman görüşürüz ey telli telli! 

...........

Lâleleri canlansın ak yüreğinde

Minareler yükselsin gözbebeğinde

Güller, terk eyleyip  gülizârları

Her biri çiçek açsın  gamzelerinde 


Ekledim; oy balam, dört yanda onur! 

Meriç'in suları gönlümde buhur

Kara tren yavaş ol, Karaağaç’ta dur 

Setler'in kıyısında birazcık otur.


Baksana, kaldırmış  ak ellerini 

Selimiye, bizlere el sallar durur! 


Semaya yazmak için senin adını

Minareler göklerde tur atıyor, tur! 


İstanbul, Anadolu..

……………………..sen de biraz dur! 

Görsene, Edirnem   karşımda durur! 

Dört ince minareyi dikmiş te Sinan

Dört beyaz lale gibi, nur saçıyor, nur.


Rumeli boylarından bir selam aldım

Bugün nabzım yine, Edirne’m vurur.

………………..…*…………….01.06.2008

                          *

                          *

  37-EDİRNE SOKAKLARI-1-

…………….........…..*……………..


Görülmeden kişinin  içindeki astarı

Karşıdan anlaşılmaz  var mıdır  adamlığı

Çünkü  astar çürükse  kumaşı pek dayanmaz 

Ancak böyle bilinir bir  şeyin sağlamlığı


Edirne’nin astarı,  eski dar sokakları

Sokakları süsleyen  cumbalı binaları

Hanları, hamamları , hazire mezarları

Ya da tahta evlerin eskimiş  pancurları


KALEİÇİ’NDE  BİR ESKİ EV…………… ………….Foto:AKE

                                                         *

Bol kubbeli , devâsa  taştan kervansarayı;

Rüstem Paşa, Havlucu  ve de  Deveci  Hanı

Bir  Mezit Bey, Sokullu ,Tahtakale  Hamamı 

ve  Sarayiçi’ndeki  saray kalıntıları


Bir lâlezar içinde açmış lâleler gibi

Dört bir yana  serpilmiş   taş yapıları;

Ortodoks  Kilisesi, dev  Sinagog Binası

Yeni  İmaret’teki  Külliye  Duvarları;


Kaleiçi Semti’nde bir sokak……………………………....Foto:AKE

                                                 *           


ESKİ (ULU) CAMİ’de ABDEST ALMA  MUSLUKLARI /.Foto:AKE

 


Eski Cami’de bir duvar yazısı…………Foto:AKE


Yusuf Hoca İlkokulu Sokak……………Foto:AKE

Eski Cami Bedesteni…………………………… Foto:AKE

                                    *

Darüşşifa  müzesi , medrese odaları 

Geniş   yemekhanesi,  tabhanesi,  kileri

Selimiye’ye bakan  çifte minareleri

Ve  Cami içindeki mermer  hünkâr mahfili


Heykeltraş  elinden çıkmış  heykeller  gibi

Durgun Tunca Suyu’nda  oynaşır  gölgeleri


Tunca- Meriç   üstüne takılmış köprüleri

Tüm dünyanın bildiği Selimiye Camii

Ali  Paşa Çarşısı, Arasta  , Bedesteni

Yedi göğü andıran kubbeli  camileri


Örnek; Kadı Bedrettin , Ayşekadın , Çelebi

Selçuk  Hatun, Saruca, Sitti Hatun Camii

Kirazlı, Kuşçu  Doğan , Burmalı, Eski Cami

Muradiye, Şah Melek , Taşlık ve  Gazi Mihal 


Sonra  Sofu  Bayezıt,  sonra  Tamburacılar 

Arif  Ağa,  Çakır Ağa , Beylerbeyi Camii

Tütünsüz  Baba Dergah  ve de  Hasan Sezai

Saruca’ya  göz kırpan  Sitti Hatun  Camii


Ve Sinagog  yanında  Dar-ül Hadis Camii

Bir uçta  Lâri Cami, diğer uçta  Mevlâna 

Bir uçta Gazi Hoca  bir uçta  Kıyak Baba  

Sonra Alaca Mescit,  Bademlik, Hıdır Ağa


Edirne girişinde sağ yanda Fatih Sultan

Çifte minaresiyle selam verir  Yavuz’a

Sonra daha ilerde sol yanda Ayşekadın

Defterdar  Cami ile Süle Çelebi Cami

                               *


ESKİ CAMİ ÇEŞMESİ:……………………Foto:AKE


ESKİ CAMİ VE BEDESTEN…………………….

                                                *

Kimi tek, kimi iki , kimi  dört minareyle

Taştan  lâleler gibi süslerler  Edirne’yi

 Saymakla  bitirmek zor ,  kısaca;  diğerleri

0nları bir kez gören  pişman olmaz vallahi

                             

Edirne’nin  astarı böyle  KÜLTÜR DÖŞELİ

Bunlara  inanmazsan , gel-gör  bir Edirne’yi


Sonra 93 Harbi , Balkan Savaş günleri;

Tuna Nehri, Karasu ve  Meriç Öyküleri

Bu büyük  savaşlarda yaşanan göç günleri

Ağaç  kabuğu  yiyen  esirlerin gözleri


 Yaşamamış olsan da tıpkı bir  film gibi

Gözlerinin önünden geçer  durur her biri


Karaağaç Semti’nin o tahta yalıları

Yılların çilesiyle tozlanan sokakları

Eski Cami, Timurtaş ve Söğüt kokuları

İçinden gelip geçen o tren vagonları

Karaağaç Semti'nde bir sokak...
                                    *         

Yeni  tren garıyla  ve Lozan anıtıyla

Maziye selam söyler  Edirne Sokakları


 Sonra, birden patlayan  birinci  Cihan Harbi

Modros  Antlaşması’yla  gelen  işgâl günleri

                                

Sonra  İSTİKLÂL HARBİ; bu harbin  yiğitleri;

Cumhuriyeti kuran bu devletin  önderi;

Mustafa Kemal Paşa  ve de  İsmet İnönü

Mareşal  Fevzi  Çakmak  ve daha diğerleri;

                                 

Gittiği bir cepheden dönmeyen birileri;

Bir  Galiçya, bir  Yemen , Sarıkamış şehidi

“Çanakkale Geçilmez” dedirtenlerden biri

İnönü, Dumlupınar  , Sakarya’nın bir pîri


Böylesi  yiğitlerin  astarda  durur  izi

Âdeta haykırırlar ; “gelin görün bizleri”

Kimi  okul adında , kimi  camide , handa

Kimi  hâlâ yaşayan  bir hamam kapısında

                               *

Ya da bir mezarlığın kavuklu  taşlarında

Kimi bir Ayşekadın Camii arkasında 

Müslim  Çeşmesi’nin akmayan musluğunda

Kimi Meriç’e  komşu Tunca Nehri üstünde

                                *

   Eski Cami önünde -2017………….Foto:AKE

                                     *

Kimi  bir yiyeceğin unutulmaz tadında

Söğüt  dalarındaki  bülbülleri dinleyen

0n kemerli Ekmekçizade Köprüsü’nün adında

Kimi de tarih kokan bir  sokak duvarında


Daha  eski  günlerin   elbet  var  yiğitleri

Kiminin adı kalmış,  kiminin de heykeli

Bu  bazan  bir askerdir, bazan  bir  beylerbeyi

Bazan  Selçuk Hatun’dur, bazan  bir din büyüğü


KUŞÇU DOĞAN CAMİ---arka  sokaktan-


Babademirtaş Mahallesi--------KUŞÇU DOĞAN CAMİ----

 XV..yüzyıldan kalma eşsiz bir  kültür değeri……Foto:AKE


                                 *

Bazan bir Kuşçu Doğan, bazan Saruca Paşa

Bazan Sitti  Hatun’dur,  bazan  de  Şükrü Paşa

Ya da bir  Mimar Sinan ya da  Mimar  Hayrettin

Bazan Kanuni  ile Rüstem Paşa mesela

                                 

Her sokağın  mutlaka  bulunur  bir yiğidi

Siz  yollarda  gezerken  onlar  bulurlar sizi

Örneğin;  Saraçlar’dan  beş yüz metre ileri

Şah melek Cami ile Gazimihal Camii

Kapıkule  Yolu’nda  kucaklarlar sizleri!


Kuşçu Doğam  Cami   Haziresi……….Foto:AKE

                                          *

Eğer  duyarsan  burda  ;

…………………………“Dayan  Doğan…!” sesini

Bil ki sizi  gözetler  Yıldırım’ın kendisi

Çünkü  daha ilerde Yıldırım Bayezıt Cami

                                     

Dedim  ya  bu payitaht  tarih kitabı gibi

Ummadığın  bir anda bir  yiğit  bulur sizi

Altı  yüz yıl yaşamış kocaman bir çınarın

Çürümeyi  bekleyen  hazan yaprağı gibi

Değişik köşelerde beklerler  sanki bizi

                                   

Edirne Sokakları  kültür  bahçesi gibi

Gezdiğin  her  sokakta  karşına çıkar biri

Bu bazan Murat olur, bazan Zübeyde Ana

Bazan  Bayezıt  II, bazan  Fatih …meselâ!

                                   

Ya da Sarayiçi’nde  duyarsan  davul sesi 

Bil ki, zurna  yanında gelecek  cazgır sesi:

Bu ya Sadık Hoca’dır,  ya da Şirin Mustafa 

Ya  Şükrü Kayabaşı, ya  Bursalı Mustafa 


Ya  da  Koca 0sman’dır , ya da  Âşık İmami

Haykırırlar; ”  Aliçoo, Adalıı , Kurtderilii !”

                                  

Seni  yağlı güreşe davet ederler  gibi

Görürsün  karşındadır  her birinin heykeli

Öyle bir bakarlar ki şaşırırsın günleri

İnanması  zor ama  halâ yaşar her biri!

                                 

Bir anda karşınıza çıkınca bir eseri

Dersin :“Şimdi anladım, yaşarlarmış vallahi!”

Örnek; Tunca Boyu’nda  Evliya Kasım Camii

Ekmekçi  Köprüsü’nün  bin metre doğusunda

Süleyman Paşa  adlı  Camii’nin karşısında


Bülbüller  ötüşürken  söğüt ağaçlarında

Yanındaki  sarıklı - kavuklu dostlarıyla

Ağaçlar arkasından “işt! diye haykırınca“ 

Nasıl  yaşar  anlarsın yüreğin hoplayınca!

                                

Bazı  şahsiyetler de Hızır’la İlyas gibi

Edirne’yi gezerken  önüne  çıkar biri;

Saraçhane Semti’nin   Şahabettin Paşa’sı

Kirazlı Camii’nin  armudi külahıyla

Kent Müzesi  önünde   yolda karşılar sizi

                                 

Dar-ül  Hadis Cami’nden  beş  yüz metre ötede

Setlerin  yamacında  yırtık esvaplı biri

Sultan Murat  II’nin  önemli şeyhlerinden

“Şeyh  Sücaattin Karamani Hazretleri 

                                 

Beş asır öncesinden  gelmiş  bir  velî gibi;

Dilâver  Mahallesi Tabakhane Sokak’ta

Gövdesiz , şerefesiz , tek  bir minaresiyle

0tların arasından  çıkınca karşınıza

Cennette gezer  gibi şaşarsınız  billâhi!

                                  

Bostan  Pazar  Semti’nin kıyısında bir yerde

Setlerin eteğine oldukça yakın yerde 

Sarıklı ve kavuklu taş mezarlar dibinden

Görkemli bir cami’nin  sandukası  içinden

 

Birden  “Buyur!” deyince  Hazret Hasan Sezai 

Dersiniz ki; İnandım,  yaşarlarmış vallahi!”

                                 

 Sokakları  gezerken  sanırsın ki  “yalnızım”

İşte tam  orada dur!Tam burda  aldanırsın!

Arada  başın kaldır, bak Kavak Meydanı’na 

Selimiye  yâr gibi, el sallıyor  hep sana

Nerede olursan ol, göz kırpıyor  insana!


Kesikbaş  Baba Türbe Sokağı’nda bir Edirne evi…..

                                                                           Yılı:2016--

Emekli Öğretmenler  Lokali  yanında/Yıl:2027—Foto:AKE



                                           *

Gelelim  “sözün özü”  denen o son  cümleye:

Edirne’de  yeşildir  söğütlerin dalları

Dört mevsim hep böyledir  Edirne’nin halları

Eşsiz bir tarih kokar  Edirne Sokakları

..........................*..................19.04.2019

                                        *

                                        *

         

                       BİR ESKİ EV

 Apartmanlar arasından bakınan o ev

Bir eski fotoğrafı andırmaktaydı

Baktım da buz tutmuş ak saçakları

Çarıklı günleri haykırmaktaydı! 


Bildiğiniz o eski evler gibiydi; 

Kiremitler kırıktı, kapısı dardı

Çamur harçlı, taş örme duvarlarında

Islıkla söylenmiş türküler vardı! 


Büyükçe bahçesi, yola bakardı

Ağaçların dalları çatal çataldı.

Tahtaları çürümüş çardak altında

Taşları dökülmüş döveni, kardı.


Gözlerime ilk çarpan boş saksılardı.

Kasımpatlar  çoktan kurumuşlardı.

Çatının altındaki kiriş ucundan

Paslanmaya yüz tutmuş bir nal sarkardı.


Bahçenin ucundaki bir iri çınar

Bir zaman tünelini andırmaktaydı.

Elleri kırışmış yaşlılar gibi

Kocaman gövdesi sallanmaktaydı


Kuyunun üzerinde bir kara kazan

Sacayağı nerde* diye bağırmaktaydı

Perdeyi açıp açıp kapayan çocuk

Umut dolu gülücükler fırlatmaktaydı


En canlı duransa küçücük nardı.

İncecik dalları karlı bahardı 

Kömürlük kapısında asılı yanbol

Kendi hazanını yaşamaktaydı 


Duvara dayalı üç tane teker

Bir yaba, bir baston, kırık ibrikler

Ve duvar üstündeki yırtık çizmeler

Sanki sahibini aramaktaydı


Bacanın dibinde üşüyen susak 

Savrulan dumanla kararmaktaydı

Eşiğin üstündeki küçük delikten

Bir yemek kokusu yayılmaktaydı


Camları kapatan soluk perdeler

Kim bilir ne hisler saklamaktaydı 

Pencerenin önündeki bir mum çiçeği

Gelen geçene göz kırpmaktaydı


Dışardan duyulan bir güzel ninni

“Ingaa! “ sesine karışmaktaydı

Belli ki bu evin bir köşesinde

Mini mini bir bebek uyumaktaydı.


Karlara gömülmüş bu yaşlı evin

Saçağından buzlar uzanmaktaydı

Baktığım her yerden gönlüme doğru

Bir ılık rüzgar savrulmaktaydı! 


Ah, gönül ocağımı tutuşturan ev! 

Ah, bahçeyi kuşatan alçak duvarlar! 

Tıpkı sizin gibi sıkışıp kaldı

Apartmanlar altında ne hatıralar 

    38-KİRAZLI CAMİ ÖNÜNDE

                               *


 

Bir yaz günü geçtim

Edirne Kent Müzesi önünden

Geldim Kirazlı Cami önüne

Gördüm ki, 

Lâle soğanı'na benzeyen minaresi

Ve kesme taştan yapılma gövdesiyle

beni  beklemekte  Kirazlı Cami!


Selâm verip girdim bahçesine

Baktım, 

küçük ve çiçekli bahçesindeki

cami haziresi’nde 

..............................bir sürü mezar taşı

Hepsi mermer bakışlı 

Mermer taşlar, çiçek nakışlı


Selam verdim merhumlara

Selâm verdiler bana!


Kirazları aradım sağda solda

Kabirlerinde yatanlar

Hepsi birden güldüler bana!


-Neden gülüyorsunuz ? dedim.

Dediler :

Kiraz sevenler

…………………………….….kirazları  yediler!

....................*..................

                                         16.nisan.2019-Salı

                                            *

                                            *

   39-VİRAN CAMİ SOKAK’TA

        ………………*………………


Edirne’de 

Talât Paşa Mahallesi’nde

Viran  Sokak derler bir sokaktayım

Eski günleri solumaktayım

Gördüm ki, bombardıman edilmiş

bir sokak görüntüsünü oluşturan 

……………...eski ahşap evler arasında

elindeki usturayı

meşin kayışa sürterek bilemeye çalışan

eskiden kalma  bir berber 

zamanı kesmek ister gibi

………………….......bir gencin saçını keser

Ama nafile,

yükselmeye başlamış bile 

eski evlerin yerine dikilen betonarme evler 

Yine de,  bahçesinde  

mor çiçekli erguvan ağacı olan ev

……………........bana eski türküler söyler

Beton binalar arasında sıkışıp kalmış

ve sıvaları dökülmüş başka bir kaç ev

İçimdeki kuşları dillendirirler

Kuşlarım dediler ki koro halinde;

Kim bilir bu sokaktan 

…………..……........kimler gelip geçtiler?

Neler gördüler, neler geçirdiler ?

Baktım ,  

gençliğimde  yerde sürünen 

...............................Kazasker  Cami  

………………………ayağa  kalkmış 

…………………....…….ama kuraklık çeker!

Küçük  gövdesi, küçük kubbesi,

alçak minaresi ve minik bahçesiyle

Ve kapı girişindeki  küçücük haziresiyle

Camiye gelenin  dikkatini cezbeder

Ve cami içinde nostaljik bir rüzgâr eser

Hazire’de, sarıklı başıyla 

ve üzerlerindeki   

…………………….….0smanlıca  yazılarıyla

tarih kokulu bir kaç mezar taşı

Acaba bu merhumlar  kimlerdi?

……………………………................dedirtirler

Bir öğlen vakti geçtim bu sokaktan,

Beynimde eski Edirne Türküleri

Zambaklı,sümbüllü, lâleli ,güllü bahçeler

Yürüdüm, birbirine karışmış  

betonarme ve ahşap evlerin yanından

Yürüdüm... yürüdüm….yürüdüm…..

……………………………………..….. sedlere kadar

Elbetteki yalnız değildim canım

Yanımda Edirne’nin eski günleri

ve  yolun sonuna yaklaşmış olan

             ……………….  gençliğim de var!...28.03.2019

                                        

                                                      *


EDİRNE KARANFİL0ĞLU  SOKAK…………………………..


Edirne Endüstri Meslek Lisesi’ne inen sokak

                                                    *

Kesikbaş Türbe Sokak’ta  onarıma alınan  bir tahta ev

                                        

40-EDİRNE’DE  BAHAR AYLARI

                                     *


                                                           *

Bir başkadır Edirne’de bahar ayları ;

Yapraklarla  donanır ağaç dalları 

Meriç’e -Tunca’ya  bereket  yağar 

Mutlulukla  dolup-taşar  Serhat Boyları 


Parmak izi duran  taş sarayları

Adalet Kasrı ile diğer  kasr’ları 

Tarihe damga vuran tüm pehlivanları;

Kurtdereli, Adalı , Aliço'ları

Ve halâ  peşrev çeken genç pehlivanları


Yeşil  Sarayiçi’nin tüm mekanları 

Meriç’in,  Tunca’nın  dalgın suları

Köprüleri, kuşları , söğüt dalları

Lozan Caddesi’ndeki karaağaçları

Edirne’ye  neşe  katar  bahar  ayları


Rüstem Paşa adındaki kervansarayı

Çok sayıda  kubbesi, taş yapısıyla

Uzatarak ayaklarını  yokuş aşağı

Çilingirler Çarşısı’na öyle bakar ki

 

Dört  yüz elli yıllık o  genç  yaşıyla !

Mimar  Sinan  kokan  kesme taşıyla

Sadrazam Rüstem Paşa'nın şanlı adıyla

İnsanı mutlu  eder bahar ayları

 

Camiler sesi olur Edirmenimiz:

Örneğin; Eski  Cami uzatır elin

Üç Şerefeli, Burmalı bakarlar derin

Muradiye, yüksekten  bakınan gelin

Selimiye  haykırır:  "mutlaka  gelin!"

 

Badem Ezme, devaimisk , tava ciğeri

Edirne’ye lezzet katar bahar ayları


Ali Paşa , Arasta,  bir de Bedesten 

Zaman makinesidirler;  gel  gör istersen 

Hint’te mi, Çin’de mi , Maçin’de misin ?

Asla karar veremezsin burda gezerken 


Meriç'‘te durgun durgun akarken sular  

Öpücükler  gönderir  minik balıklar  

Söğütlerin kökünü  okşayan  Tunca 

Bir görseniz nasıl da  “edalı”  akar 

 

Bülbüller  türkü söyler  yeşil dallarda 

Martılar  dört mevsim hep  havalarda

Güvercinler  kanat  çırpar  tüm  çarşılarda

Minareler , lâle gibi dört bir tarafta 


Güvercinler uçuşurken kaldırımlarda

İnsanlar cıvıl cıvıl gezer yollarda

Açığı ,kapalısı tüm çarşılarda

Sarayiçi, Balıkpazar ve Saraçlarda


Arasta,Çilingirler, AliPaşa'da

Edirne  cıvıl cıvıl  olur bahardv

Ve baharın ardından gelen aylarda


Saraçlar’dan  çıkınca setler üstüne

Câmiler  görünür vermiş el ele;

Süleymaniye, Darül Hadis , Hasan Sezai  

Yeşilce,  Gazi Mihal, Şah Melek  Cami


Tekgöz  Köprüsü’nün  yanına  kadar

Edirne Gerdanı'nın gerdanlığında

Ard arda sıralı inciler gibi

Bizleri beklerler bahar ayında


0nların yakınında  bir  Çakır Ağa 

Saraçhane Çeşmesi’nin durur başında

Beylerbeyi ,Yıldırım, Bayezıt  Cami

Halâ  destan yazarlar  Tunca boyunda


“Estergon  Kalesi su başı durak

Kemirir  gönlümü bir sinsi Fırak

Gönül  yâr peşinde /Yâr ondan ırak

Akma Tuna akma ben bir dertliyim

Yâr peşinde koşan  kara bahtlıyım”


Bu gerdanlık üstünde bir başka inci

İkinci  Bayezıt’ın  dev külliyesi ;

Dar'üş  şifa müzesi ve medresesi

Çift  minareli camisi , hünkâr mahfili  


Şahane’den de üstün  kubbeleriyle 

Selimiye’nin   buradan görüntüsüyle

Bayezit Köprüsü’nün  kemerleriyle

Büyüler   buraya  gelip-gideni


Dersen ki; doksan yıllık bu payitahtın

Bunların dışında  yok mu  eseri?

Derim ki ; olmaz mı, bulunur elbet

Yeter ki  baharda  gör Edirne’yi


Darül  Hadis  Cami’in yakınlarında

Uzunkaldırım  Semti dolaylarında

Avrupa’nın en büyük  Sinagog’uyla

0rtadoks  Kilisesi’nin kendisi burda


Selimiye Camii’nin tam arkasında

Saray  Hamamı’nın  hemen yanında

Selimiye Müzesi’nin tam karşısında

“Mermer  Mezar  Taşları Müzesi “ burda


"Dönülmez akşamın ufuklarında.."

Şarkısını  çağrıştıran bu eşsiz taşlar

Bu müzeyi ,kabristana benzetse bile

İnanın burası taştan lâlezar!


Sarıklısı kavuklusu, salkımlı'sıyla

Saray'dan  kalma taş hamamı’yla

Yüzlerce yazılı mezar taşıyla

Hatırlatır bizlere eski günleri: 


“Genç 0sman dediğin bir küçük uşak

Beline bağlamış ibrişim kuşak

Askerin içinde birinci uşak

Allah Allah deyip geçti genç 0sman”


Yine aynı bölgede  genç Kent Müzesi

Hayran eder  insanı  iç döşemesi

Kullanılan eşyalar,   şahsiyetleri

Müze değil, tahtadan   zaman tüneli !


Selimiye  Müzesi ; zambak, lâle’yse

Kent  Müzesi  sadece LÂLE BAHÇESİ !


Ceddinin  gezindiği bu bahçelerde

Gezinmek  istersen  her hangi bir ayda

Dört  mevsim uygunsa da, sen  beni dinle

Bahar aylarında  sen gel buraya


Sonra  o köprüler , köprüler yok mu?

Köprülerin “gel!” diyen bakışı yok mu  ?

İnsanın  gönlüne akışı yok mu ?

Göreni  bir  anda yakışı yok mu  ?


Örneğin; Meriç'in suları yok mu?

Buradan güneşin batışı yok mu?

Selimiye'nin "gel! diyen çağrısı yok mu?

Faytonların köprüden geçişi yok mu?


Bir  tabak "patates"  bir bardak ayran 

İnsanı meftûn eder bahar ayları


Mezitbey, Sokullu ,Tahta Hamamı

Havlucular Hanı'yla, Deveci Hanı

Edirne'nin meşhur  babalarını;

Hasan Sezai'yi, Koyuncu Baba'yı

Kesikbaş Baba'yı, Tütünsüz Baba'yı


Cami hazrelerindeki taş mezarları

İnsanı sarhoş  eden dar sokakları

Çeyiz  sandığındaki eşyalar gibi

Yok olmadan gel-gör bahar ayları

 

Şükrü Paşa  Anıtı ve de tabyalar

0 sancılı günlere ağıtlar yakar

Onları  görür  görmez  tekrar dirilir

Balkan Harbi’ndeki  bütün acılar ;


Sarayiçi mevkiinde tutsak olanlar  

Ağaç kabuğu  yiyen  o kahramanlar 

Vatana,  en değerli  şeyi  sunarak 

Burada şehit  olan bütün aslanlar


Burda  türkü  söyler  tüm  yaz ayları

Bir de kekik kokan  bahar ayları


Sonra, Karaağaç’taki  L0ZAN ANITI

Halâ  dumanı  tüten o  TREN GARI

Haykırırlar :"UNUTMA  ATALARINI!"

Koru-kolla , sahip çık cumhuriyete

O’nunla  korudun  bu  varlıkları..”


Saymakla bitmez ki, neler var neler

Tüm bunlara tanık olan o ahşap evler 

Bizlere  hatırlatır eski günleri ;

Örneğin; camlardaki  mum çiçekleri 


Bahçedeki  zambaklar, Hanım elleri

Tuğ-i Şah Lâleleri, Şebboy  Çiçeği

Renk renk Kasımpatları, renkli  gülleri

Saksıda fesleğenler ve diğerleri


Pencereden bakınan ev sahipleri 

Hala bu  evlerde  yaşarmış  gibi 

Cumbalı, pancurlu  camlar ardından 

Bizlere el sallarlar  bahar ayları!

....................*............21.03.2019

                                           *

41-EDİRNE’DE BAHAR

                  ……….………*…………


Hoca Ahmet Yesevi Cami…………………Foto:AKE


Ekmekçizade Ahmet Paşa Köprüsü’nden TUNCA

kıyıları ve Süleyman  Paşa Cami……………………Foto:AKE

                                 *

Edirne,  baharı kırlarda  görür

Ağaçlar boy verir, dallar göverir

Kırlara serilen yeşil halıya

Oya  oya, renk-renk çiçek örülür


Meriç-Tunca  yorguna  bir ilâç olur

Suları , köprülerde belik saç olur

Toprak setler , sanatçıya, yüzde  kaş olur

Minareler, külliyeler….gözde yaş olur

Edirne’de baharlar  böyle hoş olur !

 

Kuşlarla neşelenir söğüt dalları

Bayırlar giyinirler  yeşil şalvarı

Türkü söyler  Meriç ve Tunca Suları

Gökyüzünde uçuşur  martı kuşları


Saraçlar’da bizi bekler mor güvercinler

ve Bindallı  giyinmiş Meriç-Tunca  Boyları

…………..………..*…………….

                           *

                           

42-EDİRNE SOKAKLARI -2-

  Vakıflar Genel Müdürlüğü ve Eski  Cami

 

                                                   

                                                 *

Babademirtaş Mah. Karanfil Sokak…..Foto:AKE

                               BİR ESKİ EV

 Apartmanlar arasından bakınan o ev

Bir eski fotoğrafı andırmaktaydı

Baktım da buz tutmuş ak saçakları

Çarıklı günleri haykırmaktaydı! 


Bildiğiniz o eski evler gibiydi; 

Kiremitler kırıktı, kapısı dardı

Çamur harçlı, taş örme duvarlarında

Islıkla söylenmiş türküler vardı! 


Büyükçe bahçesi, yola bakardı

Ağaçların dalları çatal çataldı.

Tahtaları çürümüş çardak altında

Taşları dökülmüş döveni, kardı.


Gözlerime ilk çarpan boş saksılardı.

Kasımpatlar  çoktan kurumuşlardı.

Çatının altındaki kiriş ucundan

Paslanmaya yüz tutmuş bir nal sarkardı.


Bahçenin ucundaki bir iri çınar

Bir zaman tünelini andırmaktaydı.

Elleri kırışmış yaşlılar gibi

Kocaman gövdesi sallanmaktaydı


Kuyunun üzerinde bir kara kazan

Sacayağı nerde* diye bağırmaktaydı

Perdeyi açıp açıp kapayan çocuk

Umut dolu gülücükler fırlatmaktaydı


En canlı duransa küçücük nardı.

İncecik dalları karlı bahardı 

Kömürlük kapısında asılı yanbol

Kendi hazanını yaşamaktaydı 


Duvara dayalı üç tane teker

Bir yaba, bir baston, kırık ibrikler

Ve duvar üstündeki yırtık çizmeler

Sanki sahibini aramaktaydı


Bacanın dibinde üşüyen susak 

Savrulan dumanla kararmaktaydı

Eşiğin üstündeki küçük delikten

Bir yemek kokusu yayılmaktaydı


Camları kapatan soluk perdeler

Kim bilir ne hisler saklamaktaydı 

Pencerenin önündeki bir mum çiçeği

Gelen geçene göz kırpmaktaydı


Dışardan duyulan bir güzel ninni

“Ingaa! “ sesine karışmaktaydı

Belli ki bu evin bir köşesinde

Mini mini bir bebek uyumaktaydı.


Karlara gömülmüş bu yaşlı evin

Saçağından buzlar uzanmaktaydı

Baktığım her yerden gönlüme doğru

Bir ılık rüzgar savrulmaktaydı! 


Ah, gönül ocağımı tutuşturan ev! 

Ah, bahçeyi kuşatan alçak duvarlar! 

Tıpkı sizin gibi sıkışıp kaldı

Apartmanlar altında ne hatıralar 

..................*……………..        


YAHYA BEY CAMİ SOKAK…………………………..


ALİ PAŞA KAPALI ÇARŞISI………………………..

                                           *

Edirne açık müze, her sokak tarih kokar

Her sokakta  eski bir yapı size göz kırpar

Bu bazan makzem olur,  bazan taştan bir mezar

Bazan abdesthanede bekleyen takunyalar


Kaleiçi’nde bir makzem

                        *


Etnografya Müzesi yanındaki mezarlık


Karaağaç’ta bir ev………………………

Üç Şerefeli Cami Avlusu………………….

                                     *

Bazan da bir camidir, bazan tahta pancurlar

Bazan  Ayşe Teyze’yi bekleyen kör  musluklar 

Ya da ıslık sesine hasret kalan yalaklar

0kunmamış  kitaptır bu eski kalıntılar


Her biri kendisini  okuyacak göz arar

Edirne Sokakları her zaman tarih kokar

                                  *

                                  *

    43- EDİRNE KÖPRÜLERİ


MERİÇ KÖPRÜSÜ…………………………….Foto:AKE

                             *

Edirne'de köprüleri taştan yaparlar

Altlarına bir kaç tane kemer  oyarlar

Harcına, Horasan Harcı koyarlar

İçine de alınteri, akıl  katarlar

Taşları ustalıkla  yapıştırırlar




II. Bayezıt Köprüsü

                                         *

Keser ile , keski ile imza atarlar

Tarihini imân ile kazırlar

Bittiğinde abdest alıp namaz kılarlar

Ömrü uzun olsun diye dua  yaparlar


Bu yüzden köprüler ölümsüz olur

Edirne köprüleri ecdat kokarlar


GAZİMİHAL KÖPRÜSÜ……………………17.03.2019

 GAZİMİHAL KÖPRÜSÜ……………………………

                                     *

Gazimihal Köprüsü ve Kapıkule Yolu…….Foto:AKE

KAPIKULE YOLU……………………………………….Foto:AKE

                                  *

                                  *

44-EDİRNE’NİN KABİR TAŞLARI

                              *

Edirne'de bir başkadır kabir taşları

0kunacak kitaba benzer  halları

Sarıklısı, kavuklusu , sandukalısı

Bağları anımsatan çok salkımlısı

Her birinin üstünde eski  yazısı


HIDIRAĞA CAMİ HAZİRESİ………………………….Foto:AKE

Hıdırağa Cami Haziresi ve Selimiye Cami……Foto:AKE

HIDIRAĞA CAMİ HAZİRESİ  …………………….FOTO:AKE

HIDIRAĞA  CAMİ HAZİRESİ……………………………..Foto:AE

ÜÇ ŞEREFELİ CAMİ HAZİRESİ………………………………….Foto:AKE

ALACA MESCİT CAMİ HAZİRESİ………………………Foto:AKE

ALACA MESCİT CAMİ  HAZİRESİ………………..Foto:AKE

SİTTİŞAH SULTAN  CAMİ KABRİSTANLIĞI………Foto:AKE

                                    *

Göbeklitepe'deki taşlar misali

Harika işlemeli yazılarıyla

Geçmişi anımsatan endamlarıyla

0kunacak kitaptır kabir taşları


Atik Ali Paşa Kabristanlığı

                                        *

Kiminden bir lâle, kiminden hilâl

Kiminden bol yapraklı bir çiçek  bakar

Yaz mıdır kış mıdır mevsime bakmaz

Sarığıyla, kavuğuyla mevsim ayırmaz


Gece-gündüz beklerler mezarlıkları

Edirne’de tarih kokar mezar taşları

10.mart.2019/Keşan

                                    *

                                                                 

  45-EVLİYA KASIM CAMİİ

                                          *        


0smanlı Devleti’ne  92 yıl başkentlik yapmış, Mustafa 

Kemal Atatürk’ü dört kez ağırlamış, nice göçler, nice sa-

vaşlar görmüş ,Türk-islam  tarihi ve kültürü kokan,farklı 

inanç ve kültürleri de bünyesinde barındıran , Mustafa 

Kemal  Atatürk’ü  baş  tâcı yapan, Balkanların en büyük

tıp fakültesi hastanesine ve üniversitesi’ne ,Yunanistan

ve Bulgaristan sınır kapıları yoluyla dünyaya kolayca 

açılabilen sınır kapılarına sahip, 2018 yılı verilerine göre 

yaklaşık  dört yüz bin nüfusa erişmiş bulunan, ekmeği-

mi elime ilk aldığım ve sinesinden gönülsüz ayrıldığım ;

İstanbul , Bursa , Amasya, Ürgüp , Mardin gibi yerleşim 

yerlerine benzeyen  açık bir müze kenti olan sultanlar 

şehridir  Edirne.


Foto: Internetten/Kime ait olduğunu not etmemişim,

lütfen bağışlasın……………………..

                                           *

..Ne zaman bu kentte yolum düşse, bir yolunu  bulur , 

bahçeleri gül ve hanımeli kokan eski dar sokaklara da-

lar, eski evleri, çeşmeleri, camileri,türbeleri,mezarları, 

yani geçmişten bize kalan  ne varsa ziyaret eder, ken-

dimi bir zaman makinesine binmiş te, asırlar öncesi bir 

yolculuğa  çıkmış bir gezgin gibi hissederim. .Bu duygu-

larla , önceki yıllarda gezdiğim Edirne’nin 48 camisi ile 

ilgili gözlemlerimi, şiir  ve nesir diliyle, “Gezip-gördü-

ğüm Edirne Camileri” adıyla, internet  ortamında  ya-

yımlamıştım..


..Gönlü bu duygularla dopdolu  olan emekli bir öğret-

men  olarak, baharı beklediğimiz bu  günlerde yaptığım 

Edirne Gezisi’nde , önceki yıllardan tanış olduğum EV-

LİYA KASIM PAŞA  CAMİ’ni yeniden ziyaret ettim..0nu 

yine sahipsiz , yine boynu  bükük, yine üzgün buldum!

Bu vesileyle onu  tanımayanlara,  onun yürek paralayan 

görüntüsünü görmeyenlere, onu tanıtmak, mâlûl bir 

gazi gibi duran, yırtık esvaplı, yaralı bedeni  önünde 

yaşadığım  duyguları,şiir diliyle sizlere anlatmak  arzu-

suna kapıldım……Buyrun birlikte  okuyalım..

……………………………*………………………………

Günlerden 06.mayıs.2019/Çarşamba

Bu gün toprağa düşen üçüncü cemre gibi

………………………………………………….düştüm  buraya!

Çevremde  rüya gibi bir manzara;

Bir nehir akıyor önünden salına salına

Edirne’nin cennetten bir köşesindeyim

Tunca Nehri’nin eteklerindeyim

Toprak zeminden oldukça yüksekte;

………………………………setlerin üzerindeyim

Ekmekçizade Ahmet  Paşa’nın 

Mimar  Sedefkâr Mehmet Ağa’ya  yaptırdığı

0n kemerli  Tunca  Köprüsü’nün  altından 

………………dalgın dalgın akan sularla birlikte

Süleymaniye Camii’ne doğru  yürümekteyim

SAĞ YANIMDA ,

henüz  yeşillenmemiş 

………………….söğüt dalları arasından bakınan

ve  bakınırken

Tunca’nın sularında ayaklarını yıkayan

ancak  bunu  yaparken , yanından geçen

…………………………………………………………tren raylarına 

yardım bekleyen gözlerle  el sallayan:

“Uzayıp gidiyor  tren yoları 

Açılıp sarmıyor  yârin kolları..” şarkısını mırıldanan

Düzgün kesme taşlardan yapılma  bedeni

Külahsız ve şerefesiz minaresi, 

Demirleri pas tutmuş camsız pencereleri 

Cami haziresi’ndeki 

yalnızlığa terk edilmiş yeşil boyalı türbesi

ve  sağa sola devrilmiş 

……………………mermer sarıklı  birkaç kabir  taşıyla

Madde bağımlıları  tarafından 

…………………………….delik deşik edilmiş kaftanıyla

İçinde bulunduğu Tunca Bataklığı’ndan

………………………………………………….çıkmaya çalışan

Sultan II.Bayezıt’a  ve Fatih’e

………………………………….sadrazamlık yapmış olan

Rumeli Beylerbeyi Evliya Kasım Paşa’nın 

günümüzden beş yüz kırk yıl önce yaptırdığı

……………………………………….Evliya Kasım Paşa Cami

DİĞER YANIMDA;

umuda uzanan tren rayları

ve Süleymaniye Cami’nin taş duvarları

0nların  arkasında

Birer  cennet kuşu gibi duran Edirne Camileri


İşte,

semaya  doğru uçmaya hazırlanan  SELİMİYE!

İşte  Üç şerefeli 

işte Eski  Cami , işte Hasan Sezai

Süle  Çelebi  ve Lâri Camii’nin minareleri

0nların sağında -solunda , diğerleri

Kısaca , kadîm bir tarihin eteklerindeyim 

Edirne’de  Saraçlar Caddesi’nin sonundaki

Dar-ül  Hadis Camîi’nin

Ekmekçizade Köprüsü  tarafındaki

……………………..............setler’in üzerindeyim

Dostlar , sizsiz ama sizinle birlikteyim!

Tunca’ya baka baka,

Edirne türküleri söylemekteyim!

Gençler sizleri de beklerim!

                           *

                            *

                           

46-”EDİRNE’NİN ARDI DA BAĞLAR”

                                   *

.Emekli öğretmen sayın Ferhat  Gündoğdu ,25 aralık.

2018 tarihli Keşan/Medya Gazetesi’nde “Edirne’nin 

Ardı  Bayler” türküsünün sözlerini ve hikayesini  ya-

yınladı.Türkünün  sözleri şöyleydi:  “Edirne’nin ardı 

bağler Meriç akar  sular çağlar/Eşinden ayrılan yanar

Ay oldu mu mori Dakilom,duyuldun mu?/Hacıoğlu 

Mestan  gibi vuruldun mu?/Edirne Köprüsü taştan/ 

Sen çıkardın beni baştan/ Ayırdılar beş kardaştan/ 

Ay oldu mu  mori Dakilom, duyuldun mu?/ Hacıoğlu 

Mestan gibi vuruldun mu?”

..Malatya/Akçadağ  öğretmen Okulu’ndan öğrencim

 olan ve geçtiğimiz yıllarda yayınladığı “Bir Ömür Öğ-

retmen ” kitabıyla “yapacaklarım bitmedi” ”mesajını  

veren  sayın  Ferhat  Gündoğdu  kardeşimin  ve  mes-

lekdaşımın  güzel  bir  kurgu ve anlatımla sunduğu öy-

kü, türküye biraz  daha anlam katarken , beni  elli  yıl  

gerilere  götürdü…

..Çünkü, günümüzden  elli yıl önce, Kaleiçi Semti’nde ,

şu an I.Murat Lisesi’nin faaliyet gösterdiği binanın ye-

rinde bulunan , okul müdürlüğünü  sayın Necati Erinç-

’in , eğitim şefliğini sayın Cevat Dursunoğlu’nun  yap-

tığı ve eğitim-öğretim  kadrosunda da; Tayyip Yılmaz, 

Faruk  Canatan, Selim Atsız,  Meliha Güldiken, Sadık 

Bideci, Saim Erdemli,Nevin Birsen Altuğ,Dursun Çelik-

kol, Fikri Olgun, Rami  Ayhan,İsmail  Erbaş, İmdat Hal-

vaşi, Bican Tunca, Hasan Fıçıcı, Beden Eğitimi öğret -

menleri  Mustafa  Bey ile Ali Bey, Din Dersi  öğretme-

ni  İbrahim  Bey  ve  coğrafya  öğretmeni  Metin Kara-

oğlanoğlu’nun  yer  aldığı Edirne  Erkek  Öğretmen O-

kulu’nda  okurken , bu türküyü bizlere Necati Seçkin 

Hocam  öğretmişti..Yalnızca  bu türküyü  öğretmekle 

kalmamış, “Edirne’nin ardında sümbüllü bağlar” 

“Bakkallar satıyor karaca üzüm.”

"Alişim'in kaşları kare", "Dayler  Dayler”

“Yüksek yüksek tepelere ev kurmasınlar “ gibi çok sa-

yıda  Edirne yöresi türküsü  öğreterek, Edirne türküle-

rini  tanımamızı ve  sevmemizi sağlamıştı...

Bir gün  elindeki  mandolini  bir-iki tıngırdattıktan son-

ra ; “Çocuklar Edirne’nin Ardı da Bağlar türküsünün  

hikâyesini  buldum..Eskiden Edirne  üzüm  bağları ile 

meşhurmuş..Bu yüzden ,Buçuktepe Mezarlığı’nda  ol-

duğu gibi bir çok  yerdeki  eski mezar  taşları üzerinde 

bir  ya da iki üzüm  salkımı motifi görürsünüz..Bu  tür-

küde  geçen “bağlar” bu nedenle dile getirilmiş.“Dan-

kilom”  ise, Mora’dan gelip Karaağaç’a yerleşmiş  

olan, Hacıoğlu Mesitan’ın yavuklusu, rum  kız Dan- 

kilo’dur..Türkü , buiki sevgilinin acılı aşk  hikayesini 

anlatır....Ancak Morudankilo’nun  Mora’dan  gelen 

anlamına geldiğini de  söyleyenler vardır “demiş ve 

yıllar sonra (1984 yılında) bastırdığı “Edirne Türküle-

ri Mani-Deyim ve Atasözleri “ adlı kitabının 32.say-

fasında, türkünün  sözlerini notalarıyla birlikte yayın-

amıştı..

Kitabında yer alan türkünün sözleri şöyledir.

”Edirne’nin ardı da bağlar/Meriç akar Moru Danki

lom,sular çağlar/Eşinden ayrılan ağlar/

Vuruldun mu Moru Dankilom vuruldun mu?/ Hacı

oğlu Mesitan gibi vuruldun mu?/Edirne’nin Köprü-

  taştan/Sen çıkardın Moru Dankilom beni baştan

/ Ayırdılar beş kardaştan/ Vuruldun mu Moru Dan -

kilom,vuruldun mu? Hacıoğlu Mesitan gibi vuruldun 

mu?..”

 Not:Buradaki “Eşinden ayrılan ağlar” dan sonra ge

Len “vuruldun mu Moridankilom vuruldun mu” di-

zesinin  YORULDUN MU  Moridan kilom  YORUL-

DUN MU?  şeklinde olmasının,  öyküde anlatılan  

gerçeğe ve şiirsel anlatıma daha uygun düşeceği ka-

nımı paylaşmak isterim..

.Bu türkü sözleri ,Ferhat  Gündoğdu  öğretmenin 

yayımladığı  ve şu an bir çok  sitede çeşitli sanat-

çılar tarafından  icra edilmekte olan  türkünün 

sözlerini destekler  nitelikte idi.Ancak, bu  türkü-

nün,Trakya Rehberim.

Com Sitesi’nde  yayınlanan  sözleri oldukça farklıdır…

öyle ki: “Edirne’nin ardı da bağlar /Meriç  akar Mora-

dan gelen , sular çağlar/ Yarinden ayrılan ağlar

Yoruldun mu Mora’dan gelen/Görüldün mü?

Hacıoğlu Mesitan gibi vuruldun mu?

Edirne Köprüsü taştan

Sen çıkardın/ Mora’dan gelen beni baştan

Ayırdılar beş  kardaştan

Yoruldun mu Mora’dan gelen? Görüldün mü?

Hacıoğlu Mesitan gibi vuruldun mu?” şeklindedir...

..Türkü, bu haliyle söylendi mi söylenmedi mi?? Söy-

lendiyse ne zaman  söylendi ? Bilmiyorum..Türkü-

nün gerçek sözleri hangisidir ? 0nu da bilemem , an-

cak şunu söyleyebilirim, belki her ikisi birden..Gü-

nümüzde söylenen şekli , Ferhat Hoca’nın yazdığı 

gibidir  ve bu tezi ilk  savunan kişi  Necati Seçkin 

Hocam’dır.

..0 zamanlar,0rd. Prof.Dr.Süheyl  Ünver  Hoca ile ileti-

şim  halinde olduğunu söylediği, Edirne İki  yıllık Eğitim 

Enstitüsü’nde  kısa bir süre birlikte  görev  yaptığım ,ay-

  okulda  okuyan ve şu an Edirne’de bir çok  sosyal et-

kinliğin içinde bulunduğunu öğrendiğim, oğlu sayın Si-

nan  Seçkin’in de  öğretmeni olmuş  biri olarak, Necati 

Seçkin  Öğretmenime  olan  vefa borcumu  ödemek 

amacıyla  bu  konudaki  tanıklığımı ve düşüncelerimi ka-

mu oyu ile  paylaşmak  istedim..Bu vesileyle, Necati  

Seçkin  Öğretmenimin, öğrenciler  için yaptığı SİMİTÇİ  

türküsünden de  söz  etmeden  geçemeyeceğim. .

                                      * 

Necati  Öğretmenime  ait olan  bu  güzel okul  türküsü-

nü , staj yaptığım Taşlı Müsellem  Köyü’nde,İstiklal, Şe-

hit  Asım, İnönü, Yusuf  Hoca, Şükrü Paşa  ve Kurtuluş  

İlkokullarında ;Malatya-Akçadağ  Öğretmen 0kulu’nda, 

Mardin Savur  Lisesi’nde ,Yozgat/Bahadın Lisesi’nde  

ve Keşan’da , öğretmenlik  yaptığım tüm  okullarda, 

bir motivasyon  aracı olarak  kullandım ve öğrencileri-

me  öğrettim.

Bestesi  bende  mevcut  olan bu türkünün  sözleri şöy-

leydi: 

“Her gün sabah erkenden

Henüz gün görünmeden / gün görünmeden

Bir küçük simitçi “taze gevrek, gevrek” der

Bir küçük simitçi “taze gevrek” der

Bir gün seslendim ona/ simit getirdi bana/getirdi bana

Simitçi simitçi halin dokundu bana

Simitçi simitçi, acıdım sana

Ela gözlü bir yavru/ Saçları da pek sarı, pek te sarı

Belki de yetimdir / Acep annesi var mı?

Belki de yetimdir/ Annesi var mı?”

…Bu türküde  dile getirilen sarı saçlı -ela gözlü bir  si-

mitçi  çocuk tanımamış olsanız bile , esmer  ya da 

buğday  tenli bir  simitçi çocuk görmüş, hatta ondan  

susamlı bir simit alıp , bir bardak çayla ya da ayranla  

yudumladığınız  olmuştur.

Ne diyelim, adı geçen öğretmenlerimi saygı ile anarken

ilahi tehcire  uğrayanların ruhlarının şâd olmasını ve 

günlerinizin  susamlı simit tadında geçmesini diliyorum..

Öğretmenimin bir de  “ARI VıZILDAR “ adlı türküsünü 

………………anarak, bu konuda sözlerimi  noktalıyayım:

Yaz geldi çiçekler açtı

Arılar hep vızıldar

Arı vız vız vız  / Arı vız vız vız 

 Arı vızıldar..

………………….. ……………03/0cak.2019/Keşan…

                             *

    47-KÖPRÜZARIM EDİRNE 

 ……………………..*…………….

 Sultan Murt II’den Abdülhamit’e kadar

Çok sayıda sultanın, harcına taş koyduğu

Sedlerin olmadığı o eski  zamanlarda

Tunca’nın okşadığı söğütler arasında

Sultan Avcı Mehmet’in keklik-ceylan vurduğu


Kısrak  gibi , tay gibi çevik şehzadelerin

Sadabâd kayığıyla Tunca’da dolaştığı


Sultan Bayazıt Han’ın ve başka sultanların

Kayıklarla geldiği Bayezıt Cami’inde

0nbeş mermer sütunlu ilk hünkar mahfilinde

Cuma namazlarını  kıldığı o günlerde


Kum Kasrı Hamamı’nın kurnaları önünde

Küçük şehzadelerin peştamal ıslattığı 

Hasbahçe Gülleri’nden yapılan reçellerin

Haseki sultanlarla hünkar’a sunulduğu


Nice sadrazam, vezir  ve de sancakbeyi’nin 

Padişah divanında “el pençe….“durdukları

0smanlı’ya doksan yıl başkentlik yapan kentin

Camizâr  Edirne’nin  Sarayiçi Semti’nde


Saray-ı Cedîd-i  Âmire Bahçesi’nde

“Yeni Saray”dan kalma kalıntılar içinde;


“Saadet Kapısı”nda, “ matbah-ı  amire”de

Fatih’in yaptırdığı Cihannüma Köşkü’nde, 

Cem Sultan’ın doğduğu Kum Kasrı çevresinde

Adalet Kasrı denen Kanuni Kulesi’nin

Seng-i ibret taşı’nın gözlerinin önünde


Arda-Tunca -Meriç’in birleştiği bu kentte 

GAZİMİHAL KÖPRÜSÜ VE CAMİİ

                              *

Tarih, doğa ve ecdat kokulu bu cennette

93 Harbi denen 0smanlı-Rus Harbi’nde

Balkan Göçmenleri’nin yerleştiği yerlerde

Balkan Savaşları'nın en acı  günlerinde

Bulgar  Ordularıyla Sıp Askeri birlikte

Uçağıyla, topuyla, tüfeğiyle, kiniyle

Müze Kent Edirne’mi kuşattığı tarihte


Yıldırım’da, Kıyık’ta ve de Kaleiçi’nde

Açlıktan köpek eti yenildiği günlerde

Burada tutsak olan on binlerce askerin

Ağaç kabuklarını kemirdiği bölgede


Balkan Şehitleri’nin anısına yapılan

BALKAN ŞEHİTLERİ’NİN ANITI’nın dibinde

Ve Yunan çizmesiyle çiğnenen toprakların

Milli Mücadele'yle şahlandığı beldede


Cumhuriyet aşkıyla tutuşan insanları

Atatürk’ün görmeye geldiği bu şehirde

Kısaca, 0smanlı’nın ikinci payitahtı

Müze Kent Edirne’min Sarayiçi Semti’nde


Taş örgülü FATİH ve  KANUNİ  KÖPRÜLERİ

Selimiye Cami’inin eşsiz  silüetinde

Hanendesi bülbüller olan cennet içinde 

HALAY ÇEKİP DURURLAR TUNCA NEHRİ ÜSTÜNDE


Bunlara komşu olan Saraçhane Köprüsü

Yeni imaretteki külliyenin dibinde

Yalıların Tunca’yla oynaştığı yerlerde

Suyun şırıltısında, bülbül nağmelerinde


Yalnızgöz Köprüsü’nü tutarak ellerinden

Tunca’nın sularında ayağını yıkayan

Bayezıt  Köprüsü’nü alarak yanlarına

 “Çayda Çıra” oynarlar  yeşil Tunca üstünde


 0ynarken seslenirler  burdaki ilk köprüye

“Gazimihal Köprüsü, hadi sen de gel hele!”

Gazimihal Köprüsü cevap verir yerinden

Tunca’nın ilk köprüsü olması hasebiyle:


“Tunca Nehri üstünde halay çeken köprüler

“Yıldırım Köprüsü’nü dahil etsin çembere

Tunca ve Meriç ile vererekten el  ele

Zılgıt çekip dursunlar burda gönüllerince”

 

TUNCA KÖPRÜSÜ (Ekmekçizade Ahmet Paşa Köprüsü)

                                        *

Tunca-Meriç  Köprüsü uyarak bu davete

Yıldırım Köprüsü’nü katarlar çemberine

Sularda yanıp sönen güneşin alevinde

Suyun şırıltısında, bülbül nağmelerinde

 

Yeşil bir mendil gibi sallanan söğütlerle

Halay çekip dururlar Tunca-Meriç üstünde


MERİÇ KÖPRÜSÜ………………………………….Foto:AKE

                                     *

Bu durumu uzaktan  izleyen tüm Kubbeler

Kubbelerin yanında yükselen minareler

Minarelerle  her gün konuşan  güvercinler

Topluca haykırırlar: ” Haydi bre Edirnee!”

Ey davulcu, davulunu gevşek tutma ger hele

Vur tokmağı davulun kasnaklı derisine 

Meriç ile Tunca’yı süsleyen köprülerle

Halay çeksin burada köprüzâr’ım Edirne!

……………..***……………..

14.Haziran.2018/Bayram Arefesi

 

*

Kyn:1-Kendi gezi-gözlemlerim

2-Doç Dr.Mustafa Özer-Bahçeşehir Ünv.

3-Hakan Akıncı-Sanat tarihçisi-Arkeolog-

4-Trakya Gezi Sitesi

*

*

48-BEYLERBEYİ CAMİİ VE  HAZİRESİ

……………………*………….

.

Üç şerefeli Cami’nin arka taraflarında

Kuşçu Doğan Cami'nin yan sokağında

Arif Ağa Cami'nin önündeki bayırda

Saraçhane Semti’nde Salı Tekke Sokak ‘ta

Fatih ile, babası Murat Han zamanında


Rumeli Beylerbeyi Yusuf Paşa’dan kalma

Beylerbeyi  Cami’nin geniş mezarlığı’nda

Sonradan düzenlenen yepyeni makyajıyla

Sarıklı ve kavuklu yüzlerce kabir taşı;


Kiminin üzerinde birkaç üzüm salkımı

Kiminde bilmediğim 0smanlıca bir yazı

Kiminde sandukayı andıran taş bir yapı

Tarihin kitabından kopmuş yapraklar gibi

Bu caminin çok geniş bahçesinde durmakta


II.Sultan Murat  umerâsından

.......................................*(Vali-Sancakbeyi)

Rumeli Beylerbeyi  Sinanettin Paşa da 

Bu hazre içindeki türbede uyumakta

Beş asırlık caminin kocaman  haziresi

Camiye Kapadokya manzarası  katmakta


Böylece bahçedeki işlemeli taşlarla

Bu görkemli caminin görbenisi artmakta

Cami karşısındaki tarih kokan çeşmeden

İnanın,,günümüzde hala tarih akmakta !


Yüzlerce kabir taşı , mermer mektuplar gibi

Karşıda Çakır Ağa Camii’ne bakmakta

Yalnızgöz Köprüsü’yle Saraçhane Köprüsü

Beş yüz metre ilerde el ele tutuşmakta


Bayezıt Köprüsü'yle Fatih ve de Kanuni

Bunlara eklenerek bütünlük sağlamakta

Tunca’nın Boynu’ndaki taştan gerdanlık gibi

Üstünden geçenlere minnetini sunmakta


İstanbul’un Fethi’nde iki yıl kadar önce

Aynı yıllardan kalma başka bir beylerbeyi 

Şehabettin Paşa’nın yaptırdığı taş köprü

Üstündeki bir horoz motifinden ötürü


“Horozlu Köprü “diye dile gelmiş olsa da

Saraçhane Köprüsü adıyla anılmakta


Tunca’nın üstündeki güzel kemerleriyle

Sanki gelip-geçenin gözlerine bakmakta

Ve kendini buraya bırakıp gayba giden

Bânî’si,   Şehabettin Paşa’yı  aramakta!

............................*...........

09.haziran.2018

*

  Not:Şiirdeki bilgiler için

1-Kendi gezi-gözlemlerimden

2-Trakya Gezi Sitesi’nden 

3-Edirne Vergi Dairesi’nin Edirne Tarihi 

Sitesi’nden  

4-Nedirler.com".Sitesi'nden yararlanıldı

                                     *

                                     *

        49- ŞAHABETTİN PAŞA CAMİ

…………..*…………

                                          *


Kirazlı Camii’nin yüksekçe minaresi

Soğanî  külahı’yla Yusuf Hoca’ya bakar

Yusuf Hoca Okulu yanındaki mezarlık

Taşıyla toprağıyla mis gibi tarih kokar


Tarihi kokmak için bu mezarlık önünden

Baktığımız yerlere  bakmak gerek gönülden

Hala çok şey  anlatır  yola bakan o çeşme

Sıyrılmış olsa bile eski giysilerinden


Selimiye’ye doğru bakılınca bu yönden

Dört minare görünür  kabirlerin üstünden

Tarihin kitabından kopmuş yapraklar gibi

Neler neler okunur taşların  üzerinden

                                       *

Kimi mezar taşından küçük bir sarık bakar

Kimi süslemesizdir, kimi taşsız bir mezar

Kiminde anlaşılmaz Osmanlıca yazılar

Kiminin üzerinden bir salkım üzüm sarkar


Kim bilir hangi  mescid  haziresinden kaldı

Bu sarıklı, kavuklu , yazılı mermer taşlar 

Ve kim bilir burada nelere tanık oldu

Yüz metre ilerdeki kırık-dökük pancurlar  


Fatih Sultan Mehmet’in babası Murat Han’ın

Divan vezirlerinden Şehabettin Paşa’nın

Yaptırdığı caminin hazresindeki taşlar

Bir sokak ilerdeki bulunduğu köşeden

Tıpkı bu taşlar gibi çevreye şaşkın bakar


Bu taşları seyreden her tarih meraklısı

Buçuk Tepe’de yatan merhumları anımsar


Bu camiye ad olan kiraz süslemeleri

Silinmiş olsa bile artık süslemelerden

Belleklere kazınmış o kiraz kokuları

Edirne’ye yayılır  yalnızca bu camiden  


Şehabettin Paşa’yla anılan bu sokağın

Su akmasa da artık ,kırık çeşmelerinden

Ve hiç ses gelmese de eski tahta evlerden

Kadiriler  Tekkesi yanındaki sokaktan

Meriç’i gözetleyen Saruca Camî gibi


Şehabettin Paşa da  gülümser iki yerden;

Biri Tunca üstünde Saraçhane Köprüsü

Bir de Kirazlı denen Şahabettin Cami’den

……………………          *…........

 .............................*........08.haziran.2018

                                  *

 

50-II.BAYEZIT KÖPRÜSÜ’NÜN AŞKI

               ……………*……………..

II.Bayezıt Köprüsü uzun!

Yürü  yürü bitmiyor kuzum

Bayezıt Köprüsü  geniş;

iki araç  rahatlıkla geçerken üzerinden

bir insan da rahatlıkla 

yürüyerek  geçebiliyor

………………………….…korkulukların dibinden

Bayezıt Köprüsü mutlu;

Tunca Suyu’nda abdest alırken 

......................................ince söğüt dalları

Kurbağalara ney üflüyor kamışları-sazları

Bu kutsî senfoniye başlarını sallıyor

Köprü çevresindeki sarı-yeşil otları

Bayezıt Köprüsü sağlam ;



Mimar Hayrettin

bir büyük  kemer  ve üçer küçük kemerle

sıkı sıkı sarmış belini iki yandan

Suları  türkü söyler

…….......….......ben yürürken taş yoldan

“Edirne’nin ardı bağlar”

“Alişim’in kaşları kara......…”


Sular akarken köprünün altından

Arabalar geçer  iki yanımdan

kuşlar uçar,  kurbağalar  vıraklar, 

doğa coşar,  gelen  bakar, giden bakar

Edirne tarafında Selimiye Cami 

ve Üç Şerefeli Cami

dörder minaresiyle  bakarken bana

Bol kubbeli iki minareli II.Bayezıt Camii ise

"gel!" der gibi açar kollarını

.............................köprünün diğer ucunda


Nihayet çıkınca sedlerin üzerine 

Hayran olurum  külliyenin heybetine

Sanki semanın bütün gökleri birden

……………………..….düşmüş külliyenin üstüne

0 anda

dikkat ederseniz ,görürsünüz;

taa karşıda , Yeniimaret Mahallesi’nde

kırmızı kiremitli evlerin üstünden

Alaca Mescit Camî’inin

…………………………....tarih kokulu minaresini

Bakışları :

….."bana neden uğramıyorsunuz" der gibi

Bakarım;

Bayezıt Köprüsü dalgın

Bayezıt Köprüsü Kerem gibi yaralı!

“Aman doktor derdime bir çare”

……………………………....der gibi kara sevdalı

Gece-gündüz bakar da doyamaz

Yan yana  oturur  da kavuşamaz sevdiğine


Anlarım,

Bayazıt Camii de aynı ok’la yaralı!

Çünkü ne eski kayıklar kalmıştır burada 

…………………….ne de eski taş merdivenler

Çakılıp kalmışlar oldukları yere

……………………………..........…bu iki sevdalı

Birinden diğerine kayıklar yanaşmayalı

ve  birbirinden bir aşk mektubu almayalı

Her ikisi de yan yana duran 

ama  birbirine kavuşamayan  

……………………………………...iki bahtı karalı

Böyle bir aşkı görmemiştir Edirne,

................................................Edirne olalı

Bu yüzden  II. Bayezıt Camii 

sedlerin üzerinden bakarken Edirne’ye

“kırmızı gülün alı var “ 

…………………………...türküsünü söyler köprüye

ve  semaya uzanan  birer şerefeli iki minaresiyle

“şahit ol ya râb!” diyerek  her gün aşkını ilan  eder

………….……….......................II.Bayezıt Köprüsü’ne

…………………………………05.06.2018

                                 *

                                 *

                                 *

51-EDİRNE’NİN MEŞHUR BEŞ SELÂTİN CAMİ

…………………………...*…………….

Edirne’nin beş büyük selâtin cami’i

Edirne Halkı tarafından şu özellikleri ile tanınır:

Selimiye’nin yapısı/  Eski Camî’nin yazısı

Üç Şerefeli Cami’nin kapısı

Muradiye Cami’nin çini kaplaması

ve II.Bayezıt Cami’inin de SİNİSİ

                                                  * 



ÜÇ ŞEREFELİ CAMİ MİNARELERİ:…………………………..   

                                      *

SİNİ dediğimiz özellik,

2.Bayezıt Camii'ne girdikten sonra

giriş kapısı üzerindeki duvara resimlenmiş 

içinde  meyve  ve yemek çeşitleri bulunan 

.......................................büyük tepsi resmi

Bu sini, 

külliyede imarethane bulunduğunun

...................................................bir işareti

Ayrıca ,  II.Bayezıt Cami ile

Selimiye Cami’nin avlularında,

camiye giriş kapısı tarafındaki

büyük sütunların birinde

kurşun dökme üzerinde 

sert bir cisimle çizilerek yapılmış

ancak çok dikkat edilince farkedilebilen 

………………….........padişah tamgaları

II.Bayezit'le II.Selim'in tuğrası

Sultanların,

yaptıkları işleri Allah rızası için yaptıklarının

yani alçak  gönüllülüklerinin sessiz birer kanıtı 

olarak orada durmakta

Yine,,2.Bayezıt Camii'nin tavanında yazılı olan  

ve 622 yılında, Medine'de 

ilk ezanı okuyan  Bilal Habeşi'ye ait 

dört köşedeki şiir dizeleri

ve 

kapı üzerindeki  SİNİ  TABLOSU’NUN hemen altın-

da bulunan bu dizelerin sahibi," ya hazreti Bilal Ha-

beşi " yazısı 

Tunca Nehri Kıyısı'nı mesken tutmuş olan 2.Ba-

yezıt Camii'ne özgü, yeni saptadığım özellikler.

Yapıldığı günden bu güne kadar, ilk hünkar mahfili

olma özelliğine sahip, 15 ince sûtun üzerine otur-

tulmuş harika işlemeli hünkar mahfili ve orijinalliği-

ni hala koruyan işlemeli ahşap mimberi, 

II.Bayezıt Camii'nin eskiden beri bilinen özelliklerin-

den bazıları

Yapanların -yaptıranların ruhları şâd olsun!!

             ……………….*…………….

…………………………………………….01.Haziran..2018..

                                *

                                      *

52- 1912 Yılında Edirne 

                                           *

1912 yılında Edirne; 

0smanlı Devleti’nin

Balkanlar’daki  en güzel kentlerinden biriydi

Selanik, İzmir ise  Edirne de Bursa gibiydi

Ama düveli muazzama adındaki kurt

0smanlı adındaki kuzuyu yemeğe niyetliydi

Bu yüzden Rumeli’deki azınlıkları

Başkaldırmaları için kışkırtıp duruyordu

Kışkırtılanların biri de Bulgarlardı

Ve Edirne

    Bulgaristan’a daha yakın olduğu halde

Bulgarlar 

...........baskın için Kırklareli’yi seçmişlerdi! 

3.ordu komutanı  

Sadrazam Gazi Ahmet Muhtar  Paşa’nın oğlu

Bahriye Nazırı Mahmut  Muhtar Paşa 

YILDIZ DAĞLARI’nın heybetine aldanıp

Alman Generalleri’nin

“ISTIRANCALAR  GEÇİLEMEZ” sözüne kanıp

.................................gerekli önlemi almamıştı.

Böylece, ordusuna,

................Istrancalar’dan geçirmeyi  başaran

Bulgar komutanı General Dimitriyev

Kırklareli’yi  beş günde  teslim aldı

Ardından 

Lüleburgaz, Çorlu, Tekirdağ...gitti

Bulgar Askerleri Çatalca’ya  kadar ilerledi

Bu sırada

.............Edirne’de  durum  daha başkaydı

Kale komutanı İsmail Paşa

Kale içinde düzen ve asayişi sağlarken

Şükrü Paşa  Edirne’yi kuşatan

Bulgar Ordusuna karşı kurulan tabyalarda

destanlar  yazmaktaydı

Ve Edirne’de 

tuzla şeker 

karaborsada satılmaktaydı

Edirne’nin tozlu  Sokakları’nda,

taş kaldırımlarında 

açlıktan ölen insanlara rastlanmaktaydı

Asker  tayınları ufalmakta

Tayınlara kuş yemi ve süpürge tohumu 

…….....................……karıştırılmaktaydı

Açlık çekenlere,

Açlıktan kemikleri çıkmış atlar

................................kesilip verilmekteydi

İşte  bu günlerde

İttihat ve Terakkinin ileri gelenleri

Edirne-İstanbul-Selanik arasında

mayına çarpmış gemi gibi dolaşmaktaydı! 

Edirne elden gitmek üzereyken

Enver  Bey, Talat Bey ve arkadaşları

Babıalide isyan çıkartıp

Edirne’yi kurtarma planları yapmaktaydı

Edirne’yi  Savunan Komutan Şükrü Paşa,

Bu duruma  ancak beş ay dayandı

Edirne’m işte bu günlerde 

...................................utancından ağladı

Bir yıl sonra Edirne geri alındı

Muratlı, Çorlu,Tekirdağ  İpsala,

.......Keşan,Uzunköprü kurtarıldı

Enver Paşa 

...............“Edirne Fatihi” sanını kazandı

Ama bu sırada Girit ve Selanik’in 

Bir tek kurşun atılmadan elden çıkmasına

Kimse gıgını çıkarmadı..

Bir yıl sonra da BÜYÜK HARB  başladı

0smanlı Devleti üç kıtada 

……………...................düşmanla savaştı..

Milyonlarca vatan evladı

Yemen’de, Sarıkamış’ta..

.................Çanakkale’de, Galiçya’da 

Ege’de, Trakya’da 

ve yurdun her  yerinde 

vatan  toprakları için şehit oldu.

Milyonlarca  can

Milyonlarca kilometrekare  toprak 

…………………………..................yitirildi

Misaki Milli adıyla sınırları çizilen

780 bin kilometre karelik 

vatan topraklarını korumak için

İşgal kuvvetlerine karşı 

Mustafa Kemal önderliğinde

.................Milli Mücadele Savaşı verildi.

Bu kez iki yıldan bu yana

Yunan işgali altında inleyen Edirne

1922 yılında bir daha işgalden kurtarıldı

2022 yılında yani bu yıl 

bu işgalden kurtuluşun 100.yılını kutluyoruz

KUTLU OLSUN!

1923 yılında Cumhuriyet kuruldu

Ve cumhuriyetin yaşı da doksan dokuzu buldu

Ama kurtlar ulumaktan

Etnik milliyetçiliği kışkırtmaktan  bıkmadı.

Çünkü 0smanlının torunları olan kuzular!

Anadolu’yu vatan yapmışlardı

Yukarda  yaşananlar

...............henüz yaşlı bir insan ömrü kadar 

yaşı olan

Cumhuriyetimizi  korumak  için

Hepimize ders olmalıydı…

..............................................0ldu mu…? 

Zaman gösterecek..

..........................*…………..

Not:Edirne eski belediye başkanı sayın Güngör 

Mazlum’un romanından yararlanılmıştır..

                              *

     …………………..*……………06.haziran2018

 

53-  MİMARBAŞI HAYRETTİN

                           ………….*………


II.Bayezıt’ın verdiği bir emirle

Çizdiğin projeyi hayata geçirerek

Tunca’ya  saray gibi diktiğin külliyenle;

Medresen , imaretin, darüsşifaevi’nle


Bol çiçekli, çok geniş şadırvanlı bahçenle

Setlerin üzerinde bekçi gibi dikilmiş

Edirne’yi gözleyen  tam  iki minarenle

Harcına koydurduğun tükenmeyen sevginle

Sen, bilim kokuyorsun Mimarbaşı  Hayrettin


Bilir gibi Tunca’nın şifa veren huyunu

Hastalara sunmuşsun serin Tunca Suyu’nu

Hekimler, hemşireler , sazende eşliğinde

Su sesi, bülbül sesi,  güzel  hazendelerle

Derde  şifa olmuşsun  Mimarbaşı  Hayrettin


NİRETVA’ya  taktığın Mostar  adlı Köprü'nle

Divanyolu Caddesi’ni süsleyen camiinle

Ve de Mimar Sinan’a verdiğin emeğinle

Gönlümüzde taht kurdun mimarbaşı  Hayreddin!


Gün geldi unutuldun, suç bizde sanma sakın

Savaşlar unutturdu seni  mimar Hayreddin! 

Şimdi sana deriz ki bitmeyen sevgimizle:

Tüm dünyanın bildiği külliyenle, köprünle

İnsanlık  kokuyorsun Mimarbaşı Hayrettin

…………….………*……… 14.mayıs.2018./Türkiye

                           *

                           *

54-MOSTAR KÖPRÜSÜ

                           *

Mimar Sinan kokulu bir eski çınar,

Neretva'nın üstüne bir köprü kurmuş

Kanuni'nin emriyle Mimar Hayrettin

Köprünün harcına ruhumu koymuş! 


Kültür ırmağımdan bir şanlı yaprak

Bu köprüye taştan bir kemer oymuş

Neretva sularına her tanrı günü

Bu hilal kemerin aksi vururmuş


Dört buçuk asırdır Mostar Köprüsü

Mostar'ı süsleyen motifim olmuş

Bağrını açmış ta suyun üstünde

Bosna'ya doğru selama durmuş


Kültür gergefimde dokunan köprü

Bulutların altında ne güzel durmuş

Neretva'yı kucaklayan hilal kemeri

Ceddimin mührünü taşına vurmuş 


Avrupa'nın ortasında Mostar Köprüsü

Kuşlarla, bulutlarla kan kardeş olmuş

Köprünün altından çağlayan sular

Köprüye mimarın adını sormuş! 


'Hayrettin! ' demiş, Mostar Köprüsü

'Sana bu tacı Hayrettin ördü! '

Söylenti odur ki, o günden sonra

Köprüye aşık olmuş Neretva Nehri! 


Neretva üstündeki Mostar Köprüsü

Neretva'nın en güzel yerine konmuş

Dizlerinin büküldüğü o çirkin günde

Neretva'nın suları sararıp solmuş


Birleşince yürekler sevgiyle bir gün

Neretva'nın gözlerinde bir ışık doğmuş

Bulutların altından bakınan köprüm

Yüreğimi dünyaya yeniden sunmuş 


Bembeyaz güvercin kanatlarında

Kururken şu anda masum kanları

Barışa-sevgiye çağrılar yapar

Neretva Nehri'nin taklacınları 

Bir  Barış Türküsü'dür Mostar Köprüsü 

Sevgi dolu kalplere özlemle bakar

El ele onarılan taştan kemeri

Dört asırlık türkümü yeniden yakar! 


Soykırıma, savaşlara  'dur! ' dercesine

Balkan Türküleri söylercesine

Barış dolu günlere  'Gel! ' dercesine

Sevgiye-kardeşliğe hep selam çakar.

.................*.........

25.nisan.2006-Ant.kayıt tarihi

                                        *

                                        *

 55-  KIYAK BABA CAMİ

                                        *


Horosan Alpereni  kahraman Kıyak Baba

Kıyak Cami önünde kabrinde yatar durur

Nişancı Mahallesi Halkı’nın sakinleri

Kıyak Baba Camii’nde, babaya dua okur 


Cami arkasındaki 50 .yıl okulu

Dedesine sarılmış vefalı bir torundur

Atalarından kalan tüm tarihi değerler

Yalnızca benim değil elbette ki onundur


0 bakıp koruyacak bu eşsiz hazineyi

Elbet 0  yüceltecek bu güzel Edirne’yi

Kıyak Baba Camii bunu bilir ceddinden

“Şahit ol yâ Rab!” diye haykırır köşesinden


Ezan sesi gelirken uzun minaresinden

Güvercinler uçuşur iki şerefesinden

İnsanlar iş yerinden, kahve köşelerinden

Şükür duası eder bulunduğu yerlerden


Kıyık Caddesi denen bu cadde üzerinde

Az daha yürürseniz, yokuş aşağı doğru

Unutmak mümkün olmaz gittiğiniz bu yolu

Yahya Bey Çeşmesi’ne geldiğiniz bir anda


Fatih’i hatırlatan Tophane Bayırı’nda

Koskocaman bir topun hemen yanı başında

Nakkaresi, davulu ,zili ve zurnasıyla

Düşmana korku salan o müthiş temposuyla


Mehter Takımı adlı dev 0smanlı Bandosu

Sağa sola dönerek yürüyüşe geçince

Selimiye Cami'nin duvarları önünden

Mimar Sinan haykırır: “Hoş geldin emmi oğlu!”

........................*............

                             *

                             *

    56-SULTAN II.BAYEZİT HAN’A

                             *

Bir gönlü bir gönüle bağlar gibi, sultanım

Yeniimaret   adlı mahallenin dibinde

Tunca’nın üzerine bir köprü oturtmuşsun

Yerini göstererek mimarın Hayrettin’e

Yanına da dev gibi  külliye kondurmuşsun


Kambersiz düğün olmaz, camisiz de külliye

Diyerek , külliye’ye bir de cami yapmışsın

Yaptırdığın camiye çift minare takarak

Selimiye’ye doğru, Tunca’dan haykırmışsın

 

Kesme taştan örülü yüksek duvarlarıyla

Revaklar üstündeki kurşun kipalarıyla

Avluya hayat veren bütün kurnalarıyla

Yemekhane,medrese ve de darüşşifa’yla

Tunca'ya, tuğra diye külliye'yi vurmuşsun

 

Yemyeşil bir doğanın müthiş görüntüsünde

Sararmış yaprakların  sihirli örtüsünde  

Şarıl şarıl çağlayan Tunca Suyu önünde

Kuşların, böceklerin ve suyun müziğinde


Hekim, ilâç, sazende, hanende eşliğinde

Müzikle ve su ile derde şifa olmuşsun

Bu yüzden sen ölmedin ,yaşayan bir anıtsın

Fatih’in büyük oğlu pir Sultan Bayezıt’sın!

…………….………………….*…mayıs.2018/Edirne

                                          *

 57- EDİRNE VE KIRKPINAR

                                           *


                                             *

I.Murat’tan kalan bir gurur

Sarayiçi Semti’nde kalplerde durur

Davulcu,zurnacı,cazgır, pehlivan

Çimenlerin üstüne gelip oturur


Davulun tokmağı tarihe vurur

Zurnalar  fasıl yapar, cazgır bağırır

Pehlivan yağlanır, kıspete vurur

Martılar havalanır,Tunca kudurur


Koca Yusuf, Aliço, Adalı Halil

Kurtdereli , Mümin Pehlivan…

………………………………..seyre koyulur

Kakava Şenlikleri  burada olur


Bunları görmek ne büyük onur

Yıldırım, Bayezıt….burada uyur!

Dört bir yana ulaşan ezan sesleri

Müminlere der ki “Hadi gel, buyur!”


Meriç  akar, sular  çağlar, Tunca kudurur

Rumeli  Türküleri dudakta  gurur:

Edirne’nin ardı bağlar

Kırmızı gülün alı var

Meriç Köprüsü Taştan

Alişimin kaşları kara

At martini Depreli Hasan....

............................................yola koyulur

Davulcu davula vurur da vurur

Tunca sakinleşir, zurna kudurur!

 

Ah Edirnem, sende olmak ne büyük gurur

Seni gören tasa bilmez, her gün mutludur

Meriç-Tunca kokulu güzel Edirnem!

Susma artık, kalk ayağa, vur tarihe vur!

……………….…..…………*………………..

…………………05.mayıs.2018-cumartesi

                                       *

                                       *

                                       *

 58- SULTAN II.0SMAN

                                   *                         

Diğer sultanlardan oldukça farklıydın

Seni bu yüzden kaleme aldım

1754-1757 yıllarında padişahtın

I.Mahmut ile karındaştın

“Kadından hoşlanmayan tek padişah”

.............................................olarak iz bıraktın

Sebebini anlatmadın

Şişmandın

Kader! Ne yapsan boş;

yaradılıştan , orantısı bozuk bir bedenle yaşadın

Belki bu yüzden kadınlardan kaçtın

Halk arasında tebdili kıyafetle 

ve “0sman Ağa “ olarak dolaşmaktan

...........................................zevk aldın

Üç yılı bulan sultanlığında

İstanbul’da 7 yangın 

Haliç'i 

boydan boya donduracak kadar soğuk

........................................................bir kış 

Ayrıca  bir de VEBA salgını yaşadın

Sanırım

Sodom ve Gomore felaketini yaşarız,

.....................................................korkusuyla

saray eğlencelerini, meyhaneleri

ve kadınların açık saçık gezmelerini yasakladın

Tuhaf sultandın!

                                 *

                                  

 59-SULTAN II.SELİM

                      …………*…………..

Ben inkâr etsem, tarih inkâr etmez

Ben sussam, gerçekler susmaz 

Ben uyusam düşman uyumaz; 

......................................çünkü yaşamışsın!

Kanuni Sultan Süleyman’dan olmuş,

Hürrem Sultan’dan doğmuşsun

Mimar Sinan’a 

..............................Selimiye’yi yaptırmakla

0smanlı’nın mührünü Edirne’ye  vurmuşsun

Ve 0nu,

………..Edirne’nin en güzel yerine kondurup

………Sinan’a, dört beyaz lâle gibi açtırmışsın

Sen 

“Muhteşem Süleyman’ın oğlu SARI SELİM!

 90.İslâm halifeliği yapmışsın

 Kıbrıs’ı almış, şair Bâki ile arkadaşlık yapmış

”SELİMΔ mahlâsıyla şiirler yazmışsın

Büyük deden

......Sultan II.Bayezit gibi besteler yapmışsın 

 Bizim gibi

………..Tunca Nehri’nin kıyılarında dolaşmış

buralarda avlanmış, yay çekmiş, ok atmışsın

Bizlere ne güzel hatıralar bırakmışsın

Ne diyeyim , iyi ki yaşamışsın!

                           *

                           *

                           *

60-Edirne  Müzeleri

                 ……………..*…………

Edirne  açık müze, dört  yanı tarih kokar

Meriç-Tunca üstünde bağdaş kuran dev taklar! 

Han-Hamam,cami, sebil, koca kervansaraylar

Bizleri rüya gibi  günlere uçururlar


Kapalı  müzelerde kucak kucak anılar;

Kabir taşı, bir testi, ibrik ya da paralar

Bu vatanı  bizlere bırakan atalardan

Büyük bir özen ile derlenmiş  buket sunar

FATİH SULTAN MEHMET MÜZESİ


Etnografya Müzesi, 0smanlı-Bizans kokar

Mezar taşı  Müzesi , insanı şoka sokar

Fatih Sultan Müzesi şaşırtır görenleri

Edirne Kent Müzesi  mest eder erenleri

                                                   *


Ve II.Bayezıt Külliyesi 

Eşi bulunmaz değer

Tunca’nın kenarında

Beş yüz yıllık mücevher


Şükrü Paşa Anıtı

Bir de   Balkan Müzesi

Balkan Savaşlarını

Anlatan  bir  belgesel

HIDIRLIK TABYALARI……………………….

                                        *

Hıdırlık Tabyaları

Ve burdaki değerler;

Herbiri mest ediyor 

İnsanı birer birer


Balkan Savaşları’nı 

Anlatan filmlerle

Marşlarla-türkülerle

0 günleri yâd eder


Bunları hiç görmeyen

Nasıl , Edirneliyim der


Vakıflar Genel Müdürlüğü İslam Eserleri Müzesi’nden 

bir örnek :……………………......Foto:AKE

                                          *

Edirne kutsal şehir 

Edirne bir mücevher

Edirne baştan başa

Bir müze kent…. belgesel!

                                                         *      


Eski Belediye Başkanlarından DİLAVER BEY’İN KABRİ

İslam Eserleri Müzesi önündeki Selimiye Cami Abdesthanesi……

  VAKIFLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ BİNASI VE ESKİ CAMİ:…

                                                *

                                                   

61-EDİRNE’NİN KABİR TAŞLARI

Yusuf  Hoca Mezarlığı ve SELİMİYE

Hıdır  Ağa  Cami Kabristanlığı………………………..Foto:AKE

Selimiye Kabristanlğı……………………………..


Atik Ali Paşa Cami Haziresi………………………Foto:AKE


Hıdır Ağa Kabristanlığı…………………………foto.AKE


DİLAVER BEY’İN KABRİ../Selimiye Vakıf Müzesi’nde İslam 

Eserleri Müzesi..

Hıdır AĞA  KABRİSTANLIĞI

                                                *

Selimiye Cami ve  Hıdır  Ağa Cami Kabristanlığı /Foto:AKE


                                                 *

Edirne'de bir başkadır kâbir taşları

0kunacak  kitap  gibi halları

Sarıklısı, kavuklusu , sandukalısı

Bağları anımsatan çok salkımlısı


Her birinin üstündeki  yazılarıyla

Tarihi  romana benzer  kabir taşları


Kiminden bir lâle, kiminden hilâl

Kiminden hârika  bir çiçek  sarkar

Kiminin salkım salkım üzümleri var

Yaz mıdır kış mıdır mevsime bakmaz


Her mevsim çiçeklidir kabir taşları

Sevgiliye bakar gibi  o bakışları

Geçmişi anımsatan endamlarıyla

Dört mevsim konuşur mezar taşları


Ayşem’in ördüğü oya gibidir

Taşların   üstündeki  o yazıları

Göbeklitepe’deki taşlara benzer

Kabirleri bekleyen  kabir taşları

 ………………..*……………….

..................10.mart.2019/Keşan

                                      *

                                      *

62- “KOCA PELVAN VE SARIKIZAN 

                                     *

“Koca  Pelvan ve Sarı Kızan”, editörlüğünü 

Şeref Kurtis’ın yaptığı, Edirne/Ceren Yayıncılık  

tarafından 2017 yılı sonunda yayımlanan, ANIL 

ERGİN’in  ilk romanının adı..

Kitapta, Anıl Ergin’in özgeçmişi  hakkında bilgi 

yok..Anıl Ergin kimdir, bilmiyorsunuz!

Roman, başlangıçta bir anı romanına benziyor…

Bu yüzden romanın başlarında roman kahramanı 

“Ismayıl”’ın  Anıl Ergin olabileceğini düşünüyor

sunuz ..Ancak  okudukça anlıyorsunuz ki  roman

 kahramanı “Ismayıl”, Anıl Ergin değil….Çünkü, 

roman  kahramanı “Ismayıl” , yedi kez başpeh-

livan olan bir  Kırkpınar  Başpehlivanı, oysa Anıl 

Ergin diye bir pehlivan yok.

Pekî  romana göre, yedi kez Kırkpınar başpehli-

vanı olan ”ISMAYIL”  kim ?Böyle bir pehlivan var 

mı gerçekten? 0 zaman, kitabın ön kapağı üzerin-

de yazılı olan ” Bir Trakya Masalı” cümlesini  anım-

sıyorsunuz..Acaba, gerçek  kahramanlara benze-

yen romandaki  kahramanlar masal kahramanları 

mı? Bu soruların ce-vabına romanda değil ama,

 araştırdıktan sonra  ulaşıyorsunuz.

Google’den öğrendiğime göre  Anıl Ergin, Lüle-

burgaz Belediyesi’nde memur olarak çalışan 1980 

doğumlu , üniversite mezunu  genç  bir yazar..  

ve roman kahramanlarının çoğu,Atatürk zamanın-

da  ilk şeker fabrikasının kurulduğu Alpullu’ya  

3-4 km. mesafedeki pancar yetiştirirciliği ile ünlü 

PANCAR  KÖYÜ’nden.

Babaeski’ye yirmi  km kadar uzaklıktaki Pancar 

Köy,1981 yılında, Pancar Köy civarında yapılan bir 

askeri tatbikat sırasında ,yakıt yüklü tatbikat uça-

ğının düşmesi sonucu 65 askerin şehit olmasıyla 

 ülke basının gündemine “Pancarköy Faciası” adıy-

la oturmuş olan bir koy..22 eylül 1981 günü yaşa-

nan bu elim olay,Türk Silahlı Kuvvetleri’nin tarihin-

de , tatbikat sırasında en fazla kayıp verilen uçak 

kazası  olarak tarihe geçmiş .(Google)

   Romanın konusu ilginç:.Eski bir güreşçi olan, an-

cak ,şimdi Tekirdağ ‘da heykeli bulunan ve Kırkpı-

nar’da  üst üste dokuz kez Kırkpınar Başpehlivan-

lığı ,toplamda on üç yıl  baş pehlivanlık kazanan,

1908 Bulgaristan’ın  Kırcaalii Kasabası  Alkaya Kö-

yü doğumlu Tekirdağlı Hüseyin lakaplı HÜSEYİN

ALKAYA’yı  başpehlivan olmazdan önceki yıllarda, 

köyde düzenlenen bir güreş turnuvasında yaptık-

ları bir güreşte  yendiği sırada  ayağından sakat

lanıp  ömür boyu topal kalan, bu yüzden güreşi 

bırakan ve geçinmek için Pancar Köy’de çarıkçılık ,

daha  sonra kıspet dikme işiyle uğraşan, zamanla,

ülke çapında aranan bir kıspetçi olma başarısını 

elde eden , bu nedenle Topal Usta  ya da K0CA  

USTA lakabıyla anılan “Koca Pelvan” RASİM  US

TA’nın, dedesi  ve babası  da eski birer güreşçi 

olan roman kahramanı  İSMAİL’e  ve İsmail’in  

arkadaşı  Şeref’e yaptırdığı sıkı antrenmanlarla, 

yağlı pehlivan güreşinin inceliklerini  öğretme-

sinin öyküsü.

Bu  romanda “SARI KIZAN” lakaplı “Ismayıl”’ın 

YEDİ KEZ Kırkpınar  Başpehlivanı oluşuna ,Sarı 

Kızan’ın arkadaşı  olan Şeref’in ise  pehlivanlık-

ta dikiş tutturamayıp, Türkiye’nin  başta  ge-

len deri fabrikatörlerinden biri olma başarısını

 elde edişine  ve Koca Pelvan ya da Koca Usta’

nın diktiği kıspetleri giyen pehlivanlardan bu 

kıspetleri  toplayarak, Koca Usta’nın kıs-

pet dükkanını müzeye çevirişine tanık oluyor,

”ahde vefa” adına göstermiş olduğu bu örnek 

davranışa  hayran oluyoruz.

0 günkü koşullarda ,Kepirtepe Öğretmen Oku-

Lu  gibi yatılı bir okulu kazanamamış ama oku-

mak isteyen köy çocuklarının bulundukları köy-

den, Lüleburgaz gibi  kasabalarda  okumak için 

hangi sıkıntılara göğüs gerdiklerini, yaşadıkları 

bu sıkıntılar karşısında, eğitim ve öğretmenleri  

hakkındaki ilginç yorumlarını, yine sayın ANIL 

ERGİN’in  kaleminden öğreniyoruz.

  Balkan Göçmeni insanların yaşadığı PANCAR 

KÖY’de, argo  ko nuşmaları  ve hitaplarıyla bir-

likte, Balkan Göçmenleri’nin 1960 lı yıllarda  

konuştukları Türkçe ile süslenmiş olan roman , 

bu yapısı  ile özgün bir yapıt olma özelliğini ta-

şıyor , bizleri; davulların vurduğu, zurnaların 

çaldığı , cazgırların haykırdığı , peşrevlerin çe-

kildiği,Kel Aliçolu ,Adalı Halilli, Koca Yusuflu,

Kurtdereli  Mehmet Pehlivanlı ve Tekirdağlı 

Hüseyin’li   o günlerdeki ve daha sonraki yıl-

lardaki, Sarayiçi’ndeki Kırkpınar Er Meydanı’

na götürdüğü  için ve Türk Kültür Hazinesi’ne  

armağan  ettiğibu anı romanı için sayın ANIL 

ERGİN’i kutluyor, kendisine sevdikleriyle bi-

rlikte  geçireceği sağlıklı, uzun, üretken bir 

yaşam diliyorum..

Üstat; elinize , beyninize , kaleminize sağlık...

İyi ki yazdınız!

………………........................*……………………...mart.2018

                                

                                  *

   63-EDİRNE’Yİ YAŞAMAK      .

.......................*...................

Kendini bilmez , cahil, yobaz ,görgüsüz, saplantılı,

kısaca  hasta ruhlu bazı tiplerin, sağlık çalışanlarına  

karşı , yaptığı insanlık ve yasa dışı davranışları pro-

testo etmek amacıyla  hekimlerin  boykot  yaptığı  

07.07.2022 günü  Edirne’de  idim.

Boykot nedeniyle  muayene olamayınca,  zamanı  

değerlendirmek amacıyla, kendimi  belediye otobü-

süyle kent merkezindeki  Selimiye Camii’nin önüne 

atıverdim.

 Gördüm ki, yeni  çevre düzenlemesiyle ,yaralı iki 

kanadı onarılmakta olan Selimiye  Cami , kanatlan-

maya  hazır bir cennet kuşu  gibi karşımda durmak-

ta…Dikkatlie bakınca, Selimiye  Camii’nin devasa kes

me  taşlardan  yapılmış, dört  başaklı bir lâleye de 

benzediğini  fark ettim..

Yeni çevre düzenlemesi ile SELİMİYE CAMİ onarımda….

Arasta önünden Eski Cami ve Üç Şerefeli Cami……………..

ARASTA önünden   Eski Cami ve Üç Şerefeli Cami…Foto:AKE

Edirne Belediye ilk Başkanı DİLAVER BEY’İn , Selimiye İslam

Eserleri Müzesi yanındaki türbesi……………….Foto:AKE

   22  fıskiyeli  havuz ve SELİMİYE CAMİ/Yıl:2007/ Foto:AKE

                                        *

  Eskiden park olan  ve Mezit  Bey Hamamı’nın yanın-

da bulunan 22 fıskıyeli havuz dahil  tüm eskiler  iptal  

edilmiş, Selimiye Bahçesi , çimenlerden oluşmuş  ye-

şil bir halıyla döşenmişti..

 Eski Cami önünden , Selimiye  Camii’inin görüntüsü  

görülmeye değer güzellikte idi..

 Ancak,  Fatih Sultan Mehmet’in  heykeli ile ŞAHİ top-

larını göremedim..Neden yoklar , nedenini öğrene-

medim.


Selimiye Cami,, bindallı kumaştan yapılmış  yeni şal-

varı ile güzeldi ama, benim estetik zevkime göre , 22  

fıskiyeli havuz yerinde kalmış olsaydı daha da  güzel 

olabilirdi  diye düşündüm..

22 fıskiyeli havuzlu park ve Selimiye Cami.. 

Yıl:2010/Foto:AKE

İçinde  bin bir çeşit hediyelik eşyanın satıldığı ve Türk Bayrak

ları ile donatılmış Arasta yanından Edirne’ye bakmanın ayrıca

lığı ise elbette bambaşkaydı

 Kısaca, Edirne,her  köşesi  ,insanı yüzlerce yıl gerilere götüren  

zaman makineleri ile donanmış , bir zaman makinesi   üssü'ne 

benzemekteydi.. 

  Örneğin ;Eski  Cami, görkeminden emin, göksel bir mabet gibi  

“Ben ULU CAMİ’yim” diye haykırırken ,Üç  Şerefeli  Camii , üç 

şerefeli  ve Burmalı  minaresi ile, ağaçların üzerinden boynunu  

uzatmakta , dev bayraklar ve dev Atatürk Posteri  ile süslenmiş 

belediye binası, gelinlik bir kız gibi bu güzelliğe güzellik katmak

taydı..Manzaraya hayran oldum!  Büyülendim!..Mest oldum!.....

İçime huzur doldu..

Bu dünya  hayatında  iyi ki Edirne’yi gördüm ve bir süre  0’nun 

tarih kokulu bağrında  yaşama olanağı buldum diye sevindim..

Tarihe  ilgi duyanlar için Edirne,Türk kokan, islâm kokan , Atatürk 

kokan, bilim kokan  büyüleyici bir kent...

   Selimiye Cami önünden ESKİ CAMİ……………Yıl:2022

   Belediye Binası ve Üç Şerefeli Cami………..Foto:AKE

                                                *

Edirne;Selimiye Cami, Eski Cami,Üç Şerefeli Cami, Sitti-

şah  Sultan Cami,Tamburacılar Cami, Ayşekadın Cami 

Defterdar  Mustafa Paşa Cami, Lâri Cami, Selçuk Hatun 

Cami,Sarıuca Paşa Cami, Şeyh  Çelebi Cami, Süle Çelebi  

Cami, Şahmelek Cami, Gazimihal  Cami,II.Bayezıt  Cami, 

Ahmet Yesevi  Cami, Fatih Cami, Yavuz Sultan Selim Ca-

mi, Mevlâna  Cami,  Muradiye Cami, Hıdır Ağa Cami,

 Arif Ağa Cami, Kuşçu Doğan Cami,Kirazlı Cami, Beyler-

beyi  Cami, Kıyık Cami, Kıyık Merkez Cami,  Hasan  Sezai  

Cami,Süleyman Paşa  Cami , Şeyh Süceattin  Cami, Hacı 

İlbey  Cami, Atik Ali Paşa Cami,  Sofu Bayezıt  Cami ,Yıl-

dırım Mescit  Cami , Sanayi Cami  ve Hacılar Ezanı Cami, 

Çakırağa Cami, Viran  Cami, Evliya Kasım Cami, Alaca 

Mescit  Cami, Yahya Bey Cami, Baruthane  Cami, Hacı 

İslam Cami,Gazi Hoca Cami gibi, elliden  fazla camisi  

ile, bir CAMİZÂR'A  benzemekte.

ATİK ALİ PAŞA CAMİ ………………………………….FOTO. AKE

                                               *                                           

HOCA   AHMET   CAMİ…………………………Foto:AKE 

                                              *

Ahmet Yesevi Cami’nin İçi                                    

                                     *

Ayrıca Ekmekçizade Köprüsü, , Meriç Köprüsü, , Gazimi-

hal, Fatih , II.Bayezıt , Kanuni  ve Tekgöz gibi köprüleriy-

le “Ben  KÖPRÜZÂR  KENTİYİM” diye haykırmakta..

  Ve  yine  Hıdır  Baba  Balkan Savaşları Müzesi, Şükrü  

Paşa Balkan Savaşı   Müzesi, Etnografya Müzesi, Mezar 

Taşları Müzesi, Karaağaç'taki Lozan Müzesi,Selimiye Ca--

mi  Bahçesi’ndeki   Türk-İslam Eserleri  Müzesi,Üç  Şere-

feli Cami  içindeki  Peykler Medresesi’nde hizmete açılan 

Fatih Sultan Mehmet Müzesi , Kırkpınar Pehlivanları  Mü-

zesi  ve  bir kaç yıl önce  hizmete  giren Kirazlı Cami ya-

nındaki Edirne Kent  Müzesi’yle ,çevreden toplanan  kül-

tür değerlerinin sergilendiği  tarih  ve  kültür kokan  açık 

ve kapalı müze kent olma özelliğini taşımakta. 

    T.Ü.TIP FAKÜLTESİ HASTANE  BİNASI… ……….Foto:AKE


 
ATATÜRK ÇEŞMESİ-Tıp Fak.Has.Bahçesi..--23.05.2000

                                     *

Ayrıca Edirne; Tıp Fakültesi  ile,  Üniversite' ye bağlı 

çeşitli fakülteleri  ve bütün okulları ile, Ortadoğu ile 

Ballkanlar’da bilim şifa merkezi  olma özelliğini koru-

makta

 Balkanlar , 0rtadoğu  ve hatta  Avrupa’da, yolunu şa

şıranlara yol gösteren bir deniz feneri  gibi  ışıldamak-

ta..


Eski  Cami önünden  Selimiye’yi  izlerken  bunları dü-

şündüm ve  Atatürk posterleriyle süslü  Edirne Beledi-

ye Binası  önünden yukarıya  yani  Kent Müzesi’ne doğru 

yürümeye başladım.

 50-60 metre kadar ilerde  kocaman bir çeşme ,”Dur  

bakalım, nereye gidiyorsun? “ dercesine  yolumun önü-

ne dikiliverdi....Sağ tarafta Selimiye  Arastası  ışıklı bir 

zaman tüneli gibi  beni  davet  etmekte..

  Çeşme üzerindeki  tanıtım yazısında bu çeşmenin, II.

Viyana kuşatmasındaki başarısızlığı nedeniyle kellesini  

veren ve naaşı ,Edirne’deki  Saruca Paşa  Camii hazire-

sinde bulunan  sadrazam Merzifonlu Kara Mustafa Pa-

şa tarafından yapıldığı belirtilmekte...

(İstanbul-Sirkeci Semti’nde de Merzifonlu  Kara Mus-

tafa  Paşa’nın adını taşıyan bir cami var..)

Çeşmeyi  incelerken , çeşmenin bitişiğinde , büyük  

söğüt  ağacının dibinde ,geçmişte Selimiye Camii Bah

çesi’ne ait olduğu izlenimini veren iki mermer  mezar 

gördüm....Mezar taşları üzerindeki işlemelere   hayran 

olmamak  mümkün değil..0radaki  esnaflara , bu me-

zarlıarın kime ait olduğunu bilen olup olmadığını sor-

dum..Esmer tenli  bir vatandaş:

”Babam hayırsız adamdı..Öldürüp buraya gömdüm!”  

Diyerek bizi izleyenlere  “Bakın ne güzel  espri  yaptım” 

tavırlarıyla,”derya içinde  olup kıymetini bilmeyen bir  

alık “gibi,  cehaletini ortaya koydu....

Az  önce yabancı  turistlerle ana dili gibi Rumca 

ya  da  Bulgarca  konuştuğuna tanık olduğum bu 

zat , bu  yüksek  espri  anlayışıyla(!) ,acaba onla-

ra  ne anlatmış, Edirne’yi nasıl tanıtmış olabilir 

diye düşündüm.....ve yüreğim cızzz!’ etti...Ahh 

 eğitim, ahh! Diye haykırdım sessizce...

Buralarda  neden  güzel sanatlar ya da turizm 

bölümlerinden bir iki  öğrenci görevlendirilmez 

ki, diye  düşündüm..

 Ve aklıma daha önce gezip gördüğüm başka za-

man makineleri  (!) geldi..Örneğin; beş  yüz yıldır 

Tunca Nehri’nde ayaklarını yıkayan  sultan II  Ba-

yezıt  Camii’nin avlusundaki  dev sütunların biri-

nin tabanındaki kurşun kaplama  üzerideki  sul-

tan  II..Bayazıt’ın  mührü ile, cami girişinde ,kapı 

üzerindeki duvara,  yağlı boya ile yapılmış  büyük 

tepsi  içindeki meyveleri gösteren yağlı boya res-

minin imarethane ile olan ilişkisini anlatan Bay-

burtlu  İmam efendiyi  anımsadım..

   TUNCA NEHRİ VE II.BAYEZIT CAMİ…………….Foto:AKE

                                     *

  Duvarın birinde  yazılı olan bir sözün Bilal Habe-

şi’ye  ait olduğunu öğreniş olmamın şaşkınlık ve 

mutluluğunu yaşadığım o anı tekrar yaşadım..

 Caminin arka tarafından,kayıklarla,Tunca Neh-

ri üzerinden  bu camiye gelip , hünkar mahfilin-

de  namaz kılan sultan II.Bayazıt’la aynı toprak-

larda gezinmenin mutluluğunu duyumsadım..

 0smanlı’ya  yaklaışık doksan   yıl başkentlik yap-

mış  olan tarih kokulu müze kent’te, yalnızca ba-

kan değil, gören gözler için, keşfedilmemiş da-

ha  nice güzellikler olduğunu düşündüm..

II. BAYEZIT’IN MÜHRÜ……………….Foto:AKE

                                     *

Ve Saraçlar Caddesi’ndeki fıskiyelerin yanında 

gezinip duran , arada ufak kanat çırpışlarıyla iz-

leyenleri mesut eden güvercinlere yem atarak 

çay  içerken, geçmişte Edirne’ye vermiş oldu-

ğum sözü  tutmuş olmamın  bahtiyarlığını yaşa-

dım:

Sende gençliğimden  yıllar  bıraktım

Tunca’da  Söğütlükte  nice anılar

Bendeki ayrılığın hüznünü taşır

Meriç kenarındaki  tahta masalar


Birkaç damla yaş bıraktım Meriç Suyu’na

Dostlarımla oturdum sabaha kadar

Seni yudum  yudum içtim Edirne’m

Unutmak mümkün mü mahşere kadar


Her mevsim çimlenen tohumlar gibi

Gönlümün bahçesine ektim ben seni

Senden ayrıyım diye üzülme sakın

Dört mevsim  yaşarım  yine ben seni

...........................*.....................

Not:  Geçmiş bayramlarınızı kutluyor, daha güzel, 

daha   mutlu, daha umutlu, daha  huzurlu,kardeş

lik dolu günler geçirmenizi diliyorum...

.......................................13.07.2022 

                                    *


 64-BİR ÇOK KÖŞEDEN SELİMİYE

                                       *

Sana  bir çok  köşeden baktım  ey Selimiye

Edirne’nin bir çok    köşesinden

Anıtlaşmış  bir ruhu  görmek için derinden

Birincide

iki minarenin göründüğü Edirne girişinden


İkincide 

Edirne'nin ilk camii olan Eski Cami önünden


Üçüncüde   

Muradiye Camî’nin Bahçesi’nden

Dördüncüde; 

II.Bayezit Cami’inin yanındaki setlerden

Beşincide  de 

Tunca ve Meriç Köprüleri’nden

Altıncıda

Kıyık semtindeki Tophane Bayırı’ndan

Yedincide

Cumhuriyet İlkokulu yanından

Ve sekizincisinde

Evliya Kasım Camii’nin yanındaki setlerden

Arasta’nın içindeki merdivenlerden çıkıp 

yanına gelmeyi  bıraktım bir başka güne


                                              *

Kısacası,

cesaret edemedim yakından

                                     senin yüzüne bakmaya

Büyülenmeyeyim diye! 

Şahanenin  üstündeydin Selimiye! 

……………………………………………..Şahanenin üzerinde!       

                                                  *

SETLER’DEN  YEDİ MİNARE (Selimiye ve Üç Şerefeli

SELİMİYE………………………………….15.Nisan.2015-Keşan    


                                       SELİMİYE


MEZAR TAŞLARI MÜZESİ ÖNÜNDEN  SELİMİYE

                                        *


YUSUF HOCA MEZARLIĞI’NDAN  SELİMİYE………….Foto:AKE

                                                *   


                                       *

                                       *

65-EDİRNE’Yİ  ÜÇ  YILLIĞINA  

      YENİDEN YAŞAMAK

                                            *

Yüce Yaradan, 

üç  yıllığına yeniden dünyaya getirse beni

1960 lı yıllarda

 Edirne’de olmak isterdim

Örneğin; 1965 yılı eylül ayında

Kaleiçi Semti'ndeki 

Edirne Erkek Öğretmen Okulu'nda

Okul Müdürümüz sayın Necati Erinç'in

bayrak töreninden yaptığı konuşmayı dinlerdim:

"Çocuyem!  (Çocuklarım!”                                          

Artık 

Edirne Erkek Öğretmen Okulu Ailesi'nin

bir üyesi

ve "öğretmenlik" denen  kutsal bir mesleğin 

...................................................adaylarısınız

Atacağınız her adımdan sorumlusunuz

Sizler Atatürk Cumhuriyeti'nin Öğretmenleri

olacaksınız

Türk Bayrağı'nın dalgalandığı her yerde

görev yapacaksınız

Unutmayın, sizler öğretmen olacaksınız! 

Sizler Atatürk’ün öğretmenlerisiniz!

Mutlaka sahip olunuz elinize, belinize, dilinize

Kurallara uymayanın veririm bavulu eline! .."

Ürperirdim! 

 Sonra 1967 yılında 

okulumun konferans salonunda

Ord.Prof.Dr.Süheyl Ünver Hoca’nın 

verdiği  konferansa giderdim


Yeniden uyumak  isterdim

çift  ranzalı 40 kişilik koğuşlarda

Ve uyanır uyanmaz da

yatağımı   düzeltirdim ama


Her gün derslerden sonra 

inerek bodrum kattaki yemekhaneye

öğle yemeğinden kalan 

ekmek parçalarını yudumlardım

.....................................tuza bana bana 


ve akşam üzerleri

okul sahasında yapılan futbol, voleybol 

ve basket maçlarını izlerdim heyecanla


Öğlen aralarında da

gurbet türküleri söylerdim

Kocaman bir kampananın asılı  olduğu

dut ağacının altında 


Alıcı gözle bakardım

Tayyip  Yılmaz Öğretmenim’in 

………………………..yağlı boya tablolarına

Mesela; 

Bulgarlar'ın Edirne Kuşatması'nda

Sarayiçi'nde,

ağaç kabuklarıyla  beslenen

esirleri gösteren yağlı boya tablosunda

giderdim Balkan Savaşı yıllarına 

ve

mandolinle  İstiklal Marşı’nı çalardım

İmdat Alvaşı  Hocam’a


Necati Seçkin öğretmenim’in

“Simitçi” türküsü ile  "Arı vızıldar".." 

türkülerini  öğretmeyi de unutmazdım

staj yaptığım okulların bütün çocuklarına


İlerleyen günlerde

Her cumartesi günü  bayrak  töreninden sonra

birbirine benzeyen  tarih kokulu sokaklarda

tek ve çift katlı evlerin 

dökük sıvalı duvarlarına baka  baka

giderken Kapalı Çarşı’ya

selam verirdim

SEÇKİN KIZ-ERKEK ÖĞRENCİ YURDU’na

İSTİKLAL  İLKOKULU’na..


Kısa süreliğine  de olsa  uğrayıp

Polis Karakolu’nun önündeki  parka

bir bardak tavşan kanı içerdim

turfandan kalma bir  Yahudi kızının

ıhlamur çiçeği renkli gözlerine  baka  baka! 


Kim bilir, belki Bayram Aga’dan 

belki  de Albert’ten  kalma

mis gibi ekmek kokan  o  fırın var ya! 

İşte tam o fırının önünde başlardım 

.......................................geçmişi yaşamaya! 

Balkan Savaşı.. I.Dünya....İstiklal..

ve II.Dünya Savaşı Yılları’nda

gaz lambası ışığı ile aydınlanan

tahta  pancurlu  evlerin  odalarında 

ayrık otu  ve süpürge tohumuyla 

..............karın doyuran  çocukların

ağlama  seslerini duyumsardım

..........................yürürken  Balıkpazarı’na

Sonra dalıp

Yemeniciler  Sokağı'na

Tamburacılar Camii'nin 

ahşap görünümünü izlerdim merakla

ve

Şehir Kulübü’nün arkasındaki sokakta

“MERHABA! ” derdim  Şehit Asım İlkokulu’na

Kapalı Spor Salonu’na; 

İsmet Yıkılmaz, Nevzat Yanar, Bünyamin,

Yunus Dinçer, Buhanettin  ve Galip Tarhan’ın

yaptığı minder güreşlerini izlerdim burada 


Güreşler bitince, 

Balık Pazarı’na bakan kapıdan

girerdim Ali Paşa Çarşısı’na

Yürürdüm çarşının bir ucundan öteki ucuna 

Sonra çıkıp Burmalı  Camii’ye bakan kapıdan

Selam verirdim  “Erdoğan’ın Parkı”na

ve dönerek sağ  tarafa 

bol kekikli bir Edirne Köftesi yerdim

Asırlık ıhlamur ağacının altında


Bir başka hafta sonu,

PAÇARIZ Konfeksiyon’dan

satın alarak zurzaklı lacivert bir şapka 

Zogo Pastanesi’nde “kazandibi”, 

Roma Pastanesi’nde boza-dondurma

Çınar  ve  Merkez Lokantaları’nda da

kuru fasulyeli  plâv yerdim

ya da bol sarımsaklı ıspanak,

bir bardak  tuzlu ayranla


Kısaca, güzel Edirnem! 

Üç yıllığına

yeniden dünyaya getirse beni Yaradan,

Meliha Güldiken Öğretmenimin 

derslerde okuduğu  Atatürk’ün " NUTKUNU"

                                                    dinledikten sonra

Saraçlar  Caddesi’nden  

Zindanaltı’na  doğru yürürdüm ,ağır adımlarla

ve  tek tekçi  meyhanelerinin önünde 

haykırırdım bütün  saflığımla:

“Edirne’nin ardı da bağlar

Meriç  akar Mora’dan gelen, sular çağlar..”


Dalardım 

“Trakya  Erkek Öğrenci Yurdu” nun karşısındaki

19 Mayıs Gençlik ve Spor Bayramı'nı kutladığımız

25 Kasım Şehir Stadı’nın arkasındaki sokaklara 

Güldiken Kız Öğrenci Yurdu’nun önünde

Cilveli bir Edirne Türküsü  patlatırdım kızlara


Devam ederdim  Edirne’yi  okşamaya! 

Bahçelerinde  rengarenk güller

tuği-şah laleleri, beyaz-mor  zambaklar

ve saksılarında begonyalar bulunan

kırmızı kiremitli çatılarındaki 

yıkık-dökük bacalarından

birer soba borusu uzanan evlerin

kilitsiz tahta kapılarının önünden geçerek

yürürdüm  Ayşekadın  Camii’nin 

.............................................arka sokaklarına 

Selam verirdim,  dişleri dökülmüş 

Ekmekçizade Kervansarayı’ndaki dükkanlara

ve kırk yıllık kahve tadındaki insanlara

ve 

Ayşekadın Camii ‘nin Çeşmeleri’nden 

                              Abdest  alan Müslümanlara 

Belki aklına gelmez ama

Cami bahçelerinde 

mermer lâleler gibi yükselen

ve her biri birer kitabeye benzeyen

mezar taşları önünde dua ederdim,

arayanı-soranı kalmamış merhumlara


Setlerde koşu yaptığımız  bir başka gün

Gazimihal Köprüsü'nün üzerinden

taş atardım Tunca'ya

ve geçerek Gazmihal Camii ile

Şah Melek Camii'nin dibinden

Dikilirdim II.Beyazıt Külliyesi’nin yanına


Gökyüzü’ne iki çift  lâle 

ya da kuğu boynu gibi uzanan

Selimiye Camii’ni  seyrederdim  hayranlıkla


Sonra dönerek geriye 

Karaağaç’a kadar yürürdüm

Tunca'ya baka baka


Gelince Meriç Köprüsü’nün ortasına

Güneşin batışını izlerdim  

...............................martı çığlıkları arasında

Kuş sesi dinlemek için de

girerdim Söğütlük Ormanı’na


Mezun olacağımız 1968 yılında 

uygulama  günlerinde

giyerek okulumun verdiği elbiseyi

İstiklal, İnönü, Şehit Asım, Kurtuluş,

Yusuf Hoca,Şükrü Paşa 

ya da 

Cumhuriyet İlkokulu'na giderdim, gururla

İki aylık köy stajımı da; 

Taşlı Müsellem, İskender, Kayapa

Büyükdöllük, Musabeyli,  Avarız

Tayakadın, Yolüstü(İğnesi) , Yenikadın

Domurcalı, Demirhanlı, Karakasım,

Hıdır Ağa, Geçkinli,Su akacağı, Musulca

Hacıumur, Sinan Köy, Geçkinli.... ya da 

Budakdoğanca Köyleri’nden 

birinde  yapmak isterdim, aynı duygularla


"Orda bir köy var uzakta" türküsünü söyleyerek

gideceğiz ya uzak diyarlara

Oralarda gözlerimiz açık gitmesin diye

öteki dünyaya! 

Bir başka hafta sonunda,

Eğitim Şefimiz 

sayın Cevat Dursunoğlun'un denetiminde

Erhan Kısa'nın seçtiği bir grup arkadaşla

Kız Öğretmen Okulu'na giderdim

kızlarla tanışıp  konuşmaya

Kızlar erkek görsün, bizler  de kız! 

Kız denen şey,

konuşma mesafesinden  nasıl bir şey acaba? ! 

Bir başka zaman

Vahit Girgin'in boks maçını izlemek isterdim

on yedi-on sekiz yaşlarının heyecanıyla

SonraKıyık' taki eski camileri gezerdim:

Müradiye'yi, Saruca Paşa'yı, Selçuk Hatun'u 

                                    beş yüz yıllık şaşkınlıkla

Hiç olmazsa üç yılda bir kere

tarihe tanıklık yapmak  için

ve çorbaya bir dirhem tuz  katmak için

geçerek Fatih Köprüsü’nden Sarayiçi’ne 

Kırkpınar Yağlı Pehlivan Güreşlerini izlerdim

ve seyyar köfteci Yıldırımlı Muhterem'den

bol soğanlı bir Kırkpınar Köftesi yerdim.


1967 yılı yaz çalışmasında da

Bursa-Karacaali  İzcilik Kampı’nda

Gürol Durmaz'la birlikte

......................................denize girerdim

Ey güzel Edirne'm! 

Üç yılığına 

yeniden dünyaya getirse  beni  Yaradan 

1968 yılında, yine sende olmak isterdim! 

“Panter Üzeyir”  beklerken  kalemizi

sol açığımız "SARI KENAN"ın  attığı

                                        son dakikada golüyle

Edirne Lisesi’ni  yenip

şampiyon olduğumuz maçı izlerdim 

Ve

Kervan Oteli’nin önünden

Zorlutuna  Kız Öğrenci Yurdu’nun

                                  önüne  kadar giderdim

Sonra geçip karşı bulvara

Defterdar Mustafa Paşa Cami yanından

çark ederek geriye

Kız Öğretmen Okulu’nu tavaf ederdim! 


Görmesin diye de “SELİM BABA” 

bakarak Sittişah Sultan Camii tarafına 

başımı omuzlarımın arasına gömerek ilerlerdim

Selimiye’yi,  Eski Cami’yi

ve Rüstem Paşa Kervansarayı’nı

Kurtuluş  İlkokulu’nun  önünden  seyrederdim

Yönelip  Çilingirler Çarşısı’na 

Ergene 0tobüsleri’yle 

memleketime (Keşan’a)   selam  söylerdim

Bazan da,atmak için yaz aylarının 

                                bedenime  verdiği uyuşukluğu

kiremit renkli ekoseli  peştamalı

Tahtakale Hamamı’bvurada nda, Sokullu ‘da 

ya da Mezitbey  Hamamı’nda  giyerdim


Tarih kokulu Edirne’m! 

Yeniden dünyaya gönderse beni Yaradan

Necati Erinç, Tayyip Yılmaz, Selim Atsız, 

Faruk Canatan, Cevat Dursunoğlu, Rami Ayan

Meliha Güldiken, Dursun Çelikkol, Saim Erdemli, 

Hasan Fıçıcı, Sadık Bideci, Nevin Birsen Altuğ., 

Fikri Olgun, İbrahim Hoca, İsmail Bey,Bican Tunca

Beden Eğitimi Öğretmenleri        

                                    Mustafa Bey ve Ali Bey'de...

Kısaca,

aynı öğretmenlerde okumak isterdim.

 25 Kasım Edirne’nin Kurtuluş  Bayramı’nda

Şeyhbedrettin  Camii önünden Kaleiçi’ne kadar  

okulumun bando takımıyla birlikte  

zil çalarak “öğretmen okulu marşı”nı söylerdim

 Sonraa.....evet,  sonra; 

o günlerden  kalsın diye  bir hatıra 

Kışlık  ve yazlık; AYVAZOĞLU, SERHAT, MAARİF

ve INCİ  SİNEMALARI’nda 

siyah-beyaz  bir  Yeşilçam filmi izlerdim


Tarih dokulu güzel Edirne’m

Sende ,gençliğimi yeniden yaşamak isterdim..


....................*…………….....2015-Keşan

                         *                                             

EDİRNE’DEKİ ÖĞRENCİLİK VE ÖĞRETMENLİK 

 YILLARIMA AİT BAZI FOTOĞRAFLAR:



 



1-Edirne Erkek Öğretmen Okulu  son sınıfta                                       

Yıl:1968

TAŞLI MÜSELLEM KÖYÜ STAJ GRUBU


 
TAŞLI MÜSELLİM KÖYÜ İLKOKULU ÖĞRETMENLERİ

İle birlikte staj grubu öğrencileri……….Yıl:1968

                                         *

                             





     
       



      

1-Tom Jons Ali Koç Elegeçmez  2- Aşık Mahsuni 

Galip Tarhan    3-Darbükatör Feridun 4-Assolist 

Nazım Erkan  5-Süpürge Kemanisti Hasan Gücü-

yener (arkada)  5-Zurnacı Hüseyin Pehlivan

6-Suflör SALİM 





Bu araya bir de Keşan 0rtaokul fotoğrafı sıkıştıralım


ÖĞRENCİLİK ANILARIMA AİT
             ŞİİRLERLE EDİRNE                            

                             *                                  

66-Dursun Çelikkol'un   Etütü'nde 

                                     ........*………

Yıl 1966

Edirne Erkek Öğretmen Okulu  I.sınıftayım

Edebiyat Öğretmenim Dursun  Çelikkol’un

nöbetçi olduğu bir gece  ,

o gecenin “sınıf mümessili”,

gece etütünde,

konuşanlar  listesine  yazıp beni de

götürmüş Dursun Öğretmen’e

Sınıf mümessili  arkadaş

şımarık bir tavırla girerek sınıfa

“Nöbetçi öğretmen sizleri çağırıyor “ diyerek

 listedekileri  yazdı tahtaya:

“emir demiri keser”  kuralı gereğince

İsmi  okunan suçlular olarak

Edebiyat öğretmenimiz  Dursun  Çelikkol’un 

alt kattaki  

nöbet odasına gittik hep birlikte

Dursun Öğretmen,

teker  teker  süzdü  bizi, sakin tavırla

Sıra bana gelince de:

“Neden konuştun? ”diye sordu yavaşça..

Ben haksızlık karşısında isyan eden ruhumla

ve aniden gözlerimi dolduran gözyaşlarımla:

“Hocam ben konuşmadım! ..Kurallara uyarım..

konuşmadım vallah! ”  deyince

Sevgi dolu gözlerle baktığını anımsadığım

Dursun  Çelikkol Öğretmen,

dedi ki:

“Sen git sınıfa! 

Böyle bir durumda  ağlayan bir genç

                           yalan söylemez asla! ”

Bu anımla ilgili son sözüm şudur:

Nur içinde yatın Dursun Hocam!

Sağlıklı karar veremeyen 

Gözünüze girme hırsı içinde olan

kaprisli bir arkadaş yüzünden 

Dayağınızı yiyecektim az daha

Kararınız  doğruydu  billah! 

.................*.........08.Mayıs.201



67-DURSUN ÇELİKKOL’UN 

SÖZLÜ NOTU

……………………………………..*……………..

Yıl 1967 

Dursun Çelikkol’un edebiyat dersindeyiz 

Sınıfımızda ki yıllık öğrenciler var

Sınıf arkadaşım Ferhat Tamir ile birlikte

sözlü sınavdayız

ve Kara Tahta önünde ayaktayız

İkimize de, edebiyat kitabının 

divan edebiyatı bölümünden

birer şiir göstererek:

“0kuyup, anlatın! ” dedi öğretmenimiz

Ferhat,  bülbül gibi şakıyıp durur

ve Dursun Öğretmen’in sorduğu sorulara

cevabı anında yapıştırır

Ama biraz fazlaca bilgiç geçindiği için

bazı öğretmenlerin de  leblebi tozudur! 

    Ben,  Divan Edebiyatı’nın dev  şairi NEDİM’in

“BU ŞEHRİ STANBUL Kİ  Bİ MİSLÜ BAHADIR

BİR SENGİNE YEK PARE  ACEM MÜLKÜ FEDADIR”..

dizelerini  tekleyerek okurken 

Dursun Öğretmenim durdurup  beni bir an

 “SENG  NEDİR? “ diye soruverdi  birden

Tutulup kaldım

“SENG” ne demekti, bir türlü  hatırlayamam ! 

Zil çalmak üzere.....zayıf alacam

kıvranmaktayım sıkıntıdan

Dursun Öğretmenim başladı

Sınıf arkadaşlarımla muhabbete  o an

Sözlerine bal kata kata anlatmakta

Arkadaşlarım  ağızları açık ona bakmakta

0 sırada

arka sıralardaki  bazı arkadaşlar 

Yunus, Burhanettin, Kenan falan...

yazıp dosya kağıtlarına kocaman harflerle

“TAŞ” diyerek, 

sorunun yanıtını bana göstermeye çabalamakta

Sanırım Dursun Hocam da bunu görmekte

Bense  bu manzara karşısında 

yerin dibine geçmemek için direnmekteyim

Cevap vereceğim ama ayıp olacak

Utanıyorum “TAŞ” demeye

Zil çaldığı anda

Dursun Hocam: “Hadi oğlum Ali,

SENG  ne demek? “ diyerek 

.....................................soruyu tekrar edince

Utana sıkıla  dedim ki: 

“TAŞ DEMEK, HOCAM”

Ben eleştiri  yağmuru altında ıslanmayı beklerken 

“Aferin yakışıklı, bakışıklı genç  arkadaşım,

ON! ” diyerek,

deftere “10 “numarayı yazıverdi  Dursun Hocam.

Şaşkınlık içindeyim o an..

Şaka mı gerçek mi yaşadığım ayıramam

Dursun Hocam dönerek  Ferhat Tamir’e:

“DÖRT” dedi,  çıktı sınıftan

Ne diyeyim? …….

Bu anılar olmasa 

yaşamın tadı nasıl olur acaba? 

Mekanın cennet olsun  Dursun Hocam! 

                   .......*...08.Mayıs.2016...

                   * 

68-SELİM BABA’NIN (SELİM ATSIZ) 

           ÖĞRETMENLİK ANLAYIŞI

                                     *

Yıl 1967

Kaleiçi Semti’nde faaliyet gösteren

Edirne Erkek Öğretmen Okulu’nda  

……………………ikinci sınıf öğrencisiyim

Matematik öğretmenimiz ;

tüm öğrencilerin “SELİM BABA”  

…………………diye andığı merhum SELİM  ATSIZ...

Öğrenciliği sırasında 

……………beden eğitimi dersinde geçirdiği 

kaza sonucu bir kolu kesildiği için,

öğrencilerin, bazan

                           ”Kolsuz Selim” diye de  andığı 

bu değerli  öğretmenimizin 

tüm öğrencilerce kabul gören bazı 

ortak özellikleri vardı

Örneğin; Selim Baba 

iki saat üst üste olan matematik 

derslerinde 

öğrencileri kesinlikle teneffüse bırakmaz

ders anlatmaya devam ederdi

“Selim Baba”nın geometri  dersleri enteresandı

Dersler, sayfalar dolusu 

teorem,hipotez,  postulat, ispat kavramlarıyla geçer

Bu durum, öğrencilerde

……………………………...sıkıntı ve bıkkınlık yaratırdı

“Selim  Baba” sigaradan nefret ederdi

Sınıfa girer girmez 

Sıraların arasından geçerek

………………….sınıfın bir ucundan öteki ucuna gider

sigara içtiğini tahmin ettiği öğrencilere yaklaşır

Bir tilki duyarlılığı ile onları çaktırmadan koklar

“Yine zıkkımlanmış benim evladım

Tuvaletler  iyi kokuyor muydu*” gibi 

esprili sözlerle onlara takılır, alaya alırdı

Selim  Baba,

…………….kimlerin sigara içtiğini hemen anlardı 

Hatta  çok sinirlendiği günlerde

sigara içeni sınıftan dışarı atar

sonra acır, dışarı attığı öğrenciyi yine sınıfa alırdı

Kendi derslerindeki başarısızlığı ise

öğrencilerin ders çalışmamalarına  yoran 

.........................................................Selim Baba

Bu şekilde tanıdığı öğrencilere kızar

“Benim evladım,  hafta sonunda

yine  

Kız Öğretmen Okulu Binası’nı  tavaftaydı, 

…………………………………..maşallah! ”diye takılırdı

“Selim Baba”,

“Can Baba” diye andığımız 

……………………….meslek dersi öğretmenimiz 

Faruk Canatan Öğretmenimizden sonra

“Baba  lakabıyla  andığımız ikinci öğret-

menimizdi 

Çok şekerdi! ..Babacandı….Bende bıraktığı ize 

göre   Hulusi Kentmen ayarında  adamdı..

Eski kurtlardandı! 

Prensip sahibiydi..

Sahip olduğu değerlere  sıkı sıkıya bağlıydı


“Selim Baba”nın derslerindeki sınavlarda 

bazı öğrencilerin 

önceden hazırladıkları kopyalıkları

sınav kağıtlarına iliştirdiği

Selim Baba'nın sırtı dönük olduğu anlarda

yanındaki, önündeki

ya da arkasındaki arkadaşının

yazılı kağıdını hızlııca alıp kopya çektiği olurdu

Selim baba bunları görse de 

…………………..görmezden geldiğini sanıyorum.

Çünkü hiç kimseyi yakalamazdı

Çünkü   notları  ona göre verirdi

Sanıyorum 

kimin kopya çektiğini ya bilir ya da tahmin ederdi

Kopya çeken öğrenciler  

Selim Baba’nın kendilerini  görmediklerini  

……………………………………sanır iyi not beklerler,

ama bekledikleri notu alamazlardı

Dediğim gibi ,

Koca kurt  Selim Baba, olanın bitenin farkındaydı

Sadece sınav sırasında müdahale etmemekteydi

Sene sonunda 

öğretmenlerin notları idareye teslim edeceği 

…………………………………………………………..günlerde

uyanık bir kaç arkadaşla birlikte 

Selim Baba’ya  giderek

bizi son bir kez sınav yapması isteğinde 

…………………………………………………….bulunmuştuk

“Notları teslim ettim ama yarın şu saatte gelin! ” 

……………………………………………………….demişti.

Ertesi gün 

okulun giriş katındaki kantinin yanındaki sınıfta 

Bir sınıf dolusu öğrenciyle birlikte sınav olduk

Sınavım fena geçmemişti.

Ama  matematik dersinden geçmem 

………………………………….biraz zor görünüyordu.

Çünkü ikinci dönem not ortalamam düşüktü

Okullar kapandıktan sonra 

karneler ev adreslerimize gönderilmişti

Karneyi  alır almaz 

hemen matematik dersine  baktım hemen

İlk dönem “5” olan matematik dersimin 

ikinci dönem  notu “3” tü

5-3...

Bu dersten ikmale kalmam gerekirdi

Ama Selim Baba

babalığını ve öğretmenliğini göstermiş

yıl sonunda yapılan 

öğretmenler  kurulu toplantısında  

………………………beni matematik dersinden 

Kurul  Kararı ile geçirmişti.

Karnemde, bu gersin karşısında

KKG  i yazıyordu

Selim  Baba, öğretmenler kurulunda

“Eylülde 5 alacak öğrenci,  sınıfı geçecek

Ama bunlar şimdiden iyi not  aldılar

Sınıf geçmeyi hak ettiler! ” demiş

Matematik Öğretmenim Selim Baba’nın  

bu tavrı meslek yaşamım boyunca 

bana ışık tutan mesleki bir davranış  biçimi 

.......................................................oldu..

Makamları cennet olsun! 

........................*.........03.temmuz.2016

                            *

                            *

 69-Kompozisyon Sınavından                          

Aldığım Ders

                        ..........*.............

Apollo 11 uzay aracının 

Ay’a indiği yıldan yaklaşık bir yıl önce

yani 1968 yılının haziran ayında

mezuniyet sınavlarının heyecanı içindeyim

Tüm son sınıflar 

şehir içindeki uygulamaları

ve köylerdeki stajlarını tamamlamış

……………………………..birer öğretmen adayı  olarak

mezuniyet sınavlarını vererek 

öğretmen olabilmenin telaş ve heyecanı içindeler..

Bu atmosfer içinde

Türkçe-kompozisyon sınavı  için

………………………………okulumuzun ikinci katında

öğretmenler odasının kapısı önünde

büyük bir heyecanla sıramı beklemekteyim

Nihayet sınav odasına giriyorum

Türkçe öğretmenlerimizden

Nevin Birsen Altuğ ile Saim Erdemli’nin

içeri girecek öğrencileri görecek şekilde

uzun bir masada  yan yana  oturduklarını görüyorum.

Nevin Hanım bana

…………….masa üzerindeki kâse içinde bulunan

ve  içlerinde atasözü, deyim  ve vecizelerin 

yazılı olduğu kağıtlardan bir tane çekmemi söylüyor 

Keşan Panayırları’nda

"Talihçi Amca"nın 

içinde mani yazılı olan niyet kağıdını çektirttiği

………………………………………………beyaz tavşan gibi

masa üzerinde duran genişçe kavanozun içinden

bir kaç kez katlanmış bir kağıt çekiyorum..

ve adı geçen öğretmenlerimin karşısında

sınav olan arkadaşın sınavı bitinceye kadar

çektiğim söz ile ilgili olarak

neler söylemem gerektiğini düşünüyorum.

Düşünüyorum ama çektiğim söz 

o yaşıma kadar hiç duymadığım bir  vezice

Söyleyeni yabancı..

Ne söylediği sözü ne de  söyleyenin  adını 

                                             hiç duymamışım..

Kağıtta yazılı olan vecizenin 

ne demek istediğini bir türlü çözemiyorum..

Nevin Birsen Altuğ öğretmenimin

karşısına oturduğumda da aynı durumdayım

Tek bir cümle edemiyorum...

Sıkıntıdan terliyorum..

Zayıf not alacağımın 

………..………korkusunu yaşamaya başlıyorum

Nevin Birsen Altuğ öğretmen  tam bu anda 

ya kızıyor

ya da ani bir işi çıkmışçasına masadan kalkıp gidiyor

Saim Erdemli Öğretmenim  geçiyor karşıma

-Şiir bilir misin? diye soruyor bana

Taşlı Müsellem Köyü’nde yaptığımız staj sonunda

sergilediğimiz tiyatro oyununda okuduğum 

Bir Mehmetçiğin ağzından söylenmiş

İzmir’le ilgili kahramanlık şiiri geliyor aklıma

Bildiğim tek şiir  bu..

“Biliyorum! ” diyorum...

“Oku” diyor  Saim Öğretmen..

Okuyorum..

-Bu yıl kitap okudun mu? diye soruyor  bu kez

Edebiyat öğretmenimiz  Dursun Çelikkol’un

Eğitim-Öğretim yılı içinde 

İş Dersleri’nde 

Okul kütüphanesindeki kitapları 

…………………..bizlere  ciltlettirdiği sırada okuduğum

Lev Tolstoy’un  ANNA KARARİNA'sı geliyor aklıma

Ama aşklı-meşkli bir roman olduğu için 

………………………söylemeye utanıyorum onun adını  

“Alkatraz Kuşçusu"nu okudum “ diyo

Saim Öğretmene  heyecanlanıyor  

Heyecanlanıyor, çünkü; 

ALKATRAZ KUŞÇUSU,

 o zaman için yeni  yayımlanan kitaplardan

Şaşırması bu yüzden Saim öğretmen’in

Ama  benim

Keşan Zafer İlkokulu'nda 

………..öğrencilerine kitap okumayı sevdiren 

Kepirtepe Köy Enstitüsü mezunu

                  Mustafa Esengin gibi bir öğretmende

ve 

Keşan 0rtaokulu Müdürü  Hamit Fethi Gözler gibi

okumasını ve okutmasını  iyi bilen 

değerli bir Türkçe  öğretmeninin ellerinde yetişmiş

“Kolsuz Kahraman”

Boskurtlar Diriliyor"

“Kromazov Kardeşler”

“Üç silahşörler-Dartanyanlar”

“Dorian  Greyin Portresi”

“Gazap Üzümleri”

“Kuyucaklı Yusuf”..

ve Nazım Hikmet’in “ Kan konuşmaz”..

gibi kitaplarını okumuş 

ve Keşan Halk Evi’nin sahneye koyduğu

“Buzlar Çözülmeden”

"Göç" 

ve “Kargalar Okulu “gibi oyunlarda oynamış

bir İhsan Ağabeyin var evde

Geçtiğimiz yaz onda görüp okumuştum bu romanı

“Okudun mu gerçekten? diye tekrarlıyor sorusunu

                                                           Saim Öğretmenim

“Evet öğretmenim, okudum! ” diyorum..

“Konusu Ne? ” diye soruyor  Saim Öğretmen..

Kısa bir özet çekiyorum  Saim Öğretmen’e 

“Çıkabilirsin! ” diyor.

Elbette çok seviniyorum..

Vecizeyi açıklayamadığım için

neredeyse kırık not alacağım 

…………………………………….kompozisyon dersinden

iyi bir not alarak mezun oluyorum..

Bu anım

40  yıl sürdürdüğüm mesleğimde

sözünü ettiğim diğer anılarım gibi

bana  yol gösteren  pusulalardan  biri olmuştur

Umudunuzu hiçbir zaman yitirmeyiniz..

Çünkü “zoru başardınız , imkansızı da başarırsınız

Yeter ki  sabretmesini biliniz..

Pes etmeyiniz…

Azmi ve çalışkanlığı  elden bırakmayınız

Biraz zaman ister.o kadar…

“Gün doğmadan neler doğar..” inanınız..

Biz istemeden bizi dünyaya getiren 

………………………yüce  Yaradan’a   güveniniz, sığınınız..

0  hiç beklemediğiniz anda sizin yardımınıza koşar..

Yeter ki 0’nu unutmayınız ve 0’na  sığınınız

Umutla ve sağlıcakla kalınız..

.....................….*……...01.temmuz.2016.  

                                       *

                                       *

   70-SERHAT SİNEMASI ÖNÜNDE

                       .........*  ..


SERHAT SİNEMASI  (öndeki eski bina )/Foto:AKE 

                                           *                               

Yıl 1968

okulu bitirmek üzereyim

Hafta sonunda

Serhat Sineması önündeyim, 

Film afişlerine baka baka  ilerlemekteyim

Serhat Sineması; 

Çilingirler Çarşısı’nda

Rüstem Paşa Kervansarayı’na

yakın bir yerdeki ara sokakta

aklımda kaldığına göre 

Polonyalılardan kalmış bu bina

Bunu öğrendiğim gün giriyorum içeriye

Bayılıyorum “Askerin Türküsü” filmine

SERHAT SİNEMASI---arka sokaktan-.....…Foto:AKE

                                 *

Film bitiminde

dalıyorum ara sokaklara

küçük küçük eski dükkanlar

gülümseyerek bakıyorlar bana

Bırakmak için ufak bir hatıra

Ben de gülümsüyorum onlara

Anahtarcı, berber, çilingirler, 

bir kaç küçük  kahve 

berber, Lâri Cami, tek ve çift katlı eski evler, 

Tahta Hamam..tuhafiyeciler, süpürgeciler, 

kırtasiyeci Yahudi Yosef! ...vs…

gözleri gelip geçenlerde,

“Buyur!” der gibiler..  

Müşteri bekleyip duruyorlar Edirne sıcağında

Köylüler cıvıl cıvıl yollarda

Son sınıftayım ya

sessiz bir veda selamı veriyorum onlara

“Elveda! ”

Onlar da yorgun görünüşleriyle 

selâm veriyorlar bana:

 “Bizi  Unutma!”.../.....08.mayıs.2016..

                           *

                           *

71- VESİKALI YARİM

                           *

Yıl 1968

Edirne Erkek Öğretmen Okulu’nda

…………………………………………son sınıftayım

0nyedi buçuk  yaşındayım

Bir-iki ay kadar sonra öğretmen olacağım

Bu yüzden rahatım

Önümde  yalnızca bitirme sınavları var

Evvel Allah onu da aşacağım

Bu yüzden hafta sonunda 

Edirne Sokakları’ndayım

Böyle bir günde; Sineması'nın 

Maarif   Sineması'nın  önündeki 

tahta panolara  yapıştırılmış

film afişlerine baktıktan sonra

……………………………………geçiyorum karşıya

Ama takılıp kalıyorum

Ali Paşa Çarşısı bitişiğindeki

Ayvazoğlu Sineması hoparlöründen yayılan

ve yüreğime işleyen şu şarkıya:

“Kalbimi kıra kıra

Bıraktın bir hatıra

Günahını yalancı

Dudaklarında ara.

Senden bana ne kaldı

Bir hatıradan başka

Bir daha geri dönmem

Yalan kattığın aşka...”

                                 *

Yürüyorum

taş merdivenlerden yukarıya

Sinema girişindeki camlarda  

Siyah-beyaz  film afişlerini görüyorum

“VESİKALI   YARİM

Başrollerde:

İzzet Günay ve Türkan Şoray

Diyorum ki kendime:

Bu filmi görmeliyim mutlaka! 

Filmin sonuna doğru

"vesikalı  yâr"iyle aşk yaşayan

ve bu yüzden 

evini unutan İzzet Günay'a

haftalar sonra geldiği evinin 

divanına oturur oturmaz

“Bir suçlu gibi ezik” soruyor karısı? 

-Karnın aç mı? 

!!!!!!!

Türk kadınının, asırlar boyunca

kocasına  sadakatle karışık boyun eğmişliğini

anlatan bu soruyla

Rükiye Anam geliyor aklıma

Gel de ağlama! 

                              CAHİL ANAM!           

            

 "Hiç okula gitmedim, cahilim! “derdin

Bize anaç kuş gibi kol kanat gerdin 

Gökkuşağı renkleriydi mutluluk rengin

Bu yüzden karanlığı sevmedim anne

 

Şu güneş  üstüne bir kez doğmadı

Bir kerecik olsun gözün solmadı 

Anne senin ızdırabın hiç mi olmadı

Ağzından tek bir sitem duymadım anne


Her sabah mutfakta ilk seni gördüm

Emeğin kokusunda ruhumu ördüm 

Anlattığın düşleri   ne zaman gördün 

Uyku nasıl bir şeydir bildin mi anne? 


İnsan bir kez olsun hiç naz yapmaz mı 

“Yeter be, bıktım! ' diye hiç sızlanmaz mı  

Anneler gece gündüz hiç yorulmaz mı

Bir kadın çocuğuna kızmaz mı anne? 


Altı evlat yitirdin, yine de güldün.

Peygamber sabrını kimden öğrendin 

Bu yüzden mi bizlere  “sabredin! “ derdin

Söyle sen insan mıydın, melek mi anne? 


Sevmek için demek ki tahsil gerekmez

Sevgi; tarlalarda, bağda yetişmez.

Almadığı bir şeyi  insan veremez.

Ocakta görmeli, değil mi anne? 


Peki sen bizlere nasıl güvendin? 

Malını mülkünü ölmeden verdin

Hani sen  ”ben tahsil görmedim” derdin

Verdiğin bu güven biter mi anne? 


“İnsanlık  öğretmezse tahsile vermem.

Otur dizim dibinde ocaktan öğren

Saygılı ol..! Dürüst ol! .. Başka şey  bilmem! ”

Bunları   nereden öğrendin anne? 


“İşinize karışmam, bahtını yaşa.

Kötü yol ve yoldaşa asla bulaşma

Dertlere isyan etme, gelirse başa

"İlk önce Râb’binize  sığının “derdin.


Yetmiş sene kolay mı, kutlarım anne 

Özledim, gir rüyama  göreyim anne  

Uzat ellerini bir de öpeyim 

Sana karşı mahçubum affet be anne! 


Demek insan sevince ölmüyor anne

Demek  insan verdikçe büyüyor anne

Demek insan sevdikçe gülüyor anne 

Yine senden öğrendim, nur ol be anne! 

.....................*...........


              ANNEME MÜJDE                  

                          *

  Hani bizi yuvada bırakıp ta giderken

"Sizlere güvenim tam! " dedin ya 

..................................................anneciğim

Buğulu gözlerinle söylediğin bu sözün

Anlamının yaşarken çözdüm ben 

...................................................anneciğim.

Kolay olmadı bize sensiz uçmak yuvadan

Yürümek bol dikenli bol çamurlu yollardan

Ruhumuza ektiğin sevgi tohumlarınla

Bütün engelleri biz, aştık be anneciğim


Unutmak mümkün değil sıcacık sözlerini

Işığı hiçbir zaman sönmeyen gözlerini

Makamında rahat ol, huzur içinde uyu

Bugün sana oğlundan müjde var 

................................................anneciğim! 

Sevgiyle yoğurduğun gönül bahçelerime

Ektiğin tüm tohumlar yeşerdi anneciğim 

Yaşanılan ne varsa güzelliklerden yana

Sonsuz veren gül gibi açıyor anneciğim. 


Yer vermedim gönlümde, arsız ayrık

...................................................... otuna 

Asalak mantarların küf kokan suratına 

Riya..gıybet..ve yalan...iftira çamuruna 

Kapıları kapattım, kapattım anneciğim! 


Emeğinle tav'lanan gönlümün toprağında

Sevginin çiçekleri büyüyor anneciğim! 

Her biri binbir dallı gönül ağaçlarıma

Bembeyaz güvercinler konuyor anneciğim! 


Gözlerimde görmeyi umduğun geleceğim! 

İlk bakış! .....İlk tebessüm! 

'Yavrum! ' diyen dilllerin.

Saçlarımı okşayan gül kokulu ellerin

ve yaptığım işleri destekleyen sözlerin


Sabrındaki asalet,şefkatin...merhametin! 

Senle geçen huzurlu-doyumsuz  saatlerim..

Gönül kitabemdedir; .silinmez anneciğim! 


Gösterdiğin hoşgörü ,almadan veren elin

Gözlerinden içtiğim o yaşama sevincin


Yaşanılan ne varsa güzelliklerden yana

Sonsuz veren gül gibi açıyor anneciğim! 

...........*............

               ANNEME!

Dünya'ya gelişimin sebebi sensin anne

Râbbim bana yaşamı sundu senin sayende

Cennete giden yollar senin kapından geçer

Senin ahını alan iflâh olamaz  anne!

 

Senin alın terin var gönlümün toprağında

Şefkatle yoğurduğun ruhumun hamurunda 

Söylediğin her sözde, bakışında, sabrında

Varlığımı hissettim sıcacık kucağında.


Emek emek sen ördün kalbimdeki sevgiyi

Her tavrında gördüğüm 

..............................saygıda canlandım ben

Onun için derim ki, anne; "sevgi'" demektir.

İçimdeki sevgiler senin emeklerindir


Seni çok seviyorum kanım gibisin anne !

Kanımdan da yakınsın canım gibisin anne! 


Ninniler arasında çözdüğüm ilk gerçeksin

Paylaştığım ilk sevgi, ilk emek, ilk yüreksin.

Belki de çocukların gördüğü tek meleksin

Sen nasıl sevilmezsin, kanım gibisin anne 

Kanımdan da yakınsın canım gibisin anne! 


Ne güzel yoğurmuşsun gönlümün hamurunu 

Katmamışsın içine hayatın çamurunu

Arasam da bulamam çirkeflik tohumunu

Eğer bana sorarsan şu anki durumumu

Derim ki, sevgin ile korurum onurumu


Deseler ki: "yap bize sevginin tanımını'"

Anne denen meleğin o sihirli  yanını

Bin tane sözcük yazsam  

......................"Canım annem! ''  yazardım.

Bin kez dünyaya gelsem

...................................Seni seçerdim anne! 


Şimdi gönül bahçemde  sevgi çiçeği açar 

Bakışlarım...sözlerim her zaman sevgi kokar

Artık gönlüm bir umman görünmez kollarım var

Dağ, taş, ova....ne demek, evreni kucaklarım! 

Seni çok seviyorum kanım gibisin anne 

Kanımdan da yakınsın canım gibisin anne! 

                             *                      

                        

 72-DOĞANDERE KÖYÜ'NDE                              

                                *

1968 yılının haziran ayı idi

Edirne Erkek Öğretmen Okulu’nu 

üçüncülükle bitirmiştim..

Sonradan avukat olduğunu öğrendiğim

Mehmet  Erkan birinci

Ahmet Toyran da ikinci olarak 

                                   mezun olmuşlardı

Bu  yılın temmuz ayında

Çanakkale İli’nin 

Lâpseki İlçesi’ne atandığımı gösteren

atanma kararnamemi aldım.

Onbeş gün içinde İlçe’ye gidip 

kura çekimine katılmam gerekiyordu.

İlk iş olarak  Eski Gelibolu Caddesi’nde

Terzi Süleyman Gürsel’e 

250 liraya 

gönlüme göre bir takım 

..................................elbise diktirdim

Gideceğim okulun sınıfına asmak  üzere 

                                                satın aldığım 

dört metrelik beyaz patiska üzerine

yağlı boya ile mevsimler şeridi yaptım.

Yağlı boya resimleriyle  süslü güzel 

bir  şerit olmuş

Tayyip Yılmaz öğretmenimden 

öğrendiklerimi

uygulama olanağı bulmuştum..

18 yaşında idim…

Bir kayıkçı motoruna binerek 

karşıya geçtim

Lâpseki’ye indiğim gün

önüme çıkan ilk otelde yerimi ayırttım

ve vakit geçirmek amacıyla

Lapseki’nin 

bir ucundan  öteki ucuna doğru 

yürümeye başladım.

İlçe dışına çıktığım anda

arkamdan yetişerek yanıma gelen 

bir bisikletli

bana seslenerek yolumu kesti

Kendi çöplüğümde ötmemi 

buralarda fazla gezinmemem 

gerektiğini söyledi.

Hemen yer ayırttığım otele döndüm.

Kendi  yöremde bunları yaşarsam

daha uzak diyardaki arkadaşlar 

kim bilir neler yaşar diye düşündüm..

Lâpseki’de katıldığım kura çekimi 

sonunda

DOĞANDERE KÖYÜ  İlkokulu  

stajyer öğretmenliği’ne atandım.

Okulun tek öğretmeni

ve aynı zamanda müdür vekili idim..

Muhtar beni çok genç bulmuştu..

Haklıydı, çünkü henüz 18 yaşımda idim..

Ama bu yaşta, doğu illerine giden 

arkadaşlarım da vardı

Ben Keşan’a bir adımlık mesafeye 

..........................................gelmiştim

Muhtar  torpilli biri olduğumdan 

...................................kuşkulanmıştı..

Çünkü  köyüne yeni yapılan bu okula 

öğretmen damadını beklerken

                                      ben gelmiştim..

0ysa torpilim yoktu..

Sadece 

kirletilmemiş tertemiz bir yüreğim

ve zengin bir gönlüm vardı

Köylülerim Lâpseki’den çok 

Biga’ya gidiyorlardı.

Minübüsle Biga’ya giderek

okulumun tabelâsını yazdırdım

bir de mühür ısmarladım..

Okullar başlayınca 

yaptığım mevsimler şeridini  

sınıf duvarına monteledim..

Biga’dan satın aldığım

kayıt defteri ile demirbaş defterine

okul müdürümüz sayın Necati Erinç’in

“Teşkilat ve İdare “ Derslerinden 

öğrendiklerimi uygulamaya başladım..

Sonradan toplarım düşüncesiyle 

öğrencilerimin tüm kitaplarını 

maaşımla  alıp onlara dağıttım.

Bir başka  hafta sonu 

Biga’da yazdırdığım okul tabelasını da

okulun giriş kapısı üzerine astım.

Tek sınıfımda beş sınıf vardı..

İlk  derse başladığım gün 

adını sorduğumda  ağlayan o minik 

öğrencimin  gözyaşlarını  unutamadım.

“Teşkilat ve İdare “ dersini  eksik 

öğrenmiş olacağım ki

Bursa Eğitim Enstitüsü 

Fizik-Kimya-Biyoloji Bölümü sınavlarını

kazandığım haberini aldığımın ertesi günü

yetkili makamlardan izin almadan

İkinci sınavlara girmek üzere 

Bursa’ya hareket ettim.

Okuldan bu şekilde ayrılamayacağımı 

                                                  bilemedim

18 yaşımda idim…Bilgi eksiğim çoktu..

Bir hafta içinde , girdiğim

Fizik-Kimya-Biyoloji ve Mülakat sınavları 

sonunda

okulu dördüncü olarak kazandım…

Hemen  Köye döndüm

Köy  girişinde 

okulumun etrafında toplanmış olan 

kalabalığın

okul açılışı için köye gelen

Çanakkale Valisi

İl ve İlçe Milli Eğitim Müdürleri 

gazeteciler ve köylüler olduğunu 

................................................öğrendim

Kocaman bir teyp önünde 

açılış konuşmasını bana yaptırdılar

Beğenmemiş olmalılar ki,

gazeteciler,

röportaş yapmak üzere 

yeniden köye geleceklerini söylediler.

“Beklerim!” dedim.

Geldiler mi gelmediler mi bilmiyorum

Çünkü ben,

yepyeni bir maceraya atılmak

ortaokul ya da lise öğretmeni olmak amacıyla

öğrencilere dağıttığım kitapların 

paralarını toplamadan  

bana iki günde bir üzüm getiren  köy muhtarına 

veda ve teşekkür edemeden

iki gün içinde köyü terk ettim.

Ve anımı  geçmiş yıllarda 

“mühürsüz müdür “ adlı bir yazımda  şöyle anlatmıştım..

................................*...........10.temmuz.2016-Keşan

                

                                      *

  73-MÜHÜRSÜZ MÜDÜR

                            *

Neil  Armstrong’un

Ay’a ayak basmasından bir yıl önce

yani

1968 yılının temmuz ayı içinde 

18 yaşında bir genç,

Çanakkale İli’nin 

Lâpseki ilçesi’ne bağlı

DOĞANDERE KÖYÜ’nde

öğretmenlik yapmak üzere

tahta bavuluyla

ve dalgalarda sallanan 

küçük bir balıkçı motoruyla  yola çıkar 

Köye vardığında,

şaşırır köy muhtarı ,genç öğretmeni görünce

*

Çünkü söylentiye göre,

muhtar, öğretmen damadını beklerken

bu genç atanmıştır  köye..

-Kocaman ve güzel  bir köye 

18 yaşında öğretmen,

hem de müdür! 0lacak iş mi? der muhtar,

                            Ali Öğretmen’in yüzüne..

-Böyle şey olur mu? 

-Olur, der Ali öğretmen, olur! 

Ben kura çektim oldu! 

Cumhuriyet öğretmeni böyle olur.

*

Alır süpürgeyi koyulur işe Ali öğretmen..

Sınıfın duvarına yapıştırmak üzere

dört  metrelik beyaz patiskanın üzerine 

yağlı boyalarla 

dört güzel  bir cennet resmi yapar

 ve gerince duvara yaptığı resmi

Düşüverir sınıfın içine

dört cemre gibi  dört mevsimin her biri.

Güneş doğar sınıfa

yeşerir  yapraklar

çiçek açar ağaçlar

meyveyle dolar dallar

Sonra eser rüzgar 

Sararır yapraklar

yağmur yağar! 

Sonra tipi;  ü… lâpa lâpa kar …

Şaşırır çocuklar resmi görünce.

Güler çocuklar,Ali  öğretmeni sevince.

İlerleyen günlerde,

paralarını velilerden toplamak üzere 

ders kitaplarını da  alır

kendi parasıyla Ali öğretmen

Bir de mühür ısmarlar 

                     Çanakkale’nin Biga İlçesi’ne

Bu işler için Biga’da gezinirken 

Sınıf arkadaşı Erhan Kısa ile karşılaşır

Ali öğretmen…

Mutludur…

Demek hayat böyle sürprizlerle doludur..

Kayıtlar tamamlanır....

Okullar başlar.

Ali öğretmen sevinçlidir...

Çocuklar sevinçli.

0 yıllarda

yeni açılan okulların açılış töreni için

Vali’nin,

İl Milli Eğitim Müdürü

İlköğretim Müdürü  

ve TRT ekibiyle birlikte

köye gitmeleri adettendir...

Çünkü tören sunumu  

………………..radyoda yayınlanmaktadır

Şaşırır Ali öğretmen  bu ekibi görünce

Törende konuştururlar  Ali Öğretmeni


Bir açılış konuşması yapar  0 da….

okulun tek öğretmeni ve müdür vekili olarak

Ne konuşur, şimdi unutur! 

Heyecanlıdır..

Ama birleştirilmiş beş şubeli sınıfta 

derslerini verirken mutludur.


Bir buçuk ay kadar sonra

bir haber gelir köye …

Ali öğretmen mezuniyet günlerinde

girdiği eğitim enstitüsü sınavlarını

                                                   kazanmıştır..

 İdealleri  vardır Ali  öğretmenin..

yeşermesini beklediği  umutları  vardır.

Ve gönülsüz olarak ,bırakır  öğrencilerini

dört mevsimi gösteren yağlı boya  resmini 

ve emeğini …………düşer  yola..

Ne kitap paralarını toplar 

Ne de müdürlük mührünü alabilir Biga’dan..

Bir  buçuk aylık mühürsüz müdürlük  

                                                  hebaya gider..

Şimdi,

Ali  öğretmenin bu olayla ilgili

sevgiyle hatırladığı  dört anısı daha vardır  ,

bu köyden aklında kalan:

İlk gün,

adını sorunca ağlayan küçük Hasan

iki günde bir 

muhtarın yolladığı bağ üzümlerini

okula getiren Bekçi Süleyman

Her akşam,

kızıl rengini köyün ufkuna bırakan tan

Bir de,

yaz boyunca üstünde üzüm yediğim

ve bir daha kendisine nasip olmayan

mühürsüz müdürlük makamı olan

boyasız, eski tahta MASAM! .

…………………………...*………..05.04.06.2008.prş.

                                   *

                                   *

74-ONİKİDEN VURMAK!

                        …………….*……………..

“Tuvaletlerin  temizliği

bir ülkenin uygarlık ölçülerinden biridir” derdi

Edirne Erkek Öğretmen Okulu Müdürümüz ve çok 

değerli öğretmenimiz merhum Necati Erinç

Bu söz beynime çivi gibi çakıldı şüphesiz

Bu yüzden çok kızarım 

tuvaletleri  pis bırakanlara

Defi -hacet edip te 

…………………………bıraktığını yıkamayanlara

üstelik su varken bunu yapanlara

Kardeşim körlük olur da

………………………………bu kadar da olmaz ki

Su varken,  bir tuvalet pis bırakılmaz ki

Otuz yıl, kırk yıl

Elli yıl atış yaptığın bir deliği,

bir insan ,  nasıl  on ikiden vurmaz ki? ! 

                      ……*………

                         03.temmuz.2015-Keşan

                                                   *

75-CAN BABA'NIN DAYAĞI

                                      *              

 1969 yılında Bursa Eğitim Enstitüsü

FKB Bölümü birinci sınıfta okurken

Mahallelle  arkadaşım Mustafa Gökalp  

Edirne Erkek Öğretmen Okulu’nu

………………………………….bitirmeye çalışmaktaydı.

Okulda  pek fazla değişiklik olmamıştı

Henüz aynı öğretmenlerde okumaktaydık

Anılarımız taptazeydi 

……………………ve birbirimize anlatıp dururduk

Anlattığına göre;  stajlar  bitmiş

sınavlar da bitmek üzere imiş

Mezuniyet evraklarını  tamamlayıp

M.E.M.ne imzalatmak derdinde olan

Ve CAN BABA  olarak adlandırdığımız

Meslek Dersleri Öğretmenimiz  sayın Faruk Canatan

mezuniyet  evrakları  için gerekli olan

vesikalık fotoğrafları  henüz getirmeyen

Mustafa Gökalp’in   umursamaz  tavrından ötürü

                                  sinirli günler yaşamaktaymış  

M.G’in  arkadaşları,  Mustafa Gökalp’e

Faruk Bey’in kendisini aradığını söylemşler

Sevgili Mustafa ;  umursamadan 

okulun futbol sahasında top oynamakta..

0kulun futbol sahasına gelen 

Faruk Canatan'ın (Can Baba)  öğretmenimiz 

yanına gelen M.’G' yi  döve döve 

ve bir yandan da “durmaa ,kaaç! “ diye uyararak

bir kaleden öteki kaleye kadar tekme-tokat kovalamış

Ama inatçı bir yapıya sahip olan Mustafa Gökalp

azgın bir boğa gibi saldırganlaşmış  olan 

Faruk Öğretmen’den kaçmamış

ve “Yavaş Atın tekmesi Ağır Olur”

sözünü kanıtlayacak bir dayak yemiş

Ancak 

mezun olmaya  sayılı günler kaldığı için de

kendisini öğretmen gibi hisseden Mustafa Gökalp.

arkadaşlarının da kışkırtmasıyla

Faruk Canatan’ın Odası’na giderek

kendisinin de artık bir öğretmen sayılabileceğini

haksız yere dayak  yediğini

ve 

bu dayağın kendisine ağır geldiğini söyleyince

şu an merhumlar arasına karışmış olan 

sevgili  Mustafa Gökalp,

elindeki kül tabağı ile yerinden fırlayan

ve tabağı fırlatarak kendisine saldıran 

………………öğretmenimiz Faruk  Canatan’dan

ikinci dayağı yedikten sonra  mezun olmuş

……………………….*…………………

Anılarımda  adı geçen  kişilerin makamlarının 

cennet olmasını dilerim.............................

                                  10.temmuz.2016-pazar-Keşan


                                                    *

                                                    *

76-MEZUNİYET SAATİ VE SÜRGÜN

                             .............*..............

1967 yılında

Kaleiçi Semti’nde faaliyetini sürdüren

Edirne Erkek Öğretmen Okulu’nda okurken

Hüseyin Gülerce, Ferhat  Tamir 

ve Gürol Durmaz’la birlikte

Yüksek Öğretmen Okulu’na seçilmiş

Gürol  Durmaz’la  ben gidememiştik

1968 yılı sonuna gelindiğinde ise

Edirne Erkek Öğretmen Okulu’nu

üçüncülükle bitirmiştim.

Mehmet Erkan birinci

Ahmet Toyran da ikinci olarak

mezun  olmuşlardı

1922 yılında

dört-beş yaşlarında iken

Radiboş Köyü İmamı  babası  

..............................Molla Hasan’ın

Yunan Komitacıları tarafından  

gözleri önünde öldürülüşünü

izlemiş olmanın  ızdırabına,

yetim bir kız çocuğu olarak

beş yaşında yaşadığı 

mübadele günlerini

ve mübadele sonunda

Ali Rıza Ağabeyi’nin kuş yuvasında 

genç bir kız olarak evlenmeyi

Bu evlilik sonrasında 11 çocuk doğurarak

beş tanesini daha bebekken  

geldikleri yere göndermenin  acısını  da katmış

ve 1970 yılında Keşan’da  yılın annesi seçilerek 

biz çocuklarını sonsuz bir mutluluğa 

…………………………………………..gark etmiş olan 

Son yıllarını  hasta yatağında geçiren

kahverengi mantolu ,

bazen beyaz tülbentli 

bazen siyah başörtülü RÜKİYE  ANAM

                         *

Bu mezuniyet  törenime gelerek

oğlunun başarısıyla gururlanmıştı

Çocukluk arkadaşım Mustafa Onaran’ın 

yaptığı güzel bir  mezuniyet konuşmasının 

...................................................ardından

0 zamanın Edirne Milli Eğitim Müdürü

sayın N.G.K...

Üzerinde; “1967-1968 yılı 

Edirne Erkek Öğretmen Okulu üçüncüsü” 

                                                                 yazan

bir saat hediye etmişti bana

Mezuniyetimden 3 yıl  sonra 

dördüncü  olarak girdiği

Bursa  Eğitim Enstitüsü FKB Bölümünü

birincilikle bitirince

Beni  öğretmen okullarına 

öğretmen olarak seçtiler.

Atanmam

Malatya-Akçadağ Öğretmen Okulu’na oldu

Bu okulda çok güzel ve başarılı 4,5 yıl geçirdim

Çok zeki, çok başarılı, değerli öğrencilerim vardı

İzmir, Bursa, Ankara ve Çanakkale illerinde

M.E.B.nın açtığı beş tane  hizmet içi kursuna

ve Elazığ’da düzenlenen bir seminere katıldım

Amacım büyük illerin birine atanmak

başarılı çalışmalarıma devam etmekti..

1975 yılı yaz döneminde 

Antalya’da  yaptığım kısa dönem 

askerlik dönüşünden iki ay sonra 

öğrencilerimiz 

öğretmen olma hakları  ellerinden 

.......................alındığı için  boykot yaptılar

Boykotla bir ilişkim yoktu..

Ama o yıllarda sağ-sol çatışması had safhadaydı

Hem öğretmenler hem de öğrenciler 

farklı iki kutba ayrılmışlardı

Fırsat bu fırsattı! 

Boykotun  ardından

yeni değişen okul yönetimi tarafından

boykotu kışkırttığımız gerekçesiyle suçlandık

1975 yılının sonları idi.

Soruşturmaya gelen 

değerli bakanlık müfettişinin,

sekiz-on  meslekdaşımla  birlikte

önüme uzattığı sorgu kağıdında

Boykota katılan öğrencilere, 

okul önünden Kürtçe talimatlar verdiğim

ve  jandarma gelince,

camdan atlayarak 

neden tarlaya kaçtığım  gibi 

yalanla örülmüş saçma-sapan sorular  vardı

                      *

0 an büyük bir oyunla 

karşı karşıya olduğumu düşündüm

Çünkü ben Trakya çocuğu idim

yek-dü, şeş-beş ve carü-se ‘den başka

................................... Kürtçe bilmiyordum..

Onların da Kürtçe ya da Farsça olduklarını 

sonradan öğrenmiştim

Bu nedenle Kürtçe talimat veremezdim..

Kaldı ki bu okulda çalıştığım süre içinde

öğrencilerimin  bir tek  kelime 

Kürtçe konuştuklarını duymamıştım.

Zaten o  yıllarda Kürtçe konuşmak için

demir parmaklıkların arkasında yatmayı 

......................................göze almak  gerekirdi

Kürtçe değil,Türkçe talimat ta  vermedim..

Çünkü  öğrencileri  boykota teşvik edersem 

“sürüleceğimi “ bilecek kadar aklım vardı

Amacım bir an önce büyük şehirlerin birine

Atanabilmek, mesleğimde kariyer yapabilmekti.

Bunun için çalışıyordum..

Tarlaya kaçmama da gerek yoktu

Çünkü boykotla ilişkim yoktu..

Boykot yapmak suç ise;  SUÇSUZDUM!

Böyle saçma bir davranış ne burada 

ne de Türkiyem’in herhangi bir yerinde 

.................................................yaşanmamıştı

Boykota katılan öğrencilerimizin

okula doğru yürüdükleri  dakikalarda

II.katta derse başlamış, yoklamayı almış

Ders defterini imzalamış ,

Bazı öğrencilerin boykotta olduklarını 

…………………..…………o zaman öğrenmiştim..

Bulunduğum sınıftan  öğrencilerin 

.............................haykırış ısesleri duyuluyordu,

ancak  görünmüyorlardı

Beni  çok çok  üzen olaya gelince; 

Yönetim kadrosunun verdiği YALAN  ifadelere 

                                                                   dayanarak 

M.E.B.nın Bursa, Ankara, İzmir, Elazığ gibi  

illerde açmış olduğu hizmet içi kurslardan

beş tanesine katılmış , yükselmeyi amaçlayan

genç, idealist, çalışkan , Atatürk Cumhuriyeti’ne 

ve yasalara bağlı bir öğretmenin ,bu emekleri 

göz ardı edilerek,  önüme koyduğu yukarıdaki soru-

larla  yargılayıp hüküm veren ve alın terimle ,

göz nurumla ulaştığım yerden koparıp

Mardin-Savur İlçesi’ne atanmamı 

ve ömür boyu  “Aşırı solcu “ damgasıyla 

yaşamamı  sağlayan muhterem kişinin,

Edirne Erkek Öğretmen Okulu mezuniyetimde

bana  saat  hediye eden ve  geçen zaman içinde 

M.E.B. Teftiş Kurulu Başkanı görevine gelmiş  

bulunan  o zamanın Edime Milli Eğitim Müdürü

sayın N.G.K...nın olması idi...

   ..........................*……………………..15.07.22016

 

NOT: BU ANI, ZAMAN AŞIMINA UĞRAYARAK  KÜL 

BAĞLAMAYA YÜZ TUTMUŞ  OLAN  YARALARI  DEŞMEK 

İÇİN DEĞİL, YAŞANANLARDAN DERS ALINARAK, YAPILAN  

YANLIŞLIKLARIN BİR  DAHA  TEKRARLANMAMASI  UMU -

DUYLA  yazılmıştır…..

Kışkırtıcılara  inanmayınız..

                                             *

                                              *

77- AYNI  KUZUDAN İKİ POST  ! 

                       *                      

Mardin-Savur Lisesi’nde iki yıl görev yaptıktan sonra,

İktidara gelen Ecevit Hükümeti zamanında ,1978 yılı 

mart ayında Edirne II.Yıllı Eğitim Enstitüsü’ne atandım.. 

Atandığım okulda  kız öğretmen okulu da vardı..Yani 

aynı müdür yönetiminde,  bir binada iki okul  faaliyet

 göstermekteydi…

Eğitim-öğretim  faaliyetlerimiz başarılı bir  şekilde sür-

mekteydi….Bakanlık müfettişlerinin yaptıkları denetim-

den “iyi” raporu almıştık…Ancak 1979 yılında kız öğren-

cilerin “elimizden alınan  öğretmenlik hakkımızı 

geri istiyoruz” gerekçesiyle yaptıkları boykota  İki Yılık 

Eğitim Enstitüsü  öğrencileri de boykotu desteklediler….

Okul  müdüremiz sayın Lemanser Sükan Hanım başta 

olmak üzere ,öğrencileri boykottan vazgeçirmek için 

çok dil 

döktük..Ancak  öğrencileri boykottan vazgeçirmek müm-

kün olmadı..

Lemanser Hanım,  “beni dinlemeyen öğrencilere öğret-

menlik ve müdürlük yapamam” gerekçesiyle görevin-

den ayrıldı…Yerine sayın Mesut Bahçe atandı..

 Öğretmenlik hakkının   boykotla elde edilemeyeceği-

ni , bu boykotun eğitim-öğretim kadrosunun değiştiril-

mesi sonucunu doğurabileceğini tahmin edebiliyorduk..

Düşündüğümüz gibi de oldu…1979 yılında Ecevit Hükü-

meti değişir değişmez , yönetim kadrosundaki bir çok 

öğretmenin tayini çıkıverdi…

Bakanlıktan öğrendiğime göre bizler ,öğrencileri boy-

kota sürükleyen ve Edirne’deki olayları yönlendiren 

dev-solcu militanlardık….Böylece bendeniz  , aynı ge-

rekçe ile (boykot) kutlara  ikinci  kez postu kaptıran ku-

zu olarak kaderimi yaşamış oldum…

1980 askeri darbesi öncesinde Yozgat-Bahadın Lisesi’

ne atandım….

1982 yılında Danıştay kararı ile geri döndüm…Trakya 

Üniversitesi’nin ilk kurulduğu Ayşekadın  Semti’ndeki 

binada faaliyetini sürdüren  iki  ve üç yıllık Eğitim Ensti-

tüleri’nde çalışırken , 1982 yılında kurulan T.Ü.

Eğitim Yüksek Okulu’nda öğretim görevlisi olarak  gö-

revime devam ettim…

Ama  “sütten ağzı yanan yoğurdu üfleyerek yermiş 

atasözü’ne uyarak, buradayaşadığım çirkin bir olay 

nedeniy-

le ,daha fazla acı çekmemek için, kader arkadaşım sa-

yın Ahmet Topyıldız'la birlikte görevimizden istifa e-

derek Milli Eğitim Bakanlı'na geri döndük..

Kaleiçi'ndeki eski öğretmen okulumda açılan I.Mu

rat Lisesi'nde bir yıl çalıştım..

  1985-1986 Eğitim-öğretim Yılı'nda Keşan'a atandım.

Özel dershaneler dahil olmak üzere kırk yıl çalıştım,

Bu çalışmama benzer çalışmalar yaptım…Yerel kültü-

rümüzü tanıtmaya yönelik şiir ve makaleler yazdım, 

"Fotoğraflarla Keşan " adlı fotoğraf sergisi açtım..

Milli Eğitim Bakanlığı’nın 1991 yılında, tüm öğretmen-

ler arasında açtığı “çevre  konularını ders programları-

na aktarılması “ konulu yarışmada Edirne’de il birinci-

si oldum..

O zamanki Milli Eğitim Bakanımız sayın Avni Akyol’dan 

ve devlet bakanımız sayın VEHBİ DİNÇERLER’den teşek-

kür  belgeleri aldım..

Ayrıca , Rotary   Kulübü ve  Keşan Belediyesi tarafın-

dan Keşan Kültürüne yaptığım  katkı nedeniyle plaket-

lerle ödüllendirildim..

Edirne Valiliği protokolü,  Kırkpınar Güreşleri açılışı önce -

sinde tören yürüyüşünde.....0 tarihte Edirne'de bulunan 

iki yüksek okuldan biri olan İki Yıllık Eğitim Enstitüsü'nün

müdür yardımcısı olarak protokolde ben de vardım..

Kot pantolonlu kıyafetim,  törene son anda katılmak zo-

runda kalışımdandır..

 ……………………………….Yıl:1979


Protokol  , Kırkpınar Güreşleri Açılış Töreni’nde…

                                                                    ……………  .Yıl:1979

                                                  *

                                                  *

A-  Edirne İki yıllık Eğitim Enstitüsü ve Kız Öğretmen

     0kulu  Eğitim-Öğretim   Kadrosu……………….YIL:1979  

1-Lemanser Sükan (Müdüre) 

2-Ali Koşulu

3-Ahmet Topyıldız

4-Mehmet Elitaş

5-Ayşe  Şaşmaz

6-Mesut Bahçe

7-İbrahim Arda 

8-Ali Koç Elegeçmez

                                                  *   

B-M.E.B.DÖRT YILLIK EĞİTİM ENSTİTÜSÜ ÖĞRENCİ  VE ÖĞRETMEN

LERİ   ……………………………………. ………YIL:1982         

Aynı yıl ,yaz sezonunda, bu sınıf  İstanbul’a gönderi-

lecek  ve bu okul yerine T.Ü kurulacak ve öğretim 

elemanları Eğitim Yüksek Okulu’nun öğretim görevli-

leri olacaklar……………...

                                              *

C- 1982 yılı sonunda M.E.B.na bağlı dört yıllık eğitim ensti-

tüsü İstanbul’a nakledildi..Anı yıl yaz mevsiminde  Trakya Ü-

niversitesi  kuruldu ve iki yıllık eğitim ,  EĞİTİM YÜKSEK OKU-

LU olarak üniversitenin bünyesine katıldı ..

Öğretmenler de üniversite kadrosuna öğretim görevlisi ola-

rak alındılar…

                                            *  

T.Ü.EĞİTİM YÜKSEK OKULU ÖĞRETİM GÖREVLİLERİ  /………YIL:1984 

1-Cevat Dursunoğlu   2-Tayip Yılmaz  3-Ahmet Topyıldız  

4-Ali Koç Elegeçmez   6-Salih(Müd.Yar..) ve diğer

 

                                                      *

1984 yılı yazında rehber öğretmen olarak, bir otobüs 

Eğitim Yüksekokulu  öğrencisiyle birlikte BODRUM’A gittik…..

Bodrum’da, bir birahane önünde   arkadaşlarıyla sohbet 

eden Zeki Müren’den rica ederek iki poz fotoğrafı çektirdik..

Benim bulunduğum  fotoğraf maalesef kayıp ..

Başka bir gün şka bir gün sanatçılar kahvehanesinde

Sayın Füsun Erbulak  ile tanıştım…Ayak üstü kısa bir 

sohbet yaptık.. Ertesi yıl Füsun Hanım ,yayımladığı  

NEDEN GEÇ KALDIM adlı romanında bu sohbetten 

kısaca söz etmiştir….


  Çocukluk  ve okul arkadaşım, meslekdaşım, resim-iş öğ-

retmeni  Keşanlı HÜSEYİN GÖKALP ile I .Murat Lisesi'nde

çalıştığımız günlerde....

                                        *                                                             

 Evet sevgili gençler ve genç kalmasını becerenler

“Biz dünyadan gider olduk

Kalanlara selam olsun

Bizim için hayır-dua

Edenlere selâm olsun!”    Yunus Emre

                        *                          

                             YAZAN:ALİ KOÇ ELEGEÇMEZ 

NOT: Bu kitapta (Yaşadığım Edirne) yer alan fotoğrafların hiç biri

kaynak gösterilmeden ,Ali Koç Elegeçmez’den ya da  onun

yasal temsilcilerinden izin almadan kullanılamaz..                   

                                                       


 




  



 




 

Yorumlar